Toplumda halk kitleleriyle devlet arasındaki kuruluşlara medeni kurumlar denir. Köy ve şehirlerdeki kooperatifler, dernekler, spor kulüpleri ve birlikler (okul-aile birliği gibi) vb. medeni kurumlara örnek teşkil etmektedirler. Medeni kurumların varlığı halkçı düzenlerin temel özelliklerinden biridir. Bir işi ve mesleği olan herkes bu kurumlara üye olabilirler. Medeni kurumlar, toplumsal sermayenin kaynağı olarak dikkat çekmekteler.
Kenetlenmeyle ilgili kaide ve değerler halk ve toplum için büyük ölçülerde önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu da özel ve genel menfaatleri sağlamakta, üyeler arasındaki işbirliği, ortaklık ve yardımlaşma ortamını hazırlamaktadır.
Böyle kurumlar, hükümetle bağımsız toplumsal kurumlar arasındaki teamül ve diyaloğun neticesinde şekillenmekteler. Ve öyle şartlarda gelişirler ki, varlık ve ilerlemeleri hükümetlerin meşruiyyet ve iktidarlarına tehdit sayılmazlar.[i]
Bu kurumlar toplumsal sermaye olmanın yanı sıra kendi içlerinden birer temsilci seçerek dolaylı yollardan devletle irtibat kurabilirler; bu da siyasi istikrarı doğuracak olan devletle millet arasında bir tür birlik ve beraberlik sağlayarak bir toplumsal sermaye oluşturabilir.
Halkın dinin buyruklarına bağlı olduğu dini bir toplumda medeni kurumlar kendilerine din rengini almakta ve dini toplumların hüviyet ve düşünce yönünü belirlemekte önemli rol oynamaktalar. İran’da ki dini medeni kurumlar İslam devrimden önce hakim rejimle mücadele işlevini görürlerdi, devrimden sonra ise düzenin hidayeti ve desteklenmesi işlevini görmekteler.
[i] -Zühre Mehr Nevruzi, Sermaye-i İctimai ve Nakş Nehadha, Hadis-i Zendegi, Behmen-İsfend , 1384, sayı:27.
Toplumda halk kitleleriyle devlet arasındaki kuruluşlara medeni kurumlar denir. Toplumsal medeni kurumlar özgür kurumlar olup toplumun genel mesele ve konuları hakkında görüşmeler yapar, girişimlerde bulunurlar. Bu yüzden bir özgür vasıf ve özelliğe sahip olmaları gerekir. Böyle kurumlar hükümetle bağımsız toplumsal kurumlar arasında teamül ve diyaloğun neticesinde ortaya çıkmaktalar. Ve öyle şartlarda gelişirler ki, varlık ve ilerlemeleri hükümetlerin meşruiyyet ve iktidarlarına tehdit sayılmazlar.
Halkın dinin buyruklarına bağlı olduğu bir toplumda medeni kurumlar kendilerine din rengini almakta ve dini toplumların hüviyet ve düşünce yönünü belirlemekte önemli bir rol oynamaktalar. Nitekim toplum ne kadar çok dindar olursa bu dini medeni kurumlarında etki ve nüfuzu o kadar çok olacaktır. Aynı şekilde bu kurumlar ne kadar devletlerden bağımsız olsalar, bir toplumun yapılanmasındaki işlevleri daha etkili hale gelecektir. Yine dini medeni kurumlar önemli ölçüde geçmiş dönemlere ait olduklarından yeni düşünceler, okumuş kesim ve toplumda ortaya çıkan yeni fikirler üzerinde daha etkili olmaktalar.
İran’daki Medeni Kurumların Nitelikleri
İran halkının dindar ve bilgi seviyesinin yüksek olmasından dolayı dini medeni kurumlar eskiden beri faal olup, diğer medeni kurumlara göre geçmişleri çok eskilere dayanmaktadır. Siyasi ve toplumsal alanlarda gereken rollerini ifa etmişlerdir. Fütüvvet(cömertlik), yiğitlik, tekke gibi kurumlar, kültürel kuruluşlar, taziye, matem ve cami heyetleri, hatta esnaf kurumları İran toplumundaki faal medeni kurumlardan olup çeşitli devletlerle teamülleri olmuştur. Devletlerin bu dini medeni kurumlara karşı tutumları aynı değildi. Farklı dönemlerde farklı tutumlar sergilenmiştir. Bazen onlara karşı uyumlu davranıyor hatta desteklerken, bazende muhalefet edip onların faaliyetlerini kısıtlıyorlardı. Gerçekte bu kurumların özgürce hareket etmeleri onların faaliyetlerinin rengine direkt olarak bağlıydı; faaliyetler her ne kadar siyasi olsaydı muhalefet ve düşmanlıkta daha çok olurdu. Nitekim bir fikir ve felsefe akımı olan İhvan-us Safa, siyasi rakib olmaya başladığında zamanın hükümeti tarafından şiddetli bir saldırıya uğradı. Halbu ki, tekkeler çeşitli nedenlerden dolayı bu iktidar sahibi kimseler tarafından hep destekleniyorlardı ve fazla bir muhalefetle karşılaşmazlardı. Çünkü siyasi rolleri çok azdı. Bu kurumlar daima belli bir mahiyeti İranlıların içinde takviye etmişlerdir ki, bir taraftan siyasi görüşleri (ki farklı dönemlerde çeşitli amaçları gütmüşlerdir) vardı, bir taraftanda bu kurumlar toplumda din, usul ve dini değerlerin taabbüdi olarak anlaşılmasını takviye etmişlerdir. Bu meselenin, İran toplumunda varolan bazı inançların, dini törenlerin ve adetlerin takviye edilmesinde önemli etkisi olmuştur. Denilebilir ki, eskiden insanların dini hüviyetleri diğer hüviyetlerine göre daha ağır bastığı için dini kurumların topluma yön vermekte önemli rolleri vardı. O dönemde ki dini kurumlar bütün topluma göre esasen farklı yapıları yoktu ve sonuçta devlet, halk ve onlar arasındaki vasıta kurumlar aşağı yukarı aynı mahiyete sahiptiler. Belkide bu yüzden onların arasında fazla bir çekişme görünmüyordu.
İran’daki medeni kurumların temel özelliklerinden biri şeriat eksenli ve şeriata bağlı olmalarıydı. Bu yüzden İslam devriminden önce İran toplumunda hiçbir zaman bağımsız medeni kurumların şekillenmesi için söz konusu şartlar oluşmamıştır; zira bu kurumlar devrimden önce devlete karşıydılar. Ama İslam devriminden ve İslam devletinin kurulmasından sonra bu kurumlar önemli ölçüde gelişmiş ve gerçek konumlarını bulmuşlardı.
Belirtmek gerekir ki, İran’daki dini medeni kurumlar diğer kurumlar gibi takriben siyasidirler. Yani devletle işbirliği içinde olacak biçimde bir tür siyasi rolleri vardır. Bu yüzden onlar kendilerini dini standartlarla sınırlamıyor ve kendilerini siyasi alanda hep etkileyici kurumlar olarak telakki ediyorlar.
İslam devletinde dini medeni kurumları genel olarak çeşitli alanlarda görmek mümkündür. Örneğin ekonomide vakıf bir dini medeni kurumdur; veya akaid alanında havza ve mescid önemli dini ve medeni kurumlardandır. Veyahut matem ve taziye heyetleri toplumu etkileyen önemli kültürel dini kurumlardır.
İran’daki dini medeni kurumlara genel olarak baktığımızda hepsinin insanların dini inanç ve bilinçlerine yakınlığı olan ve takriben bütün bu kurumlar taabbudi söyleme ait olan ahlak, öğreti, adap ve özel ayinleri teşvik eden kurumlara ait olduğunu göreceğiz.[1]
İslam Devriminden Sonra Medeni Kurumlar
İslam devrimi, İran toplumunda temel ve köklü bir değişimin ardından gerçekleşti. Müslümanlar siyasi gücü ellerine geçirdikten sonra toplumsal hayatın, halkın toplumsal siyasi kültür ve akaidinin tefsiri için çaba göstermeye başladılar. Bunun sonucunda devlet kültürel işleri önemli ölçüde ele aldı. Buna göre İran’daki dini medeni kurumlar, İslam devriminden önce hakim rejime karşı mücadele verirken, İslam devriminden sonra, düzeni hidayet ve destekleme rolünü almaya başladı. İran’da dini hakimiyetin ardından dini medeni kurumların konum, işlev ve hedeflerinde önemli değişiklikler meydana geldi. Önemli ölçüde konumları medeni kurumlar olarak takviye edildiğinden onları İran’da devletin büyük gövdesinin bir hizbi haline getirdi ve devletle beraber mukaddes İslam’ın hedeflerini gerçekleştirmek ve inkılaba vefalı olan halka hizmet etmesine ortam hazırladı.
İslam devriminde önce dini medeni kurumlar rejime karşı olduklarından halkın içinde nüfuzları çoktu ve rejimin öngördüğü mahiyeti çeşitli yönlerden sorgulamaya ve eleştirmeye başladılar. Ama islam devriminden sonra bu dini medeni kurumlar, hakim sistemle olan uyum, gönül birliği ve bağlılıklarından dolayı devrimden sonra gerçekleşen birlik, İslam cumhuriyeti devletinin yanında yer alan yeni halkçı kurumların ortaya çıkmasına neden oldu.
İran’da İslam devriminin zaferinden sonra devlet, mescidler ve dini heyetler gibi kurumları karşısında görmez, aksine onları kendi özel meşruiyyet ve kültür yapılanmasının hizmetinde görmektedir. İlim havzaları, mescidler, Hüseyniyeler, vakıflar gibi onca dini medeni kurumları kendi bünyesi altına aldı. Onlardan devletin halka hizmetini artırması ve takviye etmesi beklenmektedir.
Kısacası İslam devriminden sonra dini önderlerin siyasi merkezlerde yer almalarıyla, birçok dini medeni kurumlar gerçek manalarını kazanmış oldu. Bu mesele bir yönden devletin kültürel işleri kontrol etmesiyle ilgiliyken, diğer yönden İslam devriminden sonra hakim siyasetin düşüncesiyle dini medeni kurumların genel düşünce birliğine aittir.
Bu konu, Cuma ve cemaat imamları siyaseti düzenleme şurası, cami işlerini düzenleme merkezi, büyük İslam merkezi, veliyy-i fakih’in eğitim, üniversite ve askeriyedeki temsilcileri, ilim havzalarının mali ve yönetim işlerine müdahele ve daha başka bu türden dini kurumların kurulmasına neden olmuştur. Yine devletle camiler, hüseyniyeler vs. heyetlerin arasında bir birlik ve beraberlik ortaya çıkmıştır. Yukarıda anlatılan bütün bu değişimlerin yanı sıra toplumsal alanlarda da yeni değişimler meydana gelmiş, İslam devriminden sonra dini medeni kurumlarla gönülbirliği oluşmuştur.[2]