Dini öğretilere göre mümin olan kimselere karşı kötümser olmamak gerekir. Onlar hakkında zihnimizde bile yanlış hüküm etmemek gerekir. Bunanla birlikte eğer başkaları hakkında böyle düşünceler zihnimizde şekillenirse bu düşünceleri dakik ve detaylı bir şekilde karşı tarafla paylaşıp helallik istememize gerek yok. Bilakis bu kötü düşüncelerden temizlenmek ve onları yok etmek için hem kendimiz için ve hem de hakkında kötü düşündüğümüz kimseler için rabbimizden bağışlamayı dilememiz gerekir ki bu istiğfar günahlarımızın kefareti olacaktır.
Diğer taraftan da bütün günahlarımız için rabbimizden affımızı dilememiz gerekir ve bunun yanı sıra kişiye mali veya manevi zarar kavuşturmuş isek ondan helallik dilememiz ve mümkün derecede de onu telafi etmemiz gerekir. Bu durum dışında ve kötümser düşünmek ve hasutluk yapıldığı gibi yerlerde ise helallik talep etmek diye bir şey söz konusu değildir. Elbette eğer helallik istemek külli olur ve ikisi arasındaki ilişkilerin zedelenmesine neden olmuyor ise bu yöntemden (genel ve külli helallik isteme yönteminden) yararlanılmalıdır.
Bu konuda önemli dört aslı açıklayarak kısa cevapta özetlediğimiz cevabın delillerini ve kaynaklarını hizmetinize sunacağız.
- Kötümser Düşünmenin Haramlılığı: Şüphesiz İslamın öğretileri esasınca iman sahibi olan kimseler bir birlerine güvenmeleri ve bir birine karşı kötümser olmamaları gerekir. Allah u Teala Hucurat suresinde açık bir dille mümin olan kimselere birbirine karşı kötümser olmamalarını tavsiye ediyor. Zira kötümserlerin bir kısmı günahtır. “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır”.[1] Bu ayetin içeriğiyle benzerliği olan ayetler kur’an’ın diğer yerlerinde de var olmaktadır.[2] Sayısızca rivayetlerde bu konuya işaret edilmiştir. Hazreti Ali’den (a.s.) nakledilen aşağıdaki söz bu cümledendir: “Eğer kendi kardeşinin sözlerine uygun bir tevcih getirebiliyorsan onun söylediklerine kötümser olma”.[3] Bu esasa göre kötümserliğin kendisi zati itibariyle beğenilmeyen bir niteliktir. İster zuhur ve amele geçirilmiş olsun ister zihin kafesinde baki bırakılmış olsun.
- Helallik İsteme: Bir şahıs bir günah işledi vakit onun işlemiş olduğu günah iki halet dışında değildir: İşlemiş olduğu bu günah ya kendisine yalnız zararı vardır ve onu Allah katında sahip olduğu makam ve menzilesinden aşağı çekiyor. Ya işaret edilen bu zararın yanı sıra başkalarına da manevi ve maddi zararı kavuşturur. Birinci şık hakkında şöyle denmeli: Günahın telafi edilmesinin tek yolu Allah ile manevi irtibata geçmek ve ondan affını dilemesi mümkündür. Başkalarını işlemiş olduğu bu günahtan haberdar etmesi gerekmez. Bilakis işlemiş olduğu bu günahı gizli tutması vacip derecesinde ve başkalarını ondan haberdar etmesi ikinci bir günah olacaktır.[4]
Ama ikinci şıktaki günah türünden ise zarar vermiş olduğu kişiden günlünü alması gerekir ve işlemiş olduğu günah nedeniyle kendisine kavuşturmuş olduğu zararı telafi edip daha sonra ilahi dergahtan affını dilemesi gerekir. Şimdi hangi günahların başkasına zararı olacağı mümkün olan eylemlere bakalım:
2-1. Bu bağlamda ilk olarak zihne gelen zararlar maddi zararlardır. “Hakku’n-nas” (insan hakkı) bağlamında zikredilen rivayetlerin çoğu bu tür zararları içeriyor.[5]
2-2. insan başkasına iftira ederek ve gıybetini yaparak onun kişiliği ve haysiyetine zarar verebilir. Bu durumda mümkün derecede kusur yapan kişi haysiyetini ve kişiliğini zedelemiş olduğu kişinin sosyal konumunu ve onun hasiyetini önceki hale döndürmesine çalışması gerekir. En azında yapılması gereken en az şey özür dileyip affını ve halalık talep etmesidir. İmam Sadık (a.s.) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır: “Bir Müslüman’ın malına ve haysiyetine zarar veren kimse zarar verdiği kişiden helallik talep etmesi kendine vaciptir”.[6]
2-3. Şüpheye uyandırıcı konuşmalarıyla insanları doğru yoldan saptırmış olan kimselerin gerçek tövbelerinin gerçekleşebilmesi için muhataplarına karşı yapmış oldukları yanlışı kendilerine bildirmeleri ve onlardan tekrar doğru yola dönmelerini istemeleri gerekir.[7]
- Bazı Yanlışların Tamamen Affolunması: Söz konusu bağlamdaki üçün asıl şudur ki merhametli olan Rabbimizin sonsuz rahmetini ve bağışlayıcı oluşunu dikkate aldığımızda günlük olarak bir çok insanın yaşamında meydana gelen bir kısım hataları ve yanlışları tamamen affedeceğine inanıyoruz. Kabul görülmeyen hayaller ve dışarıda etkinliğini gösterecek şekilde pratiğe dönüştürülmemiş ama insanın kalbinde yer edinmiş olan hasutluk bu kısım günahlardandır.[8] Bu tür davranış ve eylemler her ne kadar beğenilmiyor ve kötülenmiştir ise de ama Allahın affına maruz kalabiliyor.
Bu bağışlamanın delilini şunda arayabiliriz ki kötümser ve hasut olan kişi karşıdaki şahsa daha hiçbir zarar vermemiş dolayısıyla ona medyun olup kendisinden helallik talebinde bulunmasına gerek duyulacak duruma gelmemiştir. Bilakis tek yönden kendisine zarar vermiş ve peygamber’in (s.a.a) değimiyle; “böyleli kimse yaşamından en az lezzet götüren kimsedir”.[9] Başka bir taraftan Allahın tavsiyesine aykırılık yaptığından dolayı kendisiyle Rabbi arasındaki ilişkiyi zedelemiş. Bu nedenle bağışlama hakkı sadece Allaha aittir.
Elbette şuna dikkat etmek gerekir ki Allahın bağışlayıcı olduğunu bahane ederek olumsuz olan bu niteliği iç dünyasında devam ettirmeye kalkışmamak gerekir. Zira eğer şeytansal vesveseler uzun bir zaman insanın iç aleminde devam ederse zorunlu olarak dışa vurulacaktır. Bu durumda telafi etmek oldukça zorlaşacaktır.
- Dostluk ve Arkadaşlık İlişkinin Devam Edilmesinin Gerekliliği: Helallik talep etmenin nedenlerinden birisi şudur ki her ne delilden dolayı zedelenmiş olan kişiler arasındaki dostluk ilişkisi tekrar düzeltilmiş olması ve her iki taraf ta kendisini, “yalnızca müminler kardeştirler”[10] şeklideki ayetin reel örneği konuma getirmeleri gerekir. Bu esasa göre sizin sormuş olduğunuz soruda da olduğu gibi karşı tarafa maddi ve manevi zarar kavuşturmamış bazı yerlerde şuna bakmak gerekir; sizin ona müracaat edip ondan helallik talep etmekle ikiniz arasındaki dostluk daha da güçlenmesine neden olur yoksa ters tepki yapıp size karşı kötümser olmaya mı neden olacak? (bunun teşhisi size aittir). Birinci şıka neden olacaksa bu işi yapmaya girişirsiniz. Ama eğer ikinci şıka neden oluyor ve kayda değer olumlu faydayı sağlayacak söz konusu olmadığı yerlerde Allahtan onun için istiğfar dilemesini kendi hatasının bağışlanması için vesile edininiz. Şu noktaya da dikkat ediniz ki bu yöntemin aynısı eserini dış aleme yansıtmış olan gıybet şeklindeki büyük günahın affolunması için de bazı yerlerde önerilmiştir.[11]
Konunun sonunda dikkat ve teveccühünüzü sorunuzla irtibatlı olan tarihi bir olaya çekeceğiz:
Şakik-i Balhi naklediyor: Bir sene hacca niyetlendim hacca gidiyordum. Yolun ortasında birlikte olduğumuzu toplumun arasında gözlerim, çehresi güzel, bedeni zayıf ve elbisesi yönlü olup bir köşede oturan bir yakışıklı gence çarptı. Kendi kendime şöyle dedim: Kesinlikle bu genç sofilerden ve bu yolculukta kendisini başkalarına yük edecektir! Kesinlikle onun yanına gidip onu azarlayacağım. Ona yaklaştıktan sonra (dilimin ucuna hiçbir şey daha getirmemişim), o Allah tarafından başkalarına karşı kötümser olmasını nehiy eden içerikli ayeti kerimeyi okudu ve beni kendi halime bırakarak kenara çekildi. Ben kendi kendime şöyle dedim: Çok acayip bir konudur bu. Bu genç hem beni tanıdı ve hem de kalbimden geçenden haber verdi. Kesinlikle o iyi bir kuldur. Kesinlikle kendimi ona yetiştirip ondan helallik talep edeceğim. Hemen onun arksından suratla gittim. Ancak onu bir sonraki durağa kadar (mola vercekleri yer) göremedim. Bu durakta da onu namaz kılar, bedeni muzdarip ve gözlerinden yaşlar akar halde gördüm. Namazını bitirdikten sonra ona taraf yürüdüm ona yaklaştığımda beni görünce kuranı kerimden şu anlamı içeren ayeti kerimeyi okudu: “Ben tövbe edip Salih amel işleyen ve hidayet yolunda adımını atacak kişileri bağışlayacağım”.[12] Sonra o büyük adam beni bıraktı kendi yoluna devam etti…en sonunda o kişinin ilahi önder İmam Musa Kazım dışında başka bir kimsenin olmadığını anladım.[13]
Yedinci imamın (a.s.) davranışlarından anlaşılan şudur: İmanlı kardeşine karşı hiçbir zaman kötümser olamamak gerekir. Bununla birlikte eğer böyle bir durum yaşandı ve kardeşine her hangi bir zarar vermemişsen kalbin derinliğinden tövbe edersen Allah tövbesini kabul görecek ve onun kardeşinden helallik talebinde de bulunması gerekmiyor. (Dikkat ediniz imam helal ettim demedi. Belki gerçek tövbe eden kişilerin tövbesinin kabul edileceğini anlatan ayeti kerimeyi okudu.
[1] Hucurat, 12.
[2] “Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, “Bu, apaçık bir iftiradır” deselerdi ya!” (Nur, 12); “(Ey münafıklar!) Siz aslında, Peygamberin ve inananların bir daha ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, sizin gönüllerinize güzel gösterildi de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak eden bir kavim oldunuz” (Feth, 12).
[3] KULEYNİ, Muhammed b. Yakup, “Kafi”, Tahran: Daru’l-Kutubu’l İslamiye, 1365, c. 2, s. 362, hadis no: 3.
[4] HUR AMULİ, “Vesailu’ş-Şia”, Kum: Müesesei Alulbeyt, 1409, hicri kameri, c. 16, s. 63, hadis no: 20990.
[5] A.g.e.
[6] “Deaimu’l-İslam”, Mısır: Daru’l-Mearıf, 1385, hicri kameri, c. 2, s. 485, hadis No: 1731.
[7] HUR AMULİ, “Vesailu’ş-Şia”, Kum: Müesesei Alulbeyt, 1409, hicri kameri, c. 16, s. 54, bap 79.
[8] [8] KULEYNİ, Muhammed b. Yakup, “Kafi”, Tahran: Daru’l-Kutubu’l İslamiye, 1365, c. 2, s. 463, hadis no: 2.
[9] Şeyh Saduk, “Men la Yahduru’l-Fakih”, Kum: İntişarati Camiayi Mudderisin, 1413, hicri kameri, c. 4, s. 394.
[10] Hucurat, 10.
[11] MECLİSi, Muhammed Bakır, “Biharu’l-Envar”, Beyrut: Muessestü’l-Vefa,1404, hicri kameri, c. 72, s. 42, 241, 252.
[12] Taha, 82.
[13] MECLİSi, Muhammed Bakır, “Biharu’l-Envar”, Beyrut: Muessestü’l-Vefa,1404, hicri kameri, c. 48, s. 80, hadis no: 102.