Gelişmiş Arama
Ziyaret
6528
Güncellenme Tarihi: 2011/08/17
Soru Özeti
Kime şehid demektedirler? Diğer İslamî ve gayri İslamî ülkelerin ölüleri şehid sayılır mı?
Soru
Kime şehid demektedirler? Savunma için savaşta öldürülen Irak, Japonya, Amerika ve İran gibi ülkelerin asker ve asker olmayan vatandaşları şehid sayılır mı? İran savaşının şehitleri ile İslam’ın ilk dönemindeki şehidler arasında ne gibi bir fark vardır?
Kısa Cevap

Şehid şahit ve hazır anlamında olup değişik derecelere sahiptir. Bu anlamıyla Allah, peygamberler, melekler, Allah yolunda öldürülenler ve tüm müminler şahadet derecelerindeki mertebeler dizisinde yer alırlar. Elbette mukaddes “şehid” sözcüğü ilahî dürtü olmaksızın ve sadece kendi ülkesini savunmak veya hatta istemeyerek ve hedefsizce öldürülen tüm şahıslar için kullanılamaz. Şehidlerin farklılık ve derecelerinin ölçüsü de sadece onların şahadet zamanı değildir. Bilakis basiret, samimiyet, niyet, fedakârlık miktarı ve zorluklara tahammül etmek gibi daha önemli amiller bu hususta etkili olabilir. Bu esas uyarınca, Allah şahadet zamanını gözetmeksizin her şehidi uygun bir şekilde ödüllendirecektir.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuz genel üç kısım çerçevesinde cevaplandırılabilir:

1. Sözlük ve İslam kültüründe şehid kavramının manası nedir?

2. İslamî öğretilerde hangi kısım öldürülenlere şehid denmektedir? Esasen öldürülen her günahsız birey şehid midir?

3. Şehidlerin makam ve derecesi farklı mıdır ve bu farklılığın ölçüsü nedir?

Şimdi aynı düzenle bunları inceleyecek ve yanıtlandıracağız:

1. Birinci bölüm hakkında söylemeliyiz ki “şehid” sözcüğü Arapçada “şehd” kökünden türemiş ve onun hakkında “şahit”, “hazır” ve bilgi dairesinden bir şeyin hariç olmadığı şahıs gibi değişik manalar gözetilmiştir.[1] Birinci merhalede ve zati olarak ancak Allah’ın böyle özelliklere sahip olabileceği apaçıktır. Birçok Kur’an ayetlerinde şehidin ilahi bir sıfat olarak beyan edilmesi de bu yüzdendir.[2] Elbette sonraki merhalelerde peygamberler[3], melekler[4] ve hatta şimdi kendilerinden şahit olarak söz edilen tanıklar[5] da şehid sıfatının kapsamına girmişlerdir. Bu esasla şöyle bir netice alınabilir: Şehid, diğer insanlar hakkında daha fazla bilgisi olan her şahısa denir. Bu sıfat birçok birey için kullanılabilir. Elbette bunun dereceleri farklıdır. Tıpkı nur gibi farklı derecelere sahip olup hem Yüce Allah’ın mukaddes zatı için[6] ve hem de ay ve güneş için kullanılabilmektedir.[7] Hatta onu mumun az ışığı için kullanılması bile gerçek dışı olmayacaktır. Ama ilki nerede, diğerleri nerede! Şehid kavramından istifade etmek bu esasla incelenebilir. Beyan edilmesi faydasız olmayan bir konu da şudur: Kur’an’da bulunan “şehd” sözcüğünden türemiş yüz atmış örneği incelediğimizde, onun açıkça Allah yolunda öldürülen mücahitler için kullanıldığını gösteren bir örneğe rastlamamaktayız. Kur’an’da bu fertlerden genellikle “katl” kökünden türeyen başka sıfatlar ile söz edilmiştir.[8] Elbette Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) hayatında ve ondan sonra “şehid” sıfatı Allah yolunda öldürülenler fertler için çok kullanılmıştır. Hatta takriben bu kavram bir şekilde böyle fertlere özgü kılınmıştır. Örneğin bir rivayette Fatıma Zehra (a.s) her cumartesi sabahı şehidlerin kabrine gidiyor ve amcası Hamza’nın kabrinin yanı başında onlar için bağışlanma diliyordu[9], dendiğinde bu rivayette şüphesiz şehidlerden kastedilen Allah yolunda öldürülenler idi. Bununla birlikte, her ne kadar kesinlikle bu fertler diğer Müslümanlara göre daha üstün makama sahiplerse de ve bu yüzden bu grup şehidler için gusül ve kefen işlemleri yapılmaması gibi özel bir takım hükümler konmuşsa da, şehid sıfatını onlara özgü bilmek mümkün değildir. Bu iddiayı destekleyen rivayetler de mevcuttur ve biz bunların iki örneğine işaret ediyoruz:

1. Birinci rivayet: Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: Ümmetimden her imanlı fert sıddık (çok doğru sözlü) ve şehittir. Elbette Yüce Allah kılıçla öldürülen bazı fertlere özel bir şekilde bakmaktadır. Sonra kendisi sözlerini teyit etmek için “Allah ve elçisine iman eden kimseler sıddık ve şehid sayılırlar” diye buyuran Hadid suresinin on dokuzuncu ayetini okudu.[10]

İkinci rivayet: Bir gün İmam Seccad’ın (a.s) yanında şehid ve şahadetten konu açıldı ve değişik bireyler kimlerin şehid olduğu hususunda bildiklerini o toplulukta dile getirdiler. Biri, boğaz hastalığından ölen her şahıs şehittir dedi. Bir diğeri, yırtıcı hayvana yem olan her insan şehittir dedi. Aralarında bir fert ayağa kalktı ve bana göre sadece Allah yolunda öldürülen kimse şehittir deyiverdi! İmam Seccad (a.s) bu ferde yanıt olarak şöyle buyurdu: Bu farza göre şehidlerin sayısı çok az olacaktır. Sonra yukarıdaki ayeti okudu ve şöyle devam etti: Biz ve Şiilerimiz bu ayetin örnekleriyiz (ve netice olarak hepimiz şehidlerden sayılmaktayız).[11]

Birinci bölümün yanıtının özeti şudur: Her ne kadar “şehid” kavramı bir şekilde Allah yolunda öldürülenleri hatırlatsa ve bu yüzden şehid hakkında fıkıhta gözetilmiş olan hükümler bu gruba yönelik olsa da, zorunlu olarak onlara özgü değildir. Rivayetlerde işaret edilen diğer gruplar ve imanlı fertler için bu sıfat kullanılabilir ve Allah yolunda öldürülenlerin aldığı sevabın bir derecesi onlar için de gözetilebilir.

2. Sorunuzun ikinci kısmı değişik nedenlerden ötürü öldürülen fertlerden kimlerin şehid olarak adlandırılabileceği hakkındadır. Bu hususta öldürülen fertlerin değişik özellik ve dürtülere sahip olduklarını ve her örnek hakkında ayrı bir şekilde yargıda bulunmak gerektiğini belirtmeliyiz. Bunlardan bazılarına işaret ediyoruz.

2.1. Sadece Allah’ın rızasını kazanmak için ve hiçbir maddi dürtü taşımaksızın düşmanlar ile cihad eden ve bu yolda öldürülen imanlı bir ferdin şehid olduğu hususunda şüphe yoktur. Hatta o şahadetin en yüksek makamlarına sahiptir ve Allah nezdinde rızıklandırılmaktadır.[12]

2.2. Can, mal ve haysiyet gibi hak menfaatlerini hırsız ve yol kesiciler karşısında korumak için direniş gösteren ve öldürülen imanlı bir fert de şehidlerin altındaki bir derecede yer alabilir.[13] Elbette mümin şahsın az bir mal miktarı için canını tehlikeye atmaması tavsiye edilmiştir.[14]

2.3. Eğer Müslümanların ordusunda kendini gösterme veya vatan sevgisi gibi ilahi olmayan dürtülerle savaşan bir fert olur ve bu yolda öldürülürse, böyle bir şahıs şehid sayılmamakla birlikte, ilahi azaba bile duçar olabilir![15]

2.4. Kâfirlerin ordusunda bulunup Müslümanlar karşısında savaşan ve öldürülen şahısların cehennemlik olduğu hususunda hiçbir şek ve şüphe yoktur.

2.5. Öldürülmeleri ile tabii ölüm arasında fark olmayan büyük bir grup da mevcuttur. Her ne kadar onlar öldürülmüş olsalar da manevî değer olarak (müspet ve menfi boyut açılarından) değişik nedenler ile canlarını kaybetmiş bireyler gibidirler. Buna örnek olarak şu bireylere işaret edilebilir:

A. Savaş alanında yer almayan ve istemeyerek savaş ve çatışmalar sırasında şehirlerin bombardıman ve füze saldırılarında öldürülen Müslüman bireyler bu kabildendir. Bu bireyler her ne kadar kanunî olarak şehid sayılsa da ve belirtildiği gibi tüm Müslüman ve müminler için var olan şahadet makamına erseler de onlara savaş meydanında öldürülen bir şehide yapılan muamele yapılamaz. Bu konunun detayları fıkıh ve din kitaplarında açıklanmıştır. Başka bir tabirle onlar trafik kazası, sel ve deprem gibi diğer hadiseler ile canlarını kaybeden ve kesinlikle Allah’ın rahmetine kavuşan diğer müminler gibidirler.

B. Müslüman olmayan, istemeyerek veya iki tarafın da gayri Müslim olduğu ve ilahi bir dürtü taşımadığı askerî çatışmalarda kendini ve vatanını savunmak için öldürülenlerdir. Bu fertlere de şehid sıfatı verilemez. En fazla onlar öldürülmeleri hususunda günahsız addedilir ve Allah nezdinde suale çekilmezler. Ama iman etmemek gibi diğer davranış ve hareketleri hususunda cevap vermelidirler. Bu açıdan başka hadiseler nedeniyle ölen kâfirlerden farkları olmayacaktır.

Cevabın bu bölümünün özeti şudur: Şahadet kavramının doğruluğunun ölçüsü salt öldürülmek değil, fertlerin niyetidir. Bu esas uyarınca tabii bir şekilde ölen gerçek müminler de azıcık bir toleransla şehid olarak adlandırılabilir. Lakin hiçbir ilahi dürtü taşımaksızın öldürülen şahıslar bu grupta değerlendirilemezler. Bu yüzden Kur’an’da savaşlarda öldürülenlerden bahsedilirken hemen ardından fisebilillah (Allah yolunda)[16] tabirinin kullanıldığını gözlemlemekteyiz. Bu, Allah’ın beğendiği tek dürtünün insanın O’nun yolunda cihad etmesi ve O’nunla muamelede bulunması olduğunu göstermektedir: “Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır.”[17] “İnsanlardan öylesi de (leyletü’l-mebit’tePeygamberin yatağında yatan Ali gibi imanlı ve fedakâr fertler) vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.”[18]

3. Şehidlerin hangi grubunun diğerlerinden üstün olduğu ve şimdiki şehidler ile İslam’ın ilk dönemimdeki şehidler arasında ne gibi bir fark olduğuyla ilgili sorunun son kısmı bağlamında da söylemek gerekir ki; Hz. Peygamber (s.a.a) ile çağdaş olmak ve İslam’ın ilk döneminde cihad etmek her ne kadar ilahi dürtüler için güçlü bir amil olabilse de salt Hz. Peygamber (s.a.a) ile eşzamanda olmak o dönemdeki şehidlerin diğer şehidlerden üstün oluşuna delalet etmez. Her şahsın üstünlük ölçüsü iman derecesi, dinsel ölçülere bağlılık, din yolunda karşılaşılan zorluklar, şartları idrak etmek ve buna uygun karar almaya göredir. Rivayetlerimizde hak yolunda sebat eden, kurtarıcıyı bekleyen ve tabii bir şekilde dünyadan göçen şahısların sevabının, Hz. Mehdi’nin (a.c) yanında bulunan şahısların sevabı gibi olduğunun belirtilmesi bu yüzdendir.[19] Bir rivayette de onların sevabının birçok Bedir ve Uhud şehidlerinden üstün olduğu belirtilmiştir.[20] Bundan dolayı bu hususta genel bir yargıda bulunmak ve belirli bir zamanda bulunan şehidlerin diğer şehidlerden üstün olduğunu söylemek mümkün değildir. Kerim olan Allah her şehidin değerini bağımsız ve diğerlerinden ayrı olarak ve de onun tüm şart ve özelliklerine bakarak belirleyecektir.

Ayrıca bu sitede bulunan 1137. yanıtta sorunuzun bazı bölümleriyle irtibatlı olan konular mevcuttur.



[1] İbn. Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 3, s. 237.

[2] Âli İmran, 98; Enam, 19; Yunus, 46; Hac, 22 ve … .

[3] Bakara, 143 "و یکون الرسول علیکم شهیدا., Maide, 117 "کنت علیهم شهیدا"

[4] Kaf, 21, "و جائت کل نفس معها سائق و شهید"

[5] Bakara, 282, "و لا یضار کاتب و لا شهید"

[6] Nur, 35 "الله نور السموات و الارض"

[7] Yunus, 5 "جعل الشمس ضیاء و القمر نورا"

[8] Nisa, 74; Tövbe, 111; Âli İmran, 157-158, 169  "و لا تحسبن الذین قتلوا فی سبیل الله امواتا" و ... .

[9] Hür Amıli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş-Şia, c. 3, s. 224, rivayet. 3468, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1409 h.k.

[10] Muhammed Nuri, Müstedrekü’l-Vesail, c. 11, s. 16, rivayet. 12306, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1408 h.k.

[11] Şeyh Tusi, Tehzibu’l-Ahkam, c. 6, s. 167, rivayet. 4, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.k.

[12] Âli İmran, 169.

[13] Hür Amıli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş-Şia, c. 3, s. 224, rivayet. 19963.

[14] A.g.e., c. 28, s. 383, rivayet. 35017.

[15] Bu sitedeki 2824. soruya müracaat ederek sorunuzla ilgili konuların yanı sıra Peygamberin (s.a.a) ordusunda bulunan, büyük bir cesaret gösteren ve Peygamberin kendisini cehennem ehli saydığı Kızman adındaki şahsın macerasını da okuyabilirsiniz.

[16] Âli İmran, 169; Hac, 58, Muhammed 4; Nisa76; Tövbe, 111; Müzemmil, 4; Müzemmeil, 20.

[17] Tövbe. 111.

[18] Bakara, 207.

[19] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 52, s. 125, rivayet. 15, Müessese-i el-Vefa, Beyrut, 1404h.k.

[20] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 1, s. 335-334, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.k.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kıbleyi nasıl bulabiliriz?
    6507 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Kıbleyi bulmak için bir takım yollar vardır ve onlardan bazıları şunlardır: 1. Hissel göstergelerden yola çıkarak tanıklık eden iki adil tanığın tanıklığı.2. Bilimsel kaidelerle (gökbilim vb.) kıbleyi bilen ve güvenilir olan bir şahsın belirtmesi.3. Müslümanların ...
  • İslam dininde hatemiyetin hakikati nedir ve Sayın Suruş’un görüşünün eleştirileri nelerdir?
    10652 Yeni Kelam İlmi 2010/06/02
    Birkaç noktaya dikkat etmek faydalı olabilir:1. Peygamberliğin son bulması ve buna tabi olarak İslam dinin son din olması, Ahzab Suresinin 40. ayetinde belirtilmiştir ve bu ayet mana itibariyle, İslam dininin son din olması vesilesiyle peygamberlikte sona ermiş ve artık peygamberin gelmesi mümkün değildir.2. Bir açıdan hatemiyetin sırrı şunlara ...
  • Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir?
    7336 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/15
    ‘Kesirü’ş-Şekk’in (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Fakihlerin çoğuna göre bu kaide sadece namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını da kapsarken hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi ...
  • Kameri yıl kaç gündür? Bir kamerin yılın başka kameri yıllarla farkı var mı? Varsa ne yapmak gerekir?
    38176 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Kameri ayların günleri birbirleriyle aynı olup, tam olarak 29 gün, 12 saat, 44 dakika 3 saniye veya 29/53059028 gündür. Bütün hicri kameri yılların günlerinin sayısı eşit olup tam olarak 12 ay yani 354/3670834 gündür. Ancak astronomlar her ayı sahih yani kesirsiz olarak hesaplamak zorunda olduklarından ...
  • İranlılar, Ömer’in eliyle mi Müslüman olmuştur?
    17033 تاريخ بزرگان 2012/01/18
    Eğer tüm İranlıların Ömer’in hâkimiyeti döneminde Müslüman oluşu kastediliyorsa, bu ihtimal kabul edilir değildir; zira İran Arap ve Müslümanlar tarafından fethedilmeden önce bir grup İranlı diğer ülkelerde bulunuyordu ve onlar İslam’ın doğuşunun ilk yıllarında Müslüman olmuştu. Ama Ömer’in hâkimiyeti döneminde İslam’ın İran’a girmesi ve Müslümanların davranışları nedeniyle bazı İranlıların ...
  • Aristo mantığı ile diyalektik arasındaki farkı nedir?
    15506 İslam Felsefesi 2011/03/02
    Mantık bir kanunlar manzumesidir ve bu kanunlara riayet etmek düşüncede hataya düşmemizi engeller. Mantık eski ve yeni mantık diye iki kısma ayrılır. Eski mantık, bize nasıl doğru bir kıyas ve istidlal üreteceğimizi öğreten Aristo mantığıdır; başka bir ifadeyle Aristo mantığı istidlalin şekil ve kalıbına ek olarak, ...
  • Abdullah’ın Abdulmüttalip tarafından kurban olarak adanması akıl ve mantıkla çelişmez mi?
    5348 تاريخ بزرگان 2019/11/24
    Tarihi nakiller göz önüne alındığında önceki dinlerde ve ümmetlerde adak ve kurban ritüellerinin farklı ve çeşitli şekillerde gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Bunlardan biride insanın kurban edilmesiydi. İslam dini bunu kaldırarak sadece hayvan kurban edilmesine izin verdi.Aklın, fıtratın ve mantığın kabul ettiği desturları yerine getirmek gerçek imanın ...
  • Bir şirket, ürünlerini yabancı bir marka adı altında daha fazla değere satarsa bunun hükmü nedir?
    5794 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/15
    Taklit merciilerinin bürolarından alınan cevaplar şöyledir:Ayetullah el-Uzma Hamanei: İç ürün mü yoksa dış ürün mü olduğu müşteri tarafından ayırt edilebiliyorsa böyle bir üretime sahte ve kandırmacadır denilemez. Ama gerçeğin aksi bir şey söylenirse bu yalan olur ve haramdır. Ve eğer ...
  • Niçin Hz. Âdem’in (a.s) hatası yüzünden yer küresinde kalmaya mecbur olup sonuçta günaha bulaşıp cezalandırılmalıyız?
    15095 Eski Kelam İlmi 2010/06/02
    Hz. Âdem başta olmak üzere bütün Enbiyalar (a.s) her çeşit günah ve hatalardan masum ve beridirler. Hz. Âdemin yaptığı şey ise irşad-i bir emre muhalefetti. Dolaysıyla yapılan bu muhalefete günah denilmez. Aslında insanın ve Hz. Âdemin yeryüzüne gelişi ilahi bir takdir olup ...
  • Kıyamet esnasında berzahtakiler de vuku bulan olayları tecrübe edecek mi? Onlar bu esnada hangi durumda olacaktır?
    11742 Eski Kelam İlmi 2011/10/22
    Evrende iki kere sura üfleneceği Kur’an’ın kesin buyruklarındandır. Birinci üfleme, dünya ömrünün tamamlandığı ve bu vesileyle yeryüzündeki canlı tüm varlıkların ortadan kalkacağı zamandır. Hayat üflemesi olarak meşhur olan sonraki üflemede ise tüm insanlar dirilecektir. Her iki üfleme de ansızın vuku bulacaktır. İki üfleme arasındaki süre de belli ...

En Çok Okunanlar