Please Wait
7165
Nimete şükretmek, hadis kaynaklarımızda özel bir yeri olan konulardandır.[1] Mümin ve muvahhit bir insan Allah ve yaratıklarına yönelik doğru bir bilgi ve marifete sahip olduğundan, Rabbi tarafından kendisine gelen her şeye şükreder; zira böyle bir insan her zaman ilahi vazifesini yerine getirir, ister tatlı olsun ve ister acı olsun tüm hadiseler karşısında teslim olur ve onları yetkinlik mesiri ve Allah’a yönelik seyir çerçevesinde değerlendirir. İmam Hüseyin (a.s) dokuzuncu günün ikindi vaktinde yarenleri içinde ilahi hamd ve övgüyü rahatlık ve rahatsızlık halinde yerine getirir: "احمده على السرّاء والضرّاء"[2]; Allah’a iyi ve uygun haldeyken ve rahatsız haldeyken şükrederim. İmamın yarenleri de ona yardım etme ve imamlarının yanında şehit olma şerefine nail oldukları için ilahi hamd ve övgüyü yerine getirdiler: [3] "الحمد للّه الذی أکرمنا بنصرک وشرّفنا بالقتل معک"; Sana yardım etmeyle bizi üstün kılan ve senin ile öldürülmeyle bizi şereflendiren Allah’a hamd olsun. Kanlı Kerbela hareketi her ne kadar bir açıdan acı verici bir musibet olsa da başka bir açıdan İslam ve Müslümanlar için büyük bir nimetti; çünkü Seyitlerin Efendisi (a.s) ve yarenlerinin kanının bereketiyle, İslam saptırılmaktan kurtuldu. İslam az kalsın Ümeyye oğulları, Ebu Süfyan ailesi ve özellikle Yezid’in eliyle saptırılacaktı ve Yezid ve taraftarı din adı altında istedikleri her şeyi halka ve topluma yutturacaktı. İmam Hüseyin’in (a.s) şehadeti bu büyük sapmayı engelledi ve bu şükretmeyi gerektirmektedir. Bundan dolayı, bizim perspektifimizde musibet Allah tarafından insana verilmiş bir nimettir. Kerbela kıyamı da bu açıdan Müslümanlar ve özellikle Şiiler için hayat yolu, hakkı savunma ve düşmanla mücadele etmede en üstün örnek olup ilahi büyük bir nimet ve lütuftur. Bu yüzden bu nimete şükretmek gerekmektedir.
Bu sorunun ayrıntılı cevabı yoktur.
[1] Bkz: Kuleyni, Kâfi, c. 2, s. 94, Babu’ş-Şükr, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 ş.
[2] Makrem, Abdürrezzak, Maktelü’l-Hüseyin (a.s), s. 212, Müessesetü’l-Horasan lil-Matbuat, Beyrut, 1362.
[3] A.g.e. s. 215.