Please Wait
13131
Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız.
En üstün müstehap ameli beyan etmek zor ve belki de imkânsızdır. Bunun nedenini aşağıda belirteceğiz. Değişik rivayetlerde muhtelif hususlardan en üstün amel diye bahsedilmiştir. Fereci beklemek[1], namaz[2], Muhammed (s.a.a) ve âli Muhammed’e salâvat göndermek[3], susuzlara su vermek[4], Ali’yi (a.s) sevmek[5], sevindirmek[6], cihad[7], güzel amelde devamlı olmak[8], İmam Hüseyin’in kabrini ziyaret etmek[9], gece namazı[10], Allah için sevmek ve Allah için düşman olmak[11], vaktin başında namaz kılmak[12], anne ve babaya iyilik etmek[13], yemek vermek[14] ve en zor ameller[15] bu hususlardan bazılarıdır. Yanı sıra, zaman dilimlerindeki en üstün ameller (Cuma günü[16], mübarek Ramazan ayı[17], Şaban ayının on beşinci gecesi[18] gibi) gibi, bir kayıt ekleyerek en üstün amelleri sayan rivayetler de mevcuttur.
O halde en üstün amel gerçekten hangi ameldir?
Göründüğü gibi rivayetlerde en üstün amel sıfatıyla değişik hususlardan bahsedilmiştir. Bu rivayetleri mantıkî bir konu kalıbında bir araya getirmek nasıl mümkündür?
İki Delil:
1. Ölçüdeki Farklılık:
Rivayetlerde en üstün amel olarak zikredilen bu amellerin tümü, değişik ölçü ve miyarlar ile beyan edilmiştir. Daha açık bir ifadeyle, en üstün amel gece namazıdır diye buyrulduğunda bir dizi ölçü ve en üstün amel cihattır diye buyrulduğunda da başka ölçüler gözetilmiştir. Örneğin, Allah yolunda cihad etme vakti geldiğinde, en üstün amel Allah yolunda cihad etmektir. Gece namazının ölçüleri geçerli olduğunda da en üstün amel gece namazıdır. Anlaşıldığı kadarıyla İslam’ın ilk döneminde ve ikinci halife zamanında ezandaki “hayya âla hayru’l-amel” (en üstün amele gelin) cümlesini en üstün amellerden olan cihad ile birleştiremeyince ve her ikisini de ilmî ve reel olarak açıklayamayınca “hayya âla hayru’l-amel” cümlesini ezandan sildiler!.[19] Bu nedenle, ölçülerdeki farklılık bu gibi rivayetleri ilmî olarak açıklamak için iyi bir kanıttır. Cihad gibi bu hususların bazıları toplumsal ölçü ve etkiye sahiptir. Bazıları sadece şahsî boyuta sahiptir. Fereci beklemek gibi bazıları her iki boyutu taşımaktadır. Ali’yi (a.s) sevmek gibi bazıları ise esasen amel değil, inanç boyutuyla ilgilidir! Rivayetlerin bir bölümünde en üstün amelin ne olduğu hakkında bir husus belirtilmemiş ve sadece “en üstün amel en zor olandır”[20] diye buyrulmuştur.
2. Şartlardaki Farklılık:
Bazen yükümlü tarafından mevcut olan şartlar bu rivayetleri açıklar. Bunun birinci kısım ile arasındaki fark şudur: Birinci kısımda özel fiildeki (namaz, cihad vb.) mevcut ölçü ve miyarlar, ameller arasında fark ve ihtilafa neden olmaktadır. Ama ikinci kısımda ise özel zaman koşulları ve benzeri şeyler gibi fiil dışında kalan bazı şartların varlığı, amellerin hangisinin daha üstün olduğunu ilmî olarak açıklamaktadır. Örneğin Müslümanlar İslam’ın ilk yıllarındaki mücadelelerde zor şartlar taşırken veya Şiiler zor koşullar altındayken meyus olmamak ve fereci beklemek en üstün ibadetti; çünkü meyus olmaları durumunda onların her şeyi zeval olacaktı. Ama fereci beklemekle kendilerinde ümit ve direniş psikolojisi dirilmiş ve sorunlara galebe çalma ve zafer için yol açılmıştı. Diğer örnekler de bu genel kaideye tabidir. Cihad meselesi, zorunlu haller dışında kesinlikle kadınlar için en üstün amel değildir. “Gece namazı”, henüz farz namazları öğrenmemiş yeni bir Müslüman için en üstün amel sayılmaz. Diğer hususlar da bu kabildendir.
Netice:
Bu rivayetlerin bütününden İslamî buyruklarda en üstün amelin mutlak olmadığı anlaşılmaktadır. Mutlak olarak, her halde, her zamanda ve her mekânda filan amel en üstün ameldir diye bir şey söylenemez. Belirtildiği gibi, en üstün amel olarak sayılan bazı ameller, farklı ölçülere sahiptir. Bu örneklerin bazıları muhatabın hali gereği ve onun taşıdığı özel koşullar esasınca belirtildiğinden, mutlak hususlardan sayılamazlar. Ama her halükarda belirtilen örnekler bizim için sayılan en üstün amellerin cüzleridir.
Başarılar
[1] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 208.
[2] Nuri, Müstedrekü’l-Vesail, c. 4, s. 70, Müessese-i Âlu’l-Beyt, 1408.
[3] Müstedrek, c. 5, s. 119.
[4] Müstedrek, c. 5, s. 331.
[5] Müstedrek, c. 5, s. 119.
[6] Vesailü’ş-Şia, c. 14, s. 499, Müessese-i Âlu’l-Beyt, 1409.
[7] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 5, s. 9, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, 1365.
[8] Nuri, Müstedrekü’l-Vesail, c. 1, s. 131, Müessese-i Âlu’l-Beyt, 1408.
[9] Vesailü’ş-Şia, c. 14, s. 499.
[10] Müstedrek, c. 6, s. 337.
[11]Müstedrekü’l-Vesail, c. 12, s. 220
[12] Müstedrekü’l-Vesail, c. 3, s. 98.
[13] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 75, s. 85, Müessese-i Vefa, Beyrut, 1404.
[14] Vesailü’ş-Şia, c. 24, s. 427.
[15] Biharu’l-Envar, c. 67, s. 191.
[16] Hür Amıli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailü’ş-Şia, c. 7, s. 399, Müessese-i Âlu’l-Beyt, 1409.
[17] Vesailü’ş-Şia, c. 10, s. 313.
[18] Şeyh Tusi, Muhammed b. el-Hasan, Misbahu’l-Müçtehid, s. 829, Müessese-i Fıkhu’ş-Şia, Beyryt, 1411.
[19] Şerefuddin, Abdülhüseyin, İçtihad Der Mukabil-i Nas, tercüme-i Ali Devani, fasl-ı dovvom, bahş-i bist-u çahr (Bidat-ı Ömer Der Ezan Ve İkame), Deftrer-i İntişrat-ı İslamî, Kum.
[20] Biharu’l-Envar, c. 67, s. 191.