Gelişmiş Arama
Ziyaret
25813
Güncellenme Tarihi: 2012/01/23
Soru Özeti
Birkaç defa yeniden yapılmasına rağmen neden henüz Kâbe’deki yarılma gözlemlenmektedir? Bu yarılmanın başka bir delili var mıdır?
Soru
Kâbe evinin yarılması fotoğrafı ve Müminlerin Önderinin doğum mucizesi mevcuttur, ama Kâbe birkaç defa yıkılıp baştan yapılmamış ve onarılmamış mıdır? O halde artık Kâbe’nin yarılmasının bir anlamı bulunmamaktadır. Bu yarılma yer kayması nedeniyle oluşmuş olabilir mi?
Kısa Cevap
Tarih ve İslamî kaynakların bize bildirdiği üzere Kâbe evi Âdem (a.s) eliyle yapılmış, sonra Nuh tufanında hasar görmüş, ardından İbrahim Halil (a.s) tarafından yeniden inşa edilmiş, ondan sonra Araplardan bir kavim onun duvarlarını yapmış, yine viran olmuş, Amaleke olarak adlandırılan bir kavim onu yeniden inşa restore etmiş, dördüncü defa Kureyş onu restore etmiş, Abdülmelik Mervan hilafeti üstlendikten sonra Haccac b. Yusuf Abdullah b. Zübeyir’in yaptığı evi yıkmış ve onu önceki haline çevirmiştir. Kabe’nin hali Osmanlı padişahı Süleyman’ın 960’ta iş başına gelinceye dek bu minvalde kalmış ve o Kabe’nin tavanını değiştirmiştir. Osmanlı sultanı Ahmet 1121’de hilafeti üstlenince Kâbe’de bir takım onarımlarda bulunmuştur. 1039’da meydana gelen büyük selin Kâbe’nin kuzey, doğu ve batı yönündeki bazı kapılarını tahrip edince Osmanlı padişahlarından biri olan 4. Murat onu onarmaları emrini verdi ve artık bugüne dek Kâbe’ye bir el sürülmedi. Hz. Ali’nin (a.s) doğum şekli ve Kâbe duvarının yarılması ise hiç kimse tarafından şüpheyle karşılanmamıştır. Hem Ehli Sünnet kaynakları ve hem de Şiiler kuşku duymadan onu nakletmiştir. Ama Hz. Ali’den (a.s) sonra da Kâbe birkaç defa restore edilmiş ve yeniden yapılmıştır. Bu nedenle, tabii olarak Kâbe’de Hz. Ali’nin (a.s) doğumu için meydana gelen yarığın yok olması gerekmektedir. Bu, hiçbir Şii’nin inkâr etmediği bir husustur ve yenileme sebebiyle söz konusu yarığın izinin yok olmasının bir önemi de bulunmamaktadır. Çünkü önemli olan şey, kesinlikle vuku bulmuş olan ve Şia ile Ehli Sünnet kaynaklarının yeterince naklettiği Kâbe’nin yarılması mucizesidir.
Ayrıntılı Cevap

Bu soruyu daha güzel cevaplayabilmek için, bu kutsal evin yapılmasının tarihini özetle bilmemiz gerekmektedir. Bu konuda İslam’ın haber kaynaklarından anlaşıldığı üzere, Kabe ilk tevhit evi ve yeryüzündeki en eski mabettir. Ondan önce hiçbir merkez, Allah’a yakarma ve tapınmanın merkezi olmamıştır. Kâbe, halk ve insanlık toplumunun faydası için toplanma merkezi olan bir nokta ve çok bereketli olan bir mahalde yapılmıştır. Kabe evi, Hz. Âdem’in (a.s) eliyle yapılmış ve ardından Nuh tufanında hasar görmüş ve İbrahim Halil (a.s) tarafından inşa edilmiştir. Hz. Ali (a.s) Nehcü’l-Belağa’da bu hususta şöyle buyuruyor: Adem zamanından bugüne dek Allah’ın dünya halkını bir taşın parçalarıyla imtihan ettiğini, onu saygın evi karar kıldığını ve ardından Adem ve evlatlarına onun etrafında tavafta bulunmalarını tavsiye ettiğini görmüyor musunuz.”[1] İbn. Şehraşub, Bir şahıs «إِنَّ أَوَّلَ بَیْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ»  ayeti hakkında Kâbe ilk ev midir diye Müminlerin Önderinden (a.s) bir soru sorduğunu ve onun da şöyle cevap verdiğini aktarır: Hayır, Kâbe’den önce başka evler de vardı, lakin Kâbe insanlar için yapılmış ilk mübarek evdir. Bu evde hidayet, rahmet ve bereket mevcuttur. Onu ilk yapan İbrahim idi. Ondan sonra Araplardan bir kavim onu inşa etti. Sonra zaman onu yine viran etti. Amalake kavmi üçüncü defalığına onu yaptı ve dördüncü kez Kureyş onu restore etti.[2] Kâbe’nin yönetimi Allah Resulü’nün (s.a.a) atalarından biri olan Kusay b. Kelab’ın (Hicretten önce ikinci asır) eline geçince, Kusay onu yıktı, baştan daha sağlam bir şekilde yaptı, hurma ağacına benzer bir ağacın tahtası ve hurma ağacının dallarıyla örttü. Bu bina böylece kaldı. Abdullah b. Zübeyir, Yezid b. Muaviye döneminde Hicaz’a egemen olunca, Yezid Hasin adında bir komutanı onu yıkmak için gönderdi. Savaşın ve Yezid’in askerlerinin mancınık ile Mekke tarafına büyük taşlar atmaları neticesinde Kâbe yıkıldı ve aynı şekilde şehre mancınık ile atılan ateşler ile Kâbe’nin perdesi ve onun tahtaları yandı. Yezid’in ölmesi üzerine savaşın bitmesiyle, Abdullah b. Zübeyir Kâbe’yi yıkıp yeniden yapma kararı aldı. O, Yemen’den özel bir kirecin getirilmesi emrini verdi, onu kireç ile inşa etti, Hicr-i İsmail’i evin bir bölümü haline getirdi ve daha önce yüksek olan Kâbe’nin kapısını yer seviyesine kadar alçalttı. Halkın birinden girip diğerinden çıkması için eski kapı karşısına yeni bir kapı yaptı. Kâbe’nin yüksekliğini yaklaşık on üç buçuk metre yaptı. Onu tamamladıktan sonra iç ve dışına misk ve amber sürdü ve ipekten bir parçayla onu örttü. Hicri 64 yılının Recep ayında bu işi bitirdi. Abdülmelik b. Mervan hilafeti ele geçirince, Haccac b. Yusuf, Abdullah b. Zübeyir’in yaptığı evi yıktı ve onu eski haline döndürdü. Haccac Kabe’nin duvarını kuzeyden yaklaşık üç metre yirmi santim yıktı, Kureyş’in yapısına ulaştı ve bu yöndeki inşaatı bu esasa göre yaptı. İbn. Zübeyir’in alçalttığı Kâbe’nin doğu kapısını da önceki şekline (yerden yaklaşık bir buçuk veya iki metre yüksek) döndürdü ve Abdullah’ın eklediği kapıyı da kapattı. Sonra artı kalan taşlarla Kâbe’nin tabanını döşedi. Kâbe’nin hali Osmanlı padişahı Süleyman’ın 960’ta iş başına gelinceye dek bu minvalde kalmış ve o Kâbe’nin tavanını değiştirmiştir. Osmanlı sultanı Ahmet 1121’de hilafeti üstlenince Kâbe’de bir takım onarımlarda bulunmuştur. 1039 yılında meydana gelen büyük selin Kâbe’nin kuzey, doğu ve batı yönündeki bazı kapılarını tahrip edince Osmanlı padişahlarından biri olan 4. Murat onu onarmaları emrini verdi ve artık bugüne dek Kâbe’ye el sürülmedi.[3] Hz. Ali’nin (a.s) Kebe’de doğması hususu hiç kimse tarafından şüpheyle karşılanmamış ve hem Şia ve hem de Ehli Sünnete mensup tüm Müslümanlar bu mucizeyi kabul etmiştir. Şii kaynaklarında şöyle yer almaktadır: Yezid. B. Kanab şöyle demektedir: Ben, Abbas b. Abdülmuttalib ve Abdüluzza’dan bir grup birlikte Kabe’nin karşısında oturmuştuk. Bu esnada dokuz ay hamile olan ve doğum sancısı çeken Fatıma b. Esed şöyle dedi: Ey Tanrım ben sana, senden gelenlere, peygamberlerine ve kitaplarına inanıyorum ve bu evi eski evi yapan atam İbrahim Halil’in (a.s) sözünü tasdik ediyorum. Bu evi yapan şahsın ve karnımda taşıdığım kişinin hatırı için bu doğumu bana kolaylaştır. Yezid b. Kanab şöyle demektedir: Biz gözlerimizle Allah’ın evinin arkadan yarıldığını, Fatıma’nın onun içine girdiğini, gözlerden kaybolduğunu ve duvarın kapandığını gördük. Biz evin kapısındaki kilidi açmak istedik, ama açılmadı. Biz bunun Allah Azze ve Celle tarafından olduğunu anladık. O, dört gün sonra dışarıya çıktı, elinde Müminlerin Önderi vardı ve şöyle söyledi: Ben geçmiş bütün kadınlardan daha fazilet sahibiyim; zira Asiye b. Muzahim Allah’a tapmanın zor olduğu yerde çaresizlikle Allah’a gizlice tapındı, İmran kızı Meryem kuru hurma ağacını eliyle sıkıp ondan taze hurma aldı ve yedi ve ben ise Allah’ın saygın evine girdim, cennet meyveleri, dal ve yapraklarından yedim ve dışarı çıkmak istediğim zaman da bir haberci seslenerek ey Fatıma evladının adını Ali koy, o yücedir ve Yüce Allah şöyle buyuruyor: Ben onun adını kendi adımdan aldım, onu kendi edebimle edeplendirdim, girift ilmimi ona öğrettim. O, Kâbe’deki putları kıracak, evimin üstünde ezan söyleyecek, beni takdis edecek, övecektir. Onu sevene, emrine uyana ne mutlu! Ona düşman olan ve itaatsizlik edene ise yazıklar olsun.[4] Ehli Sünnet âlimleri arasında da birçok grup bu hakikati açıkça kabul etmiş ve onu eşsiz bir erdem olarak değerlendirmiştir. Örneğin, Hâkim Nişaburi, Müstedtek’te şöyle yazmaktadır: Mütevatir haberlerde Fatıma b. Esed’in Hz. Ali’yi (a.s) Kâbe’nin içinde dünyaya getirdiği belirtilmiştir.[5] Aynı şekilde Saidi Ehli Sünnetin altı sahih kitabından şöyle nakletmektedir: Bir görüşe göre Hz. Ali (a.s) 13 Receb Cuma günü, Fil Yılı’ndan otuz yıl sonra ve Peygamberin (s.a.a) hicretinden yirmi üç yıl önce Mekke-i Mükerreme’de Kâbe’nin içinde doğmuştur. Başka bir görüşe göre ise, Fil Yılı’ndan yirmi beş yıl sonra ve Peygamberin gönderilmesinden on iki yıl önce doğmuştur. Bir başka görüşe göre ise Peygamberin gönderilişinden on yıl önce doğmuştur ve Hz. Ali’den (a.s) önce Kâbe’de hiç kimse doğmamıştır.[6] Belirtilen hususlar göz önünde bulundurulduğunda Şia ve Ehli Sünnetin Kâbe’nin yarılma mucizesinin kesin olduğuna ve Hz. Ali’nin (a.s) Kâbe’nin içinde doğduğuna inandığı aydınlanmaktadır. Bu nedenle, Hz. Ali’nin (a.s) doğum ve yaşamı sonrası Kâbe’de yapılan tahribat ve restorasyonlar göz önünde bulundurulduğunda, tabii olarak Müminlerin Önderinin annesinin Kâbe’ye girerken meydana gelen yarılmanın izlerinin ortadan kaybolmuş olması gerekmektedir. Bu, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir hakikattir ve Ali (a.s) Şiilerinden kimse de bunu inkâr etmemektedir. Ama Şia’nın övünç kaynağı, bu mucizenin Kâbe’de doğan tek kişiye ait olması ve Şia’nın onu takip etmekle iftihar etmesidir. Restorasyon sebebiyle yarığın izlerinin yok olmasının hiçbir önemi de bulunmamaktadır; Çünkü önemli olan şey, kesinlikle vuku bulmuş olan ve Şia ile Ehli Sünnet kaynaklarının yeterince naklettiği Kâbe’nin yarılması mucizesidir.



[1] Seyid Rezi, Nehcü’l-Belağa, Hutbe-i Kasia.

[2] Behrani, Seyid Haşim, Tefsirü’l-Burhan, c. 1, s. 661, h. 36, Bonyad-ı Biset, çap-ı evvel, Tahran, 1416 k.

[3] Musevi Hemedani, Seyid Muhammed Bakır, Tercüme-i Tefsir-i el-Mizan, c. 3, s. 555, Camia-i Müderrisin, Kum, 1374 ş.

[4] Şeyh Saduk, Amali, Tercüme-i Kemeri, s. 133, Naşır-i İslamiye, çap-ı heştom, Tahran, 1376 ş.

[5] Hakim Nişaburi, Muhammed, Müstedrek Âla’l-Sahiheyn, c. 3, s. 483, Naşır-i Daru’l-Marifet, çap-ı dovvom, Beyrut, 1406 k.

[6] Saidi, Muhammed Bakır, Fezail-i Penc Ten (a.s) Der Sıhah-ı Şeşgane-i Ehli Sünnet, c. 1, s. 304, Firuzabadi, çap-ı evvel, Kum, 1374 ş, Be nakl az Nuru’l-Ebsar, s. 69.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmam Hasan (a.s) daha büyük olmasına rağmen neden imamet İmam Hüseyin’in (a.s) evlatlarına intikal etmiştir?
    11569 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Yanıta ulaşmak için bir takım noktalara dikkat etmek gerekmektedir: 1. İmamet makamına ulaşan bir şahıs masumiyet, ilim, cesaret, cömertlik vb. şart ve özellikler taşımalıdır. Bu şartların kimin karakterinde tahakkuk ettiğinin teşhisi insan için mümkün olmadığından, imamet makamı Allah tarafından atanılan bir ...
  • Hadislerin masumlardan (a.s) geldiğine nasıl güvenebiliriz?
    9921 Ricalu’l-Hadis (Ravilerin İncelenmesi) 2011/04/12
    Tarihe güvenmek bir ölçüye kadar çağdan çağa, zamandan zamana ve nesilden nesle intikal eden şöhret, karine ve deliller aracılığıyla hâsıl olur. Tarihte yer alan bazı hadise ve vakıaların deyim yerindeyse tevatür derecesinde ve birçok delil ve karineleri mevcuttur ve bundan ötürü bunların doğruluğundan çok az insan şüphe ...
  • İslam inancındaki şefaatten maksat nedir? Lütfen şefaati açıklayınız.
    11946 Eski Kelam İlmi 2009/05/13
    “Şefaat” kelimesinin sözlük anlamı, iki şeyin birbirine iliştirilmesidir ve halk arasında ise, makamı ve değeri olan bir kimsenin büyük bir makama sahip olan birisinden bir suçun cezasını affetmesini veya yapılan bir hizmetin karşılığını artırmasını istemesi anlamına gelmektedir.Şefaat kelimesinin bu gibi konularda kullanılmasının sebebi, suçlu kimsenin tek başına bağışlanmaya veya ...
  • Rüyada bilinçli olma imkânı mevcut mudur? Bazı rüyaların gerçekleşmesinin nedeni nedir?
    11631 Teorik İrfan 2012/02/18
    Bilgelerin görüşüne göre uyku, zahiri duyuların tedricen dış dünyayla ilişkisinin kesildiği, ama batıni duyuların henüz aktif olduğu bir haldir. Uyku anında dış dünyayla uğraşmaktan ve değişik meşguliyetlerden uzaklaşması neticesinde insan nefsi, melekût âlemine odaklanır ve nefis madde âleminden ne kadar çok uzaklaşırsa, nefsin kendi âlemiyle irtibat kurması daha fazla ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7055 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Niçin İslam'da kölecilik haram kılınmamıştır?
    11390 Yeni Kelam İlmi 2011/05/08
    1- İslam asla kölecilik sistemini ortaya çıkarmamıştır. 2- İslam dini, kölelerin geçmişteki kötü durumunu büyük bir toplumsal sorun olarak görmüş ve çözümleme yoluna gitmiştir. 3- İslam bu önemli meselenin çözümü için dakik ve hikmetli bir proje ortaya koymuştur. Çünkü ...
  • Aşağıdaki Şiir Allame Şe’arani’ye nisbetlendirilmektedir.
    6904 تاريخ بزرگان 2012/01/01
    “Dem’u’s-sucum” kitabı (mefatihul-cinan”adlı dua kitabın sahibi olan Hac Şeyh Abbas Kumi’nin “Nefesul-Humu’mun fi makteli Seyyidinal-Hüsyeyin el- Mazlum (a.s.)” adında yazmış olduğu kitabın tercümesidir. Kum’da Müesesei İntişarat-i Hicret, tarafından 1386 hicri şemsi tarihinde basılmıştır. Şe’arani bu eseri Farsçaya çevirmiş ve bazı kısalar, nükteler ve konuları dip not şeklinde ...
  • Kuran'a göre insan zalim ve cahil bir varlık mıdır yoksa Allah'ın halifesi midir?
    14303 Tefsir 2008/05/04
    1. Kuran'ı Kerim'in bazı ayetlerinde insan, üstün konumu ve yaratılışı itibariyle övülmüş ve aynı şekilde birçok ayette de yerilmiş, kınanmıştır.2. İnsanoğlu potansiyel olarak birçok özelliği ve yeteneği kendisinde bulundurmaktadır. Dolayısıyla sınırsız bir şekilde yükseledebilir yahut sınırsız bir şekilde kendisini alçaltabilir.
  • Birinin bedeninin dışarıdan görünmeyen yerlerinde ‘ala’ hastalığı varsa evlenmeden önce bunu eşine söylemeli midir? Söylemezse hükmü nedir?
    11928 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/30
    Ayetullah el-Uzma Hamanei’nin Bürosu: Eğer sorulmazsa söylemeye gerek yoktur. Ayetullah el-Uzma Sistani’nin Bürosu: Evlenecek kadın veya ailesi sorarsa bu hastalığın varlığını gizleyemez. Kendisini sağlıklı gösterse ve nikah kıyılsa, sonra yalan olduğu ortaya çıkarsa kadın nikah akdini feshedebilir. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu: Kadın ve erkek, ...
  • Başkasının bostanından izinsiz meyve ve bitki toplamanın hükmü nedir?
    15098 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
    Söz konusu sorunun cevabında ilk önce fakihlerin bu konu hakkında görüşlerini genel olarak açıkladıktan sonra Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tehrani nin görüşünü takdim edeceğiz.  Fakihlerin genel görüşleri:Bir başkasının malından faydalanmak her şekilde olursa olsun mutlaka bu tasarruf o malın sahibinin izni ile olmalıdır. Yalnızca ...

En Çok Okunanlar