Tüm taklit mercileri kendi ilmihallerinde Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) mübarek adı duyulduğunda salavat getirmenin müstehap olduğuna hükmetmişlerdir. Bu hüküm namaz halini de kapsamaktadır. İmam Humeyni (r.a) şöyle buyurmaktadır: “İnsan ne zaman Hz. Peygamberin (s.a.a) Muhammed ve Ahmed gibi mübarek isimlerini veya Mustafa ve Ebu’l-Kasım gibi lakap ve künyesini söyler veya duyarsa, namazda olsa bile salâvat getirmesi müstehaptır.”[1] Ayetullah Mekarim Şirazi (Allah kendisini korusun) şöyle demektedir: Peygamber (s.a.a) ve ailesine namazdan sonra, namazdayken ve diğer hallerde salâvat getirmek vurgulanmış sünnetlerdendir. İnsan Hz. Peygamberin (s.a.a) mübarek Muhammed veya Ahmed adını ve aynı şekilde Mustafa ve Ebu’l-Kasım gibi lakap ve künyelerini duyduğunda namazda olsa bile salâvat getirmelidir.[2] Fakihlerin “insan ne zaman Peygamberin mübarek adını duyarsa” cümlesinin mutlak bir şekilde beyan edildiğine dikkat edilmelidir. Bundan da Peygamberin adının tekrar edilmesi durumunda salâvat getirmenin müstehap olduğu anlaşılmaktadır. Elbette salâvatın tekrar edilmesi, insanı namaz kılma suretinden çıkarmayacak yere kadar müstehaptır. Salâvat ayeti hakkında Hz. Ali şöyle buyurmaktadır: “Allah ve melekler Peygambere selam göndermektedir” ayetini okuduğunuzda ister namazda olun ister namaz dışında, Peygambere çok salâvat getirin.”[3]
[1] Risale-i Tevzihü’l-Mesail-ı Noh Mercii, Tedvin ve Tatbik: Latif Raşidi ve Said Raşidi, s. 632, mesele. 916, çap-ı midvar-ı Kum, çap-ı evvel, 1385.
[2] a.g.e., s. 632.
[3] El-Harrani, Ebu Muhammed Hasan b. Ali el-Hüseyin b. Şube, Tuhafu’l-Ukul, c. 1, s. 201, Ba Tercüme-i Caferi Behzad, Neşr-i Saduk Tahran, çap-ı evvel, 1377.