Gelişmiş Arama
Ziyaret
6939
Güncellenme Tarihi: 2010/04/21
Soru Özeti
İmam Humeyni’nin (r.a) inancına göre velayet-i fakih taabbudi bir esas mıdır?
Soru
Velayet-i Fakih hakkında bir merci sıfatıyla İmam Humeyni’nin (r.a) açıklamaları, fetva verme sürecinde bazı meşhur fakihlerin yöntem tarzı ve de dinin rükünlerinin taabbudi olması konuları göz önünde bulundurularak velayet-i fakih taabbudi bir esas olarak değerlendirilebilir mi yoksa değerlendirilmez mi? (Taabbudi olması durumunda) Lütfen açıklamada bulunur musunuz?
Kısa Cevap

Taabbud, yüce Allah’a kulluk ifadesi ve O’nun emirlerini sorgulamaksızın kabul etmektir. Bu anlamıyla Yüce Allah’ın rızasını kazanma doğrultusunda atılan her adım bir tür taabbud sayılır ve eğer velayet-i fakih de bu hedef doğrultusunda kabul edilirse taabbudun bir örneği haline gelir. Lakin din âlimleri “taabbud” ve “taabbudi” kavramları hakkında velayet-i fakih konusunu içermeyen bir takım sınırlı anlamlar da göz önünde bulundururlar; zira anlaşıldığı kadarıyla velayet-i fakih tevessüli farz karşısında taabbudi bir farz değildir ve taabbudi ve delilsiz onu kabul etmemek gerekir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruyu yanıtlarken ilk önce fıkıh ilminde “taabbud” kavramının hangi konularda kullanıldığı hususuna dikkat etmek gerekir. Yüce Allah karşısında ifade edilen her türlü kulluk, O’nun emirleri karşısında teslim olmak ve rızasını kazanmak için çabalamak “taabbud” olarak adlandırılır. Burada insanın yaptığı işin delilini bilmesi veya hikmetinden haberdar olmaması önemli değildir. İnsanın salt dini önderlere uymak için işe teşebbüs etmesi önemlidir. Her mümin bireyin Allah’a yakınlaşmasının zirvesi, kendi maddi ve manevi hayatını her davranışında taabbud ve kulluğun gözlemleneceği şekilde düzenlenmesidir. Bu tanım taabbudun manasına sınırsız bir bakışı ifade eder. Lakin daha kısıtlı yorumlarda şer’i buyrukların taabbudi oluşu iki başka konuda da kullanılmıştır:

1. Her ne zaman biz şer’i bir hükmün delil ve felsefesini açık bir şekilde bilmezsek, salt bu hükmün Allah tarafından olduğunu ve O’nun elçileri tarafından bildirildiğini ve bizim uymakla yükümlü olduğumuzu kabul ederek onu kesin bir şekilde uygularsak, ıstılahta bizim taabbud esasınca bu hükmü kabul ettiğimiz söylenir. Bazı rivayetlerde müminlerin böyle bir taabbud taşıması tavsiye edilmiştir.[1] Elbette bu tür bir taabbudun konusu dinin ilk esaslarının ispat edilmesinden sonra yer alan dini fer’i hükümleri kapsar. Bu tür hükümlerde hükmün felsefesini bilmeye gerek yoktur. Elbette bilmenin de bir zararı bulunmaz.

2. Son olarak din bilginleri arasında “taabbudi farz” karşılığında “tevvessüli farz” diye başka ıstılahlar da üretilmiştir. Bu kavramlar ilk İslam kaynaklarında mevcut olmayıp bu bilginlerin değişik farzları sınıflandırmaları neticesinde ürettikleri terimlerdir. Bu bakışta taabbudi farz, Allah’a yakınlaşma niyeti güdülmeksizin yapılması imkânsız olan farza denir. Örneğin eğer bir şahıs güneş doğduktan batana dek aç kalırsa Allah’ın rızasını kazanma hedefini taşımadan onun açlığı oruç olarak değerlendirilemez. Bu açlığın başka bir defa daha ve belirlenmiş hedef ile tekrar edilmesi gerekir. Çünkü oruç taabbudi bir farzdır. Lakin bunun karşısında başka bir farz olan boğulmak üzere olan bir şahsı kurtarmak, bu hedef göz önünde bulundurmadan yapılabilir ve bunun tekrar edilmesine gerek yoktur. Elbette bu fiil de belirtilen hedef ile gerçekleşirse daha fazla bir sevabı ardından getirecektir. Bu mukaddime ile sorunuza dönüyoruz:

Eğer mümin birey akli dirayet ve nakli hadisten faydalanarak velayet-i fakihin Allah tarafından belirlenmiş bir husus olduğunu ve O’nun tarafından onaylandığını tespit ederse kulluk ve Allah tarafından olan her şeyi kabul etme güdüsüyle bu konuya taabbudi olarak yaklaşabilir. Bu, sınırsız manasıyla belirtilen taabbudi tanımını ifade eder. İmam Humeyni’nin (r.a)  değişik dönemlerde dile getirdiği sözler göz önünde bulundurulduğunda onun da velayet-i fakih konusunda böyle bir taabbud taşıdığı anlaşılabilir. Örneğin İmam Humeyni (r.a) şöyle demektedir: “Velayet-i fakihi kabul ediyoruz, lakin velayet-i fakihin İslam’ı heder edeceğini söylememeliyiz! Bunun manası imamları tekzip etmektir, İslam’ı tekzip etmektir.”[2]Veya şöyle demektedir: “Millet velayet-i fakihi Allah buyurduğu için kabul etmektedir, oysaki sizler hayır lazım değildir diye söylemektesiniz.”[3] Başka bir yerde ise şöyle demektedir: “Uzmanlar konseyi velayet-i fakihi ispat etmek istemekteler. Uzmanlar konseyi Allah Tebarek ve Teâlâ’nın buyurduğu şeyi tasvip etmek istemekteler… Velayet-i fakih konusu uzmanlar konseyinin icat ettiği bir şey değildir. Velayet-i fakih Allah Tebarek ve Teâlâ’nın oluşturduğu bir şeydir.”[4] Taabbud hakkında belirtilen sınırlı iki yorum bağlamında velayet-i fakihin taabbudi olması hakkında ise şöyle söylemek gerekir:

1. Taabbud ilk sınırlı yorumuyla velayet-i fakih bağlamında göz önünde bulundurulamaz; zira böyle bir velayetin delili bellidir. Bu, bir uzmana müracaat etmektir; bu hususta bir rivayet olmasa bile insan akıl ve geleneğe dayanarak da bunu ispat edilebilir ve birçok din bilgini bunun delillerini kendi açıklamalarında dile getirmiştir.

2. İkinci sınırlı yorum bağlamında da şöyle söylemek gerekir: Velayet-i fakih esasını kalpsel olarak kabul etmek inançsal bir husus olduğundan, taabbudi farzlarda gerekli olan hedefin olmadığı durumda amelin tekrar edilmesi gerekliliği burada bulunamaz. Lakin veliyy-i fakihin emir ve buyruklarını uygulamak bağlamında velayetsel hükümler bu bakışta tevessüli farzlar olarak değerlendirilebilir ve bu hükümler ilahi yakınlaşma hedefi gütmeden uygulansa bile onu tekrar etmeye gerek kalmaz. 

 


[1] Örnek olarak; Hürr’üAmuli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş Şia, c. 27, s. 45, hadis 33171, Müessese-i A’lulbeyt, Kum, 1409 h.k.

[2] Sahife-i İmam, c. 10, s. 59, Müessese-i tenzim ve neşri asarı İmam Humeyni(r.a), Tahran, 1386 h.ş, çapı çaharum.

[3]a.g.e, s. 223.

[4]a.g.e, s. 308.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Ehlisünnet Kur’an’da velayeti nasıl tefsir etmektedir?
    6771 Tefsir 2012/08/12
    Şia’nın inancına göre, müminlerin önderi Hz. Ali’nin (a.s) velayeti A’li İmran suresinin 55. ayetinde açıkça beyan edilmiştir. Belirtilen veli ve velayetten ne kastedildiği hususunda Şii ve Sünni âlimleri arasında ihtilaf vardır. Ehlisünnet bunu sevgi ve dostluk velayeti manasında yorumlamış, Şiiler ise yönetim ve imamet velayeti manasında değerlendirmiştir.
  • İslam öğretileri acısından diğer mahlûkatlar için bir hukuk tarif edilmiş midir?
    7407 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/08/11
    Dini kaynaklarda bu konuyla ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. Bunlardan anlaşıldı kadarıyla hak ve hukuk kavramı sadece insanlara özgü kavramlar değildir. Bilakis diğer bütün mahlûkatlarında hak ve hukuka sahip oldukları anlaşılmaktadır. Örneğin “men la yehzer’ul-fakih” kitabında bir bölüm hayvanın sahibine hakkı olarak adlandırılmış ve bu konuyla ilgili hadisler ...
  • Neden Müslüman erkeğin ehl-i kitap kadınla evlenmesi caizdir, ama Müslüman kadının ehl-i kitap erkekle evlenmesi caiz değildir?
    14019 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2011/04/13
    Çünkü, 1) Daimi evlilik iki taraf içinde yasaktır. Sadece geçici evlilikte Müslüman erkek ehl-i kitap kadınla evlenebilir. 2) Ahkamın hikmetini bilmek iyi bir şey olsa da kulu hedeflenen menzile götüren şey, onun Allah’a kayıtsız ve şartsız itaat etmesidir. Bazı hükümlerin felsefesi hakkında ihtimaller verilebilir. Örneğin bu hüküm hakkında ...
  • Allah-u Teâlâ’nın hilesinin anlamı nedir?
    8355 Tefsir 2012/06/11
    Arap lügatinde hile (mekr), bir kimseyi hedefin­den (hedef iyi ya da kötü olsun) alı koymaktır. Bu anlam esasınca hile her zaman ve her yerde kötü değildir. Bu kelimenin Allah-u Teâlâ’ya nispet verilmesi, zararlı komployu hünsa etmek anlamındadır ve bozguncular hakkında kullanıldığında, programları ıslah etmenin önünün ...
  • Hz. Ali'yi Allah bilen bir kimsenin evinde İmam Hüseyin için düzenlenmiş merasime katılmak caiz midir?
    9276 Eski Kelam İlmi 2011/06/20
    İmam Hüseyin ve onunla birlikte şehit olan ashabı için yas tutmak ve bu doğrultuda düzenlenen merasimlere katılmanın Allah katında büyük sevabı ve mükâfatı vardır. Ama doğal olarak eğer bu tür merasimler ehlibeytin (a.s.) öğretilerine ters ve muhalif olan öğretilerin tebliğ ve güçlenmesine neden oluyor ise bu gibi merasimlere katılmanın hiçbir ...
  • Kedinin kılının hükmü nedir?
    15522 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/10/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Nisa suresinin 11. ayetinde ‘Babalarınızdan, oğullarınızdan hangisi size daha faydalıdır, bilemezsiniz.’ buyurulan cümlenin manası nedir?
    7707 Tefsir 2012/04/15
    Nisa suresinin 11. ayetinde birinci dereceki kimselerin miras bölüşümünün nasıl olacağı göz önüne alınarak müfessirler ayetin ‘Babalarınızdan, oğullarınızdan hangisi size daha faydalıdır, bilemezsiniz.’ bölümünün manası hakkında çeşitli ihtimaller vermişlerdir. Buna göre bu cümlenin manası şunlardan biri olabilir: 1- Baba, anne ve evlatlarınızdan hangisinin dünyada size ...
  • Hangi imamın başka imamlardan farklı kendine özgü özellikleri vardır?
    7191 Masumların Siresi 2012/03/04
    Dini öğretilerimize göre Masum İmamların varlıkları iki yönlüdür. Biri nurani varlıkları, diğeri maddi varlıklarıdır. Nur varlıkları açısından onların hepsinin nuru birdir. Ama maddi ve cismi varlıkları açısından zaman ve mekan şartlarına göre her birinin kendine has özellikleri vardır. Örneğin İmam Ali cesarette ve hitapta, İmam Hüseyin cihad ve ...
  • Nisa suresinin 78 ve 79. ayetleri esasınca, kötülükler Allah’a mı yoksa insana mı isnat edilmektedir?
    13848 Tefsir 2011/05/21
    Bu ayetler birkaç surette açıklanabilir:1. Allah her şeyi yaratmıştır, ama yaratılışın varlıksal kemalini engelleyen şeyler anlamındaki gerçek kötülük ve şer yokluktan başka bir şey değildir ve bundan dolayı yaratılacak bir kabiliyet de taşımamaktadır. Ama Allah’ın mahlûklarının birbirleriyle takışması nedeniyle bu kötülük meydana geldiği için kötülükler de Allah’a isnat ...
  • Allah falan kulunu kendi haline bırakmış deniliyor, bunun anlamı nedir?
    7499 Eski Kelam İlmi 2012/09/15
    Bu kur’an’sal bir kavramdır. Allahu Teala kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “nesullahe fe nesiyehu; onlar Allahı unuttular, öyle ise Allah (da) onları unuttu”. Bunun anlamı şudur: Dünyada bazı insanlar Allah ı unuttukları için Allah da onları kıyamet gününde unuttur. Yani bunlara teveccüh etmiyor, kıyametin hayırlarından ve bereketlerinden mahrum ...

En Çok Okunanlar