Gelişmiş Arama
Ziyaret
24204
Güncellenme Tarihi: 2013/08/25
Soru Özeti
Bizim Allah’a ettiğimiz dua ve isteklerimizin maslahatımıza uygun olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
Soru
İsteklerin yerine getirilmesi için Allah’a dua etmemize dair Kuran ayetleri ve hadisler bulunmaktadır. Başka bir taraftan da Allah’tan hiçbir şeyi zorla istemeyin belki o şey sizin maslahatınıza değildir denmektedir. Bu yüzden dua ettiğimiz şeyin maslahatımıza uygun olup olmadığını nereden bileceğiz?
Kısa Cevap

Ayet ve rivayetlere göre, dua bir ibadettir ve kendine özel hükümleri, şartları ve kuralları vardır. Örneğin; duanın hükümlerinden birisi haram olan ve diğerlerinin zararına olan şeyleri istememektir.

Aynı şekilde rivayet ve ayetlerde önerilen dua, ilahi emir ve yasaklara uyma başarısı ve İslam toplumu ve müminler için edilen dua gibi manevi ihtiyaç ve istekler için yapılan dualardır.

Buna göre dini öğretilerde bize küçük büyük her şey için dua etmemiz ve duada ısrarlı olmamız söylense de, maslahatın belirlenmesi için duanın da kurallar çerçevesinde olduğu ve Allah’ın teşrii ve tekvini kanunlarıyla çelişmemesi gerektiği noktasına dikkat edilmelidir. Buna ilave olarak duanın kabul olmasında aceleci olunmamalı ve kabul edilme zamanı maslahatımıza uygun olması için Allah’a bırakılmalıdır.

Ayrıntılı Cevap

Dua etmek, bir ibadettir ve ayet ve rivayetlerde çok tavsiye edilmektedir. Allah-u Teâlâ Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır: “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.”[1]

Yukarda zikredilen ayette, duanın ihtiyacı ve istekleri elde etmede mukaddeme yönünün olmasına ilave olarak: Dua etmenin kendisinin kullukta bir temel olduğuna dikkat çekilmiş ve ayetin devamında “Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.”

Yani; dua bir istek olmanın yanı sıra kendiside istenilen bir şeydir (kabul edilsin veya kabul edilmesin yapılması bizden istenmiştir), hem araçtır ve hem de hedef, hem mukaddimedir ve hem de sonuç ve amaç. Hadislerde duaya ısrar ve tekit edilmesinin sırrı da bu noktada yatmaktadır.[2]

İmam Sadık (a.s.), kendisine hangi ibadetin daha üstün olduğu sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Allah katında, O’ndan bir şey istemekten daha üstün bir ibadet ve O’na ibadet etmekten kaçınan ve O’ndan bir şey istemeyen kimseden de daha aşağı birisi yoktur.”[3]

Aynı şekilde hadislerde, dua ederken hiçbir küçük ihtiyacı küçük olmasından dolayı terk etmememiz gerektiği geçmektedir; çünkü büyük ihtiyaçlar kimin elindeyse küçük ihtiyaçlar da onun elindedir.[4]

İmam sadık (a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Allah-u Teâlâ, insanların birbirlerinden bir şey istemede ısrarcı olmalarını sevmez ama kendisi için bu işi sever.”[5]

Dua etmek bir ibadet olduğu için kesinlikle dua eden kimse için maslahatı vardır. Ama duanın da diğer ibadetler gibi hüküm ve kurallarının olduğuna dikkat etmek gerekmektedir. Eğer bir dua kurallarına ve şartlarına göre yapılmışsa mutlaka kabul edilir ve eğer kabul edilmemişse, ihlâssızlık, nifak, haram yiyecek ve Allah yolunda yapılan sadaka ve infakı terk etmek gibi duanın kabulünü engelleyen şeylerden kaynaklanmaktadır.[6]

Başka bir tabirle, dua ve Allah’tan bir şey istemek, insanın bazı isteklerine ulaşmasına sebep olsa da bu her isteğin dua ve tevessülle elde edileceği anlamına gelmemektedir. Duanın da kuralı, şartı ve engelleri vardır ve bunların bazıları şunlardır:

1) Niyette kâmil bir şekilde ihlâslı ve imanlı olunmalıdır; çünkü Allah’ın verdiği şeyler halis niyetle orantılıdır. Hz. Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadır: “İlahi bağışlar niyetteki ihlâs miktarındadır.”[7]

2) İnsanın istekleri makul ve şer’i ölçüler dâhilinde olmalıdır. Yani dua eden kimse şer’i açıdan, Allah’tan haramı yapmayı veya bir farzı terk etmeyi gerektirecek bir şeyi istememelidir. Örneğin, sıla-i rahim farz olmasına rağmen akrabalardan uzaklaşmak için dua etmek yanlıştır.

3) Dua, tabii sebepler ve araçlarla birlikte olmalıdır; yani dua eden kimsenin, Allah’ın tekvini kurallarına dikkat etmesi gerekmektedir. Çünkü bazen bir kimsenin duasının kabul olması, tekvini ve tabiat açısından imkânsız veya ilahi kuralların dışında olabilir ya da duanın kabul olması için bazı maddi veya manevi altyapıyı oluşturması gerekmektedir. Örneğin birisi evinde oturarak, Allah’ım bana rızık ver dese Allah ona şöyle der: Ben sana rızkı aramayı emretmedim mi?

4) Duanın kabul edilmesindeki en önemli ve etkili şartlardan birisi, iman ve iyi amellerdir. Tabii ki Allah karşısındaki sözünü tutmayan birisi, her isteğinin hemen yerine getirilmesini beklememelidir.

5) Bazen de istenilen şeyin gerçekleşmesi için uygun zaman gelmemiş olabilir. Bunun başka sebepleri de olabilir örneğin duanın kabul olma süresinin uzaması durumunda, dua eden kimsede Allah’a karşı huşu ve yalvarma durumu gerçekleşerek Allah ile olan irtibatı uzayacak ve sonuçta da bu irtibatı güçlenecektir.

Aslında, insanın dua ve tevessül etmesinin kendisi kulluğun en üst düzeyi ve Allah’ın bu kimseye olan lütuf ve inayetinin ve daha büyük rahmet ve lütufları peşinden getireceğinin bir göstergesidir.

6) Bazen de dua eden kimsenin isteğinin yerine getirilmesi, onun maslahatına ve faydasına uygun olmamaktadır ve bu kimsenin maslahatı duasının kabul olmamasındadır: “Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysaki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”[8]

Böylesi bir durumda zahiren dua eden kimsenin duası kabul olmamıştır ama bu onun maslahatına ve faydasınadır.

Her halükarda Allah-u Teâlâ, dua eden kimsenin duası ve tevessülü karşısında ona büyük bir sevap verecektir ve bu kimse Allah’a yakınlaşma ve irtibat kurma nimetine ulaşacaktır.

Dua eden kimsenin isteği verilmiş olsun veya maslahatından dolayı zahirde verilmemiş olsun ilahi rahmet kapısı hiçbir zaman kimsenin yüzüne kapalı değildir. Çünkü bu şekilde yapılan duaların gerçekte gizli bir kabul yönü vardır.[9]

Sonuç:

1) Duada ısrarlı olmak tavsiye edilmiş olsa da sonucunun gerçekleşmesinde acele edilmemelidir. Duanın kabul edilme zamanı hikmet sahibi olan Allah’a bırakılmalı ve O’nun yaptığına razı olunmalıdır. Belki de duanın çabuk kabul edilmesi dua eden kimsenin maslahatına uygun olmayabilir veya istenilen şey dua eden kimsenin zararına olabilir, böyle bir durumda ya dünyada istenilen şeyin yerine başka bir şey ona verilir ya da kıyamet günü istenilen şeyin çok daha fazlası kula verilir. Ama duanın şartları yerine getirildiği takdirde dua mutlaka kabul edilir.[10]

2) Bizden istenilen, dua etmemizdir ve insanın kendi maslahatına uygun olan şeyler için dua etmesi doğaldır ama bu duanın zikredilen şartlarla bir çelişkisi olmamalıdır. Duanın şartları eksik olursa, örneğin tekvini veya teşrii kuralların tersine olursa, mutlaka böylesi bir duada maslahat da yoktur. Duanın bize göre maslahatı olsa ve akıl ve şeriat ile de çelişmese yine de bizim maslahatımıza uygun olmayabilir. Bu yüzden duanın bizim maslahatımıza uygun olup olmadığını belirlemek kula değil Allah’a aittir. Çünkü bütün maslahatları tam olarak bilmek sonsuz bir ilmi gerektirmektedir ki bu kullarda yoktur.

3) Anlatılanlardan, soruda geçen “Hiçbir zaman, bir şeyi Allah’tan zorla istemeyin çünkü belki o şey sizin faydanıza olmayabilir” cümlesinin, açıklamaya ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü eğer şartlarına dikkat ederek dua etmişseniz ve bu istediğiniz şey tekvini ve teşrii kurallarla çelişmiyor ve dünya ve ahret maslahatınıza da uygunsa, duada ısrarlı olmalısınız ve belki benim maslahatıma uygun değildir diyerek ısrar etmekten vazgeçmemelisiniz. Eğer bütün bunlara rağmen duanız kabul olmazsa, mutlaka benim düşünmediğim başka bir maslahat vardır denilmelidir. Her halükarda biz, neyin maslahatımıza uygun olduğunu kendi akıl ve anlayışımıza göre değerlendiriyoruz ama Yüce Allah sonsuz ilmiyle işin gerçeğini bilir. Buna göre eğer biz, istediğimiz şeyin kendi maslahatımıza uygun olduğunu değerlendirirsek duada ısrar etmeliyiz ve bu ısrarın kendisi bizim faydamızadır ve bu ısrar bizim Allah’la olan irtibatımızın güçlenmesine sebep olur.


[1] MÜ'MİN suresi, 60. Ayet.

[2] Daha fazla bilgi edinmek için şu kaynağa başvurabilirsiniz: Mutahhari, Murtaza, Yirmi konuşma, s: 226–237.

[3] Usul-u Kâfi, c:4, s: 210, hadis: 2.

[4] Usul-u Kâfi, c:4, s: 212, hadis: 6.

[5] Usul-u Kâfi, c:4, s: 224, hadis: 2.

[6] Numune Tefsiri, c: 20, s: 152.

[7] Nehc’ül Belağa, 31. Mektup. Tabii ki Hz. Ali (a.s)’nin bu cümlesi daha farklı bir şekilde de anlamlandırılabilir. Yani Hz. Ali (a.s)’nin bu cümleden maksadı şöyle olabilir: İlahi bağışlar niyetin ölçüsü miktarındadır, eğer küçük bir şey istediysen o sana verilir ama önemli ve değerli bir şey istediysen o değerli şey sana verilir. Bu yüzden insanın büyük hedefi olması daha iyidir.

[8] Bakara Sûresi, 216. ayet.

[9] Ayet ve rivayetlerde duanın kesin olarak kabul olacağı vurgulanmış ve bir kulun Allah’a elini açtığında, Allah-u Teâlâ’nın bu kula rahmetinden bir şey vermeden geri döndürmeyeceği geçmektedir. Usul-u Kâfi, c: 4, s: 218, h:2.

[10] Dünyada duası kabul olmayan bir kimseye ahrette sevabı verilirken sevabının ne kadar çok olduğunu görünce, keşke dünyada hiçbir duam kabul olmasaydı diye arzu edecektir. Usul-u Kâfi, c:3, s: 246, h: 9. 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar