Gelişmiş Arama
Ziyaret
521531
Güncellenme Tarihi: 2012/04/04
Soru Özeti
Allah, kalbi kırılanın bedduasını kabul eder mi? Yoksa sadece hayır dualarına mı icabet eder?
Soru
Ben Allah inancı olan bir kızım. Biri bana öyle bir kötülük etti ki onu affedemem, affetmem mümkün değil. Evlenmeme sebep olabilirdi ama evliliğimi bilerek bozdu ve yüreğimi yaktı. Hiç bir mantıklı neden olmadan geleceğimi yıktı. Bende ona beddua ediyorum. Acaba Allah, kalbi kırılan kimsenin bedduasını kabul eder mi? Yoksa sedece hayır dualarına mı icabet eder?
Kısa Cevap

Beddua dini öğretilerde olan bir şeydir. Örneğin Kur’an buyuruyor: ‘Kırılsın Ebu Lehebin elleri sakat olsun...’ Bir hadiste ‘Mazlumun bedduasından korkun! Çünkü onun bedduası göğe çıkar.’ diye buyurulmaktadır. Bu konuda ayet ve hadis çoktur. Ancak nasıl ki duanın kabul olma şartları varsa ve herkesin her duası kabul olmuyorsa, kendisine haksızlık yapılan veya kalbi kırılan kimsenin de bedduası hemen kabul olacak diye bir şey yoktur. Zira Kur’an’ın buyurduğu gibi, insanlar ‘iyilikleri’ kazanmak için acele ettikleri gibi Allah’ta cezalandırmakta acele etseydi hepsi yokolurdu. Dolayısıyla hakkı almak bazen bu dünyada gerçekleştiği gibi bazende çeşitli nedenlerden dolayı bu dünyada gerçekleşmez ve ahirete havale edilir. Kıyametin kurulmasının nedenlerinden biri mustazafların, mazlumların haklarının zalimlerden ve suçlulardan alınmasıdır.

Belirtmek gerekir ki zulmünde dereceleri vardır. Yani zayıfı var, güçlüsü var. Zalimlerin insanlara yapacağı en büyük zulüm onların dinine, sahip oldukları haklara yaptıkları zulümdür ve öldürmektir. Bireysel olarakta Allah’a şirk koşmak zulümdür. Böyle zulümler bağışlanmazlar ve laneti hakkederler. Nitekim dualarda Benî Ümeyye’ye, insanları, hatta Allah’ın velilerini dinlerinden ötürü katletmelerinden, zultmetmelerinden dolayı lanet edilmiştir. Bazen bir Müslümanın başka bir Müslümana zulmettiğini görürüz. Bu zulüm onun dinine olan düşmanlığından dolayı değilde kişisel, maddi vb. sebeplerden dolayı olursa bu tür zulümler birinci kısım gibi olmayıp onun ayarında değildir. Bu yüzden affedilebilirler.

Ayrıntılı Cevap

Soruda gelen beddua konusunu birkaç açıdan inceleyeceğiz.

a) Lügatte Beddua

Beddua, birinin ölümü, başarızsızlığı, bedbahtlığı için edilen kötü dua demektir.[1] Lanet, lanet etmek, kötülük ve kötülemek manalarına da gelmiştir.[2]

Demek ki lugatçilere göre beddua, dua edilenin zararına olan bir dua çeşididir. Başka bir deyişle, dua iki çeşittir: Biri herkesin bildiği hayır duası, diğeri ise kötü ve lanet duası.

Kur’an’da Beddua

Beddua da tıpkı dua gibi dini öğretilerimiz ve kaynaklarımızda açıkca gelmiştir. Allah Teala Tebbet suresinde Peygamberimizin amcası Ebu Leheb’e Peygamberimize verdiği eziyet ve sıkıntılardan dolayı beddua ederek şöyle buyurmaktadır: ‘Kurusun Ebu Leheb’in elleri ve kurudu da.’[3]

Ayetin orjinalinde geçen ‘et-Teb’ sözcüğü helaket, ölüm manasına gelmektedir. Surenin başındaki ilk ‘Teb’ Ebu Leheb’in helaketine ve zararına edilen duadır.[4] Yani gerçekte bedduadır.

Rivayetlerde Beddua

Masum İmalar’dan gelen rivayetlerde de mazlumun bedduasına özel önem verilmiştir. Aşağıda buna birkaç örnek getiriyoruz:

1- İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Mazlumun bedduasından korkun, zira onun bedduası göğe yükselir.’[5]

2- Bir başka rivayette şöyle buyuruyor: ‘Mazlumun bedduasından korkun; şüphesiz o hakkını Allah’tan istemektedir. Allah-u Subhan ise istenilen hakka icabet etmekten başka bir şeyle cevap vermekten daha yücedir.’[6]

3- İmam Bakır (a.s) buyuruyor: Babamın ölümü yaklaştığında beni göğsüne yapıştırıp şöyle buyurdu: Oğlum! Babamın ölüm döşeğinde iken bana vasiyet etttiği şeyi sana vasiyet edeceğim. Babası Ona şöyle vasiyet emişti: ‘Allah’tan başka yardımcısı olmayan kimseye zulmetme.’[7]

4- Hz. Ali (a.s) buyuruyor: ‘Mazlumun zalimden hakkını alacağı gün, zalimin mazlumun hakkını aldığı günden daha çetin olacaktır.’[8]

Bedduanın İncelenmesi

Ayet ve rivayetler göz önüne alındığında beddua etmenin dini öğretilerimizde bilinen bir mesele olduğu görülecektir. Ancak nasıl ki duanın kabul olma şartları varsa ve herkesin her duası kabul olmuyorsa,[9] bedduada böyledir. Yani kendisine haksızlık yapılan veya kalbi kırılan kimse beddua ettiğinde bedduası hemen kabul olacak diye bir kural yoktur.

Kur’an bu konuda şöyle buyurmaktadır: ‘Allah, insanların, hayırın hemen oluvermesini istedikleri gibi şerri çabucak verseydi ecellerinin gelip çatmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama bize kavuşmayı ummayanları biz, azgınlıklarında sersemce bir halde bırakırız.’[10]  

Ancak başkalarına zulmetmek kul hakkına girdiği için Allah onun bağışlanmasını insanların kendisine bırakmıştır. Zulme uğrayan kimse, hakkından geçerse Allah’ta ondan geçer. Ama mazlum kendisine yapılan zulümü bağışlamazsa Allah’ta onun hakkını alacaktır: ‘Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ı gafil sanma; onları, gözlerin dehşetle dikilip kalacağı güne ertelemektedir.’[11]

Dolayısıyla hakkı almak bazen bu dünyada gerçekleştiği gibi bazende çeşitli nedenlerden dolayı ahirete kalır. Zaten kıyametin kurulmasının nedenlerinden biri mustazafların ve mazlumların haklarının zalimlerden ve suçlulardan alınmasıdır.

Bu bağlamda dikkat edilmesi gerek nokta şudur: Zulüm dereceleri vardır. Yani zayıfı var, şiddetlisi var. Zalimlerin insanlara yaptığı en büyük zulüm onların dinine, sahip oldukları haklara yaptıkları zulümdür. Bireysel olarakta Allah’a şirk koşmak en büyük zulümdür. Böyle zulümler bağışlanmadıkları gibi laneti de hakkederler. Nitekim dualarda Benî Ümeyye’ye, insanları hatta Allah’ın velilerini dinlerinden ötürü katletmeleri ve zulmetmelerinden dolayı lanet edilmiştir. Ama bazende bir Müslümanın başka bir Müslümana zulmettiği görülmektedir. Ancak bu zulüm dine olan düşmanlığından dolayı değil kişisel, maddi vb. sebeplerden dolayıdır. Bu tür zulümler birinci kısım gibi olmayıp onun şiddetinde değildir. Bu durum adam öldürmek gibi Kur’an’da ebedi azabın vadedildiği[12] en büyük zulümler içinde geçerlidir. Yani rivayetlerden de[13] anlaşıldığı üzere birisini kişisel düşmanlıktan dolayı değilde dininden dolayı öldüren kimseye ebedi azap vaadi verilmiştir.

Son olarak şunu hatırlatalım ki mazlumun beddua etmesi ve hakkını istemesi her ne kadar onun hakkı olsa da dinimiz her zaman beddua ve intikam yerine affetmeyi tavsiye etmiştir. Resul-i Ekrem (s.a.a) Allah’ın şöyle buyurduğunu naklediyor: ‘...Sana zulmedeni affet, seni mahrum edene sen ver, sana kötülük edene sen iyilikle karşılık ver.’ Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: ‘Affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, suçları örter, rahimdir.’[14]

Peygamber Efendimizin (s.a.a) ve Masum İmamların (a.s) öğretilerine göre mümin kimse ilahi sıfatların tecelli ettiği yer olmalıdır. Allah’ın sıfatlarından biri affetmektir. ‘Ya Gaffar’ ‘Ya Rahim’ vb. şekilde Allah’a seslenerek Ondan günahlarımızı ve hatalarımız bağışlamasını istiyorsak, bizde başkalarını bağışlayalım ki Allah’da bizi affetsin. Ancak bu tavsiye cehaletten dolayı bazen birbirinin hakkına riayet etmeyen, birbirine zulmeden müslüman din kardeşler içindir. Çeşitli şekillerde zulmeden büyük zalimler bu kaidenin dışındadır.

İrfan ve Ahlak Açısından Beddua

Bazı büyük ahlak üstatları bu açıdan baktıklarında şöyle diyorlar: ‘Bilinmeli ki, insan birinin şerrinden ve zararından dolayı çaresiz kalmadığı sürece Müslümanlara hatta zalimlere beddua etmek, lanetin kınandığı gibi kınanmıştır. Rivayet edilir ki: ‘Zulme uğramış biri, kendisine zulmedene beddua etmekte o kadar ileri gidiyor ki Allah onu da zalimlerden saymaktadır.’[15][16]

Bu yüzden bir Müslüman başka bir Müslümana zulüm ve cefa ettiğinde beddua ve lanet etmek mazlumun hakkı olsa da imkanlar ölçüsünde onu affetmesi ve bizimde Allah’ın affına mazhar olmamız için işleri Allah’a havale etmemiz en mantıklısıdır. Zira Allah mazlumun hakkını alacağını vaadetmiştir. Bizim bilmediğimiz sebeplerden dolayı böyle bir şey dünyada gerçekleşmezse öteki dünyada gerçekleşecektir.

 


[1] -Enveri, Hasan, Ferheng-i Bozorg-i Sohen, c.8, s.7888, İntişarat-ı Sohen, Tahran, 2. Baskı, HŞ.1382

[2] -Dehhuda, Ali Ekber, Lugatname-i Dehhuda, c.43, s.660, Tahran Üniversitesi, Yeni 1. Baskı, HŞ.1346.

[3] -Tebbet/1

[4] -Muğniye, Muhammed Cevad, Tefsiru’l-Kaşif, c.7, s.621, Daru’l-Kütübi’l-İslamiyye, Tahran, HK.1424

[5] -Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c.90, s.359, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, HK.1409. 

[6] -Temimi Amedi, Gurer-ul Hikem, s.350, Defter-i Tebliğat-ı İslami, Kum, HŞ.1366.

[7] -Kuleyni, Muhammed b. Yakup, Usul-u Kafi, c.2, s.331, Daru’l-Kütübi’l-İslamiyye, Tahran, HŞ.1368.

[8] -Nehcü’l-Belağa, s.511.

[9] -Duanın felsefesi ve şartları için bkz: Duanın Felsefesi, Soru:8961 (Site:9037); Duanın İcabet Olmasının Şartları ve Yolları, Soru:2145 (Site2269).

[10] -Yunus/11

[11] -İbrahim/42

[12] -Nisa/11

[13] -Bab-u Enne Men Katele Müminen Ala Dinihi Fe-Leyset Lehu Tevbetun: Ravi diyor ki: İmam Sadık’tan (a.s) Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu ‘Kim bir mümini kasten öldürürse cezası içinde ebedi olarak kalacağı cehenneme atılmaktır.’ ayet hakkında sorduğumda şöyle buyurdu: Bir mümini dini için öldüren kimsedir. Allah bunu yapan kimse için ‘Ona pek büyük bir azap hazırlamıştır.’ diye buyurmuştur.’ Dedim ki: ‘Birsinin bir başkasıyla arasında her hangi bir mesele olsa ve onu kılıcıyla vurarak öldürse (ne olur)?’ İmam (a.s) buyurdu: Bu kasıtlı kimse Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu kimse değildir.’ (Kafi, c.7, s.275-276)  

[14] -Nur/22

[15] -Kafi, c.2, s.333, H.17.

[16] -Neraki, Ahmed, Miracu’s-Saadat, s.197, eski baskı, İntişarat-ı Emin ve Reşidi, Tahran; Neraki, Mehdi, Camiu’s-Saadat, c.1, s.305, İsmailiyan, Kum, HŞ.1386.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hüccetiye Encümeni’nin inancı nedir? Bugün bu grup aktif midir?
    10482 Fıkıh Tarihi 2010/08/22
    Hüccetiye Encümeni, 19 Ağustos 1953 yılı darbesine eş zamanlı olarak Şeyh Mahmut Zakirzade Tevalayî Halebî tarafından Bahaîlik fırkasıyla mücadele etmek gayesiyle tesis edildi. Bu encümen hiyerarşik girift bir teşkilatsal yapı ve eğitim, araştırma, yazma, irşat, yurt dışıyla ilişkiler ve konferans komitelerine sahipti.
  • Spor yapmak amacıyla dans etmenin sakıncası var mı?
    7202 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/10/12
    Taklit mercilerin bürolarından yapılan istiftalardan alınan cevaplar şöyledir:Rehber Ayetullah Hamanei: Dans etmek, şehveti tahrik veya haram fiile yol açar ya da fesada sürükler veyahut kadın, namahrem erkeklerin içinde dans ederse haramdır.
  • Şiaya göre büyük günahın konumu nedir?
    24899 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Büyük günah konusunda Müslüman fırkalar arasında çoğu siyasi olan ifrat ve tefritler vardır.Bunun en belirgin örneği Mürcie ve Hariciler’dir. Mürcie, zalim yöneticileri temize çıkarmak için zahiri imanı veya Müslümanlık iddiasını ve görüntüyü korumayı yeterli görmekte, büyük küçük hiç bir günahın hatta Ehl-i Beyt’in ...
  • Hangi imam ferec duasını şahsen okumaktaydı?
    15165 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/04/04
    Ferec kavramı, (Arapça) sözlükte “gam ve hüzünden kurtulmak ve ferahlanmak” anlamına gelir.[1] Hadis kitaplarında ferec ve ferahlanmanın hâsıl olması için zikredilen dua ve ameller bu sözlük anlamını taşımaktadır. Burada “Ferec Duası” olarak adlandırılan üç dua ve de “Ferec Namazı” olarak isimlendirilen bir namazı zikretmekle ...
  • Ayakların üstünü mesetme konusunu hadisler ile ispatlayınız?
    8070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/07/21
    “Vesailu’ş - Ş,a” gibi Şia’nın Muteber Kitaplarında İmamlardan (a.s.) nakledilmiş olan hadislere baktığımızda abdest alınırken başın ön kısmının ve ayakların üstünün Mes edilmesinin vacip olduğunu görürüz. Keza hadislerden istifade ediliyor ki ayaklar Mes edilirken sağ ve sol sırasını dikkate alarak ayakların parmaklarından başlayarak ayaklarda var olan çıkıntıya ...
  • İranlılar, Ömer’in eliyle mi Müslüman olmuştur?
    17102 تاريخ بزرگان 2012/01/18
    Eğer tüm İranlıların Ömer’in hâkimiyeti döneminde Müslüman oluşu kastediliyorsa, bu ihtimal kabul edilir değildir; zira İran Arap ve Müslümanlar tarafından fethedilmeden önce bir grup İranlı diğer ülkelerde bulunuyordu ve onlar İslam’ın doğuşunun ilk yıllarında Müslüman olmuştu. Ama Ömer’in hâkimiyeti döneminde İslam’ın İran’a girmesi ve Müslümanların davranışları nedeniyle bazı İranlıların ...
  • Kur’an’ın bakışında iblis ile şeytanın farkı nedir?
    60252 Tefsir 2010/08/08
    Kur’an-ı Kerim ayetleri esasınca, İblis çok ibadet etme neticesinde melekler arasına giren cinlerden biridir. Ama Âdem’in yaratılışından sonra Yüce Allah’ın emrine karşı gelmesi ve Âdem’e secde etmemesi nedeniyle ilahî dergâhtan kovulmuştur. Ama şeytan ise insanlardan yahut cinlerden veyahut hayvanlardan olan her isyancı ve aksi varlığa denir. İblis’i şeytan olarak ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13774 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • Neden cennetin kilidi namazdır?
    9080 Teorik Ahlak 2012/03/12
    İnsanın yaratılış hedefi Yüce Allah’a kulluk etmek ve O’nu tanımaktır. İnsan ancak Allah’a tapmanın gölgesinde kemale ve ilahi yakınlık makamına erer. Namaz, aşkın yaratıcıya ibadet ve kulluk etmenin en güzel göstergesidir. Beş öğün namaza bağlılık, ruhun erdemliliğine ve gücüne sebep olur, insanı günaha ve çirkin davranışlara bulaşmaktan ...
  • Kadın hangi durumda erkekle eşit miktarda miras alabilir?
    23408 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/08
    Genel olarak iki yerde kadınla erkek mirastan eşit miktarda pay alabilirler: 1- Anne ve baba (bir çok yerde), 2- Ölenin anne tarafından akrabaları Çalışan kadın sayısı erkekten çok olması, mirasın az ya da çok olmasını gerektirmez. Elbette toplumun manevi açıdan ilerleyebilmesi ...

En Çok Okunanlar