Gelişmiş Arama
Ziyaret
7921
Güncellenme Tarihi: 2010/12/04
Soru Özeti
Hindistan ve Osmanlı İslamının teorik mukayesesi.
Soru
Hindistan İslamıyla Osmanlı İslamını (hicri 7. asırdan 10. asıra kadar geçen süre göz önüne alarak) teorik olarak kıyaslayınız.
Kısa Cevap

Osmanlı İslamıyla Hind İslamını değerlendirip mukayese etmek için bu iki ülkeye nüfuz eden ve hakim olan mezhebi bilmek gerekir.

Osmanlıya (hicri 7. asırdan 10. asıra kadar) hakim olan fıkhi mezhep Ehl-i Sünnetin dört mezhebinden biri olan Hanefi mezhebidir. Ancak onlar itikatta Eş’ari mezhebine mensuptular. Hanefi mezhebinin kurucusu Numan (Ebu Hanife)’dır. O fıkhını Kur’an, sünnet ve Resulullahın yöntemi, sahabenin sözleri, kıyas, istihsan, icma ve örf üzerine kurmuştur.

Eş’ari itikadi mezhebinin kurucusu Ebu’l Hasan Eş’ari’dir. Onun en önemli akaidi ilahi sıfatların zaid olması, Allah’ın görülebilme imkanı ve insanın iradesinin olmamasıdır.

Oysa hicri 7. asırdan 10. asıra kadar Hindistan, teşeyyü İslam’ı hakimiyetindeydi. Sultan Muhammed Sam Gavri zamanından itibaren (7. yüzyılın başlangıcı) Dehli Müslüman padişahların başkenti oldu. Hicri 918’de Muhammed Ali Kutbşah İran’dan Hindistan’a gitti ve Deken bölgesinde teşeyyü mezhebini resmi mezhep olarak ilan etti. Ancak onların fıkhi ve akaidi temellerine ait herhangi bir belge elde yoktur. Ama Şia rehberlerine tabi olduklarını tahmin edebiliriz.

Ayrıntılı Cevap

Osmanlı İslamıyla Hind İslamını değerlendirip mukayese etmek için bu iki ülkeye nüfuz eden ve hakim olan mezhebi bilmek gerekir.

Önce Osmanlı İslamını, ardından Hindistandaki İslamı inceleyeceğiz:

Osmanlı İslamının Kökleri

Konunun anlaşılabilmesi için her şeyden önce tarih boyunca Osman’a mensup grupları bilmek gerekir. Böylece Osmanlı İslamının kökü ortaya çıkacaktır. Tarihte bu isimde üç grup gelmiştir:

1-Osman b. Affan’ın (3. Halife) Takipçileri

Osmanın esrarengiz bir şekilde öldürülmesinin ardından bazıları onun taraftarlığını yapmak ve kanını almak için kıyam ettiler. Onlar Hz. Ali’nin (a.s) ve Muaviye’nin halifeliğine karşı olanlar tarafından destekleniyorlardı. Böyle bir düşünce (Osmanın taraftarı olmak) hatta yıllar sonra bile devam etti. Basiret kazandıktan sonra İmam Hüseyin’in (a.s) yaranından olan Zübeyr b. Kayn’da bu gruptan sayılmaktadır.[1]

2-Osmanlı Kavmi (Osmaniyye)

Tarih, Secistan’da (Sistan) yaşayan Osmaniyye adında bir gruptan söz etmektedir. Onlar Osmanı Hz. Ali’den üstün görüyorlardı. Nasibi oldukları için şairleri bu konuda şöyle diyorlardı:

Ahmaklığınızdan dolayı Osmanla Ali’yi mukayese ettiniz.

Oysa Osman, Ali’den daha temiz ve daha tayyiptir.

Mukaddesi diyor ki: Bir grup Osmanı Ebubekr ve Ömerden de üstün tutuyor.[2]

3-Osmanlı Devleti

Onlara Osmanlılar veya Al-i Osman ya da Osmanlı Padişahları denmektedir.

Osmanlı padişahları hicri 699’dan 1342’ye kadar büyük bir devlet kurdular. Bu hanedan ismini büyük dedeleri Osman b. Ertuğrul’dan almıştır. Osmanlı devletinden maksat bu taifedir.

Osmanlı Devletinin Kuruluşu

Osmanlı devleti, Abbasi  halifeliğinin yıkılışından sonra kurulan en büyük ve en geniş İslam devletidir. Bu devlet hicri 7. asırda (688 veya 699) Anadoluda ortaya çıktı. Miladi 15. asırda kudret ve azametinin doruğuna ulaştı. Osmanlı devleti miladi 16. y.y’da (hicri 10) kendisini resmi olarak İslam halifesi ve İslam dünyasının rehberi olarak kabul ediyordu. Kendilerine genellikle ‘Paşa’ diyen Osmanlı padişahları[3] sınırlarını Avrupa’da Viyana’ya kadar dayandırmışlardı.

Osmanlı Devletinin Mezhebi

Hanefi mezhebi, Osmanlı devleti zamanında çok gelişti ve bu devletin resmi mezhebi oldu.[4] Osmanlı padişahları akaidde Eş’ari idiler.

Hanefi Mezhebi

Osmanlı devletinin mezhebini veya Osmanlının İslamını tanımak için Hanefi mezhebini tanımak gerekir.

Hanefi mezhebi Numan’a (Ebu Hanife) dönmektedir. O hanefi mezhebinin kurucusudur. Birçok hadisin doğruluğunda şüphe ediyordu. Bu yüzden kıyas ve istinbatı fıkıh delillerinin en başına koydu.[5]  

Ebu Hanife Numan b. Sabit (h.80-150) İranlı olup aslı Kabil’dendir. O fıkhi hükümleri çıkarmada değişik bir yöntem uyguluyordu. Öyleki, eğer Allah Resulü (s.a.a) yaşamış olsaydı onun söylediğini Allah Resulü’nünde (s.a.a) söyleyeceğine inanıyordu.[6]

O, şer’i hükümleri çıkarmada rey ve kıyas yapmaya inanıyor ve Nebevi hadislerden yalnızca on yedisini kabul ediyordu.

Ona göre fıkıhın kaynakları yedi tanedir: Kur’an, sünnet ve Resulullahın yöntemi, sahabenin sözleri, kıyas, istihsan, icma ve örf. İtikatta ise Ebu Hanife ve takipçilerinin mürcie oldukları bilinmektedir. Bunu Şehristani Milel ve Nihel’de[7] Ğassaniye rehberi Ğassan’dan naklediyor.[8]

Mürcie’nin iki grup olduğu söylenmektedir: 1-Mürcie-i Dalalet, 2-Mürcie-i Ehl-i Tesennün. Ebu Hanife, öğrencileri ve üstadları ikinci gruptandır. Başka bir ifadeyle Ehl-i Sünnetin bir grubuna Mürcie denildiği zaman, büyük günah işleyenin cehennemde ebedi kalacağına inanan kimseler kastedilmektedir. Bazende amellerin imanda ve onun azlık çokluğunda etkisi olmadığına inanan önderlerine denmektedir. Bu, Ebu Hanife’nin ve takipçilerinin mezhebidir.[9]  

Ancak belirtmek gerekir ki, yapılan araştırmalara göre Osmanlılar fıkıhta hanefi idiler, ama Hanefi mezhebinin itikadı olan mürcie değildiler. Onlar Eş’ari itikadına sahiptiler. Eş’ari itikadının özeti şudur: 1- Allah’ın sıfatları zatına zaiddir. 2- Kur’an’da Allah için gelen el, yüz gibi sıfatların Allah’ta olduğuna, ama bunların ‘Bi La Keyf’ yani bu el ve yüzün insanın eli, yüzü gibi olmadığına inanmaktalar. 3- Allah’ın cemalini görmek mümkündür. 4- İnsanların amellerinde iradeleri yoktur, vb.

Eş’ari usulü İran’da yayıldı. Daha sonra Eyyübi ve Mısır sultanları, Osmanlı halifeleri bunu kabul ederek kendi ülkeleri olan Türkiye, Şam, Mısır ve Kuzey Afrika’da yaydılar.[10]    

Hindistan’da İslam

Nüfuz Zamanı

İslam’ın Hind yarımadasında nüfuzu efsane ve vehmiyatlarla doludur. Ancak şu kadarı kesin ki, Müslüman Arap tacirler İslam’ı Peygamberimizin (s.a.a) zamanında Hindistanın sahil bölgelerine ve Güney adalarına kadar götürmüştüler.[11]

Müslüman olanlardan biri İbn-i Şenseb idi. O, Emir-ül Müminin’in (a.s) zamanında Müslüman oldu. Gavr sultanlarının aslı Herat’ın Gavr bölgesinden olup nesepleri İbn-i Şenseb’e ulaşmaktadır.[12] Müslüman olduktan sonra Emir-ül Müminin (a.s) Gavr bölgesinin yönetimini ona verdi.

Hindistan’a ilk ordu gönderen, Dehli’yi fethedip orayı başkent yapan Müslüman padişah, sultan Muhammed Sam Gavri idi. Bu sultanın zamanından (7 y.y) itibaren Dehli İslami bir başkent oldu ve İnglizler orayı işgal edene kadar Müslüman sultanların başkenti olarak kaldı.[13]

Hindistan’da Teşeyyü

‘Hindistan’da Şia’ adlı kitapta şöyle yazıyor: ‘Firuzşah Tağalluk zamanında (h.752-790) On iki İmam Şiilerin nüfusu arttı. Muhalifleri onlara Rafizi diyorlardı.’[14]

Sultan Firuz bir yazısında şöyle diyordu: Kendilerine Rafizi denen Şiiler bazılarını Şia ve Rafizi ediyorlardı. Onlar kendi fırkalarının akide usulü hakkında risaleler ve kitaplar yazmış, konuşmalar yapmışlardır.[15]

Şeyh Muhammed Muzaffer ‘Tarih-i Şia’ adlı kitabında şöyle yazıyor: ‘Teşeyyü ruhu ve Al-i Muhammed’in takipçisi olmak ve Onlara (a.s) inanmak bu ülkede vardı; öyleki teşeyyü mezhebi Gecrat bölgesinde açıkca kabül görüyordu.’[16]

Hemedan’da dünyaya gelen Muhammed Ali Kutbşah adında biri gençlik yıllarının başında İran’dan Hindistan’a gitti. O, hicri 918 yılında ‘Deken’ bölgesinin resmen yöneticisi oldu. Şeyh Safiyuddin Erdebili’nin müritlerinden olduğundan Şah İsmail’in İran’da Şialığı yaydığını duyunca o da Deken bölgesinde Teşeyüü resmi mezhep olarak ilan etti.[17]

Öyleyse diyebiliriz ki, Hintlilerin İslamı o asırlarda Şia’nın hakimiyetindeydi. Şia akidesi ise Hanefi akidesinin karşında (daha önce söylendiği gibi) dört usul olan Kitap, Sünnet, Akıl ve İcma üzerinedir.   


[1] -Cevad Muhaddisi, Ferheng-i Aşura, s.201.

[2] -Dr. Muhammed Cevad Meşkur, Ferheng-i Fırak-ı İslami, s.131.

[3] -Seyyid Abdulhamid Belaği, Hüccet- ut Tefasir ve Belağ-ul İksir, c.2, s.744.

[4] -Seyyid Murteza Firuzabadi, Fezail-i Penç Ten Der Sihah-ı Sitte, c.4, s.374.

[5] -Ebulkasım Payende, Nehc-ul Fesahe, Mecmuay-ı Kelimat-ı Kısar-ı Nehc-ul Fesahe, 2. Baskının mukaddimesi.

[6] -Wikipedia sitesi, Ferheng-i Fırak-ı İslami, s.170.

[7] -Milel ve Nihel, c.1, s.264 (Mısır baskısı, Muhammed Bedran’ın çalışması).

[8] -Seyyid Maraşi, Şerh-i İhkak-ul Hak, c.2, Mucem-u İtikadi yazılımı.

[9] -a.g.e; el-Akaid-ul İslamiyye, c.3, Merkez-ul Mustafa

[10] -Tercümet-ul Kamil, İnb-i Esir, c.27, s.154.

[11] -Seyyid Abbas Athar Ravzi, Şia Der Hind, c.1, s.229.

[12] -a.g.e; Muhammed Rıza Hekimi, Mir Hamid Hüseyin, s.102.

[13]-Mir Hamid Hüseyin, s.102.

[14] -Belirtmek gerekir ki hicri 7. asırdan 10. asıra kadar bazı Osmanlılarda Hindistan’da vardılar. Bkz: İbn-i Haldun, Tarih-i İnb-i Haldun, c.27, s.149).   

[15] -Şia Der Hind, c.1, s.255.

[16] -Mir Hamid Hüseyin, s.110.

[17] -a.g.e. s.104.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • geçici nikahın aktı için kullanılan lafızlar nelerdir? Şartları ve Hükümleri nasıldır?
    7192 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/03
    Geçici nikâhın aktini okumak için birkaç şart gereklidir: Aktin sıgasını okumak; şöyle ki süreli akitte bayan ve erkek’in rızası tek başına yeterli değildir. Belki bunun yanı sıra akit için okunan has lafızların okunması şarttır. İhtiyati vacip gereğince aktin sıgası sahih Arapça ile ...
  • Yaşayan anne ve babaya yönelik yapılan hayırlar doğru mudur?
    19582 Pratik Ahlak 2011/04/11
    Her insan iyi işler yapıp sevabını başkalarına ve bu cümleden olmak üzere anne ve babasına bağışlayabilir. Böyle bir durumda bu hayırlı amelin sevabı onlara ulaşacak ve buna ek olarak aynı sevabın benzeri veya hatta ondan daha fazlası ameli bağışlayan için de göz önünde bulundurulacaktır. ...
  • Hamd, medh ve şükür’ün farkı nedir?
    12760 Eski Kelam İlmi 2012/02/14
    Lügatte ve Istılahta Hamd, Medh ve Şükür1- Hamd lügatte sena ve övgü manasına gelmektedir.[1] Istılahta ise iradeyle yapılan güzel iş ve sıfata denir.[2] 2- Medh ...
  • Mübarek Ramazan ayının 21’inde yolculuk yapmanın hükmü nedir?
    5215 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Mübarek ramazan ayında yolculuk yapmanın sakıncası yoktur, ancak oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur.[1] insan yolculuktan dolayı tutamadığı orucunu ramazan ayından sonra tutmalıdır. Bu hükümderamazanın ayının 21’i ile diğer ...
  • Domuzun parçaları gibi necasetlerin bazı kısımları Müslüman olmayan kimselere satılabilinir mi?
    5962 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah’el - Uzma Mekarim Şirazi (Allah ömrünü uzun etsin): Eğer bu konu hakkında yakininiz varsa onun alınıp satılması sakıncalıdır. Hz. Ayetullah’el - Uzma Safi Gülpeygani (Allah ömrünü uzun etsin): Soruda gelen konu hakkında bilgim yok ama eğer söz konusu maddeler ...
  • Yasin Suresi’nin altıncı ayetiyle İsra Suresi’nin on beşinci ayeti arasında bir uyuşmazlık mı var?
    10831 Tefsir 2008/08/12
    Bu iki ayet arasında herhangi bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çünkü ikinci ayette (İsra Suresi, on beşinci ayet) bir peygamber göndermedikçe azap olmadığını söylüyor ancak birinci ayette (Yasin Suresi, altıncı ayet) “ataları uyarılmamış” diyor ve herhangi bir azaptan bahsetmiyor. ...
  • Sürmeyle abdest veya gusül alınabilir mi?
    38418 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/14
    Abdest ve gusül alırken bedende, suyun deri ve uzuvlarına ulaşmasına engel olacak herhangi bir şeyin olmaması gerekir. Buna göre sürme, gözün içine çekilirse abdest ve guslün doğruluğuna zarar vermez. Ama gözün etrafına veya kaşlara çekilirse bakılmalıdır, abdest veya gusül uzuvlarına suyun ulaşmasına engel midir, değil midir?
  • Kızla oğlanın doğru bir şekilde (günaha düşmeden) cinsel ilişkiye girmelerinin bir yolu var mı?
    51581 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/11/10
    İslama göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Hekim olan Allah bu ikisini sükunet bulsun, duygusal, ruhsal ve cinsel ihtiyaçlarını karşılasınlar diye birbirleri için yaratmıştır. İslam iki tarafında ihtiyaçlarının giderilmesi ve kadınla erkeğin her türlü ilişkisinin belli bir sınır ...
  • Neden Peygamber (s.a.a) Talha ve Zübeyir’e İslam’ın kılıcı lakabını vermiştir?
    11310 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Ayat namazı nasıl kılınır?
    10355 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/28
    Konuyu iki bölümde ele alacağız: a) Ayat namazına neden olan şeyler.b) Ayat namazının nasıl kılındığı.a) Ayat namazı şu olaylardan biri vuku bulduğunda farz olur: Güneş tutulması, Ay tutulması (tutulmalar kısmi de olsa), deprem ve halkın genelini korkutan şimşek çakması, ...

En Çok Okunanlar