Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) azametini gösteren bu rivayet, Şia’nın bazı hadis kaynaklarında gelmiştir. Rivayetin ravileri içinde ‘Yahya b.Eksem’ gibi Sünni olan kimselerde vardır.
Rivayet senet yönünden sıkıntlı olsa da Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) azametleri açısından ele alındığında genel olarak içeriği kabul edilebilir bir rivayettir.
Rivayete göre Hz. Nuh’un (a.s) gemisinin yürümesinin, batmaktan ve helaketten kurtulmasının asıl nedeni Ehl-i Beyt İsmet ve Taharet’in (a.s) yüzü suyu hürmetinedir. Dolayısıyla bazı fakihler demişlerdir ki insan arabasının üzerine Peygamberimizin abasının altındaki beş mübarek zatın ve diğer Masum İmamların (a.s) isimlerini yazarsa tehlikelerden korunur.
Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) azametini gösteren bu rivayet, Şia’nın bazı hadis kaynaklarında gelmiştir. Rivayetin ravileri içinde ‘Yahya b.Eksem’ gibi Sünni olan kimselerde vardır.[1]
Rivayet, bazı ravilerinin zayıflığından dolayı senet yönünden sıkıntılı olsa da Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) azametleri açısından ele alındığında genel olarak içeriği kabul edilebilir bir rivayettir.
Hadisin Tam Metni
‘Enes b. Malik, Resul-i Ekrem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: ‘Allah Teala, Nuh’un kavmini helak etmek istediğinde Ona, Tik ağacını ikiye bölüp gemi yapmasını vahyetti. Bu işi yaptıktan sonra onları ne yapacağını bilemedi. Cebrail geldi ve geminin şeklini ona gösterdi. Cebrail kendisiyle birlikte içinde 129 bin tane çivi olan bir de sandık getirmişti. Hz. Nuh (a.s) bütün çivileri tahtalara çaktıktan sonra geriye beş tane çivi kaldı. Onlardan birini eline aldığında birden parlamaya ve gökteki parlak bir yıldız gibi ışık saçmaya başladı. Hz. Nuh (a.s) buna çok şaşırdı. Allah, o çiviyi çok fesih bir şekilde konuşturdu; çivi dedi ki: ‘Peygamberlerin en üstünü Muhammed’in (s.a.a) adı benim üstümdedir.’
Cebrail, Nuh’un yanına geldi. Hz. Nuh ona dedi ki: ‘Bu nasıl bir çividir böyle? Şimdiye kadar böyle bir şey görmedim!’ Cebrail dedi ki: ‘O çivi, Allah’ın yarattıklarının en üstünü olan Hz. Muhammed b. Abdullah’ın (s.a.a) adınadır. Onu geminin ön sağ tarafına çak.’ Sonra ikinci çiviyi aldı eline. O da parlayıp ışık saçmaya başladı. Nuh, Cebrail’den: ‘Bu ne çivisidir?’ diye sorduğunda dedi ki: ‘Onun kardeşi ve amcasının oğlu Ali b. Ebi Talib’in (a.s) adınadır. Onu geminin ön sol tarafına çak.’ Sonra üçüncü çiviyi aldı eline. O da parlayıp nur vermeye başladı. Cebrail dedi ki: ‘Bu çivi Hz. Fatıma’nın adınadır. Onu babasının adına olan çivinin yanına çak.’ Dördüncü çiviyi eline aldığında o da parladı ve ışık saçtı. Cebrail dedi ki: ‘Bu çivi İmam Hasan’ın adınadır. Onu babasının adına olan çivinin yanına çak.’ Beşinci çiviyi eline aldığında da parladı, ışık saçtı ve ağladı. Nuh: ‘Bu ağlamak nedir?’ diye sorduğunda Cebrail dedi ki: ‘Bu çivi şahidlerin efendisi Hüseyin b. Ali’nin adınadır. Onu kardeşinin adına olan çivinin yanına çak.’ Sonra Peygamber (s.a.a): ‘Onu, levhalardan yapılmış ve çivilerle kenetlenmiş bir gemide taşıdık.’[2] ayetini okudu ve şöyle buyurdu: ‘Levhalar, geminin tahtaları, biz ise onun çivileri idik. Biz olmasaydık gemi yolcularını götürmeyecekti.’[3]
Bu rivayete göre Hz. Nuh’un (a.s) gemisinin yürümesi, batmaktan ve helaketten kurtulmasının asıl nedeni mübarek Ehl-i Beyt İsmet ve Taharet’in (a.s) yüzü suyu hürmetinedir.[4]
Bazı fakihler diyorlar ki, insan arabasının üzerine Peygamberimizin abasının altındaki beş mübarek zatın ve diğer Masum İmamların (a.s) isimlerini yazarsa tehlikelerden korunur.[5]
[1] -Hoi, Seyyid Ebulkasım, Mu’cemu’r-Ricali’l-Hadis, c.21, s.35, Bi Ta ve Bi Na
[2] -Kamer/13
[3] -Seyyid b. Tavus, el-Eman Min Ahtari’l-Esfar ve’l-Ezman, s.118-119, Al’ul-Beyt, Kum, 1. Baskı, HK.1409; Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c.11, s.328, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, HK.1404; Abakatu’l-Envar Fi-İmameti’l-Eimmeti’l-Athar, c.23, s.1081.
[4] -Mir Hamid Hüseyin Hindi, Abakatu’l-Envar Fi-İmameti’l-Eimmeti’l-Athar, c.23, s.1080, 1082, 1092 (hadis hakkında daha fazla bilgi için), Neşr-i Kitaphane-i Umumi-i İmam Emiru’l-Müminin Ali (a.s) İsfahan, 2. Baskı, HŞ.1366.
[5] -Hüseyni, Şirazi Seyyid Muhammed, el-Fıkh, el-Murur, s.326, Bi Ta ve Bi Na.