Hz Ali (a.s) ve Hz Zehra’nın (s.a) kabirlerinin gizli kalmasına neden olan sebepler aynı olmadığına teveccüh edilmelidir.
Hz Ali’nin (a.s) kabrinin gizli kalmasının sebebi, bazı akılsız, cahil ve haysiyetsiz kişilerin, kalplerinde Hz Ali’ye (a.s) beslemiş oldukları düşmanlıktır. Zira onların bu düşmanlığı onları hz. Ali’nin mübarek kabrine saygısızlık yapmaya sevk etme ihtimali söz konusuydu. Ama daha sonra zamanın geçmesiyle bu tür kişilerin ortadan yok olmaları ve Ehli Beyt (a.s) mektebinin güç kazanmasıyla, hz Ali’nin mübarek kabrine saygısızlık yapılabilinir ihtimali azaldı. Diğer taraftan, Hz Ali’nin (a.s) kabrinin sahra ve kamışlıklar arasında gizli kalması, zorunlu olarak halk -takribi olsa bile- onun kabrinin yerini bilemediklerinden dolayı, onun bereket ve vücutsal feyizlerinden yararlanamazlardı. Bundan dolayı İmamlar (a.s.) ilkin hz Ali’nin kabrinin dakik yerini halis Şialara bildirdiler ve daha sonra Şia’nın güç kazanması ve teşkilat haline gelmesi nedeniyle bu bilgi genelleşti ve herkes tarafından mübarek kabri tanınmış oldu.
Ama Hz Zehra’nın (s.a) kabrinin gizli kalmasının nedeni, o hazretin (s.a) kendi emri ve vasiyetidir. Asıl itibariyle onun bu emri ve tavsiyesi, Peygamberimizin (s.a.a) vefatından sonra hilafet çizgisine oranla meydana gelen cereyana karşı bir ihtiraz mahiyetindedir. Hz. Zehra yaptığı bu vasiyetle, meydana gelen bu cereyana ve hilafet çizgisi bağlamında hak ve hakikatin ayaklar altına alınmasına karşı adeta ibraz ettiği nefretidir.[1]1 Bu nedenle Müslüman toplumları bir bütün olarak bu hakikate inanmadığı ve birçok İslam-i hakikatlerden uzaklaşmaya neden olan, hilafet seyrini yanlış olan bu şekliyle kabul ettikleri müddetçe, Hz Zehra’nın kabri gizli kalmaya devam edecektir.
Bir diğer nokta da şudur: Hz Zehra’nın (s.a) kabrinin gizli kalması, İslam tarihinin ilk yıllarında gerçekleşen tahrifin önünde bir settir. Hakeza kabrinin gizli kalması, Hz Zehra’nın (s.a) yaşanan olaylar karşısında sergilemiş olduğu tavrını kökten inkâr etmek isteyen gruba karşı bir engeldir. Bu tür meseleler, çalkantılı ve fitnelerin bulunduğu (sosyal hayatın) denizlerinde adeta hakikat âşıklarını kurtuluş sahiline çıkaracak kılavuzlar konumunda olan bazı nişanelerdir. Bu nişaneler hakikate bakan gözlerin önünde sergilenmiş tozları kaldırmakla birlikte herkes için İlahi hücceti tamamlıyor. Elbette bunun yanı sıra Hz Zehra’nın nurani kabrinden yararlanabilinmesi için kabrinin içinde bulunduğu muhtemel sınırlar[2] beyan edilmiştir. İnsanlar birbirine yakın olan bu muhtemel mekânları ziyaret ederek kabrinin nurundan yararlanabilirler.
Her halükarda beyan edilen yukarıdaki noktaları onaylayan bazı deliller ve karineler mevcuttur. Ancak zikir edilen noktalardan hz Zehranın kabrinin gizli kalmasının bütün sırları bunlardan ibaret olduğu neticesi çıkartılmamalıdır. Yani bu konu hakkında daha sonra gelecek nesiller için aşikâr olacak başka sırların da var olacağı mümkündür.
[1] Bkz. "Şerh-u nehcu'l-belaga", ibn. Ebi'l-Hadid, c. 16, s. 281; "ve mihnetu Fatime baade vefati resulu'l-lah (s.a.a.) (nusus-u tarihiye min mesadıri's-sünneti'l-mutemede" eş-şeyh Abdullah en-Nasıri, s. 197-206.
[2] Rivayetlere göre mescidi nebinin mihrabı ile minberin arası, hz. Zehra'nın kendi evi ve baki Mezarlığı muhtemel yerler olarak belirlenmişlerdir.