Gelişmiş Arama
Ziyaret
15995
Güncellenme Tarihi: 2009/04/08
Soru Özeti
Şah İsmail, acaba sofi bir Sünni mi idi yoksa Şia mı idi?
Soru
1-Söylentiye göre Şah İsmail, tarikat ehli idi. Oysa Şia, tarikat ve sofistliği kabul etmiyor. Buna göre acaba Şah İsmail, sofi bir Sünni mi idi yoksa Şia mı idi?
2-O, eğer başlangıçta Sünni idiyse, kimler Şia olmasında rol oynamışlardı? Âlimler mi yoksa şahlar mı? Bu değişikliğin aktörleri kimlerdi?
3-Bazı tarihi belgelerde Şah İsmail'in Alevilerin katili olan 2. Bayazıt'a çok saygı gösterdiği ve ona 'baba' diye hitap ettiği yazılıdır. Bu hitap ve bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
4-Şah İsmail şiir, söz ve duvazlarında (duvaz, 12 İmam'ın isimlerinin saygıyla anıldığı şiirlerdir) sufilik öğretisinden bahsediyor. Eğer şah Şia ise bu maarifleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kısa Cevap

Her ne kadar sofilerin bazı yolları Şii alimler tarafından eleştirilse de bu, onların tüm öğretileri yanlıştır, demeyi gerektirmez. Dolayısıyla sofiliğin doğru öğretilerine amel eden kimseyi Şia mezhebinden çıkmış diye niteleyemeyiz. Birçok sofi var ki Şia mezhebine bağlı olduklarını açıkça söylüyorlar.

 

Tarihi karineler gösteriyor ki, Şah İsmail, ilk baştan Şia idi. Birçok Aleviyi katleden Osmanlı padişahıyla yaptığı yazışmalarda görülen saygı ifadeleri yalnızca geçmişten günümüze kadar gelenek olan diplomatik bir dil kullanıldığı içindir.

Şii anlayışına göre söylenen duvazlar da bu Safevi padişahının Şia mektebine bağlılığının delilidir.

Ayrıntılı Cevap

1-Bilindiği gibi, Kızılbaş grubu Şah İsmail'in babası Haydar tarafından kurulmuştur. Haydar, hicri 893 yılında babası Cünyt gibi katledildi. Ondan sonra Haydar'ın taraftarları oğlu İsmail'in etrafında toplandılar. İsmail, onların yardımıyla babasının katili Şirvan valisiyle savaşa girdi ve onu öldürdü. Daha sonra 906 yılında yani babasının ölümünden 13 yıl sonra Şah İsmail, İran'ın yönetimini ele geçirdi, Şia mezhebini resmileştirdi, Hayye Ala Hayr-il Amel'i ezanlara yerleştirdi ve ülkenin resmi parasına şu şiiri yazdırdı:

 

Doğudan batıya İmam varsa eğer

Ali ve Ailesi bize yeter.[1]

 

Buna göre, acaba onun Şia oluşunda bir şüphe kalır mı?

 

“Şah İsmail tarikat ehli idi ve Şia ise sofisiği kabul etmiyor öyleyse O, Ehl-i Sünetten idi” sözüne gelince en az iki delille bu çürütülebilir:

 

a)Şii alimler sofilerin bazı fırkalarının öğretilerini eleştirdikleri gibi bir çok Ehl-i Sünnet aliminin de onlarla arası iyi değildir. Örneğin bugün Arabistan'a hakim olan düşünce tarzı, sofiliğin her türlüsünü İslamın öğretileriyle muhalif olduğunu kabul etmektedir. Şimdi bazı Ehl-i Sünnet alimleri sofilerle muhalif diye bütün sofilerin Şia olduğu söylenebilir mi? Bu kanıt gerçeklerle bağdaşır mı mu? Aynı şekilde Şah İsmail'in tarikata yönelişi onun Şia olmadığı şeklinde yorumlanamaz.

 

b) Şii'nin her ne kadar Sufilerin bazı tutumlarına eleştirileri varsa da bu eleştiriler onların öğretilerinin tümüne değildir. Çünkü onların bazıları Kur'an ve Sünetten alınmıştır. Sadece bidat sayılabilecek şeylere karşı eleştiri vardır. Şu ayet-i kerime'ye dikkat edin:

'Ona uyanların gönüllerinde fazla bir yumuşaklık ve merhamet yarattık ve ruhbaniyeti biz onlara farzetmediysek de onlar ancak Allah rızasını kazanmak için icat ettiler.' [2]

 

Ruhbaniyeti İslam eleştiriyor diye bu, Kura'n'da da gelen başkalarına karşı yumuşaklık ve merhamet gibi öğretileri olan Hıristiyanlığa itina etmeyelim anlamına mı gelir veya birinin böyle özellikleri olursa o, Hıristiyanlıkla mı itham olunur? Kesinlikle öyle değildir. Bazı bidatlara eleştiride bulunmak bir öğretinin tümünü eleştirmek demek değildir. Bunun benzerini tam olarak Sufilik öğretimi içinde söyleyebiliriz. Yani mantıklı bir şekilde ve Kur'an ve Sünnetten yola çıkarak sofilerin bazı işlerine eleştirilerde bulunsak bile, bunun anlamı onların hiçbir şeyini kabul etmiyoruz anlamına gelmez. Veya örneğin biri nefis tezkiyesi yapıyorsa onu sofidir diye itham edemeyiz.

 

İşte bu ince noktaya dikkat edilmediğinden Safevi şahlarının yanı sıra bizzat bidatları eleştiren bir çok tanınmış Şii alimi de sofilikle suçlanmışlardır. Feyz-i Kaşani, Şeyh Bahai, Allame Meclisi ve Onun değerli babası bu şekilde itham edilen alimlerden bazılarıdır. Ancak dikkat etmek gerekir ki, Muhaddis-i Nuri, Feyz-i Kutsi adlı eserinde Allame Meclisi'yi savunurken şöyle yazıyor: 'Sofilerin amaçlarından biri Kur'an ve Sünnetinde defalarca vurguladığı gibi nefis tezkiyesi ve nefsani rezaletleri uzaklaştırmaktır. Bu esasa göre her Şia buna önem vermelidir. Sofilerin üzerinde çok durdukları bir başka nokta kırk gün kendilerini çok dikkatli bir şekilde korumalarıdır. Bu rivayetlerde de gelmiştir. Bir Şii bunları yaparsa ona sofi denilmez…'[3]

 

Şimdi soruyoruz: Safevi sultanları, eğer Ehl-i Sünnete mensup tarikat ehlinden olsa ve Şii mantığıyla uyuşmuyor idiyseler, Şii alimler onların zamanında ve hükümetlerinin merkezinde bu sofilerin bidatlarını rahatlıkla nasıl eleştirebiliyorlardı?

 

2-Daha öncede söylediğimiz gibi, Şah İsmil baştan Şii idi. Fakat genel ve doğal olarak insanların üzerinde etki bırakabilecek, onları hakka ve hakikata yönlendirecek olanlar yine alimlerdir.

 

3-Tarihi biraz incelenecek olursa, maalesef iki Müslüman ülke olan İran ve Osmanlı arasında birçok savaşlar meydana geldiği gerçeğine ulaşılacaktır. Örneğin Şah İsmail ve 2. Bayazıt'ın arasındaki savaş inkâr edilebilecek türden değildir. Buna rağmen diplomatik ilişkilerde günümüzde de olduğu gibi hatta düşman ülkeler arasında ki yazışmalarda bile hakaret içeren cümleler kullanılmaz, aksine saygı dolu ibarelerden istifade edilir.

 

Resul-u Ekrem (s.a.a), çeşitli ülkelerin liderlerine yazdığı mektuplarda onları saygı ile yad ederdi. Örneğin, Doğu Rum (Bugünün Türkiye’si) Padişahına yazdığı mektuba şöyle başlıyor: 'Allah'ın kulu Muhammed'den Rumlar'ın büyüğü Hergel'e…'[4]

 

Günümüzde de İslam Cumhuriyeti ve Irak'ın eski cumhurbaşkanı cinayetkar Saddam Hüseyin arasında yazılan mektuplara baktığımızda –ki bu mektuplar 'Esnad-ı İftihar' adlı kitapta toplanmıştır- iki taraf aralarındaki sekiz yıllık ağır savaşa rağmen yazışmalarında zahirde de olsa saygılı ifadeler kullanıyorlardı. Bununla birlikte ne Resul-u Ekrem (s.a.a)'in Rum kayserini teyit ettiğini söyleyebiliriz; ne de İran yöneticilerinin Saddam'ı teyit ettiğini.

 

Şah İsmail'in Osmanlı padişahı 2. Bayazıt'a yazdığı mektuplarda kullandığı saygı ifadeleri diplomatik kurallar gereği olduğundan bundan onları teyit ya da reddetiği manası çıkmaz. Ancak ilginçtir ki, Bayazıt'ın oğlu Sultan Selim Anadolu'da yaşayan 70 bin Şia'yı Şah İsmail'in taraftarıdırlar diye şehit etmiştir. Halbuki, Sultan Selim, Şiileri katlederken o sırada Hıristiyanlar da Endülüs'ü işgal ediyorlardı. Endülüs'ün Müslüman yöneticisi, Sultan Selim'den yardım talebinde bulundu, ama o Endülüs'e yardım gönderme yerine İranlılarla manevi bağları olan ülkesindeki Şiileri katletmeyle meşgul oldu![5]

Allah'a şükürler olsun ki şu anda Türkiye'de ki, ister Sünni olsun, ister Şii kardeşimiz, İslam ülkeleri arasında ki ihtilafların sonunda İslam düşmanlarının işine yarayacağını anlamış durumdalar. Türkiye başbakanının cinayetkar Siyonist rejimin reisinin karşısındaki kahramanca itirazı ve bazı İslam ülkelerinin liderlerinin haince suskunluklarına rağmen Türk halkının Gazze cinayeti karşısında ki şanlı itirazları bu İslami bilincin göstergesidir.

 

4-Bunun cevabı, sorunun kendisinde saklıdır. Zira On iki İmam'a saygı amacıyla yazılan duvazlar, Şah İsmail'in Şii olduğuna en güzel delil olarak gösterilebilir. Bu şiirlerde bazı Sofi öğretilerinin yerleştirilmesi konusuna gelince -yukarıda da söylediğimiz gibi- sofilerin bütün öğretileri Şii öğretileriyle tezat teşkil etmemektedir. Bu yüzden böyle şiirler, onu yazan şairin Şii olmadığına delil olamaz. Yoksa Feyz-i Kaşani ve Şeyh Bahai gibi Şia'nın büyük alimlerinin de Şii olmadığını söylememiz gerekir.



[1] -Seyyid Musin Emin, A'yan-uş Şia, c.3, s.321, Dar-ut Taaruf, Beyrut

[2] -Hadid/27

[3] -Muhaddis-i Nuri, Feyz-i Kutsi, s.117. Bu kitap Muhaddis-i Nuri tarafından yazılmış ve Bihar-ul Envar'ın 102. cildinin başlangıcında ek olarak gelmiştir, İslamiye baskısında mevcuttur.

[4] -Muhammed Bagır Meclisi, Bihar-ul Envar, c.20, s.386, Müesseset-ul Vefa, Beyrut, h.k.1404

[5] -Seyyid Musin Emin, A'yan-uş Şia, c.3, s.321322

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Berzahta veya kıyamette ezan okunacak mı?
    7481 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/04/03
    1- Berzah aleminde ezan okunması konusunda hadis kaynaklarında herhangi bir şey yoktur. 2- Bir rivayette İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Resul-i Ekrem (s.a.a) miraca gittiğinde geçmiş bütün Peygamberler Onun yanına geldiler. Cebrail, Allah’ın emriyle ezan okudu ve kamet getirdi.[1] 3- ...
  • Aşura günü oruç tutma hakkında Peygamberden (s.a.a) hadis var mı? Aşura günü oruç tutmak müstehap mıdır?
    10676 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/15
    Şianın muteber kaynaklarında Hz. Muhammed’den (s.a.a) aşura günü oruç tutmanın müstehap olduğunu gösteren herhangi bir hadise rastlanmamaktadır. Sadece O’nun (s.a.a) siretinde aşura günü oruç tuttuğunu gösteren hadisler vardır. Örneğin bir hadiste İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Resulullah (s.a.a) aşura günü oruç tutardı.’ Ama böyle rivayetleri esas alarak ...
  • acaba hem Allah-ı sevmek ve hem de ondan korkmak mümkün müdür?
    9244 Pratik Ahlak 2010/12/18
    Allah u Teâlâ'ya yönelik, ümit ile korkunun birlikte ve beraber oluşları, bazı yerlerde ve zamanlarda da mehabetin oluşu hiç de hayret verici bir durum değildir. Zira bu durum yaşamımızın her tarafını kapsamış, ancak biz bu durumdan, bu durumun şiddetli bir şekilde açık olduğundan dolayı gafiliz. ...
  • Hz Zehra’nın şehadetinin kesin tarihi nedir?
    10332 تاريخ بزرگان 2012/04/15
    Hz Zehra’nın (a.s) şehadet günü hakkında tarih kitaplarında birkaç görüş vardır. Bazı tarihçiler bunun Hz Peygamberin vefatından 40 gün sonra bazıları 6 ay sonra ve bir grup da 8 ay sonra gerçekleştiğini belirtmiştir. Aynı şekilde imamlarımızdan (a.s) nakledilen rivayetlerde iki tarih belirtilmiştir ve birçok Şia âlimi Hz ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10983 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Yaşamımda sürekli sorun ve buhranlarla karşı karşıyayım, benim için bir çözüm yolu var mıdır?
    7409 Eski Kelam İlmi 2011/04/11
    İnsanlar sürekli değişik yollarla Allah’ın sınamasına tabi tutulur ve başarılı şahıslar ancak bu sınamalardan yüz akıyla çıkanlardır. Bu esas uyarınca Allah’ın rahmetinden meyus olmayın ve Allah’a dua etmeyle, O’ndan rızık talebinde bulunmayla ve sorunları gidermeyi istemeyle birlikte mevcut durumunuzun iyilileşmesi için çalışın. Her halükarda ...
  • Neden Allah boşanmadan çok nefret etmektedir?
    9671 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/03/12
    Boşanma ve evlilik arasında bir karşıtlık bulunduğundan, Allah’ın boşanmadan nefret etmesinin nedenini öğrenmek için, ilkönce evliliğin önemi açıklanmalıdır.[1] Yüce Allah Kur’an’da insanların çift yaratılmasını huzur ve sükûnet sağlayan ilahi ayet ve nişanelerden saymıştır.[2] Masumların (a.s) rivayetlerinde de evlilik büyük bir öneme ...
  • İslami düşüncenin kapsamlılığıyla ilgili dengeli bir proje sunmak mümkün müdür?
    8109 Eski Kelam İlmi 2007/08/23
    İslam, gönderilmiş olan son ve en mükemmel dindir. Bundan dolayı insan hayatını ilgilendiren bütün toplumsal ve ferdi alanlarda bu dinin yol gösterici olması beklentisi içerisindeyiz. “İslam’da sistematik düşünce teorisi “ İslam dininin kapsamlılığıyla ilgili dengeli bir teoridir. ...
  • Yezit İmam Hüseyin’i (a.s) neden öldürdü?
    14560 Eski Kelam İlmi 2011/08/03
    Birçok delil Yezit b.Muaviye’nin ahiret ve kıyamete hiçbir inancı olmadığını göstermektedir. O, üç yıllık yönetimi süresince İmam Hüseyin’i (a.s) şehit etmek, Medine’yi yağmalamak ve tahrip etmek, sahabelerden ve diğer kesimlerden[1] birçok ferdi öldürmek ve Allah’ın evini taşa tutmak ve ...
  • İlim ve ameli birleştirmek için uygun ve etkili çözüm nedir?
    6344 Pratik Ahlak 2012/01/18
    İslamî usuller esasınca, ancak salih ameli peşinden getiren bir ilim ve bilgi faydalı olabilir. Ama bununla birlikte bazı âlimlerin salih amel işlemekten geri kaldığını gözlemlemekteyiz. Bu konu değişik nedenlerden kaynaklanabilir. Mesela onlar sadece bir takım ıstılahları öğrenmiş, gerçek bilgin olmamış, bilgilerine önem vermemiş, dünya hayatını ahirete tercih etmiş, dinî ...

En Çok Okunanlar