Gelişmiş Arama
Ziyaret
10168
Güncellenme Tarihi: 2009/03/21
Soru Özeti
İlahi nimetler ve belalar hakkındaki ayet ve rivayetler nasıl birleştirilebilir?
Soru
Bazı hadislerde “bela velayet içindir”, diye buyrulmuştur. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şiilerimize (taraftar) bela selin vadiye akmasından daha çabuk ulaşır. (Biharu’l-Envar, c. 67, s. 239). İmam Musa Kazım ise şöyle buyurmuştur: Mümin terazinin iki kefesi gibidir; ne kadar imanı artarsa o oranda onun için bela fazlalaşır. (Biharu’l-Envar, c. 67, s. 243). Bu hususta birçok hadis vardır. Öte taraftan Kur’an şöyle buyurmaktadır: “Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.” (Araf, 96). İmam Sadık (a.s) da Cundeb’e şöyle buyurmuştur: Eğer Şiilerimiz sebat ve direniş ehli olsalardı melekler onlar ile kucaklaşırdı. Bulutlar onlara gölge yapardı. Gündüzleri güneş ışığından yararlanırlardı (gece yağmur yağardı). Gökten ve ayakları altından rızık yerler ve ne isteseydiler kendilerine verilirdi. (Biharu’l-Envar, c. 78, s. 279). Bu grup ayet ve rivayetler nasıl birleştirilebilir ve zahiri ihtilaf nasıl giderilebilir? Esasen bu iki grup nassı nasıl anlamak gerekir?
Kısa Cevap

Her ne kadar bu iki grup nass birbiriyle çelişse de birazcık bir dikkatle onları birleştirmek mümkündür. Bu cümleden olmak üzere onların birleşme yönleri aşağıdaki hususlar olabilir:

1. Ayette buyrulan bu sünnet bazı şartlara özgü ve diğer sünnet ise bir başka şartlara özgü olabilir. Bu tahlile bir kutsi hadiste de işaret edilmiştir: “(Yüce Allah şöyle buyurmaktadır) Bazı müminleri sadece zenginlik ve ihtiyaçsızlık ıslah etmektedir ve eğer onları bunun dışında başka bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar. Aynı şekilde bazı kullarımı da sadece fakirlik ıslah eder ve eğer onları bunun dışında bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar.”

2. Gök ve yerden bereketlerin yağması müminlerin değişik belalar ile imtihan edilmeleriyle çelişmemektedir. Kur’an ayetinde de beyan edildiği gibi iman ve takvayla bereket gök ve yerden akar; ama bu halde de Allah’ın müminleri başka belalar ile sınaması muhtemeldir.

3. Bereketi salt maddi bereket manasıyla görmemiz gerekli değildir. Manevi bereket de kesinlikle göz önünde bulundurulmuştur. Allah’ın müminleri zorluklar ile sınaması bu manevi bereketlerden biridir; çünkü onlar yakınlaşmaya sebep olur.

4. Söz konusu ayette tercümede de belirtildiği gibi toplumsal bir sünnete işaret edildiği söylenebilir; yani bir millet iman eder ve takvalı olursa, Yüce Allah onlar için bereket nazil eder. Oysaki sonraki rivayetler ferdi bir sünnete işarettir.

Ayrıntılı Cevap

Bu ayet ve rivayetler iki kısım ilahi sünnete işaret edip ilk bakışta birbiriyle çeliştikleri zannedilmektedir. Bundan dolayı ilkönce bu sünnetleri tek tek incelemeye almalı ve sonra da bu iki sünnet birbiriyle çelişmekte midir sorusuna yanıt vermeliyiz.

A. İnsanların Hidayetindeki İlahi Sünnetler

Allah’ın evrene hâkimiyeti direkt davranacağı, zulüm düzenini dağıtacağı ve hâkimiyetini evrendekilere ispat edeceği bir şekilde değildir. Aksine Yüce Allah sünnetleriyle evrende tasarruf etmektedir, bu şekilde evrende O’nun hâkimiyeti altında olmayan hiçbir şey mevcut değildir. Bu sünnetler çeşitlidir ve bizim için bilinmeyebilirler. Ama Kur’an ve rivayetlerde onların bazılarına işaret edilmiştir. İnsanların hidayetiyle ilgili olan bu sünnetlerden bir kısmı Araf suresinde beyan edilmiştir: “Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım. Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık. Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik. Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular? Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular? Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.”[1] Bu husustaki ayetlerden istifade edilenler aşağıdaki noktalarda özetlenmektedir:

1. İnsanlar iman etmeye çağrıldıkları her zaman, Allah onları zorluk ve sıkıntıya müptela etmektedir. Böylece yalvararak ve yakararak şayet Allah’a dönmeleri hedeflenmektedir.

2. Eğer bu sözler onların kalplerini yumuşatmazsa, Allah zorluğu hoşnutluğa dönüştürmekte ve hiçbir engel olmaksızın önceki sapkınlıklarında kalmaları için bu yolla onları gaflet ve unutkanlığa duçar kılmaktadır. Sonra da onlara azap indirmektedir. (Mühlet ve aşamalı günaha daldırma sünneti).  

3. Eğer bu halk iman ederse ve söz konusu zorluklar onların ilahi dergâha yakınlaşmasına neden olursa, bereketlerini gök ve yerden onlara gönderir.

Dolayısıyla Allah’ın kullarını imtihan ettiği, imtihanlardan başarılı çıkmaları takdirde bereketlerini onlara nazil ettiğini ve bir insanın iman ettikten sonra Allah’ın onu bırakacağı ve imtihan etmeyeceği diye bir şeyin söz konusu olmadığı neticesi alınabilir.

B. Nimetlerin İnsan Amelleriyle İlişkisi

Genel olarak evrenin tüm parçaları bir bedenin azaları gibi birbirleriyle bağlantılı ve ilişkilidir. Öyle ki bir azanın yaptığı eylemlerindeki doğruluk, doğrultu, istikamet ve sapma diğer azaları etkilemekte ve bu etkileşim parçaların tümünün özellik ve hususiyetlerinde ve etraflarında cereyan etmektedir. Kur’an-ı Şerif’in beyan ettiği şekliyle bu parçaların tümü Yüce Allah’a ve O’nun kendileri için belirlemiş olduğu bir hedefe doğru hareket etmektedir. Parçaların birinin ve özellikle özel bir parçanın hareketindeki bir sapma ve çalkantı diğer parçalara görünür bir şekilde negatif bir etki bırakmaktadır. Neticede evrendeki diğer parçaların bu parçaya bıraktıkları etkiler de bozulur ve söz konusu parçadan diğer parçalara ulaşan bozulma kendisine döner. Eğer söz konusu parça kendi kendine veya diğerlerinin yardımıyla önceki istikametini elde ederse sapmadan önceki refah haline de döner. Ama sapma ve inadına devam ederse bozulma hali, sıkıntı ve acıları da devam eder. Sapma ve tuğyan etme hali haddi aşmaya ve etrafındaki diğer parça ve sebeplerin işlerini de bozmaya başlar. İşte burada evrendeki tüm sebepler onun aleyhine ayaklanıp Yüce Allah’ın kendilerine can ve varlıklarını koruma ve savunma gayesiyle vermiş olduğu güçler ile mezkûr parçayı ayılana kadar yok eder ve ortadan kaldırırlar. Bu, insan da parçası odluğu evrenin tüm parçalarında cereyan eden Yüce Allah’ın sünnetlerinden biridir. Ne bu sünnet sapar ve ne de insan ondan müstesnadır. Böyle olduğu için de eğer bir ümmet fıtrattan saparsa ve neticede Allah’ın belirlediği insanın saadet yolundan çıkarsa, onu çevreleyen ve onunla ilgili olan doğal nedenler de çalkalanır ve bu çalkantının kötü eserleri de ümmete döner. Özetle sapmasının dumanları kendi gözüne girer. Çünkü inhiraf ve sapmasıyla doğal sebeplerde kötü eserler oluşturan bizzat kendisidir ve söz konusu eserlerin dönmesiyle hangi çalkalanma ve acıların toplumuna yöneleceği de malumdur! Ahlakın bozulması, kalbin kararması ve hassas duyguların yok olması genel ilişkileri yok edip belaların hücumu ve musibetlerin yoğunluğu nesli tükenmeyle tehdit eder. Gök mevsimlik yağmurlar yağdırmadan ve yer ziraat ve ağaçlar yeşertmekten çekinir ve de yerine mevsimlik olmayan yağmurlar, sel, tufan ve yıldırım yollar. Yer ise deprem ve yok etmeyle onları yutar. Bunlar, ilahi ayetler olup böyle bir ümmeti tövbe ve fıtratın doğru yoluna dönmeye zorlar. Gerçekte ise sonrası kolaylık olan zorlu bir imtihandır. Bu sünnet karşı tarafta da cereyan eder ve o ümmetin insanları iman etmeleri ve takva edinmeleri durumunda ilahi nimetler kendilerine verilir.[2]

Müminlerin Zor İmtihan ve Belaları

Değişik Kur’an ayetleri ve rivayetlerde müminlerin hallerini içeren imtihan ve belalara işaret edilmektedir ve onlardan iki husus sorunuzda beyan edilmiştir. Hadis kitaplarda bu başlıkla bir bap vardır. Eğer peygamberler ve masumların yaşam şekillerine de bakılacak olursa, bu sünneti onların hayatlarında da göreceğizdir. Peygamberler en zorlu musibetler ile karşı karşıya kalmışlardır. Masum imamların hayatı da zindan, işkence ve şahadet gibi zorluklar ile beraber olmuştur. Elbette bu zorlukların bir takım şu gibi delilleri de olabilir:

1. Onların irade ve nefislerinin takviye edilmesi ve varlıksal boyutlarının geliştirilmesi ve de tekvini velayetlerinin takviye edilmesi.

2. Ahret menzillerindeki derecelerinin yükseltilmesi.

3. Dünyadan ve gereklerinden edebildiğince nefret etmeleri ve de ahret ve Allah’ın yanında kendileri için hazırlanmış şeylere daha fazla rağbet göstermeleri.

4. Hakka tazarru, yakarı ve sığınmayı çoğaltma ve de Ahret için Allah’ı anmak ve azık hazırlamak. Elbette veliler bu belaları rıza ve memnuniyet ile karşılamaktadır. Bu sıkıntıların gelmesiyle yakin, iman ve rızaları artmakta ve de Allah’a ve O’nun ile mülakat etmeye şevkleri çoğalmaktadır; zira her imtihandan sonra bir rütbe artışı vardır. Dünyanın ahret karşısındaki kısa ömrü ve kalıcı nimetler karşısındaki buradaki belalar mukayese edilir değildir. Eğer hicri 61 yılındaki Kerbela hadisesine bir bakacak olursak, bu âşıklığın en güzel örneklerini görebiliriz.[3]

Dinî Nassların Çelişikliği ve Hal Yolu

Şerî metinlerde bu tür ayet ve rivayetler az değildir. Bazen insan Kur’an ayetlerini ve rivayetleri okurken zahirde böyle çelişkilere rastlamaktadır. İslam âlimleri bu sorunu halletmek için uzmanca bu meseleyle uğraşmış ve fıkıh usulü kitaplarının bir bölümünü bu çelişkilerin hal yollarına ayırmışlardır. Bundan da önemlisi, Ehli Beyt de bu sorunu öngörmüş ve rivayetlerinde bu sorunlar için çözüm yolları beyan etmişlerdir. Elbette bilginler iki delilin makbul bir şekilde bir araya getirilmesi imkân dâhilindeyse bunun öncelikli olduğuna ve mümkün olmadığı durumda ise o zaman zorunlu olarak rivayetlerin birbirine önceliği hususunda söylenmiş yollara göre davranmak gerektiğine inanmaktadır.[4] Ama bu soru hakkında zihne gelen şey ise bu grup ayet ve rivayetlerin gerçek anlamda çelişmedikleri ve birazcık bir düşünmeyle makbul bir şekilde onların bir araya getirilebileceğidir. Konunun devamında onların birleşme yönlerine işaret ediyoruz:

A. İlahi sünnetler değişiktir ve Allah’ın değişik şartlarda değişik sünnetleri vardır; ama her sünnetin mevki ve zamanı bizim için kolay bir şekilde teşhis edilir değildir. Yani nimetin çokluğu bazen azap ve bazen de ödül olabilir ve aynı şekilde belalar da bazen azap ve bazen de ödül ve nimetin öncülü olabilir. Dolayısıyla, ilahi sünnetlerin hikmete dayandığını ve hikmetsiz olmadıklarını bilmemizle birlikte, biz iman ettik öyleyse şimdi nimetler içinde yüzmeliyiz diye bir şey söyleyemeyiz. Allah belki de zorluklar ile imanın daha yüksek derecelerinin bizim için hâsıl olmasını istemektedir. Başka bir ifadeyle ayette belirtilen bu sünnet bir takım şartlara ve bir başka sünnette bir takım başka şartlara özgü olabilir. Bu tahlile bir kutsi hadiste de işaret edilmiştir: “(Yüce Allah şöyle buyurmaktadır) Bazı müminleri sadece zenginlik ve ihtiyaçsızlık ıslak etmektedir ve eğer onları bunun dışında başka bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar. Aynı şekilde bazı kullarımı da sadece fakirlik ıslah eder ve eğer onları bunun dışında bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar.”[5]

B. Gök ve yerden bereketlerin yağması müminlerin değişik belalar ile imtihan edilmeleriyle çelişmemektedir. Kur’an ayetinde de beyan edildiği gibi iman ve takvayla bereket gök ve yerden akar; ama bu halde de Allah’ın müminleri başka belalar ile sınaması muhtemeldir. Örneğin iman ve takvanın bir toplumda çoğalmasıyla o toplum semavî nimetlerden yararlanır ama o toplumda bulunan her mümin hastalık vb. başka belalar ile sınanır. Soruda belirtilen İmam Sadık’ın (a.s) hadisi hakkında da şu noktaya dikkat etmek önemlidir: Ehli Beyt bireyleri gerçek müminlerdi. Bazen değişik yollardan manevî ve maddî rızıklar kendileri için hazır olmakla birlikte, bazen de değişik bela ve imtihanlara duçar olmaktaydılar ve bunların en önemlisi de Aşura gününde İmam Hüseyin’in şahadet hadisesidir.

C. Bereketi salt maddi bereket manasıyla görmemiz gerekli değildir. Manevi bereket de kesinlikle göz önünde bulundurulmuştur. Allah’ın müminleri zorluklar ile sınaması bu manevi bereketlerden biridir; çünkü onlar yakınlaşmaya sebep olur.

D. Söz konusu ayette tercümede de belirtildiği gibi toplumsal bir sünnete işaret edildiği söylenebilir; yani bir millet iman eder ve takva edinirse, Yüce Allah onlar için bereket nazil edecektir. Oysaki sonraki rivayetler ferdi bir sünnete işaret etmektedir. Yani bir kimse iman ettiği zaman Allah onu değişik bela ve imtihanlar ile sınayacaktır; bundan dolayı toplum iman etmekle ve bireylerinin takva edinmesiyle maddî ve manevî bereketlerden yararlanacak ve toplumun bireyleri de ikinci sünnet ile sınanacaklardır.


[1] Araf, 94-100.

[2] Tabatabaî, Muhammed Hüseyin, Tefsirü’l-Mizan, ter. Musevi Hemedani, Muhammed Bakır, c. 8, s. 247-248.

[3] Bkn: 169. Soru (Site: 1244).

[4] Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-i Fıkıh, c. 3 ve 4, s. 233, Daru’l-Kütübi’l-İlmiye, Kum, çap- dovvom.

[5] Kuleyni, Usul-i Kafi, c. 4, s. 54, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 ş.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar