Gelişmiş Arama
Ziyaret
11798
Güncellenme Tarihi: 2012/02/18
Soru Özeti
Rüyada bilinçli olma imkânı mevcut mudur? Bazı rüyaların gerçekleşmesinin nedeni nedir?
Soru
Rüyada bilinçli olma imkânı mevcut mudur? Bazı rüyaların gerçekleşmesinin nedeni nedir?
Kısa Cevap

Bilgelerin görüşüne göre uyku, zahiri duyuların tedricen dış dünyayla ilişkisinin kesildiği, ama batıni duyuların henüz aktif olduğu bir haldir. Uyku anında dış dünyayla uğraşmaktan ve değişik meşguliyetlerden uzaklaşması neticesinde insan nefsi, melekût âlemine odaklanır ve nefis madde âleminden ne kadar çok uzaklaşırsa, nefsin kendi âlemiyle irtibat kurması daha fazla ve şeffaf olur. Bazı durumlarda melekût âlemiyle irtibat kurmak, zihnin kendi hayalleriyle fazla meşgul olması nedeniyle gerçekleşmez. Bazı durumlarda da bu irtibat her ne kadar gerçekleşse de şahsi zihinselliklerin etkisinde dönüşüme uğrar. Özel bir takım durumlarda bu irtibat, nefsin tıpkı şeffaf ve arı bir ayna gibi ve artı tasavvur ve hayaller taşımaksızın amel etmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle nefis gözlemlerinde hiçbir tasarruf yapmaz. Rüyaların karmakarışık rüyalar ile sadık veya salih rüyalar diye iki kısma ayrılması bu yüzdendir. Melekût âleminin evrenin metafizik mertebeleri için kullanılan genel bir ad olduğu ve değişik tabakaları içerdiği belirtilmelidir. Bu yüzden nefsin gelişmesi ve tekâmülüne göre bireyin gördüğü rüyalar da farklı olacaktır. Bu nedenle rüyada gerçekleşen her hadise, melekût âlemindeki farklı hakikatlerin tahlil edilmesi ve incelenmesini gerekli kılar. Mesela kehanetler veya bireyin bir takım şahısları görmesi ve daha sonra uyanıkken onlarla görüşmesi, nefsin nur levhaları veya zaman ve mekân etkisinin ötesindeki değişik gerçeklerin kayıt mahalli olan lavh-ı mahfuzun bir mertebesi ile irtibat kurmasının ürünüdür. Rüyada bilinçli olmanın imkânı hakkında şunları söylemek gerekir: Rüyada hazır olan nefis, uyanıkken hazır olan ve sadece cismani kayıtlardan kurtulmuş nefsin ta kendisidir. Bu iki durum yani bedensel ve dünyevi hususlara taalluk eden vaziyet ile bunlardan ayrılma vaziyeti arasındaki mevcut fark, zihnin mahiyetinde değil, sadece faaliyet kapsamındaki farklılıktır. Bu nedenle uyanık hafıza ile rüya hafızası arasında bulunan bu sınırı daha üstün bir bilinçle ortadan kaldırmak ve uyanıkken otomatik olarak çalışan iradeyle rüya âleminde kendi vaziyetimize yönelik bilinç taşımak ve de iradi faaliyette bulunmak mümkündür.

Ayrıntılı Cevap

Konunun doğru mantıksal bir düzen taşıması için ilkönce rüyanın felsefî mahiyetine değinmek gerekmektedir. Bu şekilde sadık rüya ve bazı rüyaların dış dünyada gerçekleşmesiyle ilgili konular kendiliğinden aydınlığa kavuşacaktır. Ardından belirttiğimiz esaslar uyarınca rüyada bilinç taşıma imkânına ve bundan kaynaklanan meselelere değineceğiz.

1. Rüyanın Mahiyeti Nedir?

Uyku ve rüya bilge, mütekellim ve ariflerin hakkında birçok hususu dile getirdiği ve dinlerde özel bir yeri olan meselelerdendir. Bilgelerin görüşüne göre uyku, zahiri duyuların tedricen dış dünyayla ilişkisinin kesildiği, ama batıni duyuların henüz aktif olduğu bir haldir.[1] Uyku anında dış dünyayla uğraşmaktan ve değişik meşguliyetlerden uzaklaşması neticesinde insan nefsi, melekût âlemine odaklanır ve nefis madde âleminden ne kadar çok uzaklaşırsa, nefsin kendi âlemiyle irtibat kurması daha fazla ve şeffaf olur.

2. Rüya Türleri

Bazı durumlarda melekût âlemiyle irtibat kurmak, zihnin kendi hayalleriyle fazla meşgul olması nedeniyle gerçekleşmez. Bazı durumlarda da bu irtibat her ne kadar gerçekleşse de şahsi zihinselliklerin etkisinde dönüşüme uğrar. Özel bir takım durumlarda bu irtibat, nefsin tıpkı şeffaf ve arı bir ayna gibi ve artı tasavvur ve hayaller taşımaksızın amel etmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle nefis gözlemlerinde hiçbir tasarruf yapmaz.[2] Rüyanın değişik kısımlara taksim edilmesi bu yüzdendir. Nitekim değişik kitaplarda, rüya karmakarışık rüyalar (اضغاث احلام) ve sadık rüyalar veya salih rüyalar diye iki kısma ayrılmıştır.[3] Kur’an tabirlerinden biri olan اضغاث احلام, rüya gören şahsın hayal gücü faaliyetinin ürettiği ve ortaya çıkardığı ve melekût âleminden hiçbir hususun onda etkili olmadığı rüyalara denir. Rüyaların çoğu bu türdendir ve insan tarafından üretilen hayallerin üstünde bir değeri bulunmamaktadır. Nitekim insan uyanık haldeyken daimi bir şekilde bu hayalleri üretmekle meşguldür ve bu hayaller dünyevî meselelerin etkisiyle zihin tarafından inşa edilmektedir. Uyurken de bu faaliyet sürmektedir. Bu esnalarda her ne kadar nefis dünyevî hususlarla meşgul olmaktan fazlasıyla uzak olmasıyla birlikte kendi şahsi hayallerinden uzak kalmamaktadır. Bu yüzden melekût âlemiyle irtibat kurulmamaktadır. Eğer uyku süresince böyle bir irtibat kurumuş olsa bile bireyin zihninde bir şey kalmamaktadır. Ama bazı rüyalarda nefis kendi hayallerinden daha çok uzaklaşır ve melekût âlemiyle irtibat kurar. Bazen bu irtibat şu şekildedir: Nefis, melekût âleminin suret, nur, bilgi ve hakikatlerini aldıktan sonra düşünce ve zihniyetleri yoluyla idrak eder. Rüya görmenin bu mertebesinde insan muhayyilesi melekût âlemindeki hakikatlerin etkisi altına girer, taşıdığı yaratıcılık gücüyle değişik rüyalar yaratır ve tıpkı yaratıcı bir ayna gibi melekût âleminin hakikatlerini aktif bir yansıtmayla birlikte kendisi için mücessem kılar. Bu kısım rüyalar tabire gerek duyar ve bu değişiklik ve zihinde gerçekleşen misalî dönüşümleri bilen bir kimse tarafından tabir edilir ve bu şekilde tabir edildikten sonra âlemdeki hakiki hususlardan haber verir. Aynı şekilde Kur’an’da Hz. Yusuf (a.s) tarafından tabir edilmiş bir takım rüyalar zikredilmiştir. Lakin bazı rüyalar bireyin zihninin hiçbir müdahalesi olmaksızın vuku bulur. Bunun için bu rüyaların tabire ihtiyacı olmaz ve direkt bir şekilde değişik maddi ve manevi âlemlerden bir gerçeği haber verir.

3. Bazı Rüyaların Gerçekleşmesinin Nedeni

Sadık rüyalarda insan nefsinin melekût âlemiyle irtibat kurduğunu belirttik. Melekût âlemi evrenin metafizik mertebeleri için kullanılan genel bir addır ve değişik tabakaları içermektedir. Bu yüzden nefsin gelişmesi ve tekâmülüne göre bireyin gördüğü rüyalar da farklı olacaktır. Rüya âleminde gözlemlenen hadise ve enteresanlıkların haddi ve hesabı yoktur; bazen rüyada cennet manzaraları görünmekte, peygamber ve evliyalar ile görüşme gerçekleşmekte, bazen özel bir hadiseyi bildiren günlük hayattan bir sahne gözlenmekte ve bazen de bireyin daha önce tanımadığı ve sonra kendileriyle tanıştığı özel çehre ve şahıslar müşahede edilmektedir. Bu hususlardan her birinin gerçekleşme nedeni, melekût âlemindeki farklı hakikatlerin tahlil edilmesi ve incelenmesini gerekli kılar. Mesela kehanetler veya bireyin bir takım şahısları görmesi ve daha sonra uyanıkken onlarla görüşmesi, nefsin nur levhaları veya zaman ve mekânın etkisinin ötesindeki değişik gerçeklerin kayıt mahalli olan lavh-ı mahfuzun[4] bir mertebesi ile irtibat kurmasının ürünüdür. Aynı şekilde rüyada müşahede edilen cennet manzaraları ve diğer şeyler, nefsin misal âleminin bazı mertebeleriyle irtibat kurmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu nedenle insan rüya halinde taşıdığı varlıksal tekâmül hasebince gaybi âlemlerin değişik mertebesiyle irtibat kurar ve muhtelif rüya türleri bu âlemlerin tür ve mertebesini ifade eder.

4. Rüyada Bilinçli Olma İmkânı

Rüyadayken ve uyanıkken mevcut olan hafıza felsefî ve irfanî açıdan birbiriyle zati olarak pek farklılık arz etmez. Aynı şekilde zihin bu vaziyette ortak bir menşeden kaynaklanır ve farklılık sadece faaliyet kapsamında yer alır. Bu nedenle uyanık hafıza ile rüya hafızası arasında bulunan bu sınırı daha üstün bir bilinçle ortadan kaldırmak ve uyanıkken otomatik olarak çalışan iradeyle rüya âleminde kendi vaziyetimize yönelik bilinç taşımak ve de iradi faaliyette bulunmak mümkündür. Başka bir ifadeyle, rüyada hazır olan nefis, uyanıkken hazır olan ve sadece cismani kayıtlardan kurtulmuş nefsin ta kendisidir. Bu iki durum yani bedensel ve dünyevi hususlara taalluk eden vaziyet ile bunlardan ayrılma vaziyeti arasındaki mevcut fark, bu iki vaziyette birçok bireyde bulunan idraki fasılanın çok olmasından kaynaklanır. Bununla birlikte maddeden kurtulma vaziyetini daha çok fark eden bireyler, tabii olarak bu mevcut ihtilafı bir ölçüye dek ortadan kaldırmaktadırlar. Aynı şekilde rüyayı anımsamak veya unutmak da insanın rüya vaziyetine yönelik taşıdığı bilinçten kaynaklanır. Çoğu zaman zihin, “rüya bilinci” halini ikincil, önemsiz ve tevehhüme dayalı bir husus addeder ve maddi dünyayı gerçek âlem bilir. Bu nedenle rüyada bulunan nefsi hakkında ikincil bir sıfatla bahseder. Ama zihin eşzamanlı olarak batın ve zahire, dışarıya ve içeriye yönelik bilinç taşırsa, tabii olarak rüya halinde de iradi ve bilinçli bir vaziyet taşıyacak ve kendi amel, hareket, düşünce ve isteklerini büyük ölçüde bilinç ve iradeyle yönlendirebilecektir. Bu vaziyette rüya ve uyanıklık arasındaki sınır pratikte ortadan kalkacaktır. Bu halin diğer versiyonu da bireyin uyanık haldeyken derunî âlemlere yönelik bilinç taşımasıdır. Gaybi hususların uyanık haldeyken bile birey için aşikâr olması muhtemeldir. Nitekim evliya ve arifler için genellikle böyle haller gerçekleşmektedir. Mevlana şöyle demektedir:

Uyanık olan ve güzel rüya gören ariftir

Onun toprağını gözüne sür[5]

Bu esasla, uyku ve uyanıklık arasındaki sınırın insan zihni için ortadan kalkması ve onun kendi iç ve dış âlemlerine yönelik şuur ve bilinç taşıması, bir marifet derecesi sayılır. Bu yüzden uyanıkken veya rüyadayken bilinç taşırken batıni hususları müşahede etmek, az çok benzer bir konu olup uyku ve uyanıklık arasındaki sınırın ortadan kalkabileceği hakikatini ifade eder. Nitekim irfan ve marifet sultanı Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Eğer gayb perdeleri kalkarsa, benim yakinim artmaz.[6] Esasen İslam irfanında bilinç ile bilinçaltı arasındaki böyle bir fasılanın varlığı kabul edilmemiştir. Bu husus, insan bilgisizliğive bilincinin suskunluğundan kaynaklanır. Nitekim İslam Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar uykudadır ve ölünce uyanacaklardır.”[7] Yani insanların çoğu üst bilinçte hazır bulunmamaktadır ve onu bilinçaltı durumuna yollamıştır.

 



[1] Bediu’z-Zaman Firuzanfer, Şerh-i Mesnevi, c. 1, s. 179.

[2] Şerh-i Hikmet-i İşrak, Kutbuddin Şirazi, s. 503, İntişarat-ı Encümen-i Asar-ı Mefahir-i Ferhengi.

[3] Seyid Cafer Seccadi, Ferheng-i Maarif-i İslamî, c. 1, s. 231, İntişarat-ı Danışgah-ı Tahran.

[4] Her gece ruhları tenden özgür kılarsın

Levhaları müşahede edersin

Her gece bu kafesten ruhları özgür kılarsın

Özgürler ne kimseye egemen ve ne de kimsenin esiri olmaz

Mesnevi Manevi, Defter-i Evvel, s. 22.

[5] a.g.e. Defter-i Dovvom, s. 273.

[6] " لَوْ کُشِفَ الْغِطَاءُ مَا ازْدَدْتُ یَقِیناً" Meclisi, Biharü’l-Envar, c. 40, s. 153, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404.

[7]قَالَ النَّبِیُّ ص النَّاسُ نِیَامٌ فَإِذَا مَاتُوا انْتَبَهُوا " a.g.e. c. 50, s. 134.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar