Gelişmiş Arama
Ziyaret
11774
Güncellenme Tarihi: 2015/06/10
Soru Özeti
yedi kari (kurra-i sab’a) kimlerdir? Doğru kıra’atın teşhis edilmesi için riayet edilmesi kural nedir? Ehlibeyti ısmet ve Taharetin (a.s.) yedi kıraat hakkındaki görüşü nedir?
Soru
yedi kari (kura-i sab’a) kimlerdir? Doğru kıra’atın teşhis edilmesi için riayet edilmesi kural nedir? Ehlibeyti ısmet ve Taharetin (a.s.) yedi kıaat hakkındaki görüşü nedir?
Kısa Cevap
Bazı yerlerde kuranın kıratı noktasında kariler arasında ihtilaf var idi ve karilerin sayısı git gide seneler geçince fazlalaşıyordu. Ta ki ibn. Mücahit kariler arasından yedi tanesini seçti. Bu kariler şunlardır: Abdullah b. Amır Yahsebi (vefatı 118 k), Zabban Ebu Amru b. Ala Mazeni (vefatı 154 k.), Hamze b. Habib Ziyyat (vefatı 156 k.), Nafii b. Abdurrahman el-Leysi (vefatı 169 k.), Ali b. Hamze Kesaii (vefatı 189).
Kıraatin kabulü için kural olarak kabul edebileceğimiz şey şundan ibarettir: kurranın kıraatinden ayrı, Müslümanların umumunun kıraatine muvafık olmasıdır. Hangi kıraat umumi Müslümanlara uygunsa o kıraat doğrudur.
Eimmei ethardan (a.s.) da bazı sözler varit olmuş ki buna delalet ediyor. Bazı rivayetlerde masum imamlar (a.s.) Ubbey kıraetine uygun olan kıraati okudukları beyan edilmiş olması ve Mushafların Osman döneminde tekleşmesi döneme işaret ediyor ki bu dönemde Ubbey b. Kaab kuranı imla (yazmış) ediyordu. Bir grup onun imlasına (yazdığı gibi) uygun yazıyordu. Her ne zaman asıl olan nasta ihtilaf meydana gelmiş olsaydı ona müracaat ediliyordu ve mevcut olan Mushaf ki Müslümanların umumunun kabulüdür, Ubey b. Kaab imlasına mutabıktır. Ubey b. Kab kıraatine muvafık olan kıraat şundan kinayedir ki Müslümanların umumu tarafında  kabul görülmüş kurandır.
 
Ayrıntılı Cevap
Kuranın kıraati ve ayetlerinin okunması kuranın en önemli meselelerinden birisidir. Öyle ki ilk dönemlerden beri aralıksız olarak bazıları buna önem vermiş ve kuranın kıraati ve islam toplumunda öğretme işlemini uhdesine almışlardır. Kurra tabakaya (sınıflara) ayrılmış ve bu sınıflandırmada büyük sahabeler yer aliyor. Birinci tabakada; Abdullah b. Mesut, Übbey b. Kab, Ebu Derda ve Zeyd b. Sabit gibi büyük sahabeler yer alıyor. İkinci tabakada; Abdullah b. Abbas, Ebul Esvet Dueyli, Alkeme b. Kays, Abdullah b. Saib, Esvet b. Yezit, ebu Abdurrahman Süllemi ve Mesruk b. Ecdea gibleri yer alıyor. Bilahere üçüncü tabakada yer alan büyük şahsiyetler ta sekizinci tabakaya kadar bu tabakalandırma gidiyor. Bu tabakalarda yer alan kurralardan sonra kıraatlerin tedvin zamanı başlıyor ve ardından yedi kari (kurra-i sab’a) tayin ediliyor.[1]
Kariler silsilesi Kuran ve kıraat adında aralıksız ve ardı ardına asır be asır dördüncü asra kadar devam ediyor. Dördüncü asırda Ebu Bekir b. Mücahit (245 – 324 k.) Bağdat kurralarının şeyhi olarak kıraatleri yedi kıratta indirgiyor ve yedi kari ismiyle bu kurra ları resmileştiriyor.[2]
Kıraatlerin hüccet oluşu ve tevatürü noktasında; -yani acaba tümü tevatür şeklinde peygamberden nakledilmiş mi edilmemiş?- çok konuşulmuş. Genel anlamda söz konusu konuşmalardan alınan netice bu kıraatlerin tevatür şeklinde bize gelmediğidir. Zira araştırmacıların görüşlerine göre kıraatlerden tek bir kıraat nebiyi ekremden (s.a.a.) tevatür şeklinde bize gelmemiştir. Nebiyi ekremden (s.a.a.) tevatür şeklinde gelen kıraat Müslümanların umumu arasında yaygın olan kıraattir. Dolayısıyla Müslümanların mumu arasında yaygın olan kıraate uygun olan kıraat makbul, diğer kıraatlerin hiçbirisi makbul değildir.[3]
Yedi Kari (Kurra-i Sab’a):
Kariler arasında kuranın kıraati bazı yerlerde ihtilaflı idi ve karilerin sayısı yıllarca git gide fazlalaşıyordu ta ki Mücahit geliyor var olan kıraatlerden yedisini seçip resmileştiriyor:[4]
  1. İbni Amir: Abdullah b. Amır Yahsebi (vefatı 118 k), Şam karisi,
  2. İbni Kesir; Abdullah b. Kesir Daremi, (vefat 120 k.) Mekke karisi,
  3. Asım: Asım b. Ebi en – Necut Esedi (vefat 28 k.) Küfe karisi. Hafs bu kariler arasından Asım’ın kıraatini daha dakik ve daha kurallı olduğunu kabul ediyordu. Bu nedenle Hafs vesilesiyle Asım’ın kıraati müslümanlar arasında yayılıyor ve günümüze dek yaygınlığını korudu. İşte bu kıraattir ki İslami ülkelerin çoğunda yayılmış durumdadır.
  4. Ebu Amru:  Zabban Ebu Amru b. Alai Mazeni (vefatı 154 k.), Basra karisi,
  5. Hamze: Hamze b. Habib Ziyyat (vefatı 156 k.), Küfe karisi,
  6. Nafii: Nafii b. Abdurrahman el-Leysi (vefatı 169 k.), Medine karisi, günümüzde islam dünyasının mağribinin Araplar arasında yaygın olan kıraat bu kıraattir.
  7. Kessai: Ali b. Hamze Kesaii (vefatı 189) Küfe karisi.[5]
Yedi Kıraatin Tevatürü:
Çok önemli meselelerden birisi yedi kıraatin tevatür meselesidir. Yani bu kıraatler mütevatir ve hüccet midirler ya değildir? Fakihler ve ulumul kuran araştırmacıları yedi kıraatin tevatürüne işkâl etmişlerdir. Böyle bir şeyin temelden tasavvur edilmesi mümkün değil ve mantıksız olduğunu söylüyorlar. Zira yedi karilerden her birsinin döneminde sadece kariin kendisi o kıraati kabul etmiştir.[6]
Doğru Kıraatin Teşhis Etme Kuralı:
Kıraat için kabul görülür bir kural olarak sunulabilinen şey şudur: kurraların kıraatini dikkate almaksızın cümhurul müsliminlerin kıraatine muvafık olup olmamasıdır.[7] Cumhurul müsliminlerin kıraatine uygunsa kabul ediliyor, uygun değilse kabul görülmez. Zira kuranı kerim iki mesirde kendi yolunu kat etmiştir. Birinci yol halksaldır ki ecdatlarımız peygamberden almış sine bi sine aralıksız ve daimi olarak elden ele vererek günümüze kadar getirmişlerdir. Toplumsal olan bu kıraat mevcut,[8] sept edilmiş mushafların tamamına bütün asırlarda uygun ve bunun örneği ve tecellisi Hafsın kıraatinde gerçekleşmiştir. Zira Hafs cumhurun kıraatini kıraat etmiştir. İmam Ali (a.s.) aynisini kıraat etmiş ve halk topluluğu bu şekilde nebiyi ekremden (s.a) duymuştur. Hafs b. Süleyman Küfi Asımdan o da Abdurrahman Süllemiden o da hz Ali (a.s) ve diğerlerinden, onlarda peygamberden almışlar.[9]
Bu yol tevatür yoludur ve kuranı keri bu yolla tevatür şeklinde bize gelmiştir. Ama kurra ve kıraatlerin yolu içtihat yoludur. Asımın kıraati dışında tüm kıraatler içtihattır ve kuran nassinde içtihat caiz değildir ve şeri hücceti yoktur.
Cumhur kanalıyla nakil ve sept edilmiş olan sahih ve mütevatir olan kıraati teşhis etmek için üç şarta dikkat etmek gerekiyor:
  1. Mevcut Mushaflara muvafık olması ki bütün asırlarda halkın eliyle sept edilmiş ve bize kavuşturulmuştur. Basılmış ve daha basılmamış hat şeklinde olan bütün kuranlar özellikle islam dünyasının doğu yöresindeki topluluklar arasında hiç ihtilaf barındırmadan gelmiş ve devam etmektedir.
  2. Arap lügatinin en tanınmış ve en fasih usul ve kaidelerine uygun olması. Zir kuranı kerim en fesih lügatle nazil olmuş ve kesinlikle şaz şeklinde ve kural dışı olan lügatler şeklinde kuran nazil olmamıştır.
  3. Şeriat ve aklın kesin hükümlerine uygun olması ki kuran aralıksız olarak şeriatin kuruyucusu ve doğru ve akli düşünceleri aydınlatıyor. Dolayısıyla buna uygun olması gerekiyor.[10]
Bunun yanı sıra imamların bu bağlamda sözleri vardır ki konunun devamında bu sözlerden bir kısmını aktaracağız:
Eimmei Ethar’ın (a.s.) Kuranın Muhtelif Kıraatleri Hakkındaki Görüşü:
Kuran bazında muhtelif kıraatler hakkında imamlardan bazı açıklamalar nakil edilmiştir. Burada önemli olanlarına işaret edeceğiz:
  1. İmam Muhammed Bakır (as.) şöyle buyurmuş: “kur’an vahittir ve Allah tarafından vahit olarak inmiştir. Bu ihtilaflar raviler tarafından ona intisap edilmiştir”.[11] Bu söz şu anlamdadır: Allah tarafından nazil olan kıraat tektir ve kuran tek nasla (kıraatle) nazil olmuştur. Söz konusu nastaki ihtilaflar kariler tarafından yapılan içtihattan kaynaklanmaktadır.
  2. İmam Sadık (as.) şöyle buyurmuş: “kuranı kerim tek harf üzeredir ve tek olan Allah nezdinden inmiştir”.[12] Maksat revaçta olan kıraatleri nefiy etmektir ki insanlar onları peygamberden (s.a.a) tevatür şeklinde nakil edildiğini sanmış. İmam bunun böyle olduğunu inkar ediyor. Zira kur’an’ı kerim tek şekilde nazil olmuş. Ama lehçe farklılıkları imam tarafından nefiy edilmemiştir.[13]
  3. Slaim b. Sülleme diyor: birisi imam Cafer Sadık’ın (a.s.) huzurunda kurandan bazı ayetleri kıraat etti ve işittiğimiz kadarıyla onun okuduğu kıraat şekli diğer insanların okuduğu kıraat şeklinden farklıydı. İmam kendisine şöyle buyurdu: “bu kıraatten sakın ve normal halkın okuduğu şekliyle oku”.[14]  Her halde bu şahıs kurra yöntemiyle muhtelif vecihlerle okumuş ve bu şekilde kur’an’ı okumak kur’an’ı kerimle alay etmek anlamına geldiği için imam onu bu şekilde okumaktan men etmiş ve kendisine emir ediyor ve Müslümanların umumu okuduğu gibi okumasına bağlı kalmasını istemiştir.[15]
  4. Süfyan b. Es- Semt diyor: kuranın nüzulü hakkında imam Cafer Sadık’tan (as.) sordum imam şöyle buyurdu: “öğrendiğiniz gibi okuyunuz”.[16] İlk nazil olan nastan sordum imam şöyle buyurdu: “asıl olan nas bu gün Müslümanlar arasında revaçta olanı ve peygamberden öğrenip nesilden nesle intikal etmiş ve okumuş olanıdır”.
  5. Ali b. Hekem şöyle diyor: Abdullah b. Furkad ve Mualli b. Huneys anlatılar ki imam Sadık’ın (a.s) huzurunda idik ve Rabiatu’r- Ray de bizimle beraber idi. Bu oturumda konu kuranın faziletine geldi. İmam Sadık (a.s) buyurdu: “eğer ibni Mesud, kar’an’ı bizim kıraat ettiğimiz gibi kıraat etmemiş ise sapıtmıştır”. Rabia diyor: sapıtmış mı? İmam buyurdu; “evet sapıtmış”. Sonar imam Sadık (a.s) devam ediyor: “biz kuranı Ubbey’ın kıraatine göre okuyoruz”.[17]  Şayet o toplantıda alışık olmayan ibni Mesudun kıraati hakında bahis ediliyordu ve imam (a.s) onlara tezekkür vermiş ki bu kıraatler caiz değildir. Sahih olan kıraat Müslümanların umumu tarafından okunan kıraattir. Her kim müslümanlar arasında revaçta olan kıraatten fasıla alırsa sapıtmıştır. Zira Müslümanların, nesilden nesle ve ardı ardına peygamberden öğrenmiş oldukları kıraatten fasıla almıştır. Eğer ibni Mesut kur’an’ı Müslümanların kıraatinden farklı bir kıraatle okursa (eğer bu nisbet doğruysa) sapıtmıştır. Zira orta yol islam camiasının takip ettiği yoldur. Her kim bundan fasıla alırsa sapıtmıştır.
İmam Ali (a.s.) “biz kuranı Ubeyyin kıraatine mutabık okuyoruz” şeklindeki sözü üçüncü halife Osman döneminde Ubeyyin imlasıyla Mushafların tekleştirme zamanına işaret ediyor. Bir grup Ubeyyin yazmış olduğu imlaya göre yazıyordu ve her ne zaman bir nasta (ibarede) ihtilafa düşseydiler ihtilafın giderilmesi için Ubeyyin kendisine müracaat ediliyordu. Günümüzde Müslümanların umumu arasında kabul görülmüş ve yaygın olan kıraat da Ubey b. Kabin yazdığı kıraate mutabıktır. “Ubeyyin kıraatine bağlı kalın” şeklindeki söz müslümanların umumu arasında kabul görülmüş kıraate bağlı kalın demek anlamındadır.[18]
Hafs Kıraatinin Nitelikleri:
Şia mektebinin takipçileri şuna inanmaktadırlar: muteber kıraat daha önce zikir edilen şartlara; -özellikle Müslüman halklar nezdinde tanınmış olan kıraate- uygun olan kıraattir. Kur’an nassını elde etmek için sarf edilen her çeşit çaba ve içtihat anlamsızdır. Tevatür yoluyla elimize ulaşmış olan kıraat dışındaki kıraatlerin tümü anlamsızdır. Tevatür niteliği sadece Hafs’ın rivayetiyle Asımın kıraatine aittir. Dolayısıyla sahih ve Müslümanların desteğini taşıyarak muhkem olan kıraat Hafs’ın kıraatidir. Bu kıraat asırlarca ardı ardına kesintisiz olarak Müslümanlar arasında revaçta olmuş ve olmaya devam ediyor. Bu kıraatin revaçta kalmasının bazı sebepleri var:
  1. Aslında Hafsın kıraati genel Müslümanların kıraatidir. Zir Hafs’ın kendisi ve üstadı Asım müslümanlar arasında mütevatir olan kıraate şeddetli bir şekilde bağlı idi ve bu kıratı Asım’ın kendi öğrencisi Hafs’a öğretmişti.[19]
  2. Kurra arasında Asım bazı mümtaz hasletler ve niteliklerle tanınıyordu ki söz konusu haslet ve nitelikler kendisini önemli bir şahsiyet konumuna getirmişti. O kur’an’ı öğrenmek ve kur’an’ı korumakta sonsuzca muhkem bir kurala ve diğerlerine oranla çok ihtiyatlı idi. Bu nedenle Hz. Ali’den (a.s.) kıraatini almış olan Abdurrahman-i Süllemi’den başka hiç kimseden kıraatini almıyordu. Aldığı kıraatini Zerr b. Hubeyş’e ki kıraatini ibni Mesut’tan almıştı arz ediyordu. İbni Abbas şöyle diyor: “Asım bana şöyle dedi: Ebu Abdurrahman dışında hiç kimse benim için bir harf bile okumadı. Ben her ne zaman onun yanından dönüyordum kur’an hakkında işitiklerimi Zerr b. Hubeyş”e arz ediyordum. Ebu Abdurrahman da kıraatini Hz. Aliden (a.s.) ve Zerr b. Hubeyş de kıraatini Abdullah b. Mesuttan almıştı”.[20]
İbrahim b. Muhammed Neftevey (vetat 323 k.) ki elli yıl kur’an’ın kıraatiyle meşgul idi her ne zaman kendi celesesini başlıyordu kuranı Asımın kıraatiyle okurdu. Ondan sonra diğer kıraatlere değiniyor ve açıklıyordu”.[21]
Ahmet b. Hanbel de Asımın kıraatini diğer kıraatlere tercih ediyordu. Zira ilim ve fazilet ehli olan Küfe halkı Asım’ın kıraatini kabul etmişlerdi.[22] Zehebinin nakline göre; “Ahmet b. Hanbel şöyle demiş: Asım güvenilir idi ve ben onun kıraatini seçtim”.[23] Ve şöyle diyor: “bizim için gerçekleşen en yüce ve değerli şey Asım yoluyla değerli kuranın kıraatini elde etmektir”. O sonra kendi isnadını Hafsa kadar naklediyor ki kendisi Asımdan Asım da Ebu Aburrahman Süllemi den ve o da hz. Ali (a.s.) ve Zerr b. Hubeyş’ten, o da ibni Mesuttan almıştır. Bu ikisi (Ali ve ibni Mesut) kuranı peygamberden almışlardır ve peygamber de Cebrail vasıtasıyla Allahtan almıştır.[24]
Bu nedenle her zaman Şia’nın büyük şahsiyetleri ve fakihleri Hafs kanalıyla gelen Asımın kıraatini diğerlerine tercih etmiş. Zira bu kıraati en iyi kıraat ve fesih olan Kureyş lehçesine uygun ki kuran ona göre nazil olmuş ve Müslümanların ittifakla kabul etmiş, olan kıraattir bilmişlerdir.
İbni Şehri Aşup çok değerli “el Menakıp” adlı kitabında şöyle diyor: “Asım kendi kıraatini Abdurahman b. Süllemiden öğrenmiş ki o da kuranın tamamını Hz. Aliden öğrenmiş”. Ve ilave ediyor: “kıraatlerin en fesih olanı Asım’ın kıraatidir. Zira Asım kendi kıraatini asıl kaynağından öğrenmiştir. Başkaları eğrik ve yanlış yoldan gitmişler ise o çok muhkem olan bir yolu seçmiştir”.[25]
Fakih ve çok değerli Allame Hilli “el Müntaha” adlı kitabında şöyle yazıyor: “kıraatlerin en iyisi benim nezdimde Asımın kıraatidir”.[26]
Bir çok ve değerli kitaplar büyük âlimler tarafından Asım’ın kıraatinin değeri hakkında yazılmış ve tarih boyunca araştırmacılar Müslüman halkla birlikte Asım’ın kıraatine önem verme noktasında bir birinin yanında yar almışlardır. Bu durum Asım’ın kıraatinin konumunun yüceliğine delalettir.
  1. Diğer taraftan Asım’ın kıraatini farklı mıntıkalarda ve farklı bölgelerde yayan Hafs yeterli inzibata ve muhkemliğe sahipti. Bunun yanı sıra Hafs Asım’ın kıraatini en iyi bilen öğrencilerindendi. Asım’ın kıraatini sept ve hifz etme noktasında Asım’ın öğrencisi olan Ebu Bekir b. Ayyaşı geçmişti.[27]
  2. Asım’ın kendi kıraatinin hazreti Ali’den aldığı senet noktasında Hafs’ın isnadı sahih ve çok yücedir ki hiçbir kıraat onun gibi değildir.[28]
Yedi Kıraatin Hücceti
Acaba yedi kıraat hüccet sahibi ve değer arz ediyor mu? Acaba namaz kılan bir kimse söz konusu kıraatlerden (yedi kıraat çerçevesinde) herhangi birisini okuyabiliyor mu?
Bu sorunun cevabında çoğu fakihlerin cevabı müspet yönünde ve caiz olduğunu söylüyor[29] ve ihtiyaten yedi kıraati geçmemeye dikkat edilmesine vurgu yapmışlardır.
 

[1] Marifet, Muhammed Hadi, “Ulum-i Kurani”, baskı 4, Kum: müesese-i ferhengi et temhid, 1381, şemsi, s. 181. Hakeza bkz. Celaluddin Suyuti, “el İtkan fi Ulumil Kuran”, baskı 2, Beyrut: daru kitabil arabi, 1421, kameri, c. 1, s. 251.
[2] Marifet “Ulumul Kuran”, s. 181; Abdussami eş Şafii el- Hefiyan, Ahmet Mahmut, “el – İcabatu el Vadihatu li Sualatil Kıraat”, baskı 1, Beyrut: darul kitabul ilmiye, 1423, s. 28; Muhammed Ebu Süleyman, Sabır Hasan, “Edvaul Beyan fi Tarihil Kuran”, baskı 1, Riyaz: darul Alemil Kutub, 1420, kameri, s. 153.
[3] Marifet, Muhammed Hadi, “Ulum-i Kuranı”, s. 181 – 182; “et – Temhid fi Ulumil Kuran”, baskı, 2, Kum: müsese-in neşril islami, c. 2, s. 47 – 53.
[4] Ceziri ebul Hayr Muhammed b. Muhammed, “Tahbiru et Teysir fil Kıraat”, baskı 1, Ürdün: darul fukan, 1421 kameri, s. 8.
[5] Bkz. “Ulumi Kuran-i”, s. 189 – 190; “Edvaul Beyan fi Tarihil Kıran”, s. 189; “Tahbirut – Teysir fil – Kıraat”, s. 150; Abdul Gani, el Kadi, Abdul Fetah, “el Budurul Zahire fil Kıraatil Aşr”, baskı 2, Kahire: darus selam, 1426, kameri, s. 13 – 36.
[6] Bkz. “Kıraati Hamze b. Habip Ziyyat”, 8636 numaralı soru.
[7]Ulumil Kurani”, s. 218.
[8] Mushaf ve Kıraatlerin neşet edip oradan yayılmış Küfe, Basra ve islamin diğer doğu bölgeleri gibi merkezlerde.
[9]en – Neşru fil Kıraatil Aşr”, c. 1, s. 155; Bili, Ahmet, “el İhtilfu Beynel Kıraat”, Beyrut: darul ceyl, s. 18; Allaf, Edip, “el Beyanu fi Ulumil Kuran”, baskı 1, Dımışk: mektebetu Farabi, 1422, c. 1, s. 168.
[10]Ulumi Kurani”, s. 218.
[11] Küleyni, Muhammed b. Yakup, “el Kafi”, baskı 1, Kum: darul hadis, 1429 kameri, c. 4, s. 664 – 665.
[12] Age. S. 665.
[13]Ulumi Kurani”, s. 220
[14] “el Kafi”, c. 4, s. 671 – 672.
[15]Ulum-i Kurani”, s. 221.
[16] Şeyh Hur Amili, “Vesailuş Şia”, baskı 1, Kum Müesese-i alul beyt, 1409 kameri, c. 6, s. 163.
[17]el Kafi”, c. 4, s. 674.
[18]Ulum-i Kurani”, s. 222.
[19] Age.,s. 235.
[20] Zehebi, Muhammed b. Ahmet, “Marifetul Kurra-i Kubar ala Tabakat-i vet – Tabakat vel- A’asar”, baskı 1, İtanbul: merkezul buhusil İslamiye, 1416 kameri, c. 1, s. 208.
[21] İbni Haceri Askalani, Ahmet b. Ali, “Lisanul Mizan”, baskı, 2, Beyrut: müesese-il alelmi lilmatbuat, 1390 kameri, c. 1, s. 109.
[22] İbni Haceri Askalani, Ahmet b. Ali, “Tehzibu Tehzip”, baskı, 1, Hint: Metbaatu dairetul mearifin nizamiye, 1326 kameri, c. 5, s. 39.
[23] Zehebi, Şemsuddin Muhammed b. Ahmet, “Mizanul İtidal fi Nakdir Rical”, baskı, 1, Beyrut: darul Marife lit tabaatin neşr, 1382, kameri, c. 2, s. 358.
[24]Marifetul Kurra-il Kubar ala Tabakat-i vet – Tabakat vel- A’asar”, c. 1, s. 210..
[25] İbni Şehri Aşup Mazenderani, “Menakibi Ali Ebi Talip” (a.s.) baskı 1, Kum: intişarati Allame, 1379, kameri, c. 2, s. 43.
[26] Allame Hilli, Hasan b. Yusuf, “Muntehal Metali fi Tahkiki mezhep”, baskı 1, Meşhet: mecmeul buhusil islamiye, 1412 kameri, c. 5, s. 64.
[27]Ulum-i Kurani”, s. 238.
[28] Age. S. 239.
[29]Muntehel Metalip fi Tahkikil Mezhep”, c. 5, s. 64; Necefi, Muhammed Hasan, “Mecmeur Resail (el Muhaşi)”, baskı 1, Meşhet: müesese-i sahibez zaman (a.s.), 1415 kameri, s. 247; Eraki, Muhammed Ali, “Kitabus Selat”, baskı 1, Kum: defteri Müellif, 1421 kameri, c. 2 s. 127; imam Humeyni, “Tahriruv Vesile”, baskı 1, Kum: müesese-i metbuati darul ilim, 1379, şemsi, c. 1, s. 167 – 168; hakeza bkz. Cevazi kıraati “maliki yemiddin”, ve “meliki yevmiddin”, 31747 nulu soru.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar