Gelişmiş Arama
Ziyaret
12760
Güncellenme Tarihi: 2013/01/14
Soru Özeti
Ebu Derda’nın şahsiyeti nasıl idi? Ehli Beytin onun hakkındaki görüşü neydi? Ondan nakledilen hadislerin hükmü nedir?
Soru
Ebu Derda’nın şahsiyeti nasıl idi? Ehli Beytin onun hakkındaki görüşü neydi? Ondan nakledilen rivayetlerin hükmü nedir?
Kısa Cevap
Daha çok Ebu Derda lakabıyla tanınan Hazrecin torunlarından olan Uveymir b. Malik, Hz Peygamber’in sahabelerinden idi. O Hazreç kabilesinin bireylerinden bir fert olarak Medine’de yaşıyordu ve Hz Peygamber’in Medine’de ikamet etmeye başlamasından birkaç ay sonra onun yanına gelmiş ve Müslüman olmuştur. İmam Ali’nin (a.s) Muaviye’den üstün olduğuna inanan Ebu Derda Ebu Hüreyre ile birlikte Muaviye’nin yanına gitmiş, onu İmam Ali’ye itaat etmeye çağırmış, ama Muaviye Osman’ın öldürülmesini bahane etmesi ve onun katillerini Ali’den (a.s) istediği üzerine Ebu Derda ve Ebu Hureyreyi İmam Ali’nin (a.s) yanına yollamış ve ondan Osman’ın katillerini istemiştir. Böylece bu işiyle savaşın bitmesini hedeflemiştir. O ikisi de bu işi üstlenmiş ve İmam Ali’nin (a.s) yanına gelmişlerdir. Ama Malik-i Eşter onların ikisine karşı tavır almış ve sert bir şekilde kendilerini kınamıştır. Bunun üzerine onlar İmam Ali ile görüşmekten vazgeçmişlerdir. İmam Ali’ye (a.s) isteklerini bildirdikleri ikinci günde ise kendilerini Osman’ın katilleri olarak bilen on bin kişi ile karşılaşmışlardır. Bu yüzden ümitsiz olmuş, şehirlerine dönmüş ve Abdurrahman b. Osman’ın serzenişine maruz kalmışlardır. Her halükarda hakkın hükümetine karşı almış olduğu tavır hakkında onu İmam Ali’nin (a.s) bazı fertler bağlamında buyurduğu şu cümlesinin bir örneği olarak değerlendirmek mümkündür: “Onlar ne hakka yardımcı oldular ve ne de batılı zelil ettiler.” Ehli Sünnet ve Şii hadis kaynaklarında Ebu Derda’nın Hz Peygamber’den (a.s) nakletmiş olduğu bir takım rivayetler vardır. Bir grup tarihçi onun ölümünü Sıffin’den sonra[i]  ve başka bir grup ise Osman’ın ölümünden iki yıl önce bilmişlerdir.
 

[i] İbni Hacer, Ahmet bin Ali bin Haceri’ Askalani, El- İsabetu fi Temyizi’s Sahabeti, c: 4, s: 622, Beyrut, Daru’l Kitabi’l İlmiye, 1415 h.k.
 
Ayrıntılı Cevap
“Uveymir bin Malik” Hazreç’in torunlarından[1] ve Peygamber’in sahabelerindendir ve kendisi daha çok Ebu Derda lakabıyla tanınmaktadır. [2]  O, Hazreç kabilesinin bireylerinden biri olarak Medine yaşıyordu ve sonra Müslüman oldu. Onun Müslüman oluşu şöyle gerçekleşti: Bir gün kendisinin üvey kardeşi olan Abdullah bin Revaha Ebu Derda’nın evine gelir ve baltayı eline alıp Ebu Derda’nın putunu kırmaya ve parçalamaya başlar ve bu esnada da şu beyti okur: Tüm şeytanlardan uzak dur ki Allah ile birlikte kendisine ibadet edilen her şey batıldır. Ebu Derda eve döndüğünde, eşi Abdullah’ın yaptığı işi kendisine haber verir. Ebu Derda bir saat düşünür ve sonra şöyle der eğer bu puttan bir hayır olsaydı kendisini savunabilirdi. Netice Ebu Derda Abdullah bin Revaha ile Hz Peygamberin huzuruna çıkar ve Müslüman olur.[3] Elbette Ebu Derda Hz Peygamber’in Medine’de ikamet ettiği ilk aylarda Müslüman olmamış birkaç ay geçtikten sonra Peygamberin yanına gelmiş ve Müslüman olmuştur. Onun Müslüman oluşu hakkında bazı tarihçiler kendisinin Hendek savaşında yer aldığını ve ondan sonrasından söz etmiş ve Hendek savaşından önce onun Müslüman olmadığını belirtmişlerdir.[4] Hz Peygamber (s.a.a) savaşların birinde Ebu Derda’ya bakmış ve şöyle buyurmuştur: İbn. Umeyr güzel binici ve çeviktir.[5] Ehli Sünnet bu nakle ek olarak onu öven Hz Peygamberden (s.a.a) başka hadisler de nakletmişlerdir. Bu cümleden olmak üzere Ebu Derda’yı ümmetin bilgesi olarak bildiğini Hz. Peygamber’e isnat etmektedirler.[6] Aynı şekilde nakledildiği üzere Hz Peygamber (s..a.a) Ebu Derda ve Salman-i Farisi arasında kardeşlik ahdini gerçekleştirmiş ve bu ikisi birbirinin dini kardeşi sayılmıştır.[7] Onunla Salman arasındaki ilişki sonraları da sürdü; öyle ki Ebu Derda Şam’a yolculuk ettikten sonra bile Irak’ta olan Salman ile yazışmış ve kendisine şöyle yazmıştır: Yüce Allah burada bana mal ve evlat bahşetti ve ben kutsal bir bölgede konakladım. Salman’da şöyle cevap yazmıştır: Bana mal ve evlat sahibi olduğunu yazmışsın, bil ki saadet mal ve evlat çokluğunda değildir.[8] Ebu Derda ikinci halifenin dönemine kadar Medine’de idi ve halifenin emri ile bir memuriyeti yerine getirmek için Medine’den ayrıldı ve Şam’a gitti. İkinci halife yargıyı yönetme ve Şam’da namaz kılma işini Ebu Derda’nın sorumluğuna bıraktı.[9] Ebu Derda yargı sorumluluğuna atandığı esnada halk kendisini kutluyordu ve kendisi şöyle demiştir: Yargı için beni kutluyorsunuz, oysaki ben bir uçurumun kenarında durmuş bulunuyorum ve onun derinliği buradan Aden şehrine kadar bulunan uzaklıktan daha çoktur.[10] Eğer halk yargıda ne gibi bir zorluğun olduğunu bilirse, ondan kaçar, herkes onu birbirine teslim eder ve eğer ezan söylemede ne gibi bir sevabın olduğunu bilirse ona yönelik eğilim ve temayülden dolayı onu birbirinin elinden alır.[11] İmam Ali’nin (a.s) Muaviye’den üstün olduğuna inanan Ebu Derda Ebu Hüreyre ile birlikte Muaviye’nin yanına gitmiş ve onu İmam Ali’ye (a.s) itaat etmeye çağırmıştır. Ama Muaviye Osman’ın öldürülmesini bahane etmiş ve onun katillerini Ali’den istemiştir. Ebu Derda ve Ebu Hureyreyi İmam Ali’nin yanına yollamış ve ondan Osman’ın katillerini istemiş ve böylece savaşı sonlandırmayı hedeflemiştir. O ikisi de bu işi üstlenmiş ve İmam Ali’nin (a.s) yanına gelmişlerdir. Ama Malik-i Eşter ikisine karşı tavır takınmış ve kendilerini sert bir şekilde azarlamıştır ve onlar İmam Ali’yi (a.s) görmekten vazgeçmişlerdir. Bu isteği Ali’ye (a.s) bildirdikleri ikinci gün ise kendilerini Osman’ın katili olarak değerlendiren on bin kişi ile karşılaşmışlardır. Bu yüzden ümitsiz olmuş, şehirlerine dönmüş ve Abdurrahman b. Osman’ın kınamasına maruz kalmışlardır.[12] Elbette bu hikâye, Ebu Derda’nın ölümünü Sıffin’den sonra bilmemiz durumuna mutabıktır. Ama bazı tarihçilerin görüşüne göre ise kendisinin ölümünü Müminlerin önderinin hâkimiyetinden önce bilirsek, artık bu hikâyeyi kabul edemeyiz. Kendisinin hakkın hükümetine yönelik aldığı tavır hakkında onu İmam Ali’nin bazı fertler için buyurduğu şu cümlesinin bir örneği olarak değerlendirebiliriz: “Onlar ne hakka yardım etmiş ve ne de batılı zelil etmişlerdir.”[13] Ebu Derda Ehli Sünnet arasında Hz Peygamberin (a.s) büyük sahabelerinden biri olarak tanınmış ve kendisi için büyük bir makam göz önünde bulundurulmuştur; Bu yüzden Ehli Sünnet kendisinden rivayet nakletmiştir. Aynı şekilde Şii hadis kaynaklarında da Ebu Derda’dan sınırlı sayıda rivayet nakledilmiştir; örneğin Şeyh Tusi “Hilaf” kitabında kendisinden bir takım fetva ve rivayetler nakletmiştir.[14] Ebu Derda’nın ölüm tarihi hakkında görüş ayrılıkları vardır. Bir grup tarihçi onun ölümünü Sıffin’den sonra bilmiş[15]  ve başka bir başka grup Ebu Derda’nın Osman’ın ölümünden iki yıl önce öldüğünü söylemiştir.[16]
 

[1] Uveymir bin Malik bin Zeyd bin Gays bin Umeyyeti’bni Amir bin Adiy bin Kaab ibni’l Hazreç ibni’l Haris bin El- Hazreç.
[2] El- Haşimi El- Basri, Muhammed bin Sa’d bin Meni’i, Et- Tabakatu’l Kubra, c: 7, s: 274, Abdu’l Kadir Ata, Muhammed, Daru’l Kitabu’l İlmiye, Beyrut, 1410 / 1990; Hüseyni Tefrişi, Seyyid Mustafa, Nakdu’r Rical, Müessesei A’lul Beyt (a.s), Kum, çapı evvel, 1418 h.k.
البته در نسب او قول های دیگری نیز وجود دارد: عده ای نام پدر او را عامر می دانند و عده ای عامر را به عنوان نام خود او دانسته و عویمر و عامر را در مورد او استفاده کرده اند. از جمله کتاب:
İbni Esir, Ebu’l Hasan Ali ibni Muhammed, Usdu’l Gabe fi Marifeti’s Sahabe, c: 4, s: 18, Beyruti Daru’l Fikr, 1409 h.k.
[3] Et- Tabakatu’l Kubra, c: 7, s: 274 – 275.
[4] Ebu Amr Yusuf bin Abdullah bin Muhammed bin Abdu’l Bir, El- İstiyab fi Marifeti’l ashap, c: 3, s: 1228, Daru’l Ceyl, Beyrut, 1412 / 1992.
[5] Et- Tabakatu’l Kubra, c: 7, s: 274.
[6] Usdu’l Gabe fi Marifeti’s Sahabe, c: 5, s: 97.
[7] a.g.e, , c: 2, s: 268.
[8] a.g.e, , c: 2, s: 268.
[9] Belazeri, Ahmed bin Yahya, Futuhu’l Bildan, s: 204, Mütercim, Tevekkül, Muhammed, Tahran, Neşri Nogre, 1337 h.ş; Et- Tabakatu’l Kubra, c: 7, s: 275.
[10] Yemen ülkesinin meşhur şehirlerinden biri.
[11] Et- Tabakatu’l Kubra, c: 7, s: 275.
[12] İbin Kuteybe Ed- Diynuri, Ebu Muhammed Abdullah bin Müslim, El- İmame ve’s Siyaseti’l Maruf bitarihi’l Hulefa, c: 1, s: 128, tahkik, Şiri, Ali, Beyrut, Daru’l Ezva, 1410 h.k.
[13]لَمْ ینْصُرَا الْحَقَّ وَ لَمْ یخْذُلَا الْبَاطِلَ” İmam Ali (a.s), Nehcü’l Belağa, Pedid avernde: Seyyid Rezi, Musahhih: Atarudi, Azizullah, s: 461, Bonyadı Nehcü’l Belağa, Bica, çapı evvel, 1372 h.ş.
[14] Şeyh Tusi, El- Hılaf, c: 1, s: 376; s: 380; c: 2, s: 168, …, Neşri Camiayı Müderrisin, Kum, çapı evvel, 1407 h.k.
[15] İbni Hacer, Ahmet bin Ali bin Haceri’ Askalani, El- İsabetu fi Temyizi’s Sahabeti, c: 4, s: 622, Beyrut, Daru’l Kitabi’l İlmiye, 1415 h.k.
[16] Usdu’l Gabe fi Marifeti’s Sahabe, c: 4, s: 20.
 
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar