Gelişmiş Arama
Ziyaret
7920
Güncellenme Tarihi: 2012/04/04
Soru Özeti
Acaba Allah’ın kalbimizde yer edindiğini söyleyebilir miyiz?
Soru
Acaba Allah’ın kalbimizde yer edindiğini söyleyebilir miyiz? Buna binaen asıl soru şudur ki Allah nerededir? Bazıları Allah’ın kendi arşında yer edindiğini veya göklerde olduğunu söylüyorlar. Lütfen bu konuda bir açıklama yapınız.
Kısa Cevap

Allah hem göklerde ve hem de yerdedir, arşa da yerleşmiştir ve ayrıca kalbimizde de yer edinmiştir. Diğer bir tabirle; Allah’ın bir zaman veya mekâna ihtiyacı olmamasına rağmen her yerde ve her zamanda Onun varlığı hissedilebilir. Aynı zamanda bu söylenenlerin hiçbiri boş ve manasız değil aksine biraz dikkatle birçok konuda doğru şekilde idrak, mümkündür ve sadece sınırlı bazı konularda üst düzey bir düşünce ve tefekkür gerekmektedir. Buna da sadece Allah’ın özel kulları erişebilir.

Elbette gerçek bir Müslüman olup Allah’ın yarattıkları ve nişaneleri vasıtasıyla kâmil bir yakin ile Onun varlığını derk edebiliriz. Bu bizler için her zaman geçerlidir. Bunu, Onun vücudunun nasıllığı ve keyfiyeti hakkında etraflıca düşünmeden, hayret vadisine düşmeden normal yaşantımızı açmaza sürüklemen yapabiliriz.  Bu yöntem, insanoğlunun birçok bilim dalında kullandığı metot ve yöntemdir.

Ayrıntılı Cevap

“…Göklerin ve yerin mülkü onundur. Diriltir ve öldürür ve O, her şeye kadirdir. O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır ve O, her şeyi bilendir. O, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra hâkim olandır… Nerede olursanız olun mutlaka O, sizinledir.”[1]

Yukarıdaki ayetlerin bir kısmının tercümesinden sonra sorumuza cevap olarak ilk önce bir rivayeti nakledip kısaca tahlil ettikten sonra sorumuzu yanıtlayacağız:

İmam Sadık’ın (a.s) öğrencilerinden olan Hişam b. Hakem, şöyle nakleder: Ebu Şakir Diysani adında iki tanrılı inanca sahip bir şahıs bana hitaben şöyle dedi: “Sizin Kuran’ınızda öyle bir ayet var ki ikiliğe inancımızı güçlendiriyor.” Dedim ki: Hangi ayet? Dedi ki: “ Gökteki ilah da, yerdeki ilah da Odur.”[2] Ayeti. Ben o anda, Ona bir cevap bulamadım. Hac döneminde İmam Sadık’ı (a.s) bu söyleşiden haberdar ettim. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “… Geri döndüğünde Ona de ki senin Küfe’de ki ismin nedir? Sana bir isim söyleyecek. O zaman Ondan Basra’da ki adını sor. Kesinlikle bir önceki adını tekrarlayacaktır. O an Ona bir bak ve de ki “Bizim Allah’ımız da böyledir! Göklerde de Allah’tır. Yerde de Allah’tır. Denizde de Allah’tır, çölde de Allah’tır. O her yerde ve her mekânda Allah’tır.”[3]

Şimdi zikrettiğimiz rivayete dayanarak iki nükteye dikkat etmenizi istiyoruz:

Birinci nükte: Sorumuzun bir bölümüyle ilgili olan bir başka kutsi hadiste Allah şöyle buyuruyor: “Ben göklere de yere de sığmam ancak mümin bir kulumun kalbinde yer edinirim.”[4]

Bu hadisin doğruluğu varsayımıyla[5] sorumuz şöyle olacaktır ki acaba siz bir dostunuza onun kalbinizde olduğunu veya kalbinizin onun için çarptığını söylerseniz bu sevgi yüklü sözlerin manası, onun fiziksel anlamda sizin kalbinizde yer edindiği veya sizin kalbinizin onun bedeninde olduğumudur? Kesinlikle böyle değildir. Bu tür söylemler sizin dostunuza karşı olan sevginizin nişanesidir. Bu bağlamda eğer Allah, ben mümin kulumun kalbinde yer edinirim gibi bir beyanda bulunmuşsa bunun anlamı Allah’ın bir cisim olup bir kalbi mekân etmesi değil, kulun Allah ile arasında samimi ve dostça bir irtibatın olduğudur.  Şunu bilmeliyiz ki O, madde âleminin iki özelliği olan zaman ve mekânın yaratıcısıdır ve Onu bu tür özelliklerle (cisim vermek) vasıflandırmak doğru değildir.

İkinci nükte: Bu doğrultuda arşın da, Allah’ın orada oturduğu özel bir mekân olduğu düşünülmemelidir. Allah, kendisi ile arş arasındaki irtibat hakkında çeşitli tabirler kullanmıştır.[6]

Bir defa kendisini “Arşın rabbi”[7] olarak, başka bir yerde “Arşın Sahibi”[8] olarak tanımlıyor ve bazen de arşta yer edindiğini beyan ediyor.[9]

Tüm bu yerlerde “Arş”ın tek bir manada tutulmaması tabiidir. Allame Meclisi’nin deyimiyle: “Arş” kelimesi hangi söylemde kullanıldığı göz önüne alındığında her birinde kendine has bir mana taşır ve sadece ilahi ilim sahibi kimseler bunların dakik manasına ulaşabilirler.[10]

Bu esasa göre ve Kuran-ı Kerim’in Arapça nazil olmasından dolayı ki, bu dilde de diğer dillerde olduğu gibi her bir kelimenin ilk ve hakiki manasının yanında mecazi ve kinaye içeren manaları vardır, Kuran’da bulunan ve sizin için belirsizlik taşıyan “Arşta yer edindi” tabiri için birkaç mana düşünülebilir:

Arapça sözlüklerde "استوی" ibaresi için birkaç mana zikredilmiştir. Örneğin: Oturdu, yöneldi, yükseldi ve kapladı ve…[11] Şu çok açıktır: tüm bu manalar Allah’ın bir yeri ve mekânı olduğu ve bu mekânın adının Arş olduğu konusunda delil teşkil etmez!

"استوی" kelimesinin bir manasının tefsiri olan şu şiire dikkat ediniz:

قد استوی بشر علی العراق                              من غیر سیف و دم مهراق

Yani Beşer adında bir kişi, kılıç kullanmadan ve kan dökmeden Irak’a musallat oldu!

Acaba bu şiirde "استوی" kelimesi, o savaş komutanının çok büyük bir cüssesinin olduğuna ve bununla tüm Irak topraklarını kapladığına mı işarettir?

Arap edebiyatından anlayan hiçbir kimse böyle bir tefsiri kabul etmez. Bu nedenle ve edebi ve tefsir kuralları çerçevesinde, ayetlerde işaret edilen ve Allah’ın bir mekânda oturması anlamına gelen arşta yer edinme şeklindeki tefsir kabul edilemezdir.

Şimdi ise zihinde oluşan sorunuzun diğer kısmını ki Allah’ı diğer maddi varlıklar gibi kabul edip Onun için kalp ve arştan başka bir yer ve mekân tayin etme yolunu seçiyoruz. Öyleyse sorumuz şudur ki O, nerededir?

Sorunun sade ve kısaca cevabı, Allah’ın madde cinsinden olmayışı ve bu nedenle de bir mekâna ihtiyaç duymamasıdır. Ayrıca tarih boyunca bu konunun dakik idrakinde belirsizliklerle karşılaşılmış, hatta Allah inancını taşıyan ve Ona ibadet edenler dahi Allah ile ilişkili konularda dakik bilgiye ulaşamadıklarından kendilerini kınamaktadırlar. Bu hususunda bazı noktalara değinmemiz gerekiyor:

Eğer Kuran ve rivayetleri incelemiş iseniz şu noktaya ulaşırsınız: bu kaynaklar, Allah’ın nasıllığını ve keyfiyetini halka ispat etmeden önce, Allah’ı yarattıkları üzerinde tefekkür ve düşünmeye ve varlık düzeninin nasıl idare edilişini cihan ehline tanıtma peşindedirler.[12]

Bir gün Allah Resulü (s.a.a), tefekkür halinde olan bir gurupla karşılaşır ve onlara sorar: “Ne hakkında düşünüyorsunuz?” Onlar Allah’ın yarattıkları hakkında düşünüyoruz. Peygamber (s.a.a), onların bu hareketlerini destekleyerek Allah’ı tanımak için aynı yolu devem ettirmelerini ve Allah’ın zatı hakkında ise tefekkür ve düşünceye kapılmamalarını tavsiye etti.[13]

İmam Hasan Askeri (a.s), kendisinden Allah’ın nasıl bir varlık olduğunu soran yaranlarından birinin cevabında ilk olarak, Allah’ın bu konunun incelenmesini onlardan istemediğini söylemiş ve daha sonra Allah ile ilgili kısa açıklamalarda sunmuşlardır.[14]

Her halükarda bu metot, bu meseleye özel değildir bazı beşeri ilimleri de kapsamaktadır: Bizim milyarlarca galaksinin olduğuna ve her birinin milyonlarca yıldız barındırdığına yakinimiz var ve onda hiçbir şüphe de yok. Ama gök bilimleri hakkında genel bir bilgi sahibi olmadan ve hatta olsa dahi zihnimiz her birinin nasıl yaratıldığına odaklansa da hayretlerle dolu bir dünyayla karşılaşırız ki ondan öteye de geçemeyiz. Hâlbuki bunların tamamı Allah’ın yarattıklarıdır ve hiç kimse Onun vücudu hakkında kâmil bir ilme ulaşamaz.[15]

Ama bununla birlikte şunu da unutmamalıyız: tüm bu söylenenlerin anlamı Allah hakkında hiçbir fikir, düşüncenin ve araştırmanın olmaması ve men edilmesi değildir.

Aksine manevi ve ilahi ilimle donanmış kimseler belirlenmiş şartlar dâhilinde bu yola adım atabilirler. Aşağıdaki rivayete dikkat ediniz:

İmam Seccat (a.s)’dan, Allah’ı tanıma hakkında soru soruldu. İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “Allah biliyordu. Ahir Uz-zaman da, derin düşünceli insanların olacağını ve Tevhit suresinin ve Allah’ın bazı hususiyetlerine işaret edilen Hadid suresinin bazı ayetlerini güzel bir şekilde tefsir edeceklerini.”[16] Başka bir tabirle, eğer onlar olmasaydı bu ayetler nazil olmazdı ve Peygamber (s.a.a) ve İmamlar (a.s) dönemi Müslümanları bu ayetlerin gerçek manasına ulaşamamışlardır.

Bu esasa göre, Allah’ın zatı ve vücudunun nasıllığı hususunda dakik düşünce ve dakik incelemeleri her ne kadar men etmesek de böyle bir dikkat ve incelemenin genel anlamda ilahi dinlere mensup insanlardan istenmediğini ve hatta onların kudreti dâhilinde olmadığını sadece has insanların bu yolda ilerleyebileceklerini de söylememiz gerekir. Bu tür özel insanlar önceleri çok zor ve meşakkatli yolları aşarak ve güçlü bir manevi irtibatla Allah’a ulaşırlar. Aksi taktirde diğer insanların bu yola girmeleri daha çok hayret ve sapıklıktan başka bir şey olmayacak ve onlara bir faydası da olmayacaktır.

 


[1] Hadid suresi, 1-6

[2] Zuhruf suresi, 84

[3] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, Kâfi, C.1, S. 128, H.10, Dar’ul-Kutubil-İslamiye, Tahran, 1986

[4] Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar’ul-Envar, C.55, S.39, Muessesei El-Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

[5] Çünkü bu rivayet istinat edilebilecek muteber rivayetlerden değildir.

[6] Arş ve Kursi kavramları hakkında 254 ve 60 nolu cevaplara müracaat edebilirsiniz.

[7] Tövbe: 129, Enbiya: 22, Müminun: 86 ve 116, Neml: 26, Zuhruf: 82,  "رب العرش عما یصفون

[8] Gafir: 15, Buruc: 15, İsra: 42, Tekvin: 20

[9] Araf: 54, Yunus: 3, Ra’d: 2, Taha: 5, Furkan: 59, Secde: 4, Hadid:4

[10] Bihar’ul-Envar, C.55, S.31

[11] İbni Menzur, Lisanul-Arap, C.14, S.414

[12] Âli İmran, 191; Yunus: 24, Ra’d:3, Nahl: 11 ve 69, Rum: 21, Zümer: 42, Mülk: 3-4 ve onlarca başka ayet

[13] Veram b. Ebu Ferraş, Mecmua’yı Veram, C.1, S.250, İntişarat-i Mektebetul-Fakih, Kum, Biyta

[14] Bihar’ul-Envar, C.3, S.260, H.10

[15] Kâfi, C.1, S.103, H.12

[16] Kâfi, S.91, H.3

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar