Gelişmiş Arama
Ziyaret
14079
Güncellenme Tarihi: 2012/01/29
Soru Özeti
Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı ve içtihat kapısı nasıl kapandı?
Soru
Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı, içtihat kapısı nasıl kapandı ve bu kapıyı kimler açtı?
Kısa Cevap

İslam maarifi ve İslam fıkhı, Peygamberimizden (s.a.a) sonra gelişen olaylar ve halifelik meselesinden dolayı biri Ehl-i Beyt’ten alınan fıkıh, diğeride sahabe ve tabiinin verdikleri fetvalardan alınan ve Ehl-i Sünnet diye meşhur olan fıkıh olmak üzere ikiye ayrıldı:

İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya çıkması ve fıkıh alanındaki daha dikkatli incelemelerin başlamasıyla, yani hicri 2. asrın başından 4. asrın başlarına kadar Ehl-i Sünnet fıkhı kendi zirvesine ulaşıp, fıkıh yaygın olarak uygulanmaya başladığında dört mezhepte şekillenmeye başladı. Mutlak içtihat (tüm fıkıhta ve belli bir mezhebi nazara almaksızın), hicri 655’e kadar Ehl-i Sünnette yaygındı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı dört mezhebin dışındaki diğer mezhepler görmezlikten gelindi ve hepsi resmiyetten düştü. Yargı, cuma imamlığı, fetva verme gibi yetkiler sadece bu dört mezhebe uyanlara verildi. Son yıllarda Ehl-i Sünnet içinde de mutlak içtihad kapısının açılmasına dair istekler gelmeye başladı. Onlar bir mezhepte içtihat ettikten sonra dört mezhep arasında içtihat etmeye, günümüzde insan yaşamındaki ani ve birçok değişiklikleri göz önüne alarak mutlak içtihadın kapısının açılması talebinde bulunmaya başladılar.

Ayrıntılı Cevap

Ahkamın teşrii edilmesi Peygamberimizin (s.a.a) nübüvveti zamanında başlamış ve yaşadığı sürecede devam etmiştir. Şii’ye göre Peygamberimizin (s.a.a) sünnet ve siretinin, ahkamın, fıkhi ve gayrî fıkhi meselelerin açıklanması Peygamberimizin Ehl-i Beyt’inin üzerinedir. Ehl-i Sünnete göre ise insanları dini hidayete ulaştırmak Peygamberimizin ashabının görevidir.

Ahkamı açıklamak ve temel olarak fıkhi hassasiyetler ve Resulullah’ın (s.a.a) sünnetini anlamak hicri 40. yıla kadar Peygamberin (s.a.a) ashabının üzerineydi.[1] O tarihten sonra bazı sahabeler hayatta olmalarına rağmen fakihlerin geneli onların dışında kimselerdi. Daha sonra bu mesuliyet tabiine geçti ve hicri 1. asrın sonlarından 2. asrın başlarına kadar bu durum devam etti.[2]

Ehl-i Sünnet Mezheplerinin Ortaya Çıkışı

Ehl-i Sünnet fıkhı, Ehl-i Beyt’in (a.s) imamet ve rehberlik meselesini reddedikten sonra Ehl-i Beyt yolunun dışında bir yol tuttu. Onlar fıkhi meselelerde önce sahabeye, ardından tabiine uydular.

İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya çıkması ve fıkıh alanındaki daha dikkatli incelemelerin başlamasıyla, yani hicri 2. asrın başından 4. asrın başlarına kadar Ehl-i Sünnet fıkhı kendi zirvesine ulaşıp fıkıhta yaygın olarak uygulanmaya başladığında dört mezhepte şekillenmeye başladı.

Ehl-i Sünnette çeşitli mezheplerin ortaya çıkması fıkhi meselelerin çokluğu, Müslüman toplumların ve yeni Müslümanların İslam hükümlerine duydukları ihtiyaca verilen doğal bir tepkiydi. Ancak mezheplerin çoğalmasında Ehl-i Beyt’i kenara itmek için bazı siyasi komploların olduğu göz ardı edilemez. Zira hakim güçlerin Ehl-i Beyt’in fıkhından uzaklaştıkları dikkate alındığında, onlar bu boşluğu görüntüde de olsa bazı fakihlerle doldurmaya çalıştılar.

Dikkat edilirse başlangıçta bu fıkhi mezheplerin dört mezheple sınırlı olmadığı görülecektir. Ehl-i Sünnet alimlerinden bir çoğu medrese ve görüş sahibi idiler. Her birisinin bulunduğu bölgelerde birçok taraftarı vardı. Hasan Basri (H. 21-110), Evzai (H.88-157), Zahiri (Davud b. Ali İsfahani, H.202-270) ve Muhammed b. Cerir Taberi (H.224-310) mezhep sahibi kimselerdendiler.[3] Ama çeşitli nedenleden dolayı bu mezhepler dörtle sınırlandı.

Ehl-i Sünnetin Fıkıh Mezheplerinin Dörtle Sınırlandırılmasının Nedeni

Ehl-i Sünnet mezheplerinin arasında baş gösteren birçok ihtilaf, halkında mezheplerin sınırlandırılmasıdan yana tavır almasına neden oldu. Ancak iktidardakilerin dört mezhebin hangileri olacağı konusundaki rolünü de göz ardı etmemek gerekir. Çünkü halkın mezhepleri belli bir sayıda sınırlandırma güçleri olamazdı. Devletler ve iktidarlar bu sınırlamanın ölçülerini belirlemiş, yeri geldiğinde bir mezhebi diğerlerine tercih etmişlerdir. Bazende bir mezhebin taraftarları fetva ve kadılık makamına gelerek kendi mezheplerini yaymış ve onu genele yaymaya çalışmışlardır. Örneğin Hanefi mezhebinin taraftarları daha çok güç ve imkana sahip olduklarından Ehl-i Sünnet arasında daha çok yayılmıştır. Abbasi devletinin kadılar kadısı Ebu Yusuf, onlardan saygı gördüğü için kendi mezhebine öncelik veriyor, kadılık görevine Hanefi mezhebinden olanlar getiriliyordu.[4]

Ehl-i Sünnet imamları sırasıyla şunlardır:

1- Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit (Öl. Hicri:150)    

2- Malik b. Enes (Öl. Hicri:179)            

3- Şafii, Muhammed b. İdris (Öl. Hicri:204)            

4- Ahmed b. Hanbel (Öl. Hicri:240).

Ehl-i Sünnette İçtihat Kapısının Kapanmasının Nedenleri

İçtihat, temelde İslamın yaşam kaynağı ve kanunlarının dinamikliğidir. Müslümanlar 1400 senedir içtihat ışığının altında olduklarından gayri islami kanunlara muhtaç olmaktan kurtulmuşlardır. Mutlak içtihat, hicri 655’e kadar Ehl-i Sünnette yaygındı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı dört mezhebin dışında diğer mezhepler görmezlikten gelindi ve hepsi resmiyetten düştüler. Yargı, cuma imamlığı, fetva verme gibi yetkiler sadece bu dört mezhebe uyanlara verildi.[5]

Ehl-i Sünnetin mutlak içtihattan vazgeçmesinin nedenlerini şöyle özetleyebiliriz:[6]

1- Mezhep Tassubu

Her mezhebin öğrencileri kendi mezhep reisinin eser ve görüşlerine karşı çok mutaassıp olup ona muhalefet etmeyi caiz bilmiyorlardı. Şii alimlerden biri bu konuda şöyle diyor: ‘Ehl-i Sünnette içtihat kapısının kapanmaya götüren nedenlerden biri -bu neden neredeyse Şiilerde de fıkıh ve fekahet kapısını kapatacaktı- ilmi bir şahsiyetin azamet ve büyüklüğü idi. Bu neden, Ehl-i Sünnetin dört fıkhi mezhebinin reislerinin (Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. İdris Şafii, Ebu Hanife, Malik b. Enes) döneminden sonra Ehl-i Sünnet camiasında ve ilmi havzalarda hissedilir bir şekilde etki bıraktı ve onların fıkhi akımlarından şaşılacak derecede öylesine etkilendiler ki, onlara muhalefet ve içtihat etme gücünü kaybettiler.’[7]

2- Yargıdaki Zorluklar

Bazen çeşitli mahkemelerin verdiği hükümler arasında büyük farklılıklar ortaya çıkıyordu. Mesela bir mahkemenin müçtehit olan kadısı kendi içtihadına göre fetva verirdi. Bu da halkın büyük itirazlarına neden oluyordu. Zira aynı konuda değişik mahkemelerde değişik hükümlerin veriliyordu. Bu yüzden devlet verilen hükümlerin halkın nazarında geçerli olabilmesi, nizanın, kargaşanın engellenmesi için kadıları dört mezhepten birinin hükmüne göre fetva vermekle görevlendirdi.

3- Siyasi Nedenler

Bu konuda deniliyor ki: ‘Görünen o ki o dönemin siyasi gücü ilim havzalarının ve alimlerin yükselmelerinden rahatsızdılar. Zira alimler ve müçtehitler içtihat dinamikleri ve özgür düşünceleri ile İslamı savunuyor, zalim yöneticilerin bidat ve sapmalarının önüne geçiyor, İslamı toplumda yaşatıyor ve uyguluyorlardı. Bu ise, zalim yöneticilerin hedeflerine ters düşüyordu.’[8]

Bir yere kadar koşullu içtihat Ehl-i Sünette vardı. Böyle bir içtihat müçtehide bir mezhebin dairesi içinde ve onun usul ve dayanaklarını göz önüne alarak ahkamı çıkarma ve açıklama izni verirdi. Ama dört mezhep belirlendikten sonra mutlak içtihadın kapısı kapandı.

Ehl-i Sünnetin Mutlak İçtihada Dönmesi

Son yıllarda Ehl-i Sünnetin içinde mutlak içtihat kapısının açılması yönünde talepler gelmeye başladı.[9] Onlar bir mezhepte içtihat ettikten sonra (yani fakih kendi mezhebinin, örneğin Hanefi mezhebine mensupsa yalnızca o mezhebin fıkhının çerçevesi içinde içtihat etmeye hakkı var) dört mezhep içinde içtihat etmeye (yani fakihin içtihat dairesi bir mezhepten çıkıp dört mezhebe kayacak ve bu dört mezhebin sınırları içinde içtihat edecektir) başlayacaktır. Günümüzde insan yaşamındaki ani ve birçok değişiklikler göz önüne alındığında mutlak içtihadı isteyenlerin çoğaldığını söyleyebiliriz.

Bugün Ehl-i Sünnet düşünürleri kendilerinden şöyle soruyorlar: ‘Asırlar önce yaşayan ve günümüz şartlarından asla heberi olmayan kimseleri neden taklit edelim?’

Yine: ‘Taklit gerekli ise o zaman dört mezhebin imamlarının kendileri kimi taklit ediyorlardı?’ diye sormaktan kendilerini alamıyorlar.

Bu düşüncenin taraftarı günümüzde Ehl-i Sünnet aydınları arasında çoğalınca kapanan içtihat kapılarının da yeniden açılması gündeme gelmeye başladı.

İlgili dizinler:

Soru:796 (Site:855): Şia’da İçtihat

Soru:795 (Site:854): Kur’an ve Rivayetlerde İçtihat

Soru:4932 (Site:5182): Mezheplerin Ortaya Çıkma Nedeni

   



[1] -Subhani, Cafer, Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, s.14, Müessese-i İmam Sadık (a.s), Kum, HK.1427.

[2] -a.g.e.

[3] -a.g.e, s.64

[4] -Kesiri, Seyyid Muhammed, el-Selefiyye Beyne Ehl-i Sünnet ve’l-İmamiyye, s.107, Neşru’l-Ğadir, Beyrut, HK.1418.

[5] -Subhani, Cafer, Rahnemay-ı Hakikat, s.577, Neşr-i Müşaar, Tahran, HŞ.1387

[6] -Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, Fasl-ı Esbab-ı Ğalki’l-İçtihat, adlı eserden faydalanılmıştır.

[7] -Rızvani, Ali Asgar, Şia Sinasi ve Pasuh Be Şübehat, c.2, s.615, Neşr-i Müşaar, Tahran, HŞ.1384

[8] -a.g.e.

[9] -Muhammed Ali Seyyas ve Ali Mansur el-Mısri gibi Ehl-i Sünnetin bazı düşünürleri bu alanda makaleler ele almışlardır. Bak: Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, s.100.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Ehlisünnet Kur’an’da velayeti nasıl tefsir etmektedir?
    6771 Tefsir 2012/08/12
    Şia’nın inancına göre, müminlerin önderi Hz. Ali’nin (a.s) velayeti A’li İmran suresinin 55. ayetinde açıkça beyan edilmiştir. Belirtilen veli ve velayetten ne kastedildiği hususunda Şii ve Sünni âlimleri arasında ihtilaf vardır. Ehlisünnet bunu sevgi ve dostluk velayeti manasında yorumlamış, Şiiler ise yönetim ve imamet velayeti manasında değerlendirmiştir.
  • İslam öğretileri acısından diğer mahlûkatlar için bir hukuk tarif edilmiş midir?
    7407 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/08/11
    Dini kaynaklarda bu konuyla ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. Bunlardan anlaşıldı kadarıyla hak ve hukuk kavramı sadece insanlara özgü kavramlar değildir. Bilakis diğer bütün mahlûkatlarında hak ve hukuka sahip oldukları anlaşılmaktadır. Örneğin “men la yehzer’ul-fakih” kitabında bir bölüm hayvanın sahibine hakkı olarak adlandırılmış ve bu konuyla ilgili hadisler ...
  • Neden Müslüman erkeğin ehl-i kitap kadınla evlenmesi caizdir, ama Müslüman kadının ehl-i kitap erkekle evlenmesi caiz değildir?
    14019 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2011/04/13
    Çünkü, 1) Daimi evlilik iki taraf içinde yasaktır. Sadece geçici evlilikte Müslüman erkek ehl-i kitap kadınla evlenebilir. 2) Ahkamın hikmetini bilmek iyi bir şey olsa da kulu hedeflenen menzile götüren şey, onun Allah’a kayıtsız ve şartsız itaat etmesidir. Bazı hükümlerin felsefesi hakkında ihtimaller verilebilir. Örneğin bu hüküm hakkında ...
  • Allah-u Teâlâ’nın hilesinin anlamı nedir?
    8355 Tefsir 2012/06/11
    Arap lügatinde hile (mekr), bir kimseyi hedefin­den (hedef iyi ya da kötü olsun) alı koymaktır. Bu anlam esasınca hile her zaman ve her yerde kötü değildir. Bu kelimenin Allah-u Teâlâ’ya nispet verilmesi, zararlı komployu hünsa etmek anlamındadır ve bozguncular hakkında kullanıldığında, programları ıslah etmenin önünün ...
  • Hz. Ali'yi Allah bilen bir kimsenin evinde İmam Hüseyin için düzenlenmiş merasime katılmak caiz midir?
    9276 Eski Kelam İlmi 2011/06/20
    İmam Hüseyin ve onunla birlikte şehit olan ashabı için yas tutmak ve bu doğrultuda düzenlenen merasimlere katılmanın Allah katında büyük sevabı ve mükâfatı vardır. Ama doğal olarak eğer bu tür merasimler ehlibeytin (a.s.) öğretilerine ters ve muhalif olan öğretilerin tebliğ ve güçlenmesine neden oluyor ise bu gibi merasimlere katılmanın hiçbir ...
  • Kedinin kılının hükmü nedir?
    15522 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/10/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Nisa suresinin 11. ayetinde ‘Babalarınızdan, oğullarınızdan hangisi size daha faydalıdır, bilemezsiniz.’ buyurulan cümlenin manası nedir?
    7707 Tefsir 2012/04/15
    Nisa suresinin 11. ayetinde birinci dereceki kimselerin miras bölüşümünün nasıl olacağı göz önüne alınarak müfessirler ayetin ‘Babalarınızdan, oğullarınızdan hangisi size daha faydalıdır, bilemezsiniz.’ bölümünün manası hakkında çeşitli ihtimaller vermişlerdir. Buna göre bu cümlenin manası şunlardan biri olabilir: 1- Baba, anne ve evlatlarınızdan hangisinin dünyada size ...
  • Hangi imamın başka imamlardan farklı kendine özgü özellikleri vardır?
    7191 Masumların Siresi 2012/03/04
    Dini öğretilerimize göre Masum İmamların varlıkları iki yönlüdür. Biri nurani varlıkları, diğeri maddi varlıklarıdır. Nur varlıkları açısından onların hepsinin nuru birdir. Ama maddi ve cismi varlıkları açısından zaman ve mekan şartlarına göre her birinin kendine has özellikleri vardır. Örneğin İmam Ali cesarette ve hitapta, İmam Hüseyin cihad ve ...
  • Nisa suresinin 78 ve 79. ayetleri esasınca, kötülükler Allah’a mı yoksa insana mı isnat edilmektedir?
    13848 Tefsir 2011/05/21
    Bu ayetler birkaç surette açıklanabilir:1. Allah her şeyi yaratmıştır, ama yaratılışın varlıksal kemalini engelleyen şeyler anlamındaki gerçek kötülük ve şer yokluktan başka bir şey değildir ve bundan dolayı yaratılacak bir kabiliyet de taşımamaktadır. Ama Allah’ın mahlûklarının birbirleriyle takışması nedeniyle bu kötülük meydana geldiği için kötülükler de Allah’a isnat ...
  • Allah falan kulunu kendi haline bırakmış deniliyor, bunun anlamı nedir?
    7499 Eski Kelam İlmi 2012/09/15
    Bu kur’an’sal bir kavramdır. Allahu Teala kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “nesullahe fe nesiyehu; onlar Allahı unuttular, öyle ise Allah (da) onları unuttu”. Bunun anlamı şudur: Dünyada bazı insanlar Allah ı unuttukları için Allah da onları kıyamet gününde unuttur. Yani bunlara teveccüh etmiyor, kıyametin hayırlarından ve bereketlerinden mahrum ...

En Çok Okunanlar