Gelişmiş Arama
Ziyaret
7072
Güncellenme Tarihi: 2011/03/01
Soru Özeti
arazinin tapusunu erken alabilmek için avukat tarafından rüşvet verilmesinin hükmü nedir?
Soru
bir kimsenin bir arazisi var ve bu arazinin tapusunu çıkarması için avukat tutmaya gerek duyulmatadır. Tapu alma işinin zor olduğu gereğince mezkur arazinin tapusunu almak için avukat tarafından ilgili yetkililere rüşvet verilerek söz konusu arazinin tapusu alınır ve satılırsa, bu araziden elde edilen paranın hükmü nedir?
Kısa Cevap

Rüşvetin alınması, verilmesi, rüşvetin tahakkuk bulaması için vasıtalık görevinin yapılmesi bütün şekilleriyle ve her kime veriliyorsa verilsin haramdır. İster hakkın tahakkuk bulması için olsun, ister batılın ibtaledilmesi için, ister asıl işin gerçekleşmesi için olsun, ister işin daha erken gerçekleşmesi için, ister başka kimselerin hakkına zayıat verilmesine sebebiyet versin, ister sebebiyet vermesin, ister vasıtayla olsun ister vasıtasız olsun, rüşvet vermek tamaniyle ve her yönüyle haramdır. Hakkın tahakkuk bulması ve bu hakkın aradan zayii olup gitmemesinin tek yolu ve tek çaresi sadece ve sadece rüşvet vermekle mümkün ise, bu durmda rüşvetin verilmesinde her hangi bir sakınca yoktur.

Buna binaen tapu işlemlerindeki zorlukların ortandan kaldırması için avukat tarafından ilgili yetkililere rüşvetin verilmesi haramdır. Ancak bu yolla elde edilen tapunun kendisi sıhatlı ve doğrudur. Rüşvet verilmekle alındı diye sıhatına bir zarar getirerek aslını batıl etmiyor.  

Ayrıntılı Cevap

İşi yürütme ve ilerletmek, kendi hedef ve arzularına ulaşmak için takip edilen gayri meşru ve caiz olmayan yollardan birisi rüşvet olgusundan yararlanmaktır. Rüşvetin tanımı şudur: "her hangi bir işle görevli (ve yapacağı görev karşılığında aylık maaşını beytül maldan veya kurum ve kuruluşlardan alan) bir kimseye, işinin yapılması veya işinin daha erken gerçekleşmesi , veya batıl olanı hak kisvesine sokarak sabit kılmak karşılınğında, yapılan hizmetler, verilen mankul veya gayri mankul veya nakit paralardır".[1] Başka bir beyanla; rüşvetin tahakkuk bulması için üç grup rol üstlenmetedirler: 1) rüşvet veren kimse; 2) rüşvet alan kimse; 3) bu ikisinin arasında arabuluculuk yapan kimse. Rüşveti haram kıldıran rivayetlerde her üç şahıs da (raşi; rüşvet veren, mürtaşi; rüşvet alan ve el-maşi benehuma; ikisinin arasında arabuluculuk yapan) lanetlendirilmişler.[2]   

Rüşvetin hükmü hakkında şöyle denilmesi gerekmektedir: rüşvetin verilmesi ve alınması haramdır.[3] Rüşvet alınmasının haramlığı noktasında müslüman ve malı muhterem olan kafir arasında fark yotur. Yani rüşvet, ister müslün bir kimseden alınsın ister malı muhterem olan kafir bir kimseden alınsın haramdır.[4] Rüşvet yoluyla bir kimse başka bir kimseden bir şey almış ise alan kişi aldığı malın sahibi olamaz. Dolayısıyla rüşvet alan kimse o malı kimden almış ise kendsine iade etmesi gerikmetedir.[5]   Alan kişi aldığı malda tasarruf etme hakkına sahip de olamaz.[6]

Rüşvetin verilmesi tek bir durumda caizdir. Oda şudur: kişi hak sahibidir, ama kendi bu hakkını elde etmek için rüşvet vermek dışında başka hiçbir yolun söz konusu olmadığı durumdadur.[7] Elbette hatta bu durmda bile rüşvet almak alan kişi için caiz değil ve haramın kapsama alanının dışına çıkmıyor. Başka bir beyanla; rüşvet almak bütün haletlerde haramdır. İster hakkın tahakkuk etmesi için almış olsun, ister batılı iptal etmek için, ister batılın tahakkuk bulması veya hakkın iptali için almış olsun fark etmiyor.[8] Dolayısıyla hiçbir durumda ve hiç bir memur için başka kimsenin sahip olduğu kesin hakkının tahakkuk ettirmesi için rüşvet alması caiz değildir. Ama bu hakkın tahakkuk bulması için rüşvet vermek bazen (kendi hakkını ancak rüşvet vererek elde edilebilinmesi mümkün olduğu surumlarda ancak) caizdir.[9]    

Rüşvet verme eylemi dolayısız veya dolaylı verilmesi arasında her hangi bir fark yotur. Zira zikir edilen rivayette rüşvet veren ile rüşvet alan ve ara buluculuk yapan kimseler eşit tutulmuş ve aralarında her hangi bir fark gözetmeksizin hepsi lanetlendirimişler.[10]   

Hakeza; bırakın başkasının hakkının zayi olmasını veya başka kimselerin sıkıntıya düşmesine neden oluyor olmasını bir kenara, hatta eğer başka kimsenin sıkıntıya düşmesine neden olmasa bile rüşvetin verilmesi ve alınması caiz değildir.[11]

Yapılan açıklamalara binaen sorulan soruda zikir edilen tüm durumlarda; ister avukat kendi malından rüşvet versin ister arazı sahaibi olan kimsenin malından versin verdiği rüşvet haramdır. Müvekkilin (vekil tutan kişinin) malını almak tek rüşvetin verilmesine munhasır kalmış durum söz konusu ise, rüşvet verilmesinde bir sakınca yoktur. Yani böyleli bir durumda rüşvetin verilmesi caizdir ve her hangi bir sakıncası yoktur. Zira bu durum müstesna edilmiş durumlardan sayılmaktadır. Ama araziden alınan paralar ise (zikir edillen durumlardan) hangi duruma giriyorsa girsin arazı sahibi için halaldir.


[1] Rüşvet kavramı hakkında daha fazla bilgi edinmek için bkz. HADEVİ TAHARANİ, Mehdi, "kazavet ve kazi", s. 188-193.

[2] NURİ, Mirza Hüseyin, "müstedreku'l-vesail", birinci baskı, Kum: müesesei Alu'l-beyt, 1408, c. 17, s. 355; MECLİSİ, Muhammed Bakır, "biharu'l- envar", nermefzari camii fıkhi ehlibeyt, c. 101, s. 412.

[3] İMAM HUMEYNİ, "tevzihu'l-mesail el-mehaşi", birinci baskı, Kum: camiatul muderisin, 1424 h.k. c. 2, s. 913; BEHCET, Muhammed Taki, "camiu'l- mesail", birinci baskı, Kum: bi naşir, bi tarih, c. 2, s. 412; HAMENEY, seyit Ali, "ecvibetü'l- istiftaat", s. 273.

[4] İMAM HUMEYNİ, " tevzihu'l-mesail el-mehaşi ", c. 2, s. 913.

[5] A.g.e. ve "ecvibetül istiftaat", s. 273.

[6] "ecvibetül istiftaat", s.273.

[7] İMAM HUMEYNİ, " tevzihu'l-mesail el-mehaşi ", c. 2, s. 983.

[8] A.g.e.,

[9] SİSTANİ, Seyit Ali, "minhacüssalihin", c. 2, s. 16. nermefzari camii fıkhi ehlibeyt; FAZIL, Muhammed, "el-kada ve eş-şahadat", birinci baskı, Kum: merkez-i fıkhil emimetil-athar" 1420 h.k., s. 33.

[10] NURİ, Mirza Hüseyin, " müstedreku'l-vesail ", birinci baskı, Kum: müesesei Alu'l-beyt, 1408, c. 17, s. 355 MECLİSİ, Muhammed Bakır, " biharu'l- envar", c. 101, s. 412; nermefzari camii fıkhi ehlibeyt.

[11] İMAM HUMEYNİ, " tevzihu'l-mesail el-mehaşi ", c. 2, s. 983; " ecvibetü'l-

stiftaat ", s. 274.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Tevrat ve İncil’de beş ferdin isimleri zikredilmiş midir?
    27447 Eski Kelam İlmi 2010/11/08
    Bazı hadislere göre Peygamber-i Ekrem (s.a.a), İmam Ali (a.s), Hz. Zehra (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’den (a.s) ibaret olan aba ehli beş ferdin isimleri İncil ve Tevrat’ta zikredilmiştir. Bu cümleden olmak üzere İmam Rıza’nın (a.s) Caslik (kilise önderlerinden bir fert) ve Rasu’l-Calut (Yahudilerin önderi) ...
  • Kartlar, kumar aletlerinden midir?
    6176 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Sorunuz taklit mercilerinin bürolarına gönderildi ve aşağıda şimdiye kadar elimize ulaşan cevapları yayınlıyoruz.Hz. Ayetullah Hamanei’nin Bürosu: Kartlar örfte kumar aletlerinden sayılmaktadır ve onunla oynamak her halükarda hatta bahis şartı olmazsa bile haramdır. Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin ...
  • Din neden siyasete müdahale eder?
    12471 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/21
    Dinin siyasetten ayrı olduğu görüşü, insanın değişik hayat alanlarında dinin rolünü silme ve minimum dereceye indirmeyi savunur. Bu görüş esasınca insan akıl ve bilim aracılığıyla kültür, siyaset, hukuk, ekonomi, iletişim, adap ve birlikte yaşam kanunlarını öğrenip yasalaştırabilir ve hayatı idare etmede dinin müdahale etmesine bir gerek yoktur. ...
  • Hz. Adem (a.s)’ın çocukları kimlerle evlendiler?
    51967 Kur’anî İlimler 2010/03/07
    Hz. Adem (a.s)’ın çocuklarının evlenmesi konusunda İslam alimleri arasında iki görüş vardır: 1-     O zamanlar Allah tarafından kız ve oğlan ...
  • Rad suresinin 31. Ayetin “Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” açıklaması nasıldır benim için açıklar mısınız?
    11568 Tefsir 2012/02/15
    Şu ayetten “kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” maksadın ne olduğu konusunda müfessirler tarafından iki görüş ortaya atılmıştır:1-
  • Musa Mubarka’nın yaşamı hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
    6954 تاريخ بزرگان 2010/12/28
    Ebu Cafer Musa Mubarka’, İmam Muhammed Cevad b. Ali Rıza b. Musa b. Cafer’in (a.s) oğludur. O, h.k. 296 yılının rebiü’s sani’ ayında vefat etmiştir.[1]Umdet-ut Talib kitabında onun hakkında şöyle yazılıdır: O, İmam ...
  • Oruç insan üzerinde ne gibi eğitici eserler bırakır?
    7212 Pratik Ahlak 2012/05/12
    Oruç, nefsin tehzip (ruhi temizlik) ve tezkiyesi için bir çeşit alıştırma ve insanın kendi nefsine tasallutunun tahakkuku için uygun bir yöntem ve nefsanî heveslerle mücadeledir. Oruç, ferdi ve içtimai iki boyutta olmak üzere, insanın bedensel boyutta bıraktığı eserlerin yanı sıra insanın ruhi boyutunda da eğitici ...
  • Acaba Allame Meclisi Safeviye hükümetinin övücüsü müydü? Yoksa dinin tebliğcisi miydi?
    8163 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Şia âlimlerinin Safeviye hâkimleri ya da diğer yöneticilerle işbirliği içinde olmaları bu hâkimlere meşruiyet vermek veya onları teyit etmek cihetiyle değil, Şia Mezhebi ve Şia camiası için son derece olumlu faydaları olan toplumsal ve dini maslahatları dikkate almaları cihetiyledir.Allame Meclisinin siyasi kimliği ve siyasi faaliyetlerine yapılan eleştiriler onun Safevi ...
  • İnsanın bilgisi nispî midir yoksa mutlak mıdır?
    7603 Yeni Kelam İlmi 2011/08/17
    Göründüğü kadarıyla nispî bilgi ve mutlak bilgi hakkında hissî ve tecrübî örnekler ile aklî örnekler arasına fark koymamız gerekmektedir; zira hissî ve tecrübî örneklerde bilgimizin nispî ve sadece özel hususların tecrübe edilmiş olması mümkündür. Bazı hususlarda his ve tecrübenin hata yapması muhtemeldir. Ama aklî hususlar böyle değildir; zira aklî ...
  • Ebu Süfyan zorlamayla mı Müslüman oldu?
    7411 Tarih 2014/05/28
    Hiçbir muteber tarihi kaynakta Mekke fethinden önce Ebu Süfyan’ın Müslüman olması nakledilmemiştir. Ancak Ebu Süfyan önderliğindeki Kureyş kâfirlerinin merkezi karargâhı ve siyasi başkentinin düşmesinden sonra o ve kendisi gibi düşünenler Müslüman olduklarını ilan etmişlerdir. Doğal olarak bu, onların Müslümanlığının bir tür mecburiyetten kaynaklandığına delalet etmektedir. Kendilerinin sonraki ...

En Çok Okunanlar