Gelişmiş Arama
Ziyaret
9458
Güncellenme Tarihi: 2011/08/21
Soru Özeti
Beni Kureyze kabilesi hakkında Şia’nın görüşü nedir?
Soru
Beni Kureyze kabilesi hakkında Şia’nın görüşü nedir? Bunlar hangi kavim ve kabiledir? Neden bu adla meşhur olmuşlardır?
Kısa Cevap

Beni Kureyze Medine’de ikamet eden Yahudi kabilelerden biri olup birkaç boyutlu bir anlaşma esasınca bu şehirde Müslümanlar ile barışçıl bir şekilde yaşamaktaydı. Ahzab savaşı gelip çatınca onlar anlaşmalarını bozarak pratikte Medine’yi kuşatmış düşmanların beşinci sütunu rolünü oynadılar. Bu nedenle yüce İslam Peygamberi (s.a.a) bu savaşı başarı ile atlattıktan sonra ahitlerini bozanlara ihanetin bedelini ödetti. Şia ve Ehli Sünnet arasında bu maceranın esas kısmının naklinde önemli bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Onların bu adla adlandırılmasının sebebi hakkında da birçok Arap kabilesinin atalarına müntesip olduğunu ve onların adıyla adlandırıldığını belirtmeliyiz. Bu nedenle, muhtemelen “Beni Kureyze” adının konması da “Kureyze” adındaki bir ferde müntesip olma sebebiyledir.

Ayrıntılı Cevap

Yüce İslam Peygamberi (s.a.a) ve takipçileri Mekke şehrinde zulüm ve eziyet görüyordu, bir grup Müslüman’ın Habeşistan’a göç etmesi de baskıların şiddetini azaltmamıştı ve her an canları tehlikedeydi. Öte yandan Medine şehri sakinlerinin ekseriyetinin Müslüman olmasıyla, Müslümanlar o şehri kendi dinlerini tebliğ etmek için uygun bir yer olarak değerlendirdi. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.a), Müslümanları o şehre hicret etmeye sevk etti ve kendisi de gizli bir şekilde hicret etti veya başka bir tabirle hicret etmeye mecbur kaldı.[1] Medine bu önemli vakıadan sonra üç genel ve asıl grubun yerleşim merkezi oldu:

1. Birinci grup Medine şehrinde daha önce bulunan ve daha çok Evs ve Hazreç kabilelerine mensup olan yeni Müslümanlardan oluşmaktaydı. Bu iki kabilenin her biri de küçük ve ferî başka kabileleri kendi içlerinde barındırmaktaydı. Onlar diğer Müslümanlara yardım etmeleri ve mallarını paylaşmaları[2] sebebiyle “Ensar” olarak adlandırıldılar.[3]

2. İkinci grup, Mekke’de bu ilahi dine katılan ve kendilerine yöneltilen şiddet dozunun yükseltilmesiyle mecburi olarak Medine’ye hicret eden eski Müslümanlardan oluşmaktaydı. Müslümanların bu grubu da “Muhacir” olarak adlandırıldı.[4] 

3. Son olarak üçüncü grup ise yeni peygamberin bu bölgede zuhur edeceğini kendi kitaplarında okuyan, bu yüzden bu şehir ve etrafına göç eden ve vaat edilen kurtarıcının İsrail oğulları arasından çıkmasını bekleyen dağınık Yahudi kabileleri idi. İslam Peygamberi (s.a.a) Arap kabileleri ve İsmail oğulları içinden çıkması nedeniyle, kendisinin peygamberliğinin bu Yahudi kesimi tarafından kabul edilmesi zor ve çetin görünüyordu! Hayber ve Fedek gibi Medine şehri etrafında kümelenmiş Yahudilerin yanı sıra “Beni Kaynuka”, Beni Nezir” ve “Beni Kureyze” adlı üç asıl Yahudi kabilesi Medine şehri içinde yaşamaktaydı. Bu şekilde göründüğü üzere, Medine ahalisinin ekseriyeti kendi istek ve meyilleriyle Hz. Peygamberi (s.a.a) takip etmeyi benimseyen ve bu şehrin idare ve yöneticiliğini kendisine teslim eden fertlerden teşkil olmaktaydı. Diğer yandan ise Hz. Peygamber (s.a.a) tüm fertleri zorla İslam dinine sokmayı istemiyordu. Hakeza Medine Müslümanları (Ensar) ile Mekke Müslümanları (Muhacir) arasında bir takım uyuşmazlıkların çıkmasından da endişe duymaktaydı. Bu sebeple yüksek öngörüsüyle üç taraflı bir anlaşma yapma girişiminde bulundu. Bu anlaşma Medine’de bulunan her üç önemli grubu (Muhacir, Ensar ve Yahudileri) kapsıyordu. Yahudiler yaptıkları bu anlaşmada ahitlerini bozmaları durumunda can ve mallarının Hz. Peygambere (s.a.a) helal olacağını kabul etmişlerdi.[5] Bu anlaşmanın iki tarafı yani Muhacirler ve Ensar Hz. Peygamberin (s.a.a) müdahaleleriyle bertaraf olan bazı küçük uyuşmazlıklara rağmen sonuna dek belirtilen ahitnameye vefa gösterdiler. Ama Yahudi kabilelerinin tümü tek tek değişik zaman aralıklarıyla bu anlaşmayı ihlal etti ve doğal olarak bunun acı bedellerine katlandı. Anlaşma ihlalinin tür ve şekline göre bu bedeller hafif ve ağır olma noktasında değişikti. Sıralamayla şöyle belirtebiliriz:

1. Beni Kaynuka, Hz. Peygamberin (s.a.a) Bedir savaşından galip olarak dönmesinden sonra anlaşmasını ihlal etti ve Hz. Peygamber de bu nedenle onları Şam’a sürgün ederek anlaşmalarını bozmalarının bedelini kendilerine ödetti[6] ve onlar hakkında bir ayet nazil oldu.[7]

2. Beni Nezir de Hz. Peygamber (s.a.a) ve Müslümanların Uhud’ta zahiri yenilgisinden sonra anlaşmayı ihlal etme düşüncesine kapıldı, Kaab. b. Eşref adında onlar arasında belirgin bir şahıs kırk kişiyle birlikte Mekke’ye gitti ve müşriklerin lideri olan Ebu Süfyan ile görüştü. Onlar bir takım komplolar hazırladılar ve bu komplolardan biri de Hz. Peygambere yapılan başarısız suikast girişimiydi. Hz. Peygamber (s.a.a) anlaşma ihlalinden haberdar olunca onların iskân ettiği bölgeyi kuşattı ve bu anlaşmayı bozanları teslim aldıktan sonra onları öldürmekten vazgeçti ve sadece onlardan bir grubu Medine dışına sürgün etti. Yanı sıra onlara mallarının bir bölümünü kendi yanlarında götürmelerine izin verdi.[8] Haşir suresinin büyük bir bölümü Yahudilerin bu grubu hakkında nazil olmuştur.

3. “Beni Kureyze” Yahudilerinin akıbeti “Ahzab” savaşı macerasına bağlı olmuştur.[9] Ahzab veya Hendek savaşı, sanılarınca İslam’ı yok etmek için değişik kabilelerinden binlerce askerle müşriklerin Medine şehrine girmesiyle başladı. Hz. Peygamber (s.a.a) düşmanın hareketinden haberdar olduktan sonra Salman-ı Farsi adındaki İranlı bir ashabının önerisiyle Medine etrafında kanal ve diğer bir ifadeyle hendek kazdı. Düşmanın ordusu bu hendeğe vardığında yerine çakıldı ve onun diğer tarafına yerleşti. Onlar Medine’yi sızılması mümkün olmayan bir kale olarak gördüklerinden, Medine şehrinde o zamana dek Peygamber ile anlaşmalarına sadık kalan tek Yahudi grup olan Beni Kureyze’yi yanlarına almayı kararlaştırdılar. Onların bu planı gerçekleşti ve Yahudilerin bu grubu Medine şehrinde ayaklanma ve kargaşa çıkarmaya teşebbüs etti. Müslümanlar bu durumda kendilerine zor ve çetin şartlar dayatan ve hatta akidelerinin zayıflamasına neden olan dâhili ve harici iki cephe ile karşı karşıya kaldılar.[10] Ama her haliyle, Allah’ın yardımı ve Müminlerin Önderinin (a.s) fedakârlıkları ve de rüzgâr ve tufan gibi gaybî yardımların gönderilmesiyle ibre Müslümanlara taraf döndü[11] ve saldırgan müşrikler hiçbir belirgin neticeye ulaşmadan Medine etrafından yurtlarına geri döndüler. Düşmanın dönmesinden sonra Peygamber (s.a.a) anlaşmalarını ayaklar altına alıp şehir içinde düşmanın beşinci sütunu haline gelen ahit bozan Yahudileri cezalandırmaya karar verdi. Bu doğrultuda Müslümanlar, Müminlerin Önderinin (a.s) komutasında onların ikamet ettiği bölgeye girdi ve orayı yirmi beş gün boyunca kuşatma altında tuttu. Sonunda onları teslim olmaya mecbur kıldı ve onlara ne yapılacağı hakkında bir takım diyaloglar yapıldı. Neticede Yahudilerin kendileri Saad b. Muaz’ın hakemliğine teslim oldu ve o da onlardan bazılarının öldürülmesi ve bazılarının da esir alınması hükmünü verdi. Yüce Allah bu konuyu da Kur’an-ı Kerim’de hatırlatmıştır.[12] 

Bu, Beni Kureyze hakkında vuku bulan olayların özetidir. Ehli Sünnet kitapları ile Şiilerin kitaplarının karşılıklı incelenmesi neticesinde de bu önemli tarihî vakıanın naklinde temel ve gözle görünür bir farklılığa rastlamayacağız. Bu iki İslamî fırka arasında Hz. Peygamberin (s.a.a) Beni Kureyze karşısındaki uygulaması ve bunun zamanı hakkında pek bir ihtilaf bulunmamaktadır. Esasen ihtilaf için bir zemin ve sebep de mevcut değildir. Beni Kureyze’nin manasının ne olduğu hususunda ise özel isimlerin (şahıs, kabile ve şehir adları gibi) manasının bir faydası olmadığını söylemek gerekir. Ama özetle sayılı Arap kabilelerinin atalarının adıyla adlandırılmış olduklarını bildirmeliyiz. Bu doğrultuda Beni Kureyze’nin de “Kureyze” adında bir şahsın evlatları olması muhtemeldir. Bu ad, elma ağacının yaprağından daha küçük yaprakları bulunan ve terazi taşı olarak kullanılan ceviz gibi daneler veren bir ağacın adından alınmıştır. Aynı şekilde bu ağacın tahtası da sepicilik alanında kullanılmaktaydı.[13] “Kureyze” adında bir şahsın var olmaması ve bu kabilenin bu ağacı çok kullanması nedeniyle kendilerinin bu adla meşhur olması da muhtemeldir.



[1] Tövbe, 40, "...اذ اخرجه الذین کفروا ثانی اثنین ..."

[2] Haşr, 9.

[3] Tövbe, 100.

[4] Haşr, 8.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 19, s. 111, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

[6] a.g.e., c. 20, s. 1.

[7] Haşr, 15, "کمثل الذین من قبلهم قریبا ذاقوا وبال امرهم..."

[8] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 20, s. 160-158.

[9] Bundan sonra açıklananlar özetle tanınmış Şii yazarlarından olan Allame Meclisi’nin Biharu’l-Envar, c. 20, s. 167’den alıntılanmıştır.

[10] Ahzab, 10-12, "اذ جاؤکم من فوقکم و من اسفل منکم و اذ زاغت الابصار و بلغت القلوب الحناجر و تظنون بالله الظنونا..."

[11] Ahzab, 9.

[12] Ahzab, 26-27, "و انزل الذین ظاهروهم من اهل الکتاب من صیاصیهم و ..."

[13] İbn. Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 7, s. 454.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hatim merasimi ve mezarlığa çocukları götürmenin bir keraheti var mıdır?
    24562 Pratik Ahlak 2012/04/04
    Çocukları dinsel meclis ve merasimlere ve de mescide veya Muharrem ayındaki matem merasimlerine götürmek veyahut bayram namazı ve dinsel bayramlara katılmasını sağlamak kendilerinin dinsel duygularının gelişmesi için çok önemlidir. Ergin gençleri hatim merasimi ve mezarlığa götürmek hakkında ise, rivayetlerde ve fıkhi kitaplarda yaptığımız inceleme neticesinde bu işin ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    9489 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • İranlıların matem, şenlik ve dini bayramlardaki gelenekleri neden diğer Müslümanlarla ve hatta diğer Şiilerle farklıdır?
    8187 Eski Kelam İlmi 2009/07/11
    Dini kutlamalar için genel kurallar olmasının yanı sıra ancak mukaddes İslam dininin görüş belirtmediği yerlerde her bölge örf ve adetlerine göre bu merasimleri yerine getirilebilir. Başka bir deyişle dinin önem verdiği şey örneğin İmam Hüseyin (a.s) için matem merasimlerinin düzenlenmesidir. Ama bunun yapılma şekli halkın kendisine bırakılmıştır. ...
  • Mastürbasyonun evlilikten farkı nedir?
    18619 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/08/08
    Mastürbasyon insanın ihtiyacını gerçek şekilde gidermez ve sahte bir doyumdur. İnsanın şehvanî ihtiyacı sadece meninin çıkmasıyla giderilmez. Bunun aşk, duygu, yakınlık ve sevgi ile beraber olması gerekir. Bu nedenle bu fiili işleyenler içlerinde eksiklik hissederler. Bu da cismanî ve ruhî hastalıkları peşinden getirebilir. Ama evlilik şehvanî ...
  • Yüzüğü sağ ele takmak mutlaka gerekli mi?
    53679 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/20
    Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları(a.s)’nın sünnetlerinden biri ele yüzük takmaktır. Rivayetlerde yüzüğün çeşidi ve üzerindeki nakış hakkında da çeşitli bilgiler verilmiştir. Bir de yüzüğün sağ ele takılması tavsiye edilmiştir. Ancak İslam’daki yüzük takmak ile ilgili hükümlerin hepsi müstehap türündendir ve farz değildir. Sadece erkeklerin ...
  • Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
    16342 Pratik Ahlak 2011/05/21
    Öğrenmek bazen amel ve yükümlülüğü yerine getirmek için ve bazen de başkalarını eğitmek ve yetiştirmek içindir. Birinci kısım genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve ...
  • Hamd suresinden sonra Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin söylemek sadece tabi olanlar için mi müstehaptır, yoksa cemaat imamı için de müstehap mıdır?
    7350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (ömrü uzun olsun) Bürosu:Tabi olanlar için müstehaptır.  Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Namazda müstehap olan şey, imamın arkasında namaz kılan fertlerin imamın Hamd suresini okumasının ardından Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin cümlesini söylemesi ve namazda tevhid suresini şahsen okuyan kimsenin de ”kezalik Allah” ...
  • Küfe mescidinin amellerinin çokluğu göz önüne alındığında kimi kafilelerin çeşitli makamların amellerini bir mekanda yerine getirmeleri doğru mudur? Böyle yaptıklarında tam sevap alabilirler mi?
    9026 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/07/10
    Küfe ve Sehle mescidlerindeki amellerin faziletleri hakkındaki rivayetlere baktığımızda Masum İmamlardan (a.s) bu mescitlerin bütün amellerinin bir arada yapılmasına dair bir emir gelmemiştir. Bir sahabesine bir dua ve namaz öğretirken, bir başkasına başka bir namaz ve dua öğretmiştir. Bu yüzden ziyaretçileri mescitlerin tüm amellerini yerine getirmek veya ...
  • Eğer idrar sonrası istibra yapılıp abdest alınırsa ve daha sonrasında bir damla idrar gelirse hükmü nedir?
    8890 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/08/06
     Ayetullah uzma Hamaney’in bürosu:Eğer gelen sıvının idrar olduğuna eminseniz abdest batıldır ve o bölge necis olmuştur. Eğer idrar olduğuna emin değilseniz taharete hükmedilir ve abdesti bozmaz.Ayetullah uzma Sistani’nin bürosu:Eğer idrar olduğundan şüpheniz varsa taharete hükmedilir.Ayetullah ...
  • Kendimizi yetiştirmeye ve nefsimizi arındırmaya nereden başlamalıyız?
    11343 Pratik Ahlak 2010/05/06
    Tezkiye, nefsi arındırmak ve temizlemek anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de nefsi arındırmanın önemi hakkında birçok ayet bulunmaktadır. Ama şu bilinmelidir ki; nefsi arındırmaya başlama noktası her insana göre değişir. İslam’ı henüz kabul etmemiş birisinin nefsi temizlemeye başlayacağı ilk aşama, İslam’ı kabul etmesidir. Müminler için ilk basamak, ...

En Çok Okunanlar