Gelişmiş Arama
Ziyaret
9993
Güncellenme Tarihi: 2012/04/02
Soru Özeti
Tesnim adlı tefsir kitabında kuranın sübut ve ispat makamına işaret edilmiştir. Bu iki makam arasındaki farkı nedir?
Soru
Tesnim adlı tefsirin 1. c. nin 137. sayfasında şöyle yazılmaktadır: “ispat makamında sünnetin hüccet olabilmesi için Kur’an’a sunulması gerekmektedir. Bu nedenle tahriften korunması, zahirinin hüccet oluşu vb. gibi kuran için zikredilen tüm nitelikler kuranın ispat makamına hastır, onun sübut makamıyla alakalı değildir”. Kur’an-ı Kerim’in ispat ve sübut makamı arasındaki fark nedir? Genel anlamda bizim sübut makamına ulaşmamız mümkün müdür? Veya sahip olacağımız her düşünce ve konuşma ispat makamının alanına giriyor mu?
Kısa Cevap

Kuran’ın sübut makamı, Kuran’ın kendi başına hüccet olduğu anlamındadır. Bu asılca bu mukaddes kitap kendi kendince asıl itibariyle hüccet sayılmaktadır. Ama Kuran’ın ispat makamı kuranı kerimin zati itibarıyla hüccet olmasının yanı sıra diğer metinleri ve farklı akideleri ispatlama ve onları değerlendirme ölçüsü kabiliyetine sahiptir olması anlamındadır. Çok açıktır ki tahriften korunma, zahirinin hüccet oluşu vb. gibi kuranın nitelikleri bu makamla alakalıdır. Bu nedenle şöyle denilmesi mümkündür ki eğer kuranı kerim ispat makamında hüccet ve diğer metinler için değerlendirme ölçüsü olamıyor olmuş olsaydı kuranın tahriften korunmasının, zahirinin hüccet oluşunun vb. niteliklere haiz olmasının ne gibi bir anlamı olabilirdi?

Ayrıntılı Cevap

İlkin Tesnim” adlı tefsire göz atarak yazarın konuyla alakalı görüşünü özetle açıklıyor sonra nihai sonucu alarak sizin sorunuza cevap vereceğiz. Tefsirin şu bölümünde var olan noktalar şunlardır:

  1. Daha öncede de belirtildiği gibi Masumların (a.s.) sünneti Kur’an-ı Kerim için yapılan tefsir ilmi ve kuranın öğretilerini elde edebilmesi için yapılan araştırma ve tahkik etmenin usullerden ve kaynaklardan bir tanesidir.
  2. İlk olarak hüccet olan Allah’ın kelamıdır ve ikinci merhalede Allah tarafından Kur’an da hüccet kılınan şey masumların sünnetidir. Yani masumların (a.s.) sünnetinin hüccet olabilmesi kuranın kendisine borçludur.
  3. Allah’ın kelamının; yani Kur’anı kerimin, Allah’ın tam halifesi olan halifetullahtan ki bu halifenin kedisi de Allahın yüce kelimesidir daha üstün olduğu ispatlanamaz.
  4. Hiçbir Peygamberin sünneti kendi semavi kitabının metni ile zıt, çelişki ve onun aleyhinde olması imkansızdır.
  5. Kuran’ın tahrif belasından ebediyen korunmuş olması; zira tahrif olmuş bir kitap, kendisi hüccetlikten düştüğü için başka bir şeyin tartılması ve değerlendirmesi için ölçü olamaz.
  6. Sünnetin senet ve delalet yönünden tahrif olunması mümkündür. Zira eğer masumların (a.s) sünneti uydurma, des ve vaz’ı edilme ve tahrif olunma kabilyetiene sahip olmamış olsaydı Kur’an-ı Kerim’e arz edilme (sunma) gerekliliğine ihtiyaç duymazdı.
  7. Kur’an’ın zahiri hüccettir; zira eğer tahrif olunmamış Kur’anı kerim umum tarafından anlaşılmaya açık olmamış ve sünnetin kendisine sonmasına müsait olmamış olsaydı hiçbir zaman sünneti hüccet ve müteber kılacak bir ölçü olamazdı.
  8. İspat makamında sünnetin Kur’an’a sunulma gerekliliği ve sünnetin hüccet olmasını sağlıyor olmuş olması kuranın tahriften korunması, zahirinin hüccet olması vb. gibi tüm nitelikleri onun ispat makamına hastır onun sübut makamıyla alakalı değildir
  9. Netice itibari ile Kur’an’ın tamamı sünnete müracaat edilmeksizin ölçü mizanı ve bariz olması ve hüccetlik ona sınırlı değil ama kendisi bağımsız olarak hüccet olması gerekmektedir. Zira ancak böylece sünnet için ölçü (sünnetin kendisine sunarak sünnetin doğruluğu tesbit edilir) olabilir.   Yukarıda belirtilen ibarelerden anlaşılan şey şudur: Kur’an ve sünnetin; her ikisi birlikte dini öğretileri açıklayan iki kaynak ve kuranın masumlardan daha üstün olduğunu söyleyemeyiz ama her halükarda sünnetin hüccet oluşu bağlamında kurana borçludur. Sünnette tahrif edilme ve uydurma olayının gerçekleştirildiği ihtimali var olduğu için sahih olup olmadığını tespit edilmesi noktasında kurana sunulması gerekmektedir. Kuran ile sünnetin (tahrife açık olduğu için) değerlendirilmesinin hasıl olabilinmesi için kuranın tahriften korunmuş olması ve hakeza zahirinin hüccet olması gerekmektedir.

Bazı kimseler Kuran’dan yanlış algılamaların ihtimali söz konusu olduğundan dolayı her ne kadar bu mukaddes kitap kendi başına (sübut makamında) hüccettir ise de ama başka konuları; örneğin sünneti onu ölçü alarak ve ondan yararlanarak değerlendirilmesi uygun olmadığına inanmaktadırlar. Bu saygıdeğer müfessir bunların bu düşüncelerinin reddi hakkında şöyle söylüyor: Rivayetlerin Kur’an’a sunulmasını tavsiye eden deliller, Kur’an’ın sübut makamında hüccet olmasının yanı sıra diğer metinlerinin ispatı kabiliyeti olduğunu ve hatta farklı düşüncelerin bile Kur’an’ın zahiri manasından yararlanarak ispat veya ret edilmesi mümkündür.

Bu bağlamda bilinmesi gereken şey şudur: “Sübut makamı” ibaresi farklı mana ve anlamlarda kullanılıyor. Ama “Tesnim tefsiri”nin bu bölümünde nazara aldığı mana hakkında şöyle söylememiz gerekmektedir: Eğer biz “sübut makamına” yani Kuranın kendisini anlayamıyor isek ispat makamında da kuran ile hiçbir şey ispat edemiyoruz.

Netice itibariyle şu iki noktaya teveccüh ediniz:

  1. Kuran’ın zahiri hüccettir olmasının anlamı, tefsirde söz konusu olan genel kavramlar dikkate almaksızın ibarelerden ilk olarak zihne gelen her mana hüccettir anlamında değildir. Bilakis zahirinin hüccettir olmasının anlamı şudur ki bazen bu zahiri manalar karine ve nişanelerden yararlanarak anlaşılıyor. Örneğin “Allahın eli anlamında olan “yedullah”” kelimesi Allahın maddi elinin var olduğunu anlamak doğru değildir. zira Allahın maddi eli olması aklen imkansızdır. 
  2. Kuran’ın zahiri bizler için hüccet sayılmaktadır; ancak bu mukaddes kitap sır ve şifrelerle doludur ki insanın nefsi paklığı ne kadar çok olursa o kadar onları daha iyi ve derinden anlayabilir.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Tevrat ve İncil’de beş ferdin isimleri zikredilmiş midir?
    27447 Eski Kelam İlmi 2010/11/08
    Bazı hadislere göre Peygamber-i Ekrem (s.a.a), İmam Ali (a.s), Hz. Zehra (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’den (a.s) ibaret olan aba ehli beş ferdin isimleri İncil ve Tevrat’ta zikredilmiştir. Bu cümleden olmak üzere İmam Rıza’nın (a.s) Caslik (kilise önderlerinden bir fert) ve Rasu’l-Calut (Yahudilerin önderi) ...
  • Kartlar, kumar aletlerinden midir?
    6176 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Sorunuz taklit mercilerinin bürolarına gönderildi ve aşağıda şimdiye kadar elimize ulaşan cevapları yayınlıyoruz.Hz. Ayetullah Hamanei’nin Bürosu: Kartlar örfte kumar aletlerinden sayılmaktadır ve onunla oynamak her halükarda hatta bahis şartı olmazsa bile haramdır. Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin ...
  • Din neden siyasete müdahale eder?
    12471 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/21
    Dinin siyasetten ayrı olduğu görüşü, insanın değişik hayat alanlarında dinin rolünü silme ve minimum dereceye indirmeyi savunur. Bu görüş esasınca insan akıl ve bilim aracılığıyla kültür, siyaset, hukuk, ekonomi, iletişim, adap ve birlikte yaşam kanunlarını öğrenip yasalaştırabilir ve hayatı idare etmede dinin müdahale etmesine bir gerek yoktur. ...
  • Hz. Adem (a.s)’ın çocukları kimlerle evlendiler?
    51967 Kur’anî İlimler 2010/03/07
    Hz. Adem (a.s)’ın çocuklarının evlenmesi konusunda İslam alimleri arasında iki görüş vardır: 1-     O zamanlar Allah tarafından kız ve oğlan ...
  • Rad suresinin 31. Ayetin “Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” açıklaması nasıldır benim için açıklar mısınız?
    11568 Tefsir 2012/02/15
    Şu ayetten “kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” maksadın ne olduğu konusunda müfessirler tarafından iki görüş ortaya atılmıştır:1-
  • Musa Mubarka’nın yaşamı hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
    6954 تاريخ بزرگان 2010/12/28
    Ebu Cafer Musa Mubarka’, İmam Muhammed Cevad b. Ali Rıza b. Musa b. Cafer’in (a.s) oğludur. O, h.k. 296 yılının rebiü’s sani’ ayında vefat etmiştir.[1]Umdet-ut Talib kitabında onun hakkında şöyle yazılıdır: O, İmam ...
  • Oruç insan üzerinde ne gibi eğitici eserler bırakır?
    7212 Pratik Ahlak 2012/05/12
    Oruç, nefsin tehzip (ruhi temizlik) ve tezkiyesi için bir çeşit alıştırma ve insanın kendi nefsine tasallutunun tahakkuku için uygun bir yöntem ve nefsanî heveslerle mücadeledir. Oruç, ferdi ve içtimai iki boyutta olmak üzere, insanın bedensel boyutta bıraktığı eserlerin yanı sıra insanın ruhi boyutunda da eğitici ...
  • Acaba Allame Meclisi Safeviye hükümetinin övücüsü müydü? Yoksa dinin tebliğcisi miydi?
    8163 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Şia âlimlerinin Safeviye hâkimleri ya da diğer yöneticilerle işbirliği içinde olmaları bu hâkimlere meşruiyet vermek veya onları teyit etmek cihetiyle değil, Şia Mezhebi ve Şia camiası için son derece olumlu faydaları olan toplumsal ve dini maslahatları dikkate almaları cihetiyledir.Allame Meclisinin siyasi kimliği ve siyasi faaliyetlerine yapılan eleştiriler onun Safevi ...
  • İnsanın bilgisi nispî midir yoksa mutlak mıdır?
    7603 Yeni Kelam İlmi 2011/08/17
    Göründüğü kadarıyla nispî bilgi ve mutlak bilgi hakkında hissî ve tecrübî örnekler ile aklî örnekler arasına fark koymamız gerekmektedir; zira hissî ve tecrübî örneklerde bilgimizin nispî ve sadece özel hususların tecrübe edilmiş olması mümkündür. Bazı hususlarda his ve tecrübenin hata yapması muhtemeldir. Ama aklî hususlar böyle değildir; zira aklî ...
  • Ebu Süfyan zorlamayla mı Müslüman oldu?
    7411 Tarih 2014/05/28
    Hiçbir muteber tarihi kaynakta Mekke fethinden önce Ebu Süfyan’ın Müslüman olması nakledilmemiştir. Ancak Ebu Süfyan önderliğindeki Kureyş kâfirlerinin merkezi karargâhı ve siyasi başkentinin düşmesinden sonra o ve kendisi gibi düşünenler Müslüman olduklarını ilan etmişlerdir. Doğal olarak bu, onların Müslümanlığının bir tür mecburiyetten kaynaklandığına delalet etmektedir. Kendilerinin sonraki ...

En Çok Okunanlar