Gelişmiş Arama
Ziyaret
10247
Güncellenme Tarihi: 2011/05/21
Soru Özeti
Allah’ın evini veya imamları ziyarete gitmek için bizim istememiz mi gerekmektedir yoksa Allah ve imamların bizi çağırması mı?
Soru
Allah’ın evini veya imamları ziyarete gitmek için bizim istememiz mi gerekmektedir yoksa Allah ve imamların bizi çağırması mı?
Kısa Cevap

Böyle yolculuklarda insanların isteğiyle onların Allah ve ilahi evliyalar tarafından çağrılmaları arasında bir çelişki bulunmaz. Ziyaretçinin isteği ve çağrılmasıyla beraber gerçekleşen yolculuk, bir şahsın kendi isteğiyle bir ziyafete gitmesi ve ziyafet veren şahsın da ona davetname göndermesine benzer ve bu durumda onun özel saygısına muhatap olacaktır. Ama bazı şahısların kendi isteğiyle ve bir davet olmaksızın bu ziyafete gitmesi de muhtemeldir ve çok açık olduğu üzere genellikle böyle bir durumda ev sahiplerinin sıcak karşılamasına muhatap olmayacaklardır.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun yanıtında ilkönce Şia akidesine göre insanların davranış ve hareketlerinde mecbur olmadıklarını ve Allah’ın doğru yolu gösterdikten sonra irade ve istekleriyle geleceklerini kurmaları için bu gücü tüm insanlara bahşettiğini bilmeliyiz.[1] Elbette insan Allah’ın izni olmaksızın en küçük bir işe bile girişemez[2], ama ilahi irade onu hayır ve şerri seçmede muhayyer bırakmıştır. Uhrevî ödül ve ceza da bu esas uyarınca gözetilmiştir. Bu delil uyarınca hac ve diğer ziyaret yolculuklarını tamamıyla insanların isteği dışında ve çağrılmaya bağlı addedemeyiz. Bu meseleyi açıklamak için günlük hayatta gerçekleşen benzer numunelere dikkatinizi çekiyoruz: Büyük ve saygın bir şahsiyetin evinde büyük bir ziyafetin verildiğini düşünün. Bu ziyafette hazır olan bireyler birkaç değişik gruba ayrılacaktır:

1. Bir grup ev sahibinin dostları olup kendisinin davetiyle bu misafirliğe gelenlerdir. Doğal olarak saygıyla karşılanacaklar ve ev sahibi tarafından kendilerinin daha rahat etmesi ve hoşça vakit geçirmesi için bu misafirlikte gerekli hazırlıklar yapılacaktır. Onların bu misafirlikteki varlığı aralarındaki ilişki ve sevgiyi pekiştirecek ve bu gruptaki misafirler oturumu onurlu bir şekilde terk edeceklerdir.

2. Bir grup da önceden davet edilmeksizin bu büyük meclise gelecektir. Eğer meclis sahibi cömert ve mükrim bir insan olursa imkân ve olanaklar ölçüsünde onları da ağırlayacaklardır.

3. Bir grup şahsın da meclis sahibiyle herhangi bir dostluk ve sevgi bağı olmaksızın ve de önceden bir davet almaksızın sadece üstün toplumsal konumlarını göstermek amacıyla davetliler arasına katılması ve sürekli kendilerini bir şekilde ev sahibinin yanında göstermeye ve onunla tanışıklıklarını diğerlerine bir üstünlük aracı olarak kullanmaya çalışması da muhtemeldir. Gösterişten başka hiçbir hedefi olmayan böyle riyakâr bireylere karşı ev sahibinin davranışı kesinlikle soğuk olacaktır.

4. Bir grubun da meclisin düzenini bozmak ve onu dağıtmak için bu ziyafete gelmesi farz edilebilir. Bu tür şahısların ev sahibinin yanında bir saygınlıkları bulunmamakla beraber kendisinin rahatsız ve üzülmesine de neden olacaklardır.

Belirtilen tüm şahısların kendi isteğiyle misafirliğe geldiğine dikkat ediniz. Ama şu farkla ki bazıları ev sahibinin davet ve çağırmasıyla misafir olmuş ve bazıları ise bu ayrıcalığı taşımamıştır. Bu sınıflandırma Mekke, Medine ve diğer kutsal mekânlara yapılan yolculular için de gözetilebilir:

1. Bir grup şahıs Allah ve O’nun velileriyle olan güçlü ve sağlam irtibatları nedeniyle onların özel inayetlerine nail olur, böyle değerli yolculukların altyapısı kendileri için hazırlanır ve engeller ortadan kalkar. Birçok kez bazı bireylerin halisane Allah, Peygamber ve onun ailesine sevgi beslediklerine ve hac farzını yerine getirmek ve de diğer ziyaretgâhları ziyaret etmek istediklerine ama içinde bulundukları maddî ve cismanî koşulların arzularının gerçeğe dönüşmesini takriben imkânsız kıldığına tanıklık etmekteyiz. Lakin bununla birlikte aniden hiç hesap etmedikleri bir yerden gerekli altyapılar oluşmakta ve böyle ziyaretlere gitmek kendilerine nasip olmaktadır. Doğal olarak bizde Allah ve O’nun velileri tarafından kendilerinin çağrıldığına dair bir itminan oluşmaktadır. Bu çağrılma bir takım altyapıların oluşmasına ve onların kendi istekleriyle bu yolda yürüyebilmelerine neden olmuştur. Bu esas uyarınca çağrılmak ve onların isteği bir doğrultuda yer almaktadır, birbiriyle çelişmemektedir. Böyle imanlı bireyler hatta zahirde hac ziyaretini yapma başarısına sahip olmasalar bile Allah taşıdıkları temiz niyetleri nedeniyle onları ödüllendirecektir. Örneğin, İmam Hasan Askeri (a.s) Samerra’da askeri bir karargâhta ev hapsinde olduğundan ve dönemin egemenleri kendisine yolculuk yapma izni vermediklerinden zahirde Allah’ın evini ziyaret etmeye nail olamamış ve hac amellerini yapamamıştır. Ama çok açık olduğu üzere bu husus o büyük İmamın şan, makam ve ecrinden bir şey eksiltmez.

2. Bazen de ticaret veya yolculuk dürtüleri bazı şahısların kutsal mekânlara yolculuğu istemesine neden olmaktadır. Bu şahıslar bir ziyafete gelen davet edilmeyen misafirler gibidir. Her ne kadar birinci grup kadar yakınlık ve değer taşımasalar da ev sahibinin saygınlığına riayet etme ve bu mekânlarda uygunsuz davranışlardan kaçınma kaydıyla bir ölçüye kadar onun manevi feyizlerinden faydalanabilirler.

3. Bazı şahıslarda ziyaretgâhlara yolculuk etme isteğinin ortaya çıkmasına neden olabilecek üçüncü bir etken de şeytanın verdiği vesveselerden kaynaklanan dürtülerdir. İnsanların dindar ve velayete bağlı sıfatıyla bu şahısları tanıması veya isimlerinin başına hacı ve Kerbelaî eklenmesi veyahut daha önce bu mekânları ziyaret etmeye nail olan komşu ve dostlardan geri kalmamak için bu yolculukların yapılması bunun birer örnekleridir. Böyle samimiyetsiz bir niyetle bu yolda adım atanlar maalesef az değildir. Doğal olarak onlar Allah’ın ve O’nun velileri tarafından bu yolculuk için çağrılan gerçek misafirler olarak değerlendirilemez. Bu tür bireyler Allah’ın lütuf ve bağışlamasının beklentisi içinde olamazlar; çünkü Allah’ın bağışlaması sadece O’nun rızasını gözetenlere taalluk edecektir[3] ve Kerbela ziyaretçilerine verilen tüm vaatler riya ve gösteriş niyeti taşımayan bireylere mahsustur.[4] Böyle riyakâr bireylerin bu yolculuktan nasibi ise belirtilen küçük hedeflerine ulaşmaktan başka bir şey değildir.

4. Son olarak dördüncü grup ise ziyaretçiler arasında fitne ve bozgunculuk çıkarma niyetiyle bu kutsal mekanlara gelmektedir; bunlar bazen şüphe dile getirerek ve uygunsuz davranışlarda bulunarak ziyaretçilerin manevî dürtülerini ortadan kaldırmaya çalışmakta ve bazen de fizikî olarak bu mekanları tahrip etmeye ve ortadan kaldırmaya yeltenmektedirler. Bu şahısların Allah ve masumların (a.s) davetlerine muhatap olamayacakları çok açıktır!

Bu hususta Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara, orada zulmederek adaletten ayrılanlara acı bir azab tattırırız.”[5] Belirtilen konuları gözden geçirerek şu değerlendirmeyi yapabiliriz: İnsanlar değişik dürtüler ile kutsal mekânlarda birbirleriyle buluşabilir ve bunların tümü de onların kendi isteğiyle gerçekleşir. Bildiğimiz gibi Peygamber (s.a.a) ve diğer ilahi veliler Allah rızası için Kabe etrafında nasıl tavafta bulunuyorduysalar, Muaviye ve Yezid gibi şahıslar da görünüşte bu yolu Allah’ın evi yanında kat ediyorlardı. Ama ilki nerede, ikincisi nerede! Şehidlerin efendisi Hüseyin b. Ali’nin (a.s) merkatı da baştan itibaren ilahi âşıkların maksat ve gayesi olmuştur. Ama kendi zamanımızda idam edilen Saddam gibi canilerin de bazen ziyaret sıfatıyla bu merkata geldiğini ve bazen de tam bir utanmazlıkla onun taranması emrini verdiğini bilmekteyiz! Bunların tümü, kutsal mekânlara gelen herkesin çağrılarak gelmediği gerçeğini göstermektedir. Bu esas uyarınca sorunuza yanıtımız şudur: Böyle yolculuklar için her halükarda bir isteğin olması gerekir ve bu istek olmaksızın ziyaret gerçekleşmez. Ama böyle bir istekte bulunurken dürtü halisane ve ilahi olursa bu bireyin çağrıldığına delalet eder ve birey yolculuğunda birçok manevi fayda elde edebilir. Aksi takdirde Mekke ve diğer kutsal mekânlara yolculuk etmenin diğer yolculuklar ile herhangi bir farkı kalmayacaktır.



[1] Dehr, 3 (انا هدیناه السبیل اما شاکرا و اما کفورا).

[2] Tekvir, 29 (و ما تشاؤن الا ان یشاء الله رب العالمین).

[3] Hür Amılî, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş-Şia, c. 11, s. 109, rivayet. 14377, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1409 h.k.

[4] a.g.e., c. 14, s. 446, rivayet. 19567.

[5] Hac. 25.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Ehl-i Sünnetin Bilal hakkındaki görüşü nedir?
    5848 تاريخ بزرگان 2008/05/13
    O müşriklerin işkencelerine karşı direniş göstermiş, Peygamber’in müezzini ve savaşlarda Peygamber’le birlikte savaşmış Resulullah’tan sonra Medine’yi terketmiştir, Şam’a yerleşmiş ve orada da vefat etmiştir. Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre o Ebubekir tarafından azat edilmiştir. ...
  • Keramet (Değerlilik ve onurluluk) nedir? Onurluluk nasıl kazanılır? Değerli ve onurlu insanların Allah katındaki makamı nedir?
    17191 Eski Kelam İlmi 2007/09/18
    Keramet (onurlu olmak) aşağılık ve alçaklıktan uzak olmak ve her türlü zillet ve aşağılıktan uzak olan temiz ve değerli ruha kerim (onurlu) insan denir. Kerim (onurlu) sözcüğünün karşıtı seciyesiz anlamında leim’dir. Onurluluk ve saygınlığın zirvesine varmak için insanın takvayla donanması gerekir. Takva kişinin ...
  • Günlük birçok meşguliyetle birlikte nasıl ibadet yapılabilir?
    10700 Yeni Kelam İlmi 2010/07/05
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Mukaddes şeriat açısından, bankalar yahut borç veren kurumların kredilerinden yararlanmanın hükmü nedir?
    7251 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/07/05
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah tabii kanunların kuşatıcılığı altında mıdır?
    6287 Eski Kelam İlmi 2012/03/12
    Yüce Allah tüm tabiat kanunlarını koyandır ve zaten kendi iradesi dışında hiçbir öznenin kuşatıcılığı altında değildir. O’nun işleri yapmadaki iradesi sebepler kanalından geçer. Yanı sıra alt âlemlerdeki bir kaidenin daha üstün bir güç vasıtasıyla ihlal edilmesi özel bir ilahi kaidedir ve bu imkan dâhilinde olan ve mucize ...
  • İslam ve imanın şartları nelerdir?
    11195 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/07/17
    İslamın ve imanın dereceleri vardır. Şehadetyni yani ‘Eşhedü en la ilahe illallah’ ve ‘Eşhedü enne Muhammeden Resulullah’ı söyleyen herkes Müslümandır ve bu İslamın ilk derecesidir. Dolayısıyla kendisinin ve çocuklarının bedeninin pak olması, Müslüman kadınla evlenmesi, Müslümanlarla yaptığı ticaretin doğru oluşu, mal, can ve ırzının haram ve özel ...
  • Daru’l-harp ne demektir ve nerelere Daru’l-harp denir?
    5740 Cihat 2020/02/12
     Öncelikle konunun ihtilaflı bir konu olduğunu belirterek başlamak yerinde olacaktır. Zira söz konusu kavramların ilk dönem İslam uleması tarafından  incelendiği zaman diliminde İslam toprakları bir bütün olarak yönetilmekte ve Müslümanlar bu topraklarda yaşamaktaydı. Ülkeler arasında günümüzde olan anlaşmalarda söz konusu değildi. Bu anekdot ışığında ilk dönem yapılan ...
  • Peygamber'den sonraki dönem için Şia'nın görüşü nedir?
    10466 Eski Kelam İlmi 2011/02/14
    Şia inanıyor ki:1-Hilafet Allah'ın tayini ile gerçekleşen bir görevdir. Peygamber (s.a.a) defalarca Allah'ın emriyle Hz. Ali a.s)'ı Müslümanlara kendi halifesi olarak tanıtmışlardır.2. Peygamber'in halifeleri on iki kişidirler. Onların ilki Hz. Ali (a.s)'dır ve sonu Hz. Mehdi b. Hasan Al-Askari'dir.3. Hz. Ali (a.s) Allah ve Peygamber (s.a.a) ...
  • Bir kimsenin keramet sergilemesi onun hak oluşu manasına gelir mi?
    5913 Pratik İrfan 2012/05/03
    İrfanda yaygın olan konulardan birisi, keramet ve olağanüstü işler yapma meselesidir. İrfan ve seyr-i sülûk yolunda keramet, mükaşefe ve olağan dışı işlerin meydana gelmesi, insanın bunlar ile mağrur olacağı ve bu hususları çok önemseyeceği hususlar değildir. Bunlar yüce Allah’ı şuhudi olarak tanımanın ilk ve çok düşük basamaklarıdır. ...
  • Selamun Aleyküm. “Emmen Yucibu’l-Muztar” duası nerede zikredilmiştir?
    28058 Pratik Ahlak 2012/08/12
    “Emmen yucibu el-muztarre iza duahu ve yekşifu’s-su” cümlesi Kur’an’da Neml suresinin 62. ayetinde zikredilmiştir: Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! Her ne kadar yüce ...

En Çok Okunanlar