Gelişmiş Arama
Ziyaret
12476
Güncellenme Tarihi: 2015/06/10
Soru Özeti
yedi kari (kurra-i sab’a) kimlerdir? Doğru kıra’atın teşhis edilmesi için riayet edilmesi kural nedir? Ehlibeyti ısmet ve Taharetin (a.s.) yedi kıraat hakkındaki görüşü nedir?
Soru
yedi kari (kura-i sab’a) kimlerdir? Doğru kıra’atın teşhis edilmesi için riayet edilmesi kural nedir? Ehlibeyti ısmet ve Taharetin (a.s.) yedi kıaat hakkındaki görüşü nedir?
Kısa Cevap
Bazı yerlerde kuranın kıratı noktasında kariler arasında ihtilaf var idi ve karilerin sayısı git gide seneler geçince fazlalaşıyordu. Ta ki ibn. Mücahit kariler arasından yedi tanesini seçti. Bu kariler şunlardır: Abdullah b. Amır Yahsebi (vefatı 118 k), Zabban Ebu Amru b. Ala Mazeni (vefatı 154 k.), Hamze b. Habib Ziyyat (vefatı 156 k.), Nafii b. Abdurrahman el-Leysi (vefatı 169 k.), Ali b. Hamze Kesaii (vefatı 189).
Kıraatin kabulü için kural olarak kabul edebileceğimiz şey şundan ibarettir: kurranın kıraatinden ayrı, Müslümanların umumunun kıraatine muvafık olmasıdır. Hangi kıraat umumi Müslümanlara uygunsa o kıraat doğrudur.
Eimmei ethardan (a.s.) da bazı sözler varit olmuş ki buna delalet ediyor. Bazı rivayetlerde masum imamlar (a.s.) Ubbey kıraetine uygun olan kıraati okudukları beyan edilmiş olması ve Mushafların Osman döneminde tekleşmesi döneme işaret ediyor ki bu dönemde Ubbey b. Kaab kuranı imla (yazmış) ediyordu. Bir grup onun imlasına (yazdığı gibi) uygun yazıyordu. Her ne zaman asıl olan nasta ihtilaf meydana gelmiş olsaydı ona müracaat ediliyordu ve mevcut olan Mushaf ki Müslümanların umumunun kabulüdür, Ubey b. Kaab imlasına mutabıktır. Ubey b. Kab kıraatine muvafık olan kıraat şundan kinayedir ki Müslümanların umumu tarafında  kabul görülmüş kurandır.
 
Ayrıntılı Cevap
Kuranın kıraati ve ayetlerinin okunması kuranın en önemli meselelerinden birisidir. Öyle ki ilk dönemlerden beri aralıksız olarak bazıları buna önem vermiş ve kuranın kıraati ve islam toplumunda öğretme işlemini uhdesine almışlardır. Kurra tabakaya (sınıflara) ayrılmış ve bu sınıflandırmada büyük sahabeler yer aliyor. Birinci tabakada; Abdullah b. Mesut, Übbey b. Kab, Ebu Derda ve Zeyd b. Sabit gibi büyük sahabeler yer alıyor. İkinci tabakada; Abdullah b. Abbas, Ebul Esvet Dueyli, Alkeme b. Kays, Abdullah b. Saib, Esvet b. Yezit, ebu Abdurrahman Süllemi ve Mesruk b. Ecdea gibleri yer alıyor. Bilahere üçüncü tabakada yer alan büyük şahsiyetler ta sekizinci tabakaya kadar bu tabakalandırma gidiyor. Bu tabakalarda yer alan kurralardan sonra kıraatlerin tedvin zamanı başlıyor ve ardından yedi kari (kurra-i sab’a) tayin ediliyor.[1]
Kariler silsilesi Kuran ve kıraat adında aralıksız ve ardı ardına asır be asır dördüncü asra kadar devam ediyor. Dördüncü asırda Ebu Bekir b. Mücahit (245 – 324 k.) Bağdat kurralarının şeyhi olarak kıraatleri yedi kıratta indirgiyor ve yedi kari ismiyle bu kurra ları resmileştiriyor.[2]
Kıraatlerin hüccet oluşu ve tevatürü noktasında; -yani acaba tümü tevatür şeklinde peygamberden nakledilmiş mi edilmemiş?- çok konuşulmuş. Genel anlamda söz konusu konuşmalardan alınan netice bu kıraatlerin tevatür şeklinde bize gelmediğidir. Zira araştırmacıların görüşlerine göre kıraatlerden tek bir kıraat nebiyi ekremden (s.a.a.) tevatür şeklinde bize gelmemiştir. Nebiyi ekremden (s.a.a.) tevatür şeklinde gelen kıraat Müslümanların umumu arasında yaygın olan kıraattir. Dolayısıyla Müslümanların mumu arasında yaygın olan kıraate uygun olan kıraat makbul, diğer kıraatlerin hiçbirisi makbul değildir.[3]
Yedi Kari (Kurra-i Sab’a):
Kariler arasında kuranın kıraati bazı yerlerde ihtilaflı idi ve karilerin sayısı yıllarca git gide fazlalaşıyordu ta ki Mücahit geliyor var olan kıraatlerden yedisini seçip resmileştiriyor:[4]
  1. İbni Amir: Abdullah b. Amır Yahsebi (vefatı 118 k), Şam karisi,
  2. İbni Kesir; Abdullah b. Kesir Daremi, (vefat 120 k.) Mekke karisi,
  3. Asım: Asım b. Ebi en – Necut Esedi (vefat 28 k.) Küfe karisi. Hafs bu kariler arasından Asım’ın kıraatini daha dakik ve daha kurallı olduğunu kabul ediyordu. Bu nedenle Hafs vesilesiyle Asım’ın kıraati müslümanlar arasında yayılıyor ve günümüze dek yaygınlığını korudu. İşte bu kıraattir ki İslami ülkelerin çoğunda yayılmış durumdadır.
  4. Ebu Amru:  Zabban Ebu Amru b. Alai Mazeni (vefatı 154 k.), Basra karisi,
  5. Hamze: Hamze b. Habib Ziyyat (vefatı 156 k.), Küfe karisi,
  6. Nafii: Nafii b. Abdurrahman el-Leysi (vefatı 169 k.), Medine karisi, günümüzde islam dünyasının mağribinin Araplar arasında yaygın olan kıraat bu kıraattir.
  7. Kessai: Ali b. Hamze Kesaii (vefatı 189) Küfe karisi.[5]
Yedi Kıraatin Tevatürü:
Çok önemli meselelerden birisi yedi kıraatin tevatür meselesidir. Yani bu kıraatler mütevatir ve hüccet midirler ya değildir? Fakihler ve ulumul kuran araştırmacıları yedi kıraatin tevatürüne işkâl etmişlerdir. Böyle bir şeyin temelden tasavvur edilmesi mümkün değil ve mantıksız olduğunu söylüyorlar. Zira yedi karilerden her birsinin döneminde sadece kariin kendisi o kıraati kabul etmiştir.[6]
Doğru Kıraatin Teşhis Etme Kuralı:
Kıraat için kabul görülür bir kural olarak sunulabilinen şey şudur: kurraların kıraatini dikkate almaksızın cümhurul müsliminlerin kıraatine muvafık olup olmamasıdır.[7] Cumhurul müsliminlerin kıraatine uygunsa kabul ediliyor, uygun değilse kabul görülmez. Zira kuranı kerim iki mesirde kendi yolunu kat etmiştir. Birinci yol halksaldır ki ecdatlarımız peygamberden almış sine bi sine aralıksız ve daimi olarak elden ele vererek günümüze kadar getirmişlerdir. Toplumsal olan bu kıraat mevcut,[8] sept edilmiş mushafların tamamına bütün asırlarda uygun ve bunun örneği ve tecellisi Hafsın kıraatinde gerçekleşmiştir. Zira Hafs cumhurun kıraatini kıraat etmiştir. İmam Ali (a.s.) aynisini kıraat etmiş ve halk topluluğu bu şekilde nebiyi ekremden (s.a) duymuştur. Hafs b. Süleyman Küfi Asımdan o da Abdurrahman Süllemiden o da hz Ali (a.s) ve diğerlerinden, onlarda peygamberden almışlar.[9]
Bu yol tevatür yoludur ve kuranı keri bu yolla tevatür şeklinde bize gelmiştir. Ama kurra ve kıraatlerin yolu içtihat yoludur. Asımın kıraati dışında tüm kıraatler içtihattır ve kuran nassinde içtihat caiz değildir ve şeri hücceti yoktur.
Cumhur kanalıyla nakil ve sept edilmiş olan sahih ve mütevatir olan kıraati teşhis etmek için üç şarta dikkat etmek gerekiyor:
  1. Mevcut Mushaflara muvafık olması ki bütün asırlarda halkın eliyle sept edilmiş ve bize kavuşturulmuştur. Basılmış ve daha basılmamış hat şeklinde olan bütün kuranlar özellikle islam dünyasının doğu yöresindeki topluluklar arasında hiç ihtilaf barındırmadan gelmiş ve devam etmektedir.
  2. Arap lügatinin en tanınmış ve en fasih usul ve kaidelerine uygun olması. Zir kuranı kerim en fesih lügatle nazil olmuş ve kesinlikle şaz şeklinde ve kural dışı olan lügatler şeklinde kuran nazil olmamıştır.
  3. Şeriat ve aklın kesin hükümlerine uygun olması ki kuran aralıksız olarak şeriatin kuruyucusu ve doğru ve akli düşünceleri aydınlatıyor. Dolayısıyla buna uygun olması gerekiyor.[10]
Bunun yanı sıra imamların bu bağlamda sözleri vardır ki konunun devamında bu sözlerden bir kısmını aktaracağız:
Eimmei Ethar’ın (a.s.) Kuranın Muhtelif Kıraatleri Hakkındaki Görüşü:
Kuran bazında muhtelif kıraatler hakkında imamlardan bazı açıklamalar nakil edilmiştir. Burada önemli olanlarına işaret edeceğiz:
  1. İmam Muhammed Bakır (as.) şöyle buyurmuş: “kur’an vahittir ve Allah tarafından vahit olarak inmiştir. Bu ihtilaflar raviler tarafından ona intisap edilmiştir”.[11] Bu söz şu anlamdadır: Allah tarafından nazil olan kıraat tektir ve kuran tek nasla (kıraatle) nazil olmuştur. Söz konusu nastaki ihtilaflar kariler tarafından yapılan içtihattan kaynaklanmaktadır.
  2. İmam Sadık (as.) şöyle buyurmuş: “kuranı kerim tek harf üzeredir ve tek olan Allah nezdinden inmiştir”.[12] Maksat revaçta olan kıraatleri nefiy etmektir ki insanlar onları peygamberden (s.a.a) tevatür şeklinde nakil edildiğini sanmış. İmam bunun böyle olduğunu inkar ediyor. Zira kur’an’ı kerim tek şekilde nazil olmuş. Ama lehçe farklılıkları imam tarafından nefiy edilmemiştir.[13]
  3. Slaim b. Sülleme diyor: birisi imam Cafer Sadık’ın (a.s.) huzurunda kurandan bazı ayetleri kıraat etti ve işittiğimiz kadarıyla onun okuduğu kıraat şekli diğer insanların okuduğu kıraat şeklinden farklıydı. İmam kendisine şöyle buyurdu: “bu kıraatten sakın ve normal halkın okuduğu şekliyle oku”.[14]  Her halde bu şahıs kurra yöntemiyle muhtelif vecihlerle okumuş ve bu şekilde kur’an’ı okumak kur’an’ı kerimle alay etmek anlamına geldiği için imam onu bu şekilde okumaktan men etmiş ve kendisine emir ediyor ve Müslümanların umumu okuduğu gibi okumasına bağlı kalmasını istemiştir.[15]
  4. Süfyan b. Es- Semt diyor: kuranın nüzulü hakkında imam Cafer Sadık’tan (as.) sordum imam şöyle buyurdu: “öğrendiğiniz gibi okuyunuz”.[16] İlk nazil olan nastan sordum imam şöyle buyurdu: “asıl olan nas bu gün Müslümanlar arasında revaçta olanı ve peygamberden öğrenip nesilden nesle intikal etmiş ve okumuş olanıdır”.
  5. Ali b. Hekem şöyle diyor: Abdullah b. Furkad ve Mualli b. Huneys anlatılar ki imam Sadık’ın (a.s) huzurunda idik ve Rabiatu’r- Ray de bizimle beraber idi. Bu oturumda konu kuranın faziletine geldi. İmam Sadık (a.s) buyurdu: “eğer ibni Mesud, kar’an’ı bizim kıraat ettiğimiz gibi kıraat etmemiş ise sapıtmıştır”. Rabia diyor: sapıtmış mı? İmam buyurdu; “evet sapıtmış”. Sonar imam Sadık (a.s) devam ediyor: “biz kuranı Ubbey’ın kıraatine göre okuyoruz”.[17]  Şayet o toplantıda alışık olmayan ibni Mesudun kıraati hakında bahis ediliyordu ve imam (a.s) onlara tezekkür vermiş ki bu kıraatler caiz değildir. Sahih olan kıraat Müslümanların umumu tarafından okunan kıraattir. Her kim müslümanlar arasında revaçta olan kıraatten fasıla alırsa sapıtmıştır. Zira Müslümanların, nesilden nesle ve ardı ardına peygamberden öğrenmiş oldukları kıraatten fasıla almıştır. Eğer ibni Mesut kur’an’ı Müslümanların kıraatinden farklı bir kıraatle okursa (eğer bu nisbet doğruysa) sapıtmıştır. Zira orta yol islam camiasının takip ettiği yoldur. Her kim bundan fasıla alırsa sapıtmıştır.
İmam Ali (a.s.) “biz kuranı Ubeyyin kıraatine mutabık okuyoruz” şeklindeki sözü üçüncü halife Osman döneminde Ubeyyin imlasıyla Mushafların tekleştirme zamanına işaret ediyor. Bir grup Ubeyyin yazmış olduğu imlaya göre yazıyordu ve her ne zaman bir nasta (ibarede) ihtilafa düşseydiler ihtilafın giderilmesi için Ubeyyin kendisine müracaat ediliyordu. Günümüzde Müslümanların umumu arasında kabul görülmüş ve yaygın olan kıraat da Ubey b. Kabin yazdığı kıraate mutabıktır. “Ubeyyin kıraatine bağlı kalın” şeklindeki söz müslümanların umumu arasında kabul görülmüş kıraate bağlı kalın demek anlamındadır.[18]
Hafs Kıraatinin Nitelikleri:
Şia mektebinin takipçileri şuna inanmaktadırlar: muteber kıraat daha önce zikir edilen şartlara; -özellikle Müslüman halklar nezdinde tanınmış olan kıraate- uygun olan kıraattir. Kur’an nassını elde etmek için sarf edilen her çeşit çaba ve içtihat anlamsızdır. Tevatür yoluyla elimize ulaşmış olan kıraat dışındaki kıraatlerin tümü anlamsızdır. Tevatür niteliği sadece Hafs’ın rivayetiyle Asımın kıraatine aittir. Dolayısıyla sahih ve Müslümanların desteğini taşıyarak muhkem olan kıraat Hafs’ın kıraatidir. Bu kıraat asırlarca ardı ardına kesintisiz olarak Müslümanlar arasında revaçta olmuş ve olmaya devam ediyor. Bu kıraatin revaçta kalmasının bazı sebepleri var:
  1. Aslında Hafsın kıraati genel Müslümanların kıraatidir. Zir Hafs’ın kendisi ve üstadı Asım müslümanlar arasında mütevatir olan kıraate şeddetli bir şekilde bağlı idi ve bu kıratı Asım’ın kendi öğrencisi Hafs’a öğretmişti.[19]
  2. Kurra arasında Asım bazı mümtaz hasletler ve niteliklerle tanınıyordu ki söz konusu haslet ve nitelikler kendisini önemli bir şahsiyet konumuna getirmişti. O kur’an’ı öğrenmek ve kur’an’ı korumakta sonsuzca muhkem bir kurala ve diğerlerine oranla çok ihtiyatlı idi. Bu nedenle Hz. Ali’den (a.s.) kıraatini almış olan Abdurrahman-i Süllemi’den başka hiç kimseden kıraatini almıyordu. Aldığı kıraatini Zerr b. Hubeyş’e ki kıraatini ibni Mesut’tan almıştı arz ediyordu. İbni Abbas şöyle diyor: “Asım bana şöyle dedi: Ebu Abdurrahman dışında hiç kimse benim için bir harf bile okumadı. Ben her ne zaman onun yanından dönüyordum kur’an hakkında işitiklerimi Zerr b. Hubeyş”e arz ediyordum. Ebu Abdurrahman da kıraatini Hz. Aliden (a.s.) ve Zerr b. Hubeyş de kıraatini Abdullah b. Mesuttan almıştı”.[20]
İbrahim b. Muhammed Neftevey (vetat 323 k.) ki elli yıl kur’an’ın kıraatiyle meşgul idi her ne zaman kendi celesesini başlıyordu kuranı Asımın kıraatiyle okurdu. Ondan sonra diğer kıraatlere değiniyor ve açıklıyordu”.[21]
Ahmet b. Hanbel de Asımın kıraatini diğer kıraatlere tercih ediyordu. Zira ilim ve fazilet ehli olan Küfe halkı Asım’ın kıraatini kabul etmişlerdi.[22] Zehebinin nakline göre; “Ahmet b. Hanbel şöyle demiş: Asım güvenilir idi ve ben onun kıraatini seçtim”.[23] Ve şöyle diyor: “bizim için gerçekleşen en yüce ve değerli şey Asım yoluyla değerli kuranın kıraatini elde etmektir”. O sonra kendi isnadını Hafsa kadar naklediyor ki kendisi Asımdan Asım da Ebu Aburrahman Süllemi den ve o da hz. Ali (a.s.) ve Zerr b. Hubeyş’ten, o da ibni Mesuttan almıştır. Bu ikisi (Ali ve ibni Mesut) kuranı peygamberden almışlardır ve peygamber de Cebrail vasıtasıyla Allahtan almıştır.[24]
Bu nedenle her zaman Şia’nın büyük şahsiyetleri ve fakihleri Hafs kanalıyla gelen Asımın kıraatini diğerlerine tercih etmiş. Zira bu kıraati en iyi kıraat ve fesih olan Kureyş lehçesine uygun ki kuran ona göre nazil olmuş ve Müslümanların ittifakla kabul etmiş, olan kıraattir bilmişlerdir.
İbni Şehri Aşup çok değerli “el Menakıp” adlı kitabında şöyle diyor: “Asım kendi kıraatini Abdurahman b. Süllemiden öğrenmiş ki o da kuranın tamamını Hz. Aliden öğrenmiş”. Ve ilave ediyor: “kıraatlerin en fesih olanı Asım’ın kıraatidir. Zira Asım kendi kıraatini asıl kaynağından öğrenmiştir. Başkaları eğrik ve yanlış yoldan gitmişler ise o çok muhkem olan bir yolu seçmiştir”.[25]
Fakih ve çok değerli Allame Hilli “el Müntaha” adlı kitabında şöyle yazıyor: “kıraatlerin en iyisi benim nezdimde Asımın kıraatidir”.[26]
Bir çok ve değerli kitaplar büyük âlimler tarafından Asım’ın kıraatinin değeri hakkında yazılmış ve tarih boyunca araştırmacılar Müslüman halkla birlikte Asım’ın kıraatine önem verme noktasında bir birinin yanında yar almışlardır. Bu durum Asım’ın kıraatinin konumunun yüceliğine delalettir.
  1. Diğer taraftan Asım’ın kıraatini farklı mıntıkalarda ve farklı bölgelerde yayan Hafs yeterli inzibata ve muhkemliğe sahipti. Bunun yanı sıra Hafs Asım’ın kıraatini en iyi bilen öğrencilerindendi. Asım’ın kıraatini sept ve hifz etme noktasında Asım’ın öğrencisi olan Ebu Bekir b. Ayyaşı geçmişti.[27]
  2. Asım’ın kendi kıraatinin hazreti Ali’den aldığı senet noktasında Hafs’ın isnadı sahih ve çok yücedir ki hiçbir kıraat onun gibi değildir.[28]
Yedi Kıraatin Hücceti
Acaba yedi kıraat hüccet sahibi ve değer arz ediyor mu? Acaba namaz kılan bir kimse söz konusu kıraatlerden (yedi kıraat çerçevesinde) herhangi birisini okuyabiliyor mu?
Bu sorunun cevabında çoğu fakihlerin cevabı müspet yönünde ve caiz olduğunu söylüyor[29] ve ihtiyaten yedi kıraati geçmemeye dikkat edilmesine vurgu yapmışlardır.
 

[1] Marifet, Muhammed Hadi, “Ulum-i Kurani”, baskı 4, Kum: müesese-i ferhengi et temhid, 1381, şemsi, s. 181. Hakeza bkz. Celaluddin Suyuti, “el İtkan fi Ulumil Kuran”, baskı 2, Beyrut: daru kitabil arabi, 1421, kameri, c. 1, s. 251.
[2] Marifet “Ulumul Kuran”, s. 181; Abdussami eş Şafii el- Hefiyan, Ahmet Mahmut, “el – İcabatu el Vadihatu li Sualatil Kıraat”, baskı 1, Beyrut: darul kitabul ilmiye, 1423, s. 28; Muhammed Ebu Süleyman, Sabır Hasan, “Edvaul Beyan fi Tarihil Kuran”, baskı 1, Riyaz: darul Alemil Kutub, 1420, kameri, s. 153.
[3] Marifet, Muhammed Hadi, “Ulum-i Kuranı”, s. 181 – 182; “et – Temhid fi Ulumil Kuran”, baskı, 2, Kum: müsese-in neşril islami, c. 2, s. 47 – 53.
[4] Ceziri ebul Hayr Muhammed b. Muhammed, “Tahbiru et Teysir fil Kıraat”, baskı 1, Ürdün: darul fukan, 1421 kameri, s. 8.
[5] Bkz. “Ulumi Kuran-i”, s. 189 – 190; “Edvaul Beyan fi Tarihil Kıran”, s. 189; “Tahbirut – Teysir fil – Kıraat”, s. 150; Abdul Gani, el Kadi, Abdul Fetah, “el Budurul Zahire fil Kıraatil Aşr”, baskı 2, Kahire: darus selam, 1426, kameri, s. 13 – 36.
[6] Bkz. “Kıraati Hamze b. Habip Ziyyat”, 8636 numaralı soru.
[7]Ulumil Kurani”, s. 218.
[8] Mushaf ve Kıraatlerin neşet edip oradan yayılmış Küfe, Basra ve islamin diğer doğu bölgeleri gibi merkezlerde.
[9]en – Neşru fil Kıraatil Aşr”, c. 1, s. 155; Bili, Ahmet, “el İhtilfu Beynel Kıraat”, Beyrut: darul ceyl, s. 18; Allaf, Edip, “el Beyanu fi Ulumil Kuran”, baskı 1, Dımışk: mektebetu Farabi, 1422, c. 1, s. 168.
[10]Ulumi Kurani”, s. 218.
[11] Küleyni, Muhammed b. Yakup, “el Kafi”, baskı 1, Kum: darul hadis, 1429 kameri, c. 4, s. 664 – 665.
[12] Age. S. 665.
[13]Ulumi Kurani”, s. 220
[14] “el Kafi”, c. 4, s. 671 – 672.
[15]Ulum-i Kurani”, s. 221.
[16] Şeyh Hur Amili, “Vesailuş Şia”, baskı 1, Kum Müesese-i alul beyt, 1409 kameri, c. 6, s. 163.
[17]el Kafi”, c. 4, s. 674.
[18]Ulum-i Kurani”, s. 222.
[19] Age.,s. 235.
[20] Zehebi, Muhammed b. Ahmet, “Marifetul Kurra-i Kubar ala Tabakat-i vet – Tabakat vel- A’asar”, baskı 1, İtanbul: merkezul buhusil İslamiye, 1416 kameri, c. 1, s. 208.
[21] İbni Haceri Askalani, Ahmet b. Ali, “Lisanul Mizan”, baskı, 2, Beyrut: müesese-il alelmi lilmatbuat, 1390 kameri, c. 1, s. 109.
[22] İbni Haceri Askalani, Ahmet b. Ali, “Tehzibu Tehzip”, baskı, 1, Hint: Metbaatu dairetul mearifin nizamiye, 1326 kameri, c. 5, s. 39.
[23] Zehebi, Şemsuddin Muhammed b. Ahmet, “Mizanul İtidal fi Nakdir Rical”, baskı, 1, Beyrut: darul Marife lit tabaatin neşr, 1382, kameri, c. 2, s. 358.
[24]Marifetul Kurra-il Kubar ala Tabakat-i vet – Tabakat vel- A’asar”, c. 1, s. 210..
[25] İbni Şehri Aşup Mazenderani, “Menakibi Ali Ebi Talip” (a.s.) baskı 1, Kum: intişarati Allame, 1379, kameri, c. 2, s. 43.
[26] Allame Hilli, Hasan b. Yusuf, “Muntehal Metali fi Tahkiki mezhep”, baskı 1, Meşhet: mecmeul buhusil islamiye, 1412 kameri, c. 5, s. 64.
[27]Ulum-i Kurani”, s. 238.
[28] Age. S. 239.
[29]Muntehel Metalip fi Tahkikil Mezhep”, c. 5, s. 64; Necefi, Muhammed Hasan, “Mecmeur Resail (el Muhaşi)”, baskı 1, Meşhet: müesese-i sahibez zaman (a.s.), 1415 kameri, s. 247; Eraki, Muhammed Ali, “Kitabus Selat”, baskı 1, Kum: defteri Müellif, 1421 kameri, c. 2 s. 127; imam Humeyni, “Tahriruv Vesile”, baskı 1, Kum: müesese-i metbuati darul ilim, 1379, şemsi, c. 1, s. 167 – 168; hakeza bkz. Cevazi kıraati “maliki yemiddin”, ve “meliki yevmiddin”, 31747 nulu soru.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Zifaf gecesinin adabı nasıldır?
    23925 Pratik Ahlak 2011/07/18
    Zifaf gecesi gelinle güveyin (damat) şer’i yolla karı koca olama akdini yaptıktan sonra birlikte kalacakları ilk gecedir. Bu gece her fert için kendi hayatında çok önemli ve çok mübarek bir gecedir. Bu nedenle İslami kaynaklarda bu gece için birçok adap zikredilmiştir. Mübarek oluşuna kaynaklık yapan evlilik hakkında ...
  • Niçin Hz. Âdem’in (a.s) hatası yüzünden yer küresinde kalmaya mecbur olup sonuçta günaha bulaşıp cezalandırılmalıyız?
    15204 Eski Kelam İlmi 2010/06/02
    Hz. Âdem başta olmak üzere bütün Enbiyalar (a.s) her çeşit günah ve hatalardan masum ve beridirler. Hz. Âdemin yaptığı şey ise irşad-i bir emre muhalefetti. Dolaysıyla yapılan bu muhalefete günah denilmez. Aslında insanın ve Hz. Âdemin yeryüzüne gelişi ilahi bir takdir olup ...
  • “Dinde zorlama yoktur, olgunluk sapıklıktan ayrılmış belli olmuştur” ayetinin anlamının çeşitli tefsirleri dikkate alarak açıklayınız.
    12521 Tefsir 2007/10/25
    Farklı tefsirleri nazara aldığımızda ayetin anlamı ile ilgili beş ana görüş ortaya konulmuştur. Bu görüşler arasında doğru olan görüş şudur ki, ayet genel, kapsamalı ve insani bir anlam taşımaktadır. O da şudur: Din bir inançla ilgili kalbi bir konudur. Bu konuyla ilgili zorlama gerçekleşmesi mümkün değildir. Kul ...
  • Ahbaricileri nasıl cevaplandırmalıyız?
    6636 Eski Kelam İlmi 2012/08/01
    Ahbariciliğin mebnasını iki kısma ayırabiliriz: Birincisi epistemolojiktir. Diğeri dini öğretileri elde etmek için takip edilen yöntem problemidir. Epistemolojik bağlamda ahbariler dini öğretileri elde etmek için kabul gördükleri tek bilgi kaynağı rivayetlerdir. Ahbariler “kütübi arb’ada”; dört kitapta (Şianın rivayetler bazında kabul gördükleri dört kaynak kitap) zikredilen tüm rivayetler ...
  • İlahi meşiyyet ile insanın iradesinin ilişkisi nasıldır?
    10850 Eski Kelam İlmi 2007/11/24
    İnsan, varlığını ve varlığıyla ilgili bütün özelliklerini yüce Allah'tan alan mümkün bir varlıktır. Allah, kendi tekvini iradesi ile onu seçme özgürlüğü ve iradesi olan bir varlık olarak yarattı. Bu ayrıcalığı ile ona diğer varlıklar karşısında üstünlük bağışladı. O halde insan, Allah'ın teşrii iradesine (kanun koyma iradesine) muhatap olan en üstün ...
  • Ehlisünnet arasında değişik şekillerde yaygın olan teravih namazının Ehlibeyt mezhebindeki yeri nedir?
    8227 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/27
    Teravih, Ramazan ayı gecelerinde yatsı namazında sonra kılınan nafile namazlara denir.[1] Ehlisünnet bu namazlara ikinci halifelerinin emriyle başlamış ve onu cemaatle kıla gelmişlerdir.[2] Belirttiğiniz gibi onun rekât sayısı farklıdır.[3] Ama Ehlibeytten gelen rivayetler esasınca, aziz İslam Peygamberi (s.a.a) ...
  • Neden Şia geçici evliliği (muta) caiz bilmektedir?
    27933 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2013/04/23
    Başlangıçta bu meselenin fıkhi konulardan olduğuna ve özel bir alan ve ortamda ilgili uzmanlar tarafından incelenmesi gerektiğine dikkat etmeliyiz. Burada kısaca konuları beyan edecek ve konunun detaylarını ayrıntılı cevaba bırakacağız. 1. Geçici evlilik, hiçbir evlilik engeli taşımayan, iki tarafın rızasıyla ve belirli bir zamana kadar belirlenmiş bir ...
  • Şia’nın bakışında sihir nedir? Nasıl iptal edilebilir?
    12586 Tefsir 2011/01/20
     Sihir olağanüstü bir fiil olup bazen bir tür hipnotizma ve hokkabazlıktır ve bazen de sadece ruhsal, hayali ve telkinsel yöne sahiptir. Bazen tanınmamış fiziksel ve kimyasal özelliklerden yararlanarak, bazen bir takım cisim ve unsurlardan istifade ederek ve bazen de şeytanlardan yardım alma yoluyla gerçekleşir. Sihirbazlar sapık ...
  • Neden baldızla evlenmenin haram oluşu zamanın değişmesiyle birlikte değişmemektedir?
    14073 فلسفه غرب 2009/12/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Bir annenin çocuğuna süt verme süresi ne kadardır?
    8528 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/08
    Bu konuda fakihlerin bazı görüşlerine yer veriyoruz: Fakihlerin çoğuna göre çocuğa süt vermenin en az süresi yirmi bir aydır.[1] Bazılarına göre ise iki yıla kadar süt vermek caiz ve müstehaptır. Bu açıdan baktığımızda fakihlerin çoğunun bu konudaki görüşlerinin arasında fazla bir fark ...

En Çok Okunanlar