Gelişmiş Arama
Ziyaret
12647
Güncellenme Tarihi: 2009/05/13
Soru Özeti
Acaba Allah’tan başka kimse gayb ilminden haberdar olabilir mi?
Soru
Acaba Allah’tan başka bir kimse gayb ilminden haberdar olabilir mi ve eğer haberdar olabilirse, gayb ilminin Lokman Suresinde sadece Allah’a ait olmasıyla sınırlandırılması ne anlama gelmektedir?
Kısa Cevap

Gayb, bir şeyin duyu organlarına ve idraka gizli olması ve şahadet de aşikâr olması anlamına gelmektedir. Bir şeyin bir kimse için gayb ve bir başka kimse için de aşikâr olması mümkündür. Bu konu o kimsenin varlığının sınırına bağlıdır. Ama Allah’tan başka diğer bütün varlıkların kapsamlarının sınırlı olmasını ve sadece Allah’ın her şeye tam olarak kuşattığını göz önünde bulundurursak, gayb ilminin sadece Allah’a mahsus olduğu ve O’ndan başka kimsenin gaybı bilemeyeceği anlaşılacaktır. Çünkü sadece Allah-u Teâlâ'nın, varlık âlemine tam bir kuşatıcılığı vardır, hiçbir şey O’nun varlığının dışında değildir ve hiç kimse kendi sınırları içerisinde kendisini Allah-u Teâlâ'dan gizleyemez.

Allah-u Teâlâ, gayba âlim ve şahittir. Aslında her şey O’na göre şahadet âlemindedir ve O’ndan başka hiç kimse bu noktaya ulaşamaz. Ama diğerleri, varlıklarının ve idraklerinin kapasitelerine göre bazı konular, onlara aşikârdır ve diğer bazı konular da onların duyu organlarından gizlidir ve bu konulara ya hiç bilgileri yoktur ya da çok alt seviyede bir bilgileri vardır.

Elbette gayb ilmini Allah’a mahsus kılmak, bazı şahısların ilahî öğretiler ve ruhî özellikleri sayesinde gaybî sırlara ve ilimlere vakıf olmaları, görülmeyenleri görmeleri ve duyulmayanları duymaları imkânını engellemez. Bu, Allah-u Teâlâ'nın peygamberler ve evliyalar gibi seçmiş olduğu kullarına verdiği bir bağıştır.

Yukarıdaki söylediklerimize göre, gayb ilmini Allah’a mahsus kılan ayet ve rivayetlerle; peygamber ve evliyaların da gayb ilmine sahip olduklarını bildiren ayet ve rivayetler arasındaki zahiri çelişkiyi aşağıda yapacağımız açıklamaları dikkate alarak çözümleyebiliriz:

1) Gayb ilminin Allah’a mahsus olması zati ve bağımsızdır ve bu, Allah’ın bağışlaması ve lütfü ile bağımlı gaybi ilme sahip olmakla çelişmemektedir.

2) Gayb ilmini ayrıntılarıyla sadece Allah-u Teala bilmektedir ve diğerleri genel olarak onu bilmektedirler ve onların ayrıntılarını haberdar olmak Allah’a mahsustur.

3) Allah-u Teâlâ, her an gaybî sırlardan haberdardır ve diğer kimselerin her an birçok gaybî sırlara vakıf olması mümkün olmayabilir ve Allah’ın irade etmesiyle veya kendilerinin irade etmeleri ve Allah’ın da izni ve rızasıyla gaybî ilimlerden haberdar olabilirler. Bu konuda İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “İmam bir şeyi bilmeyi irade ettiği zaman, Allah-u Teala ona bu ilmi öğretir.”

Allah-u Teâlâ Lokman Suresi’nin 34. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”

Bu ayetin iki tefsiri bulunmaktadır:

1) Yukarıdaki ayette geçen beş husus, gaybî ilimlerdendir ve Allah-u Teâlâ ve O’nun gaybî ilimlere bilgili kıldığı kimselerden başkası bu beş hususa bilgi sahibi olamaz. Yağmuru yağdırmaktan maksat, sadece meteoroloji tarafından tahmin edilen yağış değil bununla beraber yağmurun tam olarak ne zaman, nereye ve ne kadar yağacağıdır ve bu ilim sadece Allah’a aittir ve diğerleri tahmin etme yoluyla bir miktar bundan haberdar olabilirler. Aynı şekilde rahimdeki ceninden haberdar olmak sadece cihazlar sayesinde belirlenen ceninin cinsiyeti değil, bununla beraber sağlık, cismi ve ruhî özellikler ve hatta onun kapasitesi ve gelecekte hak yolda olup olmayacağı gibi ceninle ilgili bütün özellikleri içermektedir. Böyle bir bilginin sadece Allah’a ait olduğu açıktır. Rivayetlerde bu bilgilerin bir kısmının İmamlar (a.s) için de söz konusu olduğu ispatlanmaktadır ve bu bilgiler genel olduğu ve ilahî öğretiler sayesinde kazanıldıklarından dolayı Allah’ın ayrıntılı ve zatî olan ilmiyle çelişmemektedirler. İmamlara (a.s) ait olan bu bilgiler zatî ve bağımsız değildir ve Allah-u Teâlâ'nın istediği ölçüde ilahî öğretim sayesinde onlara verilmiştir.

2) Bu ayetin ikinci tefsiri ise; bu ayette sadece kıyamet gününün tarihi gaybî ilimlerden sayılmaktadır ve Allah-u Teala da bunu kendisine has bilmektedir. Ayetin diğer kısımlarında söz ve açıklama tarzı değişmekte ve sadece Allah-u Teâlâ'nın yağmur yağdırdığı ve annelerin rahimlerinde olanlardan haberdar olduğu bildirilmektedir ve bu bilgiler Allah’a has kılınmamaktadır. Buna göre şimdi veya gelecekte, bilimin ilerlemesi sonucunda yağmurun tam olarak ne kadar ve ne zaman yağacağı ve ceninin durumu ve özellikleri hakkında bilgi edinilmesinin, ayetin maksadıyla çelişmeyecektir. Aynı şekilde ayetin dördüncü ve beşinci kısımlarında insanların ölümlerinin nasıl ve nerede olacaklarını bilmediklerini beyan etmektedir. İnsanların bunu bilmemeleri, tabiat kanunuyla uyuşmaktadır ve hiç kimse zatî olarak gayb ve gelecekte olacak olaylardan haberdar değildir. Ama bunun böyle olması, Allah-u Teâlâ'nın bazı kimselere gelecekte olacak olayları veya ölümlerinin zaman ve mekânını haber vermeyeceği anlamına gelmez.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun cevabının açıklığa kavuşması için üç noktanın beyan edilmesi gerekir:

1: Gayb ilmi nedir?

Gayb, bir şeyin duyu organlarına ve idraka gizli olmasıdır. Lügatçilere göre: Sana gizli ve saklı olan her şeye gayb denir.[1] Araplar güneş battığı zaman şöyle demektedirler: Güneş kayboldu ve gözlerden gizlendi.[2]

Kur’an’da defalarca kullanılmış olan “şahadet” kavramına karşıt olan “gayb” madde ve his âleminin ötesinde olan ve duyu organlarıyla derk edilmesi ve hissedilmesi mümkün olmayan konulardır ve onları hissetmek ve derk etmek için başka araçlara ihtiyaç vardır.

Allame Tabatabaî şöyle söylemektedir: Gayb ve şahadetin manaları görecelidir; yani bir şey bir kimseye göre gayb ve bir başka kimseye göre de şahadet olabilir. Bu, varlıkların bir sınırının olması ve her varlığın da kendi sınırından ayrılmasının mümkün olmamasından kaynaklanmaktadır. Buna göre bir başka şeyin sınırları ve kapsamı içinde olan bir şey, o şey için şahadettir; çünkü onun müşahedesi altındadır. Eğer onun sınırları dışında olursa, ona göre gayb sayılır; çünkü onun müşahedesi altında değildir.[3]

2: Kimler gayb ilmine sahiptir?

Gayb ilminin her yönüyle Allah-u Teala’nın elindedir; çünkü sadece O, her yönden bütün âlemi kapsamaktadır, hiçbir şey O’nun varlığının sınırları dışında değildir ve hiçbir şey kendi sınırları içinde kendisini O’ndan gizleyemez. Bu konu Kuran-ı Kerim’in değişik birçok ayetinde vurgulanmıştır; örneğin:

“Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de. Büyüktür ve yücelerden yücedir.”[4]

“De ki (ey Peygamber): Gayb ancak Allah’a aittir.”[5]

“De ki (ey Peygamber): Allah’tan başka hiç kimse göklerin ve yerin gaybını bilemez.”[6]

Yukarıda zikredilen ayetlere ilk bakıldığında, Allah’tan başka hiç kimsenin gaybı bilmediği anlaşılmaktadır. Ama bu ayetlerin yanı sıra, Allah’ın veli kullarının da genel olarak gayb ilmine vakıf olduklarına işaret eden ayetler de vardır; örneğin:

“Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırt eder.”[7]

“O bütün gaybı bilir, fakat gaybına kimseyi apaçık vakıf kılmaz. Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar.”[8]

Hz. İsa (a.s)’nın mucizeleri hakkında Kuran-ı Kerim'de şöyle geçmektedir:

“Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.”[9]

Bu zikrettiğimiz ayetlerden başka, Peygamber (s.a.a) ve imamların (a.s) genel olarak gayb ilmine sahip olduklarına delalet eden rivayetler de vardır. Onların gayba bilgilerinin olması en az iki şekildedir:

Birinci şekil, Peygamber (s.a.a)’in aldığı vahiydir. Vahiy Peygamber (s.a.a)’e verilen bir çeşit gaybî haberdir.

İkinci şekil, Vahiy yolu dışında Peygamber (s.a.a) Masum İmamlar (a.s) ve velilerin gelecekle ilgili şeylerden haberdar olmalarıdır. Örneğin Peygamber (s.a.a)’in Medine’de Müslümanlara, çok uzaklarda cereyan eden Mute savaşı ve Hz. Cafer ve bazı diğer İslam komutanlarının şahadeti hakkında haber vermesidir.[10] Birçok hadiste Peygamber (s.a.a) ve Masum imamların (a.s) gayb ilmine sahip olduklarına işaret edilmektedir[11] ve bu rivayetler hakkında tevatür iddiasında bulunulabilir.[12]

Ama birinci ve ikinci grup ayetlerin ve bu hadislerin nasıl birleştirilerek yorumlanacağı hakkında aşağıdaki şu noktalara işaret edilebilir:

a) Gayb ilminin Allah-u Teâlâ'ya ait olması, zati ve bağımsızdır. Buna göre O’ndan başkası bağımsız olarak gayb ilmine sahip olamaz ve sadece O’nun lütuf ve inayetiyle diğerleri gayb ilmine sahip olmaktadırlar; yani diğerlerinin gayb ilmi Allah’a bağlıdır.

b) Gayb ilimlerini ayrıntılı olarak sadece Allah-u Teala bilmektedir ve Allah’tan başkaları gayb hakkında haberdar olsalar da ancak genel şekilde haberdar olurlar; yani bu konuların ince ayrıntıları sadece Allah’a aittir.

c) Allah-u Teâlâ, her an fiili olarak gaybî sırlara sahiptir; ama peygamberler, imamlar (a.s) ve bazı evliyaların gaybî sırların çoğunluğunu bilmemeleri mümkündür ama Allah-u Teala irade ettiği zaman veya kendileri irade ettikleri zaman ve Allah-u Teâlâ'nın da izin vermesiyle gaybî ilimlerden haberdar olabilirler.

Bu konun açıklayan bazı hadisler vardır; örneğin İmam Sadık (a.s)’dan gelen bir hadiste şöyle geçmektedir: “İmam (a.s) bir şeyi bilmeyi irade ettiği zaman Allah-u Teala bunu ona öğretmektedir.”[13]

Bunlara ilave olarak Kuran-ı Kerim'de, nefis tezkiyesi, şeriata amel etme, Allah’a doğru yönelme ve yaklaşma sonucu elde edilen özel bir çeşit marifetten söz edilir; örneğin: “Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir.”[14]

Hz. Ali (a.s) de “Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır.”[15] Ayetini tilavet ederken şöyle buyurmaktaydı: “Allah-u Teâlâ, duymayan kulakların duyması, görmeyen gözlerin görmesi ve ıstıraplı kalplerin de sakinleşmesi için kendi yâdını kalplerin nuru karar kıldı. Sürekli hiçbir peygamberin olmadığı bir zaman diliminde Allah’ın bazı kulları vardı ki fikirleri yoluyla onlara sırları bildirmekte ve akılları yoluyla da onlarla konuşmaktaydı.”[16]

3: Lokman Suresindeki Açıklama

Şimdi Lokman Suresinin 34. ayetini inceleyelim. Allah-u Teâlâ bu ayette şöyle buyurmaktadır:

“Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”[17]

Bu ayet-i kerime için iki çeşit tefsir vardır:

a) Bu ayette, bir önceki ayette zikredilen kıyamet günü konusu ile uyumlu olan, terim olarak “gaybî ilimler” denilen Allah’a has ilimlerden bahsedilmektedir ve bu ayette beş konuya değinilmektedir:

1-Kıyamet gününden haberdar olmak: Müşrikler bu konuyu defalarca peygamber (s.a.a)’e sormuşlardır: “"Ne zamanmış o (kıyamet günü)?" diyecekler.”[18] Kuran-ı Kerim ise şöyle cevap vermektedir: “…Kıyamet mutlaka gelecektir; Ben hemen onu gizliyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.”[19]

2-Yağmurun yağma zamanı: Yağmurun ne zaman nereye ne kadar yağacağının tam ilmi Allah-u Teâlâ'ya aittir ve diğerleri sadece tahmin etme yoluyla bunlardan haberdar olabilirler.

3-Annelerin rahimlerinde olanlardan haberdar olma: Yani ceninin cinsiyeti, zahirî ve batinî özellikleri ve kişiliği hakkında bilgi sahibi olmaktır. Buna göre, insanların elinde ceninin cinsiyetinden haberdar olmalarını sağlayacak cihazlar olabilir ama cismî ve ruhî özellikleri, iç kapasiteleri, ilmî, felsefi ve edebi zevkleri ve bunlar gibi binlerce özellikleri hakkında bilgi sahibi olunması Allah-u Teâlâ'dan başka hiç kimse için mümkün değildir.[20] Aynı şekilde ceninin geleceğinden, akıbetinden, onun hak yola mı yoksa batıl yola mı uyacağından ve bunun gibi daha başka birçok konudan Allah-u Teâlâ'dan başka hiç kimsenin haberdar olması mümkün değildir.

4-Gelecekteki olaylar, onların özellik ve ayrıntıları ve her şahsın gelecekte kazanacağı ve yapacağı işler.

5-Her şahıs sonunda nerede dünyadan gidecektir.

Bu birinci tefsire göre, zikredilen konular gaybî ilimlerden sayılmakta ve Allah-u Teâlâ'ya özel kılınmaktadır. Eğer bazı rivayetlerde bu ilimlerin bir kısmından imamların (a.s) da haberdar olduklarının ispatlandığı sorulursa, bu soruya şöyle cevap verilebilir: Bu bilgiler genel olduğu ve İlahî öğretiler sayesinde kazanıldıklarından dolayı Allah’ın ayrıntılı ve zatî olan ilmiyle çelişmemektedirler. İmamlara (a.s) ait olan bu bilgiler zatî ve bağımsız değildir ve Allah-u Teâlâ'nın istediği ölçüde ilahî özel irade sayesinde onlara verilmiştir.[21]

b) Bu ayetin ilk cümlesinden, kıyamet günün vaktinden sadece Allah-u Teâlâ'nın haberdar olduğu ve O’ndan başka hiç kimsenin de haberdar olmadığı anlaşılmaktadır. Bu konu, Arap edebiyatında sınırlılığı ve has olmayı ifade eden “İndehu (yanında)” kelimesinin “İlm-us Saat (kıyametin vakti)” kelimesinden önce getirilmesinden anlaşılmaktadır. Diğer başka ayetler de bu sınırlılığı ve has olmayı desteklemektedir.

Ama ayetin ikinci kısmında, anlatım tarzının değiştiğini ve sınırlama ve has kılma tarzında olmadığı görülmektedir. Ayetin bu kısmından, Allah-u Teâlâ'nın, yağmurun yağma vaktini ve annelerin rahimlerinde olanları bildiği anlaşılmaktadır ama O’ndan başkasının bu ilimlerden haberdar olmadığı veya olunamayacağını ifade edecek şekilde bir sınırlama söz konusu değildir.

Buna göre Allah-u Teâlâ'nın, yağmurun yağmasına ve annelerin rahimlerinde olan ceninlere ilminin olması, kulların da ilahî vahiy, ilham veya başka her hangi bir yolla bu konulara ilim sahibi olmalarını engellemez. Ama Allah’ın ilmi zati ve bağımsız ve diğerlerinin ilmi ise bağımlı ve sonradan kazanılmıştır.

Bu ayetin dördüncü ve beşinci kısımlarında ise anlatım tarzı daha fazla değişmektedir. Bu iki kısımda Allah-u Teâlâ'nın, insanların gelecekleri ve ölümlerinden haberdar olmasından bahsedilmektedir. İnsanların bu hususlardan haberdar olmamaları tabiat kanunuyla uyuşmaktadır ve hiç kimse zatî olarak gelecekte olacak olaylardan haberdar değildir. Ama bunun böyle olması, Allah-u Teâlâ'nın bazı evliya kullarına gelecekte olacak olayları veya ölümlerinin zaman ve mekânını haber vermeyeceği anlamına gelmez.[22]

Ayetin ilk kısmından, diğer ayetlerin de yardımıyla, kıyamet günü vaktinin ne zaman olduğunun sadece Allah-u Teâlâ'ya has olduğu ve O’ndan başka hiç kimsenin de bu vakitten haberdar olmadığı ve olmayacağı anlaşılmaktadır.

Ama bu ayetin diğer dört kısmında, Allah-u Teâlâ'nın yağmurun yağma vaktinden, annelerin rahimlerinde olanlardan haberdar olduğu ve hiç kimsenin kendi geleceğinden ve ölüm yerinden haberdar olmadığı ama bu bilgilerin de sadece Allah-u Teâlâ'ya has olmadığı anlaşılmaktadır. Diğerleri de ilahî öğretim, vahiy, ilham veya bilinmeyen daha başak bir yolla bu konulara vakıf olabilir.



[1] Kureyşi, Seyit Ali Ekber, Kuran Sözlüğü, c: 5, s: 133. 

[2] İbn-i Faris, Mu’cem-u Megayis-il Lügat, “gayb” maddesi.  

[3] El-Mizan, c:11, s: 418.

[4] Ra’d Sûresi, 9. ayet.

[5] Yunus Sûresi, 20. ayet.

[6] Nahl Sûresi, 65. ayet.

[7] Âli İmrân Sûresi, 179. ayet.

[8] Cin Sûresi, 26–27. ayet.    

[9] Âli İmrân Sûresi, 49. ayet.    

[10] İbn-i Esir, El-Kemal F-it Tarih, c: 2, s: 237.

[11] Kuleynî, Usul-u Kâfi, c: 1, bu konu hakkında birçok bölüm vardır; Meclisî, Muhammed Bakır, Bihar’ul Envar, c: 26.

[12] Tevatür; hadis ilimi terimlerinde, bir konunun yalan ihtimali ortadan kalkacak derecede çok fazla nakledilmesi anlamına gelmektedir.

[13] Kuleynî, Usul-u Kâfi, c:1, “İmamlar Bir Şeyi Bilmek İstedikleri Zaman Onu Bilirler” bölümü, h: 3.  

[14] Enfâl Sûresi, 29. ayet.  

[15] Nur Sûresi, 37. ayet.  

[16] Nehc’ul Belağa, Fuladvend’in tercümesi, Mehdi, 213. hutbe.

[17] Ayetin Arapça metni şöyledir:

إِنَّ اللَّهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَیُنَزِّلُ الْغَیْثَ وَیَعْلَمُ مَا فِی الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِی نَفْسٌ مَّاذَا تَکْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِی نَفْسٌ بِأَیِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِیمٌ خَبِیرٌ

[18] İsra Sûresi, 51. ayet. 

[19] Taha Sûresi, 15. ayet. 

[20] Mekarim Şirazi, Nasır, Numune Tefsiri, c: 17, s: 99.

[21] Aynı kaynak, s: 100.

[22] Mürebbi-i Numune (Lokman Sûresinin tefsiri), Subhani, Cafer, s: 211–212.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar