Gelişmiş Arama
Ziyaret
9338
Güncellenme Tarihi: 2011/05/21
Soru Özeti
Allah’ın evini veya imamları ziyarete gitmek için bizim istememiz mi gerekmektedir yoksa Allah ve imamların bizi çağırması mı?
Soru
Allah’ın evini veya imamları ziyarete gitmek için bizim istememiz mi gerekmektedir yoksa Allah ve imamların bizi çağırması mı?
Kısa Cevap

Böyle yolculuklarda insanların isteğiyle onların Allah ve ilahi evliyalar tarafından çağrılmaları arasında bir çelişki bulunmaz. Ziyaretçinin isteği ve çağrılmasıyla beraber gerçekleşen yolculuk, bir şahsın kendi isteğiyle bir ziyafete gitmesi ve ziyafet veren şahsın da ona davetname göndermesine benzer ve bu durumda onun özel saygısına muhatap olacaktır. Ama bazı şahısların kendi isteğiyle ve bir davet olmaksızın bu ziyafete gitmesi de muhtemeldir ve çok açık olduğu üzere genellikle böyle bir durumda ev sahiplerinin sıcak karşılamasına muhatap olmayacaklardır.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun yanıtında ilkönce Şia akidesine göre insanların davranış ve hareketlerinde mecbur olmadıklarını ve Allah’ın doğru yolu gösterdikten sonra irade ve istekleriyle geleceklerini kurmaları için bu gücü tüm insanlara bahşettiğini bilmeliyiz.[1] Elbette insan Allah’ın izni olmaksızın en küçük bir işe bile girişemez[2], ama ilahi irade onu hayır ve şerri seçmede muhayyer bırakmıştır. Uhrevî ödül ve ceza da bu esas uyarınca gözetilmiştir. Bu delil uyarınca hac ve diğer ziyaret yolculuklarını tamamıyla insanların isteği dışında ve çağrılmaya bağlı addedemeyiz. Bu meseleyi açıklamak için günlük hayatta gerçekleşen benzer numunelere dikkatinizi çekiyoruz: Büyük ve saygın bir şahsiyetin evinde büyük bir ziyafetin verildiğini düşünün. Bu ziyafette hazır olan bireyler birkaç değişik gruba ayrılacaktır:

1. Bir grup ev sahibinin dostları olup kendisinin davetiyle bu misafirliğe gelenlerdir. Doğal olarak saygıyla karşılanacaklar ve ev sahibi tarafından kendilerinin daha rahat etmesi ve hoşça vakit geçirmesi için bu misafirlikte gerekli hazırlıklar yapılacaktır. Onların bu misafirlikteki varlığı aralarındaki ilişki ve sevgiyi pekiştirecek ve bu gruptaki misafirler oturumu onurlu bir şekilde terk edeceklerdir.

2. Bir grup da önceden davet edilmeksizin bu büyük meclise gelecektir. Eğer meclis sahibi cömert ve mükrim bir insan olursa imkân ve olanaklar ölçüsünde onları da ağırlayacaklardır.

3. Bir grup şahsın da meclis sahibiyle herhangi bir dostluk ve sevgi bağı olmaksızın ve de önceden bir davet almaksızın sadece üstün toplumsal konumlarını göstermek amacıyla davetliler arasına katılması ve sürekli kendilerini bir şekilde ev sahibinin yanında göstermeye ve onunla tanışıklıklarını diğerlerine bir üstünlük aracı olarak kullanmaya çalışması da muhtemeldir. Gösterişten başka hiçbir hedefi olmayan böyle riyakâr bireylere karşı ev sahibinin davranışı kesinlikle soğuk olacaktır.

4. Bir grubun da meclisin düzenini bozmak ve onu dağıtmak için bu ziyafete gelmesi farz edilebilir. Bu tür şahısların ev sahibinin yanında bir saygınlıkları bulunmamakla beraber kendisinin rahatsız ve üzülmesine de neden olacaklardır.

Belirtilen tüm şahısların kendi isteğiyle misafirliğe geldiğine dikkat ediniz. Ama şu farkla ki bazıları ev sahibinin davet ve çağırmasıyla misafir olmuş ve bazıları ise bu ayrıcalığı taşımamıştır. Bu sınıflandırma Mekke, Medine ve diğer kutsal mekânlara yapılan yolculular için de gözetilebilir:

1. Bir grup şahıs Allah ve O’nun velileriyle olan güçlü ve sağlam irtibatları nedeniyle onların özel inayetlerine nail olur, böyle değerli yolculukların altyapısı kendileri için hazırlanır ve engeller ortadan kalkar. Birçok kez bazı bireylerin halisane Allah, Peygamber ve onun ailesine sevgi beslediklerine ve hac farzını yerine getirmek ve de diğer ziyaretgâhları ziyaret etmek istediklerine ama içinde bulundukları maddî ve cismanî koşulların arzularının gerçeğe dönüşmesini takriben imkânsız kıldığına tanıklık etmekteyiz. Lakin bununla birlikte aniden hiç hesap etmedikleri bir yerden gerekli altyapılar oluşmakta ve böyle ziyaretlere gitmek kendilerine nasip olmaktadır. Doğal olarak bizde Allah ve O’nun velileri tarafından kendilerinin çağrıldığına dair bir itminan oluşmaktadır. Bu çağrılma bir takım altyapıların oluşmasına ve onların kendi istekleriyle bu yolda yürüyebilmelerine neden olmuştur. Bu esas uyarınca çağrılmak ve onların isteği bir doğrultuda yer almaktadır, birbiriyle çelişmemektedir. Böyle imanlı bireyler hatta zahirde hac ziyaretini yapma başarısına sahip olmasalar bile Allah taşıdıkları temiz niyetleri nedeniyle onları ödüllendirecektir. Örneğin, İmam Hasan Askeri (a.s) Samerra’da askeri bir karargâhta ev hapsinde olduğundan ve dönemin egemenleri kendisine yolculuk yapma izni vermediklerinden zahirde Allah’ın evini ziyaret etmeye nail olamamış ve hac amellerini yapamamıştır. Ama çok açık olduğu üzere bu husus o büyük İmamın şan, makam ve ecrinden bir şey eksiltmez.

2. Bazen de ticaret veya yolculuk dürtüleri bazı şahısların kutsal mekânlara yolculuğu istemesine neden olmaktadır. Bu şahıslar bir ziyafete gelen davet edilmeyen misafirler gibidir. Her ne kadar birinci grup kadar yakınlık ve değer taşımasalar da ev sahibinin saygınlığına riayet etme ve bu mekânlarda uygunsuz davranışlardan kaçınma kaydıyla bir ölçüye kadar onun manevi feyizlerinden faydalanabilirler.

3. Bazı şahıslarda ziyaretgâhlara yolculuk etme isteğinin ortaya çıkmasına neden olabilecek üçüncü bir etken de şeytanın verdiği vesveselerden kaynaklanan dürtülerdir. İnsanların dindar ve velayete bağlı sıfatıyla bu şahısları tanıması veya isimlerinin başına hacı ve Kerbelaî eklenmesi veyahut daha önce bu mekânları ziyaret etmeye nail olan komşu ve dostlardan geri kalmamak için bu yolculukların yapılması bunun birer örnekleridir. Böyle samimiyetsiz bir niyetle bu yolda adım atanlar maalesef az değildir. Doğal olarak onlar Allah’ın ve O’nun velileri tarafından bu yolculuk için çağrılan gerçek misafirler olarak değerlendirilemez. Bu tür bireyler Allah’ın lütuf ve bağışlamasının beklentisi içinde olamazlar; çünkü Allah’ın bağışlaması sadece O’nun rızasını gözetenlere taalluk edecektir[3] ve Kerbela ziyaretçilerine verilen tüm vaatler riya ve gösteriş niyeti taşımayan bireylere mahsustur.[4] Böyle riyakâr bireylerin bu yolculuktan nasibi ise belirtilen küçük hedeflerine ulaşmaktan başka bir şey değildir.

4. Son olarak dördüncü grup ise ziyaretçiler arasında fitne ve bozgunculuk çıkarma niyetiyle bu kutsal mekanlara gelmektedir; bunlar bazen şüphe dile getirerek ve uygunsuz davranışlarda bulunarak ziyaretçilerin manevî dürtülerini ortadan kaldırmaya çalışmakta ve bazen de fizikî olarak bu mekanları tahrip etmeye ve ortadan kaldırmaya yeltenmektedirler. Bu şahısların Allah ve masumların (a.s) davetlerine muhatap olamayacakları çok açıktır!

Bu hususta Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara, orada zulmederek adaletten ayrılanlara acı bir azab tattırırız.”[5] Belirtilen konuları gözden geçirerek şu değerlendirmeyi yapabiliriz: İnsanlar değişik dürtüler ile kutsal mekânlarda birbirleriyle buluşabilir ve bunların tümü de onların kendi isteğiyle gerçekleşir. Bildiğimiz gibi Peygamber (s.a.a) ve diğer ilahi veliler Allah rızası için Kabe etrafında nasıl tavafta bulunuyorduysalar, Muaviye ve Yezid gibi şahıslar da görünüşte bu yolu Allah’ın evi yanında kat ediyorlardı. Ama ilki nerede, ikincisi nerede! Şehidlerin efendisi Hüseyin b. Ali’nin (a.s) merkatı da baştan itibaren ilahi âşıkların maksat ve gayesi olmuştur. Ama kendi zamanımızda idam edilen Saddam gibi canilerin de bazen ziyaret sıfatıyla bu merkata geldiğini ve bazen de tam bir utanmazlıkla onun taranması emrini verdiğini bilmekteyiz! Bunların tümü, kutsal mekânlara gelen herkesin çağrılarak gelmediği gerçeğini göstermektedir. Bu esas uyarınca sorunuza yanıtımız şudur: Böyle yolculuklar için her halükarda bir isteğin olması gerekir ve bu istek olmaksızın ziyaret gerçekleşmez. Ama böyle bir istekte bulunurken dürtü halisane ve ilahi olursa bu bireyin çağrıldığına delalet eder ve birey yolculuğunda birçok manevi fayda elde edebilir. Aksi takdirde Mekke ve diğer kutsal mekânlara yolculuk etmenin diğer yolculuklar ile herhangi bir farkı kalmayacaktır.



[1] Dehr, 3 (انا هدیناه السبیل اما شاکرا و اما کفورا).

[2] Tekvir, 29 (و ما تشاؤن الا ان یشاء الله رب العالمین).

[3] Hür Amılî, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş-Şia, c. 11, s. 109, rivayet. 14377, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1409 h.k.

[4] a.g.e., c. 14, s. 446, rivayet. 19567.

[5] Hac. 25.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar