Gelişmiş Arama
Ziyaret
15837
Güncellenme Tarihi: 2011/05/21
Soru Özeti
Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
Soru
Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
Kısa Cevap

Öğrenmek bazen amel ve yükümlülüğü yerine getirmek için ve bazen de başkalarını eğitmek ve yetiştirmek içindir. Birinci kısım genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve humus hükümleri bu kabildendir. İkinci bölüm ise toplumun özel bir kesimiyle ilgilidir. Bu yüzden sadece belirtilen kesimin onu öğrenmesi gerekmektedir, diğerlerinin öğrenmesi gerekmemektedir. Mesela tacirlerin yaptıkları ticaret için muamele çeşitleri, doğru ve geçersiz muamele, serbestlik çeşitleri ve fesih hakkı gibi ticaret hükümlerini ve çiftçilerin de ziraat ve sulama işlerinin hükümlerini bilmeleri gerekir. Bu yüzden âlimlerimiz ayet ve rivayetlerden yararlanarak şöyle buyurmuşlardır: İnsanın genellikle ihtiyaç duyduğu konuları öğrenmesi farzdır. Ama ikinci kısım (yükümlünün sadece amel etmesi için olmayan, diğer insanları eğitmek ve onları bilgilendirmek için öğrenilen konular) hakkında şunları söylemek gerekmektedir: Din, dindarlık ve maneviyata inanmak insan için nasıl gerekliyse, dinin gerçek yolundan ayrılmaması ve sapma ile hurafelere maruz kalmaması için, bazı şahısların dini doğru ve detaylarıyla tanıma gayesiyle eğitilmeleri gerekmektedir. Bu kendi başına dinî ilimleri öğrenmenin önemini ortaya koymaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Bu soru öz olarak ve bir ölçüye kadar da müphem bir şekilde sorulmuştur. Dinî ilimlerin öğretilmesinin tam olarak hangi boyutunun sizin için sual icat ettiği belli değildir. Bu esasla, muhtemelen sorunuzla ilgili olabilecek hususları dile getirecek ve sonra da aynı tertiple onları inceleyeceğiz.

1. Dinî ilimlerden maksat nedir ve neden onları öğrenmek gerekmektedir?

2. Bu ilimlerin önemi ne kadardır, kaç kişi bu ilimleri öğrenmeye koyulmalıdır ve bu hangi düzeyde olmalıdır?

Yukarıdaki soruların yanıtı:

1. Dini daha iyi ve ayrıntılı tanımamıza sebep olan her ilme din ilmi denir. Bu ilmin bazı bölümleri direkt olarak dinî konular ile irtibatlı olup sadece din alanına özgü olabilir. Mesela tefsir ilmi İslam dinini öğrenmek için en önemli kaynak olan Kur’an ile direk şekilde irtibatlıdır. Fıkıh ve kelam gibi ilimler de bu bölümde incelenebilir. Her ne kadar dinî kaynaklar ile direk şekilde irtibatlı olmasa bile dinî ilimlerin mukaddimesi sıfatıyla öğrenilen diğer bölüme ise dinî kaynakları daha iyi idrak etmek için ihtiyaç duyarız. Arap edebiyatının değişik branşları bu kabildendir. Elbette böyle ilimleri öğrenmenin faydası, dini tanımayla sınırlı değildir. Her halükarda dinimizin resmi dili Arapça olması hasebiyle İslam dinini incelemek ve irdelemek isteyen herkesin kendi araştırmasının mukaddimesi sıfatıyla bu bölümü öğrenmesi gerekmektedir. Elbette değişik şartlarda başka ve görünüşte bir irtibatı olmayan branşlar da öğrenilebilir ve dinî ilimler hizmetinde kullanılabilir. Diğer dilleri, bilgisayar teknolojisini ve tebliğde onlardan yararlanmayı öğrenmek bunun örnekleridir. Ama neden dinî ilimleri öğrenmemiz gerekmektedir? Bu sorunun yanıtına değinmek kendimizin ve toplumun dine olan ihtiyacını kesin addetmemiz ve sonra dinî ilimleri öğrenmede ipham taşımamız durumunda mantıklı sayılacaktır. Başka bir ifadeyle, dinî ilimlere ihtiyaç duymak, dine ihtiyaç duymanın bir gereğidir. Eğer bir şahıs hatayla insanın dine ihtiyacı olmadığına inanıyorsa, onunla dinî ilimler hakkında konuşmak tamamıyla faydasız olacaktır. Böyle bir fert için ilkönce insanın dine olan ihtiyacı beyan edilmelidir. Ama bir şahıs dindarlığı zorunlu bilirse, ama dinî ilimleri öğrenmenin öneminde tereddüt ederse, eğer dindar olmak istiyorsak dindarlığın yolu nedir diye biz kendisinden sorarız. Nasıl dini tanıyabilir, onun değişik boyutları hakkındaki iphamlarımızı giderebilir ve sorularımızın cevabını alabiliriz? Bu alanda aşağıdaki üç yol dışında başka bir yol var mıdır?!

A. Peygamberler (s.a.a) ve imamlar gibi bizim de gayb alemiyle irtibat halinde olmamız ve cevabımızı direkt olarak Allah’tan almamız veya onların misyon ve imametini mucize ve deliller ile ispat ettikten sonra kendilerini kılavuz edinmemiz ve buyurdukları her şeye bağlı olmamızdır.

B. Her hususta din ilimlerinde hiçbir araştırma yapmaksızın ve onları öğrenmeksizin şahsi görüşümüzü doğru bilmemiz veya zahirde dindar olan rastladığımız ilk şahsa kendisinin bilgi düzeyini bilmeksizin sorumuzu yöneltmemiz ve kendisinin hangi üslup ve çerçeveyle beyan edildiği belli olmayan görüş ve düşüncesiyle amel etmemizdir.

C. Son olarak da ya kendimiz din ilimlerini öğrenmeli ve dini tanıma yollarını öğrenerek kendi sorumuzun cevabını bulmalıyız veya bu yolu kat etmiş fertlerden iphamlarımızı gidermelerini istemeliyiz.

Dördüncü bir yol bulunmamaktadır.[1]

Şimdi yukarıdaki şıkları tahlil edeceğiz:

A. İlk şık en doğru yol olabilir, ama nübüvvetin hatmedilmesi ve son imamın (a.s) gaybe karışmasıyla bizim için böyle bir imkân mevcut değildir. Ayrıca hatta bu önderlerin hayatta olduğu zaman bile gelişmiş iletişim araçlarının olmaması nedeniyle kendilerinin tüm takipçileriyle direkt iletişim kurma imkânlarının olmadığını ve din tebliğinin büyük bölümünün önceden bu önderlerin yanında gerekli eğitimi almış kimseler tarafından yapıldığını bilmekteyiz. Bugün de bazı fertler Allah ve masumlar ile direkt bir iletişim içinde oldukları iddiasında bulunabilirler, ama yeterli ve gerekli delillerin olmayışı yüzünden böyle bir iddianın kabul edilmesi mümkün değildir. Özellikle de gerekli dinî ilimleri bilmeyen ve böyle bir iddiayı sadece mürit toplamak ve dünyevi hedefler için yapan şahıslardan bunun kabul edilmesi olanaksızdır!

B. İkinci yolu irdeleyecek olan her insaflı şahıs, böyle bir yöntemle amel etmenin dinî bir kaostan başka bir şeyle sonuçlanmayacağı neticesine ulaşacaktır. Esasen artık ortak bir din kalmayacak ve her bireyin ayrı ve diğer insanlardan farklı bir dini olacak ve toplumda dinî sapmalar ve de hurafeler yayılacaktır! Böyle bir yöntemin geçersiz olduğu daha fazla delile ihtiyaç duymayacak kadar açık ve aşikârdır.

C. Şimdilik ilk yöntemin imkânsız olması ve ikinci yöntemin de dinin esasını yok edeceği nedeniyle dinî mefhum ve meseleleri anlamak için kalan tek yol şudur: Mevcut Kur’an ve sünnet gibi kaynakları göz önünde bulundurarak geçmiş bilginlerin tecrübelerinden istifade ederek onlardan yararlanmayı ve doğru hüküm çıkarma işlemini öğrenmeli ve bu yolla dinimizi korumalı ve onu sonraki nesillere aktarmalıyız. Dördüncü bir yol olmayacaktır. Eğer aklınıza bir başka yol geliyorsa bize göndermeniz durumunda size teşekkür edecek ve onu çözümleyip analize tabi tutacak ve neticeyi size bildireceğiz. Dinî meseleleri öğrenme ve onu diğer insanlara aktarmanın dini korumadaki önemli rolü nedeniyle Kur’an-ı Kerim müminlere hatta savaş ve cihat döneminde bile bir grup ferdin dini öğrenmek için Medine’de kalmasını ve mücahit kardeşleri geri döndükten sonra öğrendiklerini onlara öğretmelerini tavsiye etmiştir.[2] Elbette bu ayet din ilimleri öğrencilerinin cihattan muaf olduğuna delalet etmemektedir, İmam Bakır’ın (a.s) buyurduğu gibi  ayet bireylerin cephelere gönderilmesindeki sıralamaya işaret etmektedir ve bu da cihada katılan güçlerin yeterli olması durumunda geçerlidir.[3] Ama cihat ve dinî ilimleri aynı kategoriye koymak tek başına böyle ilimleri öğrenmenin önemini göstermeye yeterlidir ve başka bir delile ihtiyaç yoktur.

2. Öğrenmek ya bizzat öğrenenin amel etmesi ve yükümlülüğünü yerine getirmesi için ya da diğer insanları eğitmek ve onlara belletmek içindir. Amel etmek ve yükümlülüğü yerine getirmek için öğrenilen şeyler genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve humus hükümleri bu kabildendir.[4] İkinci bölüm ise toplumun özel bir kesimiyle ilgilidir. Bu yüzden sadece belirtilen kesimin onu öğrenmesi gerekmektedir, diğerlerinin öğrenmesi gerekmemektedir. Mesela tacirlerin yaptıkları ticaret için muamele çeşitleri, doğru ve geçersiz muamele, serbestlik çeşitleri ve fesih hakkı gibi ticaret hükümlerini ve çiftçilerin de ziraat ve sulama işlerinin hükümlerini bilmeleri gerekir. Bu yüzden âlimlerimiz ayet ve rivayetlerden yararlanarak şöyle buyurmuşlardır: İnsanın genellikle ihtiyaç duyduğu konuları öğrenmesi farzdır.[5] Diğer insanları eğitmek ve onlara belletmek için öğrenilen şeyler hakkında ise şöyle söylemek gerekir: Evvela din ilimlerini öğrenmek bir kesime özgü değildir ve biz dinî araştırmaları ilmî havzalarda resmi olarak bu ilimleri öğrenmekle meşgul olan talebelere has bilmemekteyiz. Tüm dindar bireyler toplumun ihtiyacı haddinde, kendi işlerini terk etmeden ve kendi imkân ve kapasiteleri ölçüsünce din ile irtibatlı meseleleri öğrenmeye koyulmalıdır.[6] Çok açık olduğu üzere bu bireylerin eğitim ve uzmanlık ölçüsü, zati kabiliyetlere ek olarak onların bu alanda harcadıkları zaman ve çabaya bağlıdır. Bu hususta bu sitedeki 2868. soruya müracaat edebilirsiniz. Ama doğal olarak öğrenilmesi geniş bir zaman talep eden din ilimlerinin geniş bir yelpazeyi kaplaması nedeniyle, bazı fertlerin diğer meşguliyetlerden el çekerek bu yola daha fazla yatırım yapmaları gerekmektedir. Bu fertlerin sayısı ve hangi dinî branşta okuyacakları, dinî ilimler ile irtibatlı olarak toplumun ihtiyacına bağlı olacaktır. İkincisi; din, dindarlık ve maneviyata inanmak insan için nasıl gerekliyse, dinin gerçek yolundan ayrılmaması ve sapma ile hurafelere maruz kalmaması için, bazı şahısların dini doğru ve detaylarıyla tanıma gayesiyle eğitilmeleri gerekmektedir. Bu kendi başına dinî ilimleri öğrenmenin önemini ortaya koymaktadır. Son olarak şu noktanın vurgulanması yararsız değildir: Yöntemler ve bu bağlamda öğretilen ilim türleri hakkındaki eleştiri ve sorular yasalar değildir. Örneğin filan ilim dinî ilimlerden sayılmakta mıdır ve onun eğitim ve öğretimini yapmanın bir faydası var mıdır yoksa yok mudur veya toplumun diğer dinî branşlara daha fazla ihtiyaç duymasına rağmen neden dinî ilimler ile irtibatlı bazı branşlara daha fazla yatırım yapılmaktadır veyahut dini tebliğ etme metodu eski yöntemlerle mi sınırlıdır yoksa yeni metotlardan da istifade edilmeli midir, diye sorulabilir. Böyle eleştiriler, din bilginleri tarafından da yapılmış ve onların çoğu dini öğretme ve tebliğ etmede yeni metotların start almasına yol açmıştır. Ama şu önemli hususa da dikkat edilmelidir ki yapılan her eleştiri ilmî bir öneri veya daha üstün bir metot ile birlikte olmalıdır; aksi takdirde daha işlevsel olan yeni bir kurumu alternatif kılmadan eski kurumları kendi eleştirilerimizle zayıflatmış olacağız. Böyle bir eleştiri sağlıklı bir değerlendirme gerçekleştiremez.



[1]İmam Ali (a.s) da Kumeyle hitaben şöyle buyurmaktadır: İnsanlar (dindarlıklarıyla ilgili olarak) üç grupta sınıflandırılabilir. Onlar ya Allah tarafından teyit edilmiş (Rabbani âlim) bilginler ya kurtuluş yolunda ilim öğrenmeyle meşgul olan bireyler ya da her gün inanç değiştiren ve her kim bir söz söylerse onun takipçisi olan günübirlik fertlerdir. Nehcü’l-Belağa, s. 495-496, Kelimat-ı Kısar, şımare-i 147, İntişarat-ı Daru’l-Hicre, Kum, Bita.    

[2] Tövbe, 122.

[3] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 19, s. 157, Müessetü’l-Vefa, Beyrut, 1404 h k.

 (کان هذا حین کثر الناس...و ان یکون الغزو ...)

[4] Elbette bu kısımda hayız ve nifas gibi özel bir cins ile irtibatlı olan bazı hükümler mevcuttur.

[5] Tevzihü’l-Mesail, (el-Mahşi lil-İmami’l-Humeyni), c. 1, s. 24, mesele 11.

[6] Sadece kendilerinin amel etmesi için olmayıp diğerlerine de öğretmek içindir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar