Makul, felsefî bir terim olup zihne gelen şey anlamındadır ve hissedilenin yani hisle duyumsananın karşısında yer alır. Makul terimi bazen aklî suretler için, bazen dışarıda bir varlığı olmayan hususlar için ve bazen de hissedilmeyen ve soyut olan şeyler için kullanılır ki bu durumda makulden kasıt akıldır. Bizim konumuzda makulden kastedilen, başta beyan edilen husustur; yani mefhum kelimesinin karşılığı olarak zihne gelen şeydir. Bu üç kısma ayrılmaktadır:[1]
1. Birinci makuller
2. Felsefî ikinci makuller
3. Mantıkî ikinci makuller
Birinci makuller, somut karşılığı olan şeylerden alınan ilk tasavvura denmektedir. Dışarıda olan ve somut karşılığı olan insan ve hayvan tasavvurları bu kabildendir. Başka bir tabirle, birinci makuller eşyaların ilk tasavvurudur. Bu tasavvurlar her ne kadar zihinde olsalar da alıntılanmış oldukları kaynak dışarısıdır.[2] İkinci makuller zihinsel hususlardan ve birinci makullerden alıntılanan ve de kaynağı zihin olan tümellerdir.[3] Başka bir ifadeyle, sadece başka bir mefhuma yüklendiklerinde anlaşılabilen mefhumlardır ve varlıkları sadece zihindedir. Eğer mefhumun yükleme yeri ve yüklenilenin yüklenen ile muttasıf olması zihinde olursa, bu mantıkî ikinci makul sayılır. Mesela çeşit mefhumu bu türdendir; çünkü çeşit dışarıda ne kavranmakta ve ne de tahakkuk etmektedir. Ama yükleme zihinde ve muttasıf olma dışarıda olursa, bu felsefî ikinci makul sayılır. Nedensellik mefhumu bu kabildendir; çünkü nedensellik mefhumu zihinde üretilmiş ama dışarıda tahakkuk etmiştir.[4]
Tür Ve Ayracın Manası
Tür ve ayraç mahiyetin aklî cüzlerindendir. Şöyle ki; tür mahiyetin ortak cüzü ve ayraç ise onun özel cüzüdür.[5] Örneğin insan hayvan ve düşünme diye iki cüze sahip bir mahiyet taşır. Hayvaniyet insanın müşterek mahiyeti olup kendisi ile diğer hayvanlar arasında ortaktır; çünkü diğer hayvanlar da hassasiyet ve iradeli harekete sahiptir. Düşünmek ise insanı diğer hayvanlardan ayıran özel cüzdür. Bu nedenle ancak mahiyeti olan mefhumlar tür ve ayraca sahiptir; yani bunlar birinci makuller ve mahiyetsel mefhumlar kategorisinde olmalıdır. O halde mantıkî ve felsefî ikinci makuller gibi mahiyeti olmayan mefhumların tür ve ayracı da mevcut değildir.
[1] Seccadi, Seyid Cafer, Ferheng-ı Maarif-i İslamî, c. 3, s. 1850, İntişarat-ı Danışgah-ı Tahran, çap-ı sevvom, 1373 h.ş.
[2] a.g.e.
[3] a.g.e.; el-Muhakkik es-Sebzivari, Şerhü’l-Manzume, c. 2, s. 166, Neşr-i Nab – Tahran, çap-ı evvel, 1369 – 1379 h.ş.
[4] Mecmeu’l-Buhusi’l-İslamiye, Şerhü’l-Mustalahati’l-Felsefiye, s. 376, Mecmeu’l-Buhusi’l-İslamiye – Meşhed, çap-ı evvel, 1414 h.k.
[5] Et-Tusi, Nasıruddin, Şerhü’l-İşarat Ve’t-Tenbihat, c. 1, s. 44, Neşrü’l-Belağa – Kum, çap-ı evvel, 1375 h.ş, Sadru’l-Müteellihin, el-Hikmetü’l-Mutaaliye Fi’l-Esfari’l-Akliyeti’l-Arbaa, c. 5, s. 306, Daru’l-İhyai’t-Turas – Beyrut, çap-ı sevvom, 1981 m; er-Razi, Kutbuddin, Tahrirü’l-Kavaidi’l-Mantıkıye Fi Şerhi’r-Risaleti’ş-Şemsiye, s. 137, İntişarat-ı Bidar – Kum, çap-ı dovvom, 1384 h.ş.