Gelişmiş Arama
Ziyaret
7450
Güncellenme Tarihi: 2012/04/02
Soru Özeti
Vilayet-i fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyeti nasıl açıklanabilir ve acaba vilayet-i fakih Allah tarafından mı yoksa halk tarafından mı naspediliyor?
Soru
Vilayet-i fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyeti nasıl açıklanabilir ve acaba vilayet-i fakih Allah tarafından mı yoksa halk tarafından mı naspediliyor?
Kısa Cevap

Çeşitli suretlerde “vilayet-i fakih” ve vilayeti fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyetini ispatlayabiliriz. İspatı için önemli olan ayrıntılı cevapta okuyacağınız akli ve nakli delillerdir.

Şia’nın görüşünde velayeti fakihi ispatlayan delillere dikkatle velayeti fakih gaybet döneminde (asri gaybet) vilayeti fakihin vilayeti, imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamında olduğu gibi, Masum imamların (a.s) velayetinin devamındır. İslam-ı tanıyan, ülke içinde ve ülke dışında gerçekleşen olaylardan haberdar ve toplumu idare etme gücüne sahip olan veliyi fakih velayeti meşru ve bir İslam hükümetinin idare etme sorumluluğunu taşır.  İşte bu veliyi fakih Allah’ın naspettiği veli ve hâkim unvanındadır. Ancak intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesini kabul etmekle birlikte dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki eğer bir toplum için zamana ve mekâna has olmayacak bir şekilde bir kanun koymak istiyorsak o kanunun toplum tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Velayeti fakih nazariyesi de Allah tarafından belirtilmiş olmasına rağmen bundan müstesna değildir. Dolayısıyla uygulamaya geçebilmesi için toplum tarafından kabul görülmesi gerekmektedir.

Ayrıntılı Cevap

Velayeti Fakih’in Uygulamaya Geçmesinin Meşruiyeti:

Fakihin velayetini ve uygulamaya geçmesinin meşruiyetini çeşitli suret ve şekillerde ispatlayabiliriz ki bu ispatlama yöntemi akli ve nakli deliller içermektedir. Şimdi bu deliler aşağıda beyan edilmektedir:

  1. Akli Delil.

Şüphesiz bir açıdan bakıldığında toplumun bir yönetici ve rehbere ihtiyacı vardır. Diğer taraftan hükümet işleri de din çerçevesi dışında değildir; belki dinin dünya unsurları kapsaması bu alanda bir kamil nizam şeklinde sonuncu dinde sunulmuştur. Akıl dinin yönetmeliğe dehalet etmesine karşı hiçbir engel olmadığıyla yetinmiyor bilakis hikmet gereğince bunun zaruri olduğuna ısrar ediyor. Hal böyle olunca şimdi hükümete dini açıdan bakar ve dinin asıl vazifesinin ilahi değerleri, İslamın ideal hedefini ve şer’in hükümlerini korumak olduğunu kabul edersek akıl şuna hüküm eder: bu hükümetin başına ilahi hükümleri bilen ve dini vazifelere tasallutu olan ve hükümeti idare edecek birinin gelmesine gerekmektedir. Eğer toplumun arasında Masum olan bir kimse olursa tabii olarak akıl onun başa geçmesini uygun görür. Ama şimdi böyle bir kimsenin olmadığı için adil ve toplumu idare edebilecek bir fakihlerin bu makama geçmesine hüküm eder.

Başka bir tabirle akıl inançlı ve ideal hedefi olan bir hükümetin başına bu hükümetin ideal hedefini bilen bir kimsenin geçmesine hüküm eder. İlahi kanun ve hükümlerin ayini olan İslam şeri’atinde böyle bir kimseler fakihlere tekabül ediyor.[1]

  1. Nakli Delil:

Fakihin velayetinin ve yürürlüğe geçmesinin meşruiyetinin ispatlanması için birçok rivayete istinat edilmiştir.[2] Burada bir rivayeti zikrederek onunla yetiniyoruz:

  1. Merhum Saduk’un İmam Ali (a.s)’den naklettiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

Allahumme irhem hulafa-i, ellezine ye’tune min badi ve yervune hadisi ve sünneti”.  Yani “Allah’ım benim halifelerime (yerime geçenleri - varislerimi) merhamet et”. Peygamber Efendimizden sizin halifeleriniz kimlerdir diye soruldu? Allah Resulü şöyle buyurdu: “Benden sonra, benim hadis ve sünnetimi nakleden kimselerdir.”

Zikredilen rivayet farklı senetlerle çeşitli kitaplarda nakledilmiştir.[3] Bu hadisin sadır olduğuna itimadımız vardır ve itibarında şüphe yoktur.[4]

Bu hadisin “ Velayeti fakih” konusuna delalet ettiğinin nasıllığını açıklamak için önce iki noktaya değinmemiz gerekmektedir:

  1. Resulü Ekrem (s.a.a) genel anlamda üç temel şana (makama) sahiptir:

Risalet: İlahi ayetleri tebliğ etme ve şer’i hükümleri ulaştırma ve halkın kılavuzluğu.

Yargı: İhtilaflı konularda hüküm verme ve husumeti yok etmek.

Vilayet: İslam toplumunu sevk ve idare etmektir.

  1. “Peygamber Efendimizden (s.a.a) sonra gelen ve onun hadis ve sünnetini nakledenlerden ” kasıt fakihlerdir,  raviler ve muhaddisler değil; zira sadece hadisi nakleden bir ravi naklettiği hadisin Peygamber Efendimizin kendi sünneti ve hadisi olup olmadığını teşhis edemez. O sadece duyduğu lafızları yâda gördüğü amelleri bu lafızların ve amellerin neden sadır olduğunu, muarız ya muhassız yada onun kayıtlandıranını tanımaksızın ve muarız olduğu zaman onu nasıl birleştireceğini bilmeksizin nakleder. Bu konulardan haberdar olan kişi içtihat ve fetva verme makamına ulaşmış birisidir ve yüce fakihlik derecesine nail olmuştur.

Bu iki noktayı göz önünde bulundurduğumuz zaman hadisten elde edilen anlam şöyle olmaktadır: “Fakihler Peygamber Efendimizin (s.a.a) varisleridirler” ve Peygamberimizin (s.a.a) farklı yönleri olup varisleri için özel bir yön belirtmemiştir. Netice itibarı ile fakihler bütün yönleri ile Peygamber Efendimizin (s.a.a) varisleridirler.[5]

Sonuç itibari ile Şia’nın görüşünde fakihlerin velayetini (velayeti fakihin) ispatlayan deliller gereğince fakihlerin velayeti gaybet döneminde Masum imamların (a.s) velayetinin devamıdır, nasıl ki masum imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamı olduğu gibi. Sonuçta İslam toplumunun başında ve ağır idarecilik makamının başında, eğer Masum (a.s) varsa kendisi eğer yoksa fakihler bu sorumluluğu üstlenmeleri inancı hâsıl olmaktadır. Bu görüş, İslam’ın görüşüne göre hükümetin asli vazifesinin toplumda ilahi hüküm ve değerleri genişletmesi noktasının kabul edilmesinin neticesidir ve böyle bir hedefin tahakkuku için karar alma makamının en tepesinde dini tanıyan birinin olmasına ihtiyaç vardır. Elbette şüphesiz bu şahsın ülke dışı durumlarından haberdar olması ve aynı şekilde toplumu idare etme yeteneğine sahip olması gerekmektedir.[6]

Yukarıda belirtilen konular esasınca, gaybet asrında, ülke içi ve dışı konulardan haberdar ve toplumu idare etmeye gücü olan veliyi fakihin velayeti meşru olup, İslam hükümetinin yürütme sorumluluğunu üstlenebilir.

Velayeti Fakih’in İntisabı:

Velayeti fakihin gaybet asrındaki velayeti, Masum imamların (a.s) velayetinin devamıdır, nasıl ki masum imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamında olduğu gibi ve açıklanan konulara bakıldığında, velayeti fakih, veli ve idareci[7] unvanıyla Allah tarafından naspedilmiştir.  Başka bir tabirle velayeti fakih, vilayet makamına sahip ve İslami toplumların işlerinin idarecisi olmaktadır ve mukaddes şeriat onu bu makama seçmiştir.[8]

İşte bu veliyi fakih Allah’ın naspettiği veli ve hâkim unvanındadır. Ancak intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesini kabul etmekle birlikte dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki eğer bir toplum için zamana ve mekâna has olmayacak bir şekilde bir kanun koymak istiyorsak o kanunun toplum tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Velayeti fakih nazariyesi de Allah tarafından belirtilmiş olmasına rağmen bundan müstesna değildir. Dolayısıyla uygulamaya geçebilmesi için toplum tarafından kabul görülmesi gerekmektedir.[9]

Rehberlik şartlarına sahip olan fakihi seçmek için iki yol vardır:

  1. Direk seçme.
  2. Dolaylı seçme.

Hatta intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesine göre bile her ne kadar fakihin başında bulunduğu hükümetin meşruiyeti Allah ve Masum imamlar (s.a.a) tarafından sağlanılıyor ve meşruiyeti halkın seçimine kaynaklanmamıştır ama halkın rehberi belirtmek noktasında büyük bir rolü vardır. Elbette halkın rolü sadece nizamı işlevli hale getirmek ve rehberin arzularını yerine getirmekle sınırlı değildir. Bilakis dolaysız veya dolaylı olarak “gerekli şartlara haiz olan fakihi” keşif etmek ve toplumun rehberliğini üstlenecek emir sahibi olan kimsenin (veliyi emrin) kim olduğunu reel âlemde tayin etmek ve örneğini bulmak onların işidir. Fakihin kendi mesuliyetini ve vazifelerini yerine getirme imkânını tanıyan yine halktır.[10]

Bu konu hakkında daha geniş bilgi için yazarı Mehdi Hadevi Tahrani olan “Velayet ve Diyanet” kitabının 59. – 64.- 102. ve 107. sayfalarına müracaat edebilirsiniz.

 


[1] Hadevi Tahrani, Mehdi, “Vilayet ve Diyanet”, baskı, 5, Kum:  müessesei ferhengiyi hanei hired, 1389, s. 94 – 95.

[2] A.g.e s. 95 - 102

[3]  Saduk, “Men La Yehduru’l Fakih” c. 4, s: 420, (Babu’n Nevedir, hadis 5919); Saduk, “Kitabu’l Amali”, s: 109, (34. Meclis, hadis 4); Saduk, “Uyun-i Ahbari’r Rıza” c: 2, s: 37, hadis 94; Saduk, “Meaniu’l Ahbar”, c: 2, s: 374, bab 423; El-Hürrü’l Amuli, “Vesailu’ş Şia” c: 18, s. 65 ve 66 (Kitabu’l kada, Ebvabı Sıfatu’l kadi, bab 8, hadis 50 ve 53); Merhum Nuri, “Müstedreku’l Vesail” (Kitabu’l Gaza, Ebvabı Sıfatu’l Gazi, bab 8, hadis 52, 48, 11, 10); Meclisi, “Biharu’l Envar”, c: 20, s: 25, (Kitabu’l ilm, bab 8, hadis 83); Hindi, “Kenzu’l Ummal”, c: 10, s: 229 (Kitabu’l İlm min gısmıl Egval, bab 3, hadis 29209).    

[4] “Velayet ve Diyanet”, s: 96.

[5] Fıkıh literatüründe bu konuya “mütaallakın silinmesinden kaynaklanan itlak” denilmektedir. Daha fazla bilgi için: İmam Humeyni (r.a), “Kitabu’l Bey”, c. 2, s: 468; Hairi, Seyit Kazım, “Esasu’l Hükümetu’l İslamiye”, s. 150; Muntezeri, “Vilayetu’l Fakih”, c: 1, s: 463.

[6] Hadevi Tahrani, Mehdi, “Velayet ve Diyanet”, s: 63 – 64.

[7] A.g.e, s: 102.

[8] A.g.e, s: 111.

[9] A.g.e, s: 107 – 108.

[10] A.g.e, s: 107 – 108.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hz. Mehdi’nin (Allah zuhurunu yakın eylesin) zuhurunun alametleri nelerdir?
    18624 Eski Kelam İlmi 2007/09/18
    Zuhur alametleri konusu girift ve zor bir konudur ve bu konu ile ilgili tüm rivayetlerin bir arada irdelenip eleştiriye tabi tutulması gerekir.Hadislerinden anlaşılan şu ki zuhur alametleri iki asıl kısma ayrılırlar:1- Gerçekleşeceği kesin olan alametler: Bunlar Süfyani’nin ayaklanması, Yemani’nin ...
  • Hazreti Şuayip’in biyografisi; doğumu ve ölümü ne zamandı?
    8086 Eski Kelam İlmi 2019/11/24
    İsmi Kuran’ı Kerim’de on defa geçmiş olan bir peygamberdir Şuayip (a.s).[1] Arap toplumuna gönderilmiş ve Arapça konuşan bir peygamberdi.[2] Hz. Hud ve Hz. Salih (a.s)’dan sonra dünyaya gelmiştir. Hz. Musa (a.s)’in annesiyle aynı asrın insanıydı. Doğum tarihi ile ilgili tarihsel bir veri bulunamamıştır.
  • Orucun başlama anı sabah ezanının ilk vakti mi yoksa ezanın sona ermesiyle mi başlar?
    3420 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/10/02
    Sabah ezanına az bir vakit kala doğu tarafında bir ışık demeti yükselir. Bu ışık demetine ilk fecr veya fecri kazip denir. Bu ışık demetinin yayılmasıyla fecri sadık dediğimiz ikinci fecr zamanı başlar. İşte bu an Sabah namazının ilk vaktidir.[1]Buna binaen oruç tutan ...
  • Yahudilerin Hz. İsa’nın dönmesi veya vaat edilen Mesih’in gelmesine yönelik inanç ve imanı nedir?
    11766 Eski Kelam İlmi 2011/12/19
    Yahudiler de kavim ve mezheplerin çoğu gibi, kesin bir şekilde, son zamanda bir kurtarıcının geleceğine inanmaktadır. Mevcut Tevrat kitabında dünya kurtarıcısının geleceği ve zuhur edeceği hakkında birçok müjde mevcuttur. Bugün Yahudiler tarafından İsrail adında bir Yahudi devletinin kurulması, bu Yahudi ülküsünden kötü şekilde istifade edilerek gerçekleşmiştir. Hem Yahudiler ve ...
  • Mukaddes Zebur hangi peygamberin ve hangi dinin kitabıdır?
    120412 Tefsir 2014/06/23
    Zebur Hazreti Davut’un (a.s.) kitabıdır. Allame Tabatabai “Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık”[1] ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: zahiren Zebur’dan maksat Hazreti Davut’a verilen kitaptır. Zira kur’an’nın başka bir yerinde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Davut’a ...
  • İnsan hem dünya ve hem ahirette refah ve huzurda içinde olabilir mi?
    14440 Eski Kelam İlmi 2011/04/12
    Bu dünya özel mahiyeti ve ontolojik mertebesi nedeniyle mutluluk ve mutsuzluğu, üzüntü ve sevinci ve zorluk ve rahatlığı kendi içinde katışık halde bulunduran bir takım yasa ve kanunlara sahiptir. Hiçbir zaman refah, huzur ve mutluluk mutlak bir şekilde burda bulunmaz. İnsanın dünyada taşıdığı bazı zorluklar, mümin ...
  • Kur'an-i Kerim "Açık kitap nazil ettik. Bu ayetteki açık kelimesinden maksat nedir?
    9327 Tefsir 2011/07/23
    Açık (mübin) Kur'an'ın bir sıfatıdır. Kur'an'ı bu şekilde vasıflandırmakla onu halka daha fazla tanıtmayı hedef almaktadır. Onun diğer semavi olan ve olmayan kitaplara olan üstünlüğünü açıklıyor. Çünkü hiçbir kitabın emir ve programları Kur'an gibi açık değildir.Kur'an'da sürekli çeşitli ayetlerde bu Kur'an'ı nazil ettiğini açıklaması hidayet nimetini insanlara hatırlatmak içindir.
  • İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
    7948 Pratik Ahlak 2010/03/09
    Bu soruya cevap verebilmek için şu iki soruyu cevaplandırmamız gerekir:1) Saadet nedir? Kemalden ayrı bir şey midir? 2) İnsan nasıl bir varlıktır? Acaba sırf maddi bir varlık mı yoksa böyle değil mi?
  • Banyoya götürüp yıkamak ve elbise giydirmek gibi hususlarda karşı cinsiyetten engelli insanlara yardım etmenin sakıncası var mıdır?
    6248 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Mezkûr soruyla ilgili mevcut fıkhî hükmü istemeniz nedeniyle, mercilerin bürolarından bunu sormayı gerekli gördük. Alınan cevaplar aşağıda yer almaktadır:Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Başka bir şahsın avretine bakmak ve dokunmak haramdır.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Aynı cinsiyetten birine ulaşılamadığı durumda ...
  • Eğer erkek karısıyla cinsel ilişkiye girmeden önce ölürse, onun mehriyyesi yarı mı olur?
    5931 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/12/18
    Mezkûr soruyu Ayetullahların bürosuna yolladık ve aşağıda onlardan bir grubun elimize şimdiye dek ulaşan fetva yanıtını size takdim ediyoruz: Hz. Ayetullah Hamaney’in (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyye yarı olur.Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyyenin kâmil olarak ödenmesi gerekir. Hz. Ayetullah Mehdi ...

En Çok Okunanlar