Gelişmiş Arama
Ziyaret
7035
Güncellenme Tarihi: 2012/05/03
Soru Özeti
Eşimin yanlış davranışını kendisine nasıl bildirebilirim?
Soru
Merhaba. Ben 27 yaşında bir kızım ve bir aydır nikâhlanmış bulunuyorum. Ben ve eşim birbirimizi çok sevmekteyiz. Bugünlerde bir sorunla karşılaşmış bulunmaktayım ve bu aralarda eşim için her ne kadar en iyi kadın olmaya çalışsam da kendisi bunu yeterli görmemektedir. Onun yanlış davranışını eleştirmemem, kendisinden rahatsız olduğumda bunu kendisine söylememem, küskünlüğümü gönlümde saklamam ve kendimi her zaman onun yanında mutlu ve sevinçli göstermem gerektiğini hissediyorum. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. Lütfen bana yardım eder misiniz; çünkü sorunlarımı halledebilecek hiçbir yer tanımıyorum. Teşekkürler.
Kısa Cevap

Sorunuzda bulunan nokta, her ikinizin de birbirinizi sevdiği ve sizin eşiniz için en iyi kadın olmayı istemenizdir. Diğer hususların önemsenmemesi için sizin her zaman bu özelliğe belirgin bir rol üstlendirmeniz gerekmektedir. Evlilik hayatında egemen atmosfer mutluluk, samimiyet, dostluk ve arkadaşlık olmalıdır. Egoistlik, kendini düşünmek ve mütekebbirlik olmamalıdır. Bundan dolayı sorun olarak kendini gösteren birçok husus bu vesileyle rahat bir şekilde çözümlenebilir. Hatta bizim kusur olarak saydığımız birtakım hususlar gerçekte kusur olmayabilir. O halde ilk önce kusuru tanımalı, onun kusur olduğundan emin olmalı ve ardından da onu tedavi etmeliyiz. Uyarmak için en uygun ölçü kendimizi uyaracağımız şahsın yerine koymamızdır; şöyle ki eğer bir kimse bizim işimizi eleştirmek isterse onu nasıl söylemesi gerektiğini istiyorsak, biz de o şekilde davranmalıyız. Evliliğinizin üzerinden uzun bir zaman geçmemektedir ve birbirinizin birçok ahlaki özelliklerini henüz tanımamaktasınız, buna binaen acele etmemeli ve birbirinizin ahlaki özelliklerini tanımalısınız. Bu durumda her hangi bir hassasiyet ortaya çıkmadan isteğinize ulaşabilirsiniz.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzda bulunan ve övülmeye değer olan nokta, her ikinizin de birbirinizi sevmeniz ve sizin eşiniz için en iyi kadın olmayı istemenizdir. Hayat boyunca her zaman bu özelliğe belirgin bir rol verin. Böyle bir durumda az veya çok bütün evlilik hayatlarında bulunan hususlar hatta rahatsızlıklar bile önemsiz hale gelecektir. Ama tam bir yanıta ulaşmak için ilk önce birkaç soru gündeme getirmeli ve onların cevabını vermeliyiz.

1.  İlk önce nasıl iyi bir eş olabileceğimizi bilmemiz gerekir.

2. İslam’ın iyi eş için beyan etmiş olduğu ölçüler nelerdir?

3. Bizim kusur olarak gördüğümüz şey gerçekten kusur mudur yoksa değil midir?

4. Kusur olduğunu farz edersek istediğimiz şekilde onu dile getirebilir miyiz yoksa bunun bir takım şartları mı vardır?

Aynı tertiple soruları cevaplıyoruz:

1. İslami öğretiler ve din önderlerinin örnekliğine baktığımızda, evlilik hayatında eve egemen olan atmosfer mutluluk, samimiyet, dostluk ve arkadaşlık olmalıdır. Egoistlik, menfaatçilik ve tekebbür olmamalıdır. Bundan dolayı eğer karı ve koca birbiriyle arkadaş olursa, sorun olarak kendini gösteren birçok husus rahat bir şekilde çözümlenebilir. Elbette evin yöneticiliğinin erkeğin sorumluluğunda olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu özel bir üstünlük değildir ve ailenin tüm üyeleri bu hususa dikkat ederek hayatın sağlamlaşması ve pekişmesine çalışmalıdır.

2. Bu sorunun cevabını elde etmek için bu sitede bulunan 7980. sayılı “İdeal eşin ölçüleri” adlı başlığa müracaat ediniz.

3. Kusur ve hatayı tanımak hakkında ilk önce onun hangi açıdan kusur sayıldığını bilmemiz gerekir. Bunu şer’i veya örfi ve içtimai veyahut şahsi açıdan olduğunu tespit etmemiz gerekir. İlk iki husus hakkında din ve sosyal bilimler uzmanlarının bu husustaki görüşü sorulmalıdır. Evet, bu hususlarda biz de bazen bir şeyin kusur addedilmesinin açık ve şeffaf olduğunu ve herkesin onu kavradığını kabul ediyoruz, ama genellikle durum bundan ibaret değildir; bazen biz bir takım hususları kusur sayabiliriz, ama gerçekte onlar kusur sayılmayabilir.[1]

Son Nokta: Gerçekten bir şeyin kusur olduğunu ve ayıp sayıldığını farz edelim, bu durumda biz her zaman ve her mekân ve her koşulda onu dile getirebilir miyiz?  Nitekim hayırseverce ve içtenlikle verilen bir uyarı netice verebilir, ama uyarmada tüm şartlara riayet edilmediği için istenen neticeye ulaşılmaması ve hatta tersine bir netice elde edilmesi de muhtemeldir! Göründüğü kadarıyla istenen şartlara riayet etmek için en iyi yol kendimizi uyarılacak şahsın yerine koymamız ve başkalarının bizi nasıl uyarmasını istiyorsak onu da o şekilde uyarmamızdır! Başkalarının bizi nasıl uyarmasını istiyorsak kendimiz de o şekilde uyarıda bulunmalıyız. Yani şahsiyetlerin, kapasitelerin ve tahammüllerin farklılığına dikkat ederek uyarıda bulunmalıyız. Evliliğinizin üzerinden uzun bir zaman geçmemesinden dolayı birbirinizin birçok ahlaki özelliklerini bilmemeniz doğaldır! Zamanın geçmesiyle aşamalı olarak birbirinizin ahlaki özelliklerini tanıyacaksınız ve bu durumda herhangi bir hassasiyet oluşturmadan isteğinize kavuşabilirsiniz. Son olarak sözü İmam Ali’den nakledilen bir hadisle bitiriyoruz: Hz Ali (a.s) İmam Hasan’a (a.s) yaptığı vasiyette şöyle buyurmaktadır: “Evladım kendini başkalarıyla ölç, kendin için istediğini başkası için de iste ve kendin için kötü bildiğini başkası için de kötü bil. Zulme maruz kalmayı istemediğin gibi zulüm etme ve kendine iyilik edilmesini istediğin gibi iyilik et. Başkalarında çirkin gördüğün şeyi kendin için de çirkin gör ve kendin için beğendiğin şeyi halk için de beğen. Bilmediğini değil, bildiğini söyle. Sana söylenmesini istemediğin şeyi başkasına söyleme.”[2]

 


[1] Bu hususta daha fazla bilgi edinmek için, fıkıh kitaplarında belirtilmiş iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmanın şartlarına müracaat ediniz. Biz de Tevzihü’l-Mesail (el-Mahşi lil-İmami’l-Humeyni), c. 2, s. 765’ten ve Ayetullah Gülpaygani ve Safi’nin risalelerindeki eklerden şunları aktarıyoruz: İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmanın şartları beştir:

1. Emreden ve sakındıran, iyilik ve kötülüğü tanımalı, iyiliğin farz oluşu ve kötülüğün haram oluşuna kesin bir bilgiyle inanmalı ve hata yapmayacağından emin olmalıdır.

2. Emir ve sakındırmanın etki edeceği ihtimalini vermelidir. O halde emir ve sakındırmasının etki etmeyeceğine dair rasyonel bir ihtimal verirse, bu onun için farz olmaz.    

3. Farzı terk eden veya haram bir fiil işleyen bir kimse eğer bunda ısrar ederse ve insan onun döndüğünü ve artık buna mürtekip olmadığını öğrenirse, bu yapılmaz.

4. Öznenin iyiliğin farz ve kötülüğün haram oluşu hakkında bilgisi olması ve de farzı terk etmede ve haram fiil işlemede gerekçesi olmaması gerekir. O halde eğer özne haram bir fiilin mubah veya bir farzı terk etmenin caiz olduğuna inanırsa, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak yapılmaz. Aynı şekilde bir gerekçesi olması durumunda bir farzı terk eden ve bir haramı işleyen de bu hükmü taşır. Elbette gafili uyarma ve bilmeyene öğretme bağlamında uyarmak ve öğretmek gereklidir.

5. Emretme ve sakındırmada bir bozgunculuk ve zararın olmaması gerekir. O halde rasyonel olarak zarar ve bozgunculuk ihtimali bulunuyorsa, yapılmaz.   

[2] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c: 72, s: 29, Müessesei El- Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar