Gelişmiş Arama
Ziyaret
5816
Güncellenme Tarihi: 2010/12/04
Soru Özeti
İktisadımız hangi temeller üzerinde dönmektedir: Sermeye mi, üretim mi, dellallık mı, vs.? Hangisi?
Soru
İktisadımız hangi temeller üzerinde dönmektedir: Sermeye mi, üretim mi, dellallık mı, vs.? Hangisi?
Kısa Cevap

İktisadın İslam’da kendine has ve bağımsız bir vasfı vardır. Onun ölçü ve değerlerini Kur’an, sünnet, icma ve akıl belirlemektedir. İslam İktisadının en önemli temelleri, ölçülü olmak, adalet, üretim, sermaye ve servet dolaşımıdır. Üretim, dağıtım ve tüketime kadar olan bir alana yayılan adalet, yukarıda sayılanların içinde İslam İktisadının önemli asıllarından biri sayılmaktadır. İş ve üretim çok önemli bir konuma sahiptir. Allah, işçiyi sever. Sağlıklı bir İktisadın ilk kurallarından biri sermayenin dolaşımı ve onun gelişip ilerlemesidir. Dellallık konusunda ise onun hakiki manası olan ticareti dikkate almak gerekir; eğer doğru bir şekilde yapılırsa İslam ülkesinde iktisadının gelişmesine neden olabilir.

Ayrıntılı Cevap

Geçmişten günümüze kadar insanlar geçimlerini sağlamak için sonsuz ihtiyaçlar ve sınırlı kaynaklarla karşı karşıya kalmışlardır. İşte bu eşitsizlik, İktisat biliminin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

İslamın İktisat sistemi, dünyanın diğer İktisat sistemleriyle ortak olan yönleri olurken kendine özgü ve bağımsız bir mahiyetide vardır. Onun ölçü ve değerlerinin kaynağı Kur’an, sünnet, icma ve akıldır. Öte yandan üretimde ahlak, piyasa dengesi, tüketicinin tutumunun belirlenmesi ve vergi almak bu ekonomi sistemini diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerdendir.

İktisat, Kur’ani öğretilerde usul-u din ve ibadi işlerin yanında ele alınan en önemli meselelerdendir. Bu yüzden zekat ve infak namazın hep yanında zikredilen iki mesele olmuştur.

İktisadın Tarifi

İktisat ‘kast’ kelimesinden türemiş olup ‘ölçülü olmak’ demektir.[1]

İktisat ilmi sosyolojinin dallarından biridir; gelir gidere ait faaliyetlerin niteliği ve toplum bireylerinin birbirleriyle olan ekonomik ilişkilerini ve bunlara hakim olan usul ve kanunları inceleyen bilim dalıdır.[2] Çünkü İslam iktisadıyla itidal arasındaki irtibat, onun için ‘iktisat’ isminin kullanılmasına neden olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de de ‘ölçülü olmak’ manasına gelen ‘Muktasıd’[3] kelimesi gelmiştir.

İslam iktisadında insanın iktisadi davranışları incelenir. Ona tam olarak ulaşabilmek için, islamın iktisat sistemi toplumun bireylerine açıklanmalı ve iktisat kurumlarının o toplumda temeli atılmalıdır.[4]

İslam İktisadının Temelleri

İslam toplumunun, İslam iktisadı alanında ilerleyebilmesi ve toplumun tüm bireylerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için bu alanda rolü olan faktörlerin icra edilmesi lazımdır. Bu faktörler Kur’an’da açıklanmıştır. Aşağıda onların önemlilerinden bazılarını getiriyoruz:

1- Orta Yollu Olmak

Allah-u Teala, Kur’an’da şöyle buyuruyor: ‘Ey Âdemoğulları, namaz kılacağınız her vakit, elbisenizi giyin, süslenin ve yiyin, için, israf etmeyin, şüphe yok ki o, müsrifleri sevmez.’[5] Bununla temel olan orta yola işaret ederek her türlü israfın yanlış olduğunu buyuruyor. İsraf etmeyen ve orta yolu giden toplumu üstün toplumu olarak görmektedir.

2- Adalet

İnsanlığın en kötü esareti şüphesiz fakirliktir. Bu esaret bir an bile olsun onu rahat bırakmamakta, maddi ve manevi tekamülünün önünü almaktadır. İnsanın yaşamın daha üstün manaları üzerinde düşünebilmesi ve insani konumunu derkedebilmesi için bir fırsat bırakmamaktadır. İslam Peygamberinin (s.a.a) ve Hz. Ali’nin (a.s) yaşamları boyunca bütün tasaları fakirliğin kökünü kazımak, muhtaçlığı ve eşitsizliği toplumdan silmekti. Fakirliğin toplumdan giderilmesi için, bir İslam ülkesinde uygulanması gereken önemli etkenlerden biri adaletin icra edilmesidir.

İslam’ın iktisadi mektebinde, İslam toplumunun yapısına göre hareket etmek ve iktisat adaletini icra etmek gerekir. Çünkü toplumsal adalet bütün alanlarda, bu cümleden iktisat alanında İslam şeriatının hedefidir.[6] Kur’an-ı Kerim, adaleti iktisadın önemli bir aslı olarak görüyor ve ticarette veya döviz ve iktisadi alış verişlerde faizden sakındırmaktadır. Zira faiz, adalet sınırlarından çıkmak olup, toplumun muhtaç insanlarına zulüm demektir: ‘Bunu yapmazsanız (faizi terketmezseniz) bilin ki Allah'la ve Peygamberiyle savaşa giriştiniz. Tövbe ederseniz anamalınız sizindir, ne zulmedersiniz, ne zulüm görürsünüz.’[7]

Merhum Seyyid Muhammed Bakır Sadr şöyle buyuruyor: İktisadi adalet iki şeye bağlıdır: 1-Genel refah, 2-Servetin tadili.[8] Genel refah’tan maksat şudur: İslam toplumunun iktisadı öyle olmalıdır ki, toplumun bütün bireyleri yaşamın bütün imkanlarından faydalanabilmelidir. Üretim, dağıtım ve tüketimde adalet yayılmalı ki toplumun bütün bireyleri refaha ulaşabilsin ve fakirlik giderilebilsin.

İktisadi adaletin unsurlarından biri olan servet tadili, İslam toplumu bireylerinin maddi nimetlerden yararlanması ve maddi konularda bireyler arasında farkın olmamasını gerektirmektedir.

Allah-u Teala, servet tadiline çeşitli ayetlerde dikkat çekmiştir. Onlardan biri ‘Sevdiğiniz şeyleri harcamadıkça asla hayır ve ihsan mertebelerine erişmezsiniz.’[9] ayetidir. Görüldüğü üzere ayet-i kerime, hayır makamına ulaşmanın şartının insanın muhtaç olduğu şeyi harcamasına bağlamaktadır. Gerçekte ahlaki bir dille infak etmeye teşvik etmektedir. İslam’ın iktisadi bakışı, hem maddi, hem de manevi olduğundan adaleti icra etmenin nihai bir hedefi vardır. Bu hedefte şudur: Herkes, iktisadın ötesinde, zihin ve ruha ait olan sınırsız ve sayısız işlerde yaratıcılığını kullanmakta özgür olmalıdır. Çünkü insan ancak iktisadi refahın olduğu ve bütün ihtiyaçların giderildiği bir ortamda fakirlik ve sorunlardan kurtulur, daha yüce meseleler üzerinde düşünebilir.

3-İş ve Üretim

İslami iktisadın temellerinden bir diğeri, bireylerinin iktisadi ihtiyaçlarının giderilmesine neden olan üretim’dir. Allah-u Teala, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: ‘Sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdi ve sizi orayı imara memur etti.’[10] Demek ki insanın yeryüzünde yaratılması çalışıp kazanması içindir. Ayet-i kerime’nin maksadı değer ve itibarı olan ve sonucu mamur ve bayındırlık olacak işlerdir. Diğer bir meselede fakirliğin çözümünün iş ve üretimde olmasıdır. Hz. Ali (a.s) çeşitli yollardan işe ve üretime önem verirdi. Onlardan bazıları şunlardır:

1-Gençliğinde bir devesi vardı, onunla bağlara su taşıyıp parasını alırdı.

2-Çitçiliği çok severdi.

3-Ağaç dikmeyi ve bağçılığı severdi.

4-Kuyu kazardı; bazı kuyulardan su çıkınca onu yolculara ve Allah’ın evini haccedenlere vakfederdi.[11]

Hz. İmam Sadık (a.s) buyuruyor: ‘Emir-ul Müminin (a.s), hükümet görevlilerine yazdığı mektuplarda onlara hep çiftciliği tavsiye ederdi.’[12] Demek ki iş ve üretim her zaman değerlidir ve Allah işçiyi sever.

4-Sermaye ve Servet

Sağlıklı iktisadın ilk asıllarından biri servetin gelişme ve yaşama ortamını bulmasıdır.

İslam’da mal ve servet hiç bir zaman küçümsenmemiş, aksine üretim, değiş-tokuş ve masrafa tavsiye etmiş, onlar için şart ve ölçüler koymuştur. Ancak unutmamak gerekir ki, İslam insanın kendisini servete feda etmesine karşıdır ve onunla mücadele eder. Başka bir deyişle, insan parayı para için ve toplamak için isterse İslam buna muhaliftir: ‘Altını, gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanları elemli bir azapla müjdele.’[13]

Dolayıyısıyla İslam, parayı ve serveti değil, paraya düşkünlüğü kınamıştır. Çünkü:

a) Çiftcilik, hayvancılık vs. yollardan servet elde etmeyi tavsiye etmiştir.

b) Ticareti ve alış verişi tavsiye etmiştir.

c) Servetin bireysel ihtiyaçlar haddinde ve her türlü lüks ve israftan uzak bir şekilde harcanmasına yönlendirmiştir.[14]

Ancak bu servet ve sermaye, yalnızca zenginlerin veya bir grubun elinde olmamalı hep dolaşım halinde olmalıdır. Kur’an-ı Kerim, sermayenin zenginlerle sınırlanmasını, onlarda toplanmasını iktisadın aleyhinde olan bir amel olduğunu belirtmiş ve onu yasaklamıştır: ‘Allah'ın, fethedilen köylerin mallarından Peygamberine verdiği ganimetler artık Allah'ındır ve Peygamberin ve yakınların ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışların; bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir’[15]

Demek ki, sermaye serbestçe toplumda dolaşabilmelidir.

5- Ticaret

‘Dellallık’ kelimesinin mana ve mefhumu İran kültüründe asıl manasından çıkmış ve rantçılıkla aynı manada tutulmuştur. Bu meslek, bazı sahtekarların suistifade etmelerinden dolayı toplumsal konumunu kaybetmiştir. Ancak bu, bir İslam ülkesinde halkın iktisattan tümüyle uzaklaşması manasına gelmez; zira dellallık lügatte bir çeşit ‘kılavuzluk’ manasına gelmektedir. Ve gerçekte çok iyi bir iş olup alıcıyla satıcı arasında vasıtadır.[16] Yüzeysel bir inceleme yaptığımızda, göreceğiz ki, İslam doğru ticaret ve dellallığa çok önem vermiştir. Bunun delili şudur: İslam Peygamberi (s.a.a) tüccarlık yapmıştır ve bu alanda faaliyetlerde bulunduğunu Şam’la Mekke arasında ticaret yaptığını tarihler yazmıştır. Öte yandan ticaret üretimi harekete geçirir, ama üretim piyasa üretemez. Çoğu zaman kimilerinin gerekli araştırmayı yapmadan üretim yaptığı, ancak ürettiklerinin ellerinde kaldığı görülmüştür. Demek ki, dellallık ve ticaret doğru bir meslektir, ancak iktisadın gelişmesi için doğru şekilde kullanılmalı ve gerçek mana ve mefhumuna kavuşmalıdır.


[1] -er-Raid, c.1, s.277, Cubran Mesud, Dr. Rıza Turabi Nejad, Astan-ı Kuds Rezevi yayınları, h.ş.1376, 2. Baskı.

[2] -a.g.e.

[3] -Lokman/32, Maide/66.

[4] -Mektep ve Nizam-ı İktisadi Der İslam kitabından faydalanılmıştır, s.50, Üstad Mehdi Hadevi Tahrani, Neyneva yayınları, h.ş.1383

[5] -A’raf/31.

[6] - Mektep ve Nizam-ı İktisadi Der İslam kitabından faydalanılmıştır, s.55-58.

[7] -Bakara/279.

[8] -Muhammed Bakır es-Sadr, İktasaduna, s.303, Beyrut baskısı, Dar-ut Taaruf-il Matbuat, 1. Baskı, h.1402.

[9] -Al-i İmran/92

[10] -Hud/61

[11] -Muhibuddin Ahmed b. Abdullah et-Taberi, Zehair-ul Ukba, Fi Menakıb-i Zev-il Kurba, s.49, Dar-ul Maarif yayınları, Beyrut, h.1356.

[12] -Şeyh Muhammed b. Hasan Hür Amuli, Vesail-uş Şia, c.13, s.216.

[13] -Tevbe/34.

[14] -Murtaza Mutahhari’nin Nazar-ı Be Nizam-ı İktisadi-i İslam kitabından faydalanılmıştır, İntişarat-ı Sadra, h.ş 1368’in baharı, s.17-20.

[15] -Haşr/7.

[16] -er-Raid, c.1, s.227.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar