Gelişmiş Arama
Ziyaret
8907
Güncellenme Tarihi: 2010/11/08
Soru Özeti
Bidat ve onun İslam’daki ölçüsü nedir?
Soru
Bidat ve onun İslam’daki ölçüsü nedir?
Kısa Cevap

“Bidat” sözlükte yeni ve geçmişi olmayan iş manasındadır. Istılahta ise “dinde olmayan bir şeyi dine sokmak” anlamındadır; yani din ve şeraitin bir cüzü olmayan ve de hiçbir İslam kanun ve buyruklarıyla uyuşmayan bir şeyi dine isnat etmektir. Bu yüzden İslam’ın tümel buyruklarını yeni ve modern hususlara uyarlamak bidat değildir.

Ayrıntılı Cevap

Cevabın açıklığa kavuşması için dikkatinizi birkaç noktaya çekiyoruz:

1. Dine bidat sokmak[1] büyük günahlardandır ve bunun haram oluşunda bir şüphe yoktur. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “(Dinde yeri olmayan) her yeni şeyin icadı bidattir, her bidat sapma ve her sapma da ateşliktir.”[2]

2. Bidat şeraite ekleme yapma veya ondan bir şeyi azaltma yoluyla bir tür dinde tasarrufta bulunmaktır. Bundan dolayı, yenilik din ve şeraitle ilgili olmaz ve de geleneksel ve normal bir mesele olarak gerçekleşirse bidat sayılmaz. Örneğin bir ulus sevinç mevsimi olarak bir günü kendi için belirlerse ve bu, şeraitin böyle bir emir verdiğine inanmaksızın gerçekleşirse, böyle bir fiil bidat sayılmaz. Ama bunun helal ve haram oluşu başka bir açıdan incelenmesi ve araştırılması gerekir. Buradan sanat, spor, teknik vb alanlardaki insanlığın birçok yeniliğinin ıstılah anlamındaki bidat sınırı dışında kaldığı ve bunlar hakkında söz konusu olan şeyin de özel ölçü ve kıstasa sahip başka açılardan helal ve haram olma meselesi olduğu açıklığa kavuşmaktadır.

3. Dinde geçmişi olmayan ve yeni husustan kastedilen şey, İslam’ın hiçbir tümel ve tikel kanun ve buyruklarıyla uyuşmaması ve mütenasip olmaması ve de İslam’ın tümel kanunlarını yeni ve modern örneklere uyarlamanın mümkün olmayışıdır.[3] Şöyle açıklayabiliriz: Şeriatta bidat unsuru, şeraitte kendisi için bir kaynağı ve kökü olmayan bir şeyi dinin emrettiği şerî bir buruk sıfatıyla insanların kullanması noktasına döner. Ama insan dinî bir amel sıfatıyla bir fiilde bulunduğu zaman ve bu fiilin meşru oluşuna dair (özel veya genel şekliyle) şerî bir delil taşırsa, bu fiil bidat olmaz. Bu yüzden büyük Şii âlimi allame Meclisi şöyle buyurmaktadır: Şeriatta bidat, Peygamberden (s.a.a) sonra ortaya çıkan ve caiz oluşuna dair özel veya genel şerî bir delilin olmadığı şeydir.[4] Büyük Ehli Sünnet bilgini İbn. Hacer Askalanî de şöyle demektedir: “Bidat yeni ortaya çıkan ve şeriatta kendisine delil teşkil edecek bir unsurun olmadığı şeydir. Şeriatın delil teşkil ettiği şey ise bidat değildir.”[5] Yukarıdaki açıklamalardan bazı insanların el ve ayaklarına sarmış kuruntudan ibaret birçok şüphe de hallolmaktadır. Örneğin dünyadaki birçok Müslüman Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) doğum gününü kutlamaktadır ve bir grup ise bunu bidat bilmektedir! Oysaki söylediklerimiz esasınca bidat ölçüsü bu hususa uyarlanmamaktadır; zira her ne kadar bu tür bir yüceltme ve sevgi ilanı şeriatta olmasa da yüce İslam Peygamberi ve onun ehli beytine (a.s) sevgi duymak İslam’ın kesin usullerindendir ve bu gibi dinsel bayramlar bu genel usulün gösterge ve yansımasıdır. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “De ki: Ben, buna karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehlibeytimi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum."[6] Ve yüce Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sizden hiç kimse malı, evladı ve tüm insanlardan daha çok beni sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.”[7] Bu ilke Müslümanların bireysel ve toplumsal yaşamlarının değişik boyutlarında gösterge ve yansımalar taşıyabilir. Doğum günlerinde kutlama yapmak söz konusu günlerdeki Allah’ın rahmet ve bereketinin nüzulünü hatırlama ve ilahî dergâha şükretme özelliği taşımaktadır. Bu fenomen (rahmetin nüzul gününde kutlama yapmak) önceki şeriatlarda da yer almıştır. Nitekim Kur’an’ın açık ifadesiyle Hz. İsa (a.s) Yüce Allah’tan kendisine ve yarenlerinden oluşan topluluğa semavî bir sofra indirmesini istemiş ve böylece sofranın inme gününü nesiller boyu kendisi ve müntesiplerince kutlamasını dilemiştir. “Meryem oğlu İsa, “Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; önce gelenlerimize (zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve senden (gelen) bir mucize olsun.”[8] Artı, iki emanet hadisi hükmünce imamların rivayetleri (a.s) şeriat kaynağı ve dinsel hükümler delillerinden sayılmaktadır. Dolayısıyla onların sözlerine uymak dine uymaktır ve bu dinde bidat çıkarma kategorisine girmez.

4. Bidatin manasına dikkat etmeyle kültürel, siyasal ve toplumsal meselelerde önemli bir rolü olan mühim bir konu anlaşılmaktadır ve o da batılın gerçek çehresiyle hiçbir zaman talip ve müşterisinin olmadığıdır; çünkü hiç ve boştur. O halde kendine dikkat çekmek için hakikat şekil ve rengine bürünmekte ve bir hakikat şeklinde görünmektedir. Çünkü tüm insanlar ve varlıkların hepsi hakikat ve gerçeği istemektedir. Tarih boyunca batıl cephesindeki en önemli faaliyet alanı kültür alanı olmuş ve bu yolla kendi çirkin çehresini güzel ve gerçek gösterme hedefini gütmüştür. Kur’an-ı Kerim yirmi yerden fazla batılın bu taktiği hakkında “tezeyyün” (güzel göstermek) tabirini kullanmıştır. Mesela bir örnekte şöyle buyurmuştur: “Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemişti.”[9] Ve şöyle buyurmuştur: “Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır?”[10] Bu açıdan tarihin kadim dönemlerinden bugüne dek zalim ve sömürgeci egemenlerin önemli araçlarından biri de sahte din üretmek ve yeni mezhep ve düşünceler icat etmek olmuştur. Böylece bu vesileyle ilahî dinler karşısında direnmek ve hak cephesini zorlamak istemişlerdir. Elbette düşmanın değişik propaganda yöntemlerini detaylı bir incelemeye tabi tutmak ve görünüşü güzel ve aldatıcı çehreler arasında batılın gizli yüzünü keşfetmek ve tanıtmak kolay bir iş değildir. Bilimsel ve düşünsel alanlarda üstün yeteneklere sahip olanlar ancak böyle bir işi yapabilir. İslam’da âlimler ile oturmanın ve onlarla beraber olmanın defalarca vurgulamasının[11] felsefe ve sırrı belki de budur. İşte bu şekilde insan gerçek bilginler ile irtibat kurarak sapma tehlikesinden korunabilir.

5. Sapma hiçbir zaman ilk merhaleleriyle kısıtlı kalacak şekilde incelenmemelidir. Gelecek zamandaki devamına da bakılmalıdır. Nitekim hendese biliminde sapma açısının genişlik miktarı ilk başta çok azdır ama uzamasıyla birlikte az olan genişlik yüzlerce veya binlerce kilometreye dönüşmektedir. Buradan ilmî havzalarda geçerli yöntem olan geleneksel fıkha önem vermenin ve taklit mercilerine uyma zorunluluğunun felsefe ve sırrı ve de bu yöntemin niçin imamların nuranî şahsiyetlerince (a.s) teyit edildiği[12] anlaşılmaktadır. Bu yöntem dinsel metinlerdeki hakikatleri anlamak ve kavramak için en sağlam ussal ve aklî yöntemdir.[13] Her halükarda dinde bidat çıkarmak yıkıcı siyasal, toplumsal ve kültürel neticeler taşır ve bu dinin toplumda tahrip edilmesinin en önemli etkenidir. Belki de bu netice ve sonuçlar nedeniyle Peygamber (s.a.a) Zirar Mescidi’ni yıkma emri vermiştir.[14] Çünkü Kur’an bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, müminler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resulüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kastımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şahitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar.”[15]



[1] Gerçekte dinin bir cüzü olmayan bir şeyi dine isnat etmek.

[2] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 263; Müsned, Ahmed Hanbel, c. 4, s. 126.

[3] Menşur-i Akaid’ten, Cafer Sübhanî, s. 219 sonrası.

[4] Biharu’l-Envar, c. 74, s. 202.

[5] Fethu’l-Bari, c. 5, s. 156.

[6] Şura, 23.

[7] Camiu’l-Usul, c. 1, s. 236.

[8] Maide, 114.

[9] Enfal, 48.

[10]Fatır, 8.

[11] Kafi, c. 1, Bab-u Mecaliseti’l-Ulema ve Sohbetehum.

[12] Vesailu’ş-Şia, c. 18, s. 19, İmam Sadık’tan şöyle rivayet etmektedir: “Sözlerimizi nakleden ve açıkladığımız helal ve haramı okuyup onları tanıyan kimseyi hâkim karar kıldım.” Şeyh Seduk Kemalu’d-Din ve Tamamu’n-Ni’me kitabı c. 2, s. 844’te asrın imamından şöyle nakletmektedir: “Meydana gelen olaylar hakkında hadislerimizin nakledicilerine müracaat edin; zira onlar benim size hüccetimdir ve ben de Allah’ın hüccetiyim.

[13] Daha fazla bilgi için fıkıh usulü ve delilli fıkıh kitaplarına müracaat edin.

[14] Sire-i İbn. Hişam, c. 2, s. 530; Biharu’l-Envar, c. 2, s. 253.

[15] Tövbe, 107.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir ayet var mı?
    13874 Tefsir 2010/12/28
    ‘Kur’an’ın kapsamlılığı’ hakkında görüş bildiren alim ve müfessirler, Kur’an’ın, pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda aralarında görüş birliği yoktur.Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3807 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    7115 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Yüksek düzeyde kârla muzarebe yapmak doğru mudur?
    5646 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/29
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Peygamberin buyruğuna göre Kur’an’ın batın ve tefsirini açıklayan kimdir?
    9396 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Bu içerik değişik tabirlerle imamlar (a.s) hakkında zikredilmiştir. Oların imanın temsilcileri, Kur’an’ın gerçek müfessirleri, konuşan Kur’an ve Kur’an’ın emirlerini aşikâr kılanlar oldukları ve başlarında da İmam Ali’nin (a.s) yer aldığı belirtilmiştir. Elbette bu hususun İslam inançlarında kanıtsal bir desteği de mevcuttur. Buna örnek teşkil edecek rivayetler vardır. Bu cümleden ...
  • Ehl-i kitap, meadın cismani olduğuna inanıyor mu? Lütfen bu alanda bir kaç kitap tanıtır mısınız?
    7999 Tefsir 2010/12/28
    Cevabın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor:1-Ehl-i kitabın (ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan, ister Zerdüşt) öğretilerinde cismani mead adı altında bir konudan özel olarak bahsedilmemiştir. Bu yüzden bu konuda söyleyeceğimiz şeyler Ehl-i kitabın dini kitaplarından mead inancı hakkında anladıklarımızdır.
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11767 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Şia’daki adaletin Mutezile ile farkı nedir?
    10518 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Şia ve Mutezile’den ibaret her iki okul da adaleti kendi mezhep usullerinden biri olarak ilan etmekte ve her ikisi de aklî iyi ve çirkine inanmaktadır; yani bir takım konular hakkında hatta mukaddes şeriat tarafından bir hüküm belirtilmemişse dahi, insan aklı yalnız başına onların iyi veya kötü olduğunu ...
  • Ölümden sonra ruhun, dünyanın işleri ve olaylarından haberi olabilir mi?
    39809 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Kur’an-ı Kerim’den ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinden, öldükten sonra ruhların dünyaya gelebildikleri, yakınlarının, eş ve dostlarının vs. durumlarından haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Meleklerinde bu işteki rolü reddedilmediği gibi buna açıkca değinilmiştirde.Rivayetlerde bu konuda şöyle buyurulmaktadır:1- ‘Şüphe yok ...
  • İkinci Halife, Hz. Ali (a.s)’ın damadı mıydı?
    12708 تاريخ بزرگان 2010/01/16
    İkinci halifenin Hz. Ali (a.s)’ın kızı Ümmü Kulsümle evlendiği konusu hem Şii, hem de Sünni rivayetlerde gelmiştir. Ama bu olayı anlatan rivayetler aynı olmayıp, birbirlerinden farklıdırlar. Sünni ve Şii rivayetlerde ortak olan nokta ikinci halifenin Ümmü Kulsüm’ü istediği, ama ...

En Çok Okunanlar