Gelişmiş Arama
Ziyaret
8556
Güncellenme Tarihi: 2010/01/07
Soru Özeti
Acaba Masumların hadislerinin senetleri peygambere dayanmıyor mu?
Soru
“Masumlardan nakledilen hadisler Peygambere dayanmıyor” şeklindeki söz doğru mudur? Lütfen açıklayınız.
Kısa Cevap

Şiiler imamları (peygamberin (s.a.a.) yerine geçenleri) masum bilirler. Bu nedenle onların sözleri de peygamberin sözleri gibi zati itibariyle hüccet ve peygamberin sözüne istinat etmesine gerek yoktur.

Bizim masum imamlarımızdan bize ulaşan rivayetler iki kısma ayrılıyor. Bir kısım rivayetler müstenit şeklinde beyan edilmiş; yani senetlerindeki raviler silsilesi zikredilmiştir. Şöyle ki her imam kendi babasından naklederek senedi peygambere varıncaya kadar devam ediyor. Buna binaen bu rivayetler senet itibariyle güvenirlik bakımından en üst mertebede yer almaktadır.

Bir diğer kısım rivayetler ise senetsiz beyan edilmiştir. Bunlar da iki kısımdır: Ya senedi zikredilmeksizin vasıtayla peygamberden nakledilmiştir. Bu nedenle bu tür hadisler her ne kadar senetleri zikredilmemiş ve hadis ilmi literatüründe “mürsel” sayılmakta ise de masum kimseler güvenilir oldukları için biliyoruz ki eğer peygamber tarafından söylenmemiş olsaydı onlar Allahın hükmü olarak onu beyan etmezler ve peygambere nispetlendirmezlerdi. Örnek olarak şu hadise dikkat ediniz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyad’dan, o da Nevfeli’den, o da es-Sukuni’den, o da Ebu Abdullah’tan naklediyor ki Ebu Abdullah diyor ki Allah’ın resulü şöyle buyurdu. Şia kaynaklarında binlerce ve “kutubi arba’ada” (dört kaynak kitapta; “kafi”, “men la yadurul- fekih”, “tehzib” ve istibsar) yüzlerce hadis bu unvanla nakledilmiştir. Veya bunlar “camia, mushafi fatima, cüfr” gibi (has) kitaplarda nakledilmiştir.

Her halükarda bu türden olan hadiler müstenet ve bütün Müslümanlar için hüccettir. Buna binaen zikredilen konulara dikkatle masum imamlardan nakledilen hadisler müstenet ve gerekli itimada sahip ve hiçbir tereddüde açık değildirler.

Ayrıntılı Cevap

Bu mesele dinin içsel konulardan bir konu olduğu için sadece Şia kanalınca cevap vereceğiz.

Şia inançlarında imamlar masumdur ve Allah tarafından peygamber vasıtasıyla peygamber’in yerine geçen kimseler (halifesi) olarak halka tanıtılmışdır. Bu esas’ca imamlar Allahın yaratıklarına karşın Allahın hücceti ve sözleri de peygamberin sözleri gibi zati itibarıyla hüccettir. Dolayısıyla onlar kendi sözlerini başka kimsenin sözüne dayatmaları gerekmiyor. Başka bir beyanla Şialar şu inanca sahiptirler: Peygamber (s.a. a.) bir söz söylediği zaman müstenet yapmasına gerek yok ve kimse ondan senet istemiyor ve sözünün hüccet olduğunda hiçbir tereddüt olmadığı gibi masumların söylemiş oldukları sözlerde de senede ihtiyaç duyulmamaktadır.

Dikkate şayandır ki masum imamlardan nakledilen hadisler iki kısma ayrılmaktadır:

  1. Bir kısım rivayetler müstenet şeklinde beyan edilmiş; yani senetlerindeki raviler silsilesi zikredilmiştir. Şöyle ki her imam kendi babasından naklederek rivayetteki senedi peygambere dayandırıyor. Buna binaen bu tür rivayetlerde senetlerinin zikredilmesinin yanı sıra senetlerinde hiçbir işkâl de söz konu değildir. Bilakis senet itibariyle güvenirlik bakımından en üst mertebede yer almıştır. Bu kısımdan olan rivayetler kendi arsında iki kısma ayrılmaktadır:
  1. Baba ve dedelerin isimlerini ard arda zikrediyor; örneğin; ebul hasan er-Rıza (a.s.) diyor: babam Musa bin Caferden duydum şöyle diyordu: babam cafer b. Muhammedden duydum şöyle diyordu: babam Muhammed b. Aliden duydum şöyle buyurdu: babam Ali b. Hüseyinden duydum şöyle buyurdu: müminlerin emiri Ali b. Ebu Talipten duydum şöyle buyurdu: Allahın resulünden duydum Cebrailden duydum şöyle buyuruyordu: Allah’tan c.c duydum şöyle buyurdu: “lailahe illellah hısnı fe men dehele hısnı emine min azabi. (Fe lemma meret er-rahiletu nadana) bi şurutiha ve ena min şurutihi”.[1] Yani  lailahe illallah benim sur’umdur. Her kim benim sur’uma girerse azabımdan güvencede ve emin olur. (Zemahşeri sahifeirrızanın isnadı hakkında “rebiul ebrar” adlı eserde Yahya b. Hüseyin Hüseyinden bir isnat zikrediyor: “eğer bu isnadı deli bile duysa gaflete duçar oluverir” diyor. [2]
  2. Diğeri ravi “an abaihi (babaların’dan)” tabiriyle zikredilmiştir. Burada ravilerin İsimleri çok açık olduğu için isimleri hazf edilmiştir. Genel anlamda Şia’nın rivayi kitaplarının bütününde yaklaşık 6671 hadis müstenet şekliyle imamlardan “an abaihi (babalarından = Allahın resulünden)” tabiriyle nakledilmiş. Zikredilen bu sayıdan 278 tanesi dört kaynak kitapta (60 tanesi “Kâfi’de”, 46 tanesi “Men Layahdurul – Fekihte”, 128 tanesi “Tezhip’te” ve 34 tanesi de “İstibsar’da”)  nakledilmiştir.

Örnek teşkil etsin babından mu’an’an (o ondan o ondan) ve müstenet (isnadı zikredilmiş) olan bir rivayeti burada nakledeceğiz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyattan, Sehl de Nevfili’den, Nevfili de es-Sukuni’den, o da Ebu Abdullah’tan (a.s.) Ebu Abdullah da babalarından, babaları da Resullüllahtan (s.a.a)…[3]

Bu senetle nakledilen hadis en iyi senede sahip olan hadislerden olduğu çok açıktır. Bu esasa göre birinci kısımdan olan rivayete “silsiletu’z – zeheb”[4] denilmektedir. Zira Şia anlayışına göre imamlar Allahın yeryüzündeki hücceti ve sözlerinin delil olması bakımından peygamberin sözleriyle onların sözleri arasında hiçbir fark yok ama Şia olmayan kimseler için de bu şahıslar her ne kadar Allah’ın hücceti değil ise de en iyi kimseler ve en güvenilir şahsiyetlerdir.[5]

  1. Bir diğer kısım hadiler ise senetleri zikredilmeden nakledilen rivayetlerdir. Bu kısımda yer alan rivayetler de kendi arasında iki kısma ayrılmaktadır:
  1. İslam peygamberi vasıtasıyla naklediliyor ama senedi zikredilmiyor. Örnek bakımından aşağıdaki hadise dikkat ediniz: Ali b. Muhammed Sehl b. Ziyaddan, Sehl de Nevfeli’den, o da es-Essukuni’den, o da Ebu Abdullh’tan (a.s.) Ebu Abdullah Resulüllah (s.a.a.) şöyle buyurduğunu diyor.[6] Şia’nın kaynak kitaplarında binlerce ve “kutubi arba’a”da (kafi, men la yahdurul fakih, “tezhip” ve istibsar) yüzlerce hadis bu şekilde nakledilmiştir.

Bu türden olan rivayetler her ne kadar senetlerindeki raviler silsilesi belirtilmemiş ve zahiren hadis ilmi literatüründe “mürsel” sayılmakta ise de ehlisünnetin de kabul ettiği gibi (Şia’ca) Masum bilinen şahıslar sadık ve güvenilir oldukları için kabul etmek gerekir ki bu şahıslar peygamberin söylemediği bir hükmü Allahın hükmü olarak beyan etmez veya peygambere nisbetlendirmezler. Bu bağlamda İmam Cafer-i Sadık (a.s.) şöyle buyurmuşlardır: “Benim hadisim babamın (imam bakır) (a.s.)hadisi, babamın hadisi (imam bakır) ceddimin (imam zeynülabidin) (a.s.) hadisidir, ceddimin hadisi Hüseyin’in (a.s.) hadisi ve Hüseyin’in hadisi Hasanın (a.s.) hadisidir, Hasan’ın hadisi de imam Ali’nin (a.s.) hadisi ve imam Alin’in hadisi Allah resulünün hadisi ve Allah resulünün hadisi de Allah’ın sözüdür”.[7]

  1. “Camia, Mushaf-i Fatima, Cüfr vb.” kitaplardan naklettikleri için bu rivayetler müstenet ve bütün Müslümanlar için hüccettir.[8]  Buna binaen masumlardan nakledilen hadisler müstenettir ve  gerekli, itibara sahiptir, hiçbir şüphe ve kuşku taşımazlar.

Zikredilmeye şayandır ki bu konu eskilerden beri şüphe konusu edilmiş ve masum imamların (s.a.) sözleri zati hüccete sahip olduğunu kabul etmeyen bazı kimseler tarafından itiraz konusu olmuştur. Bu bağlamda bazı çözüm yolları sunulmuş, kendilerinden de istifade edilmiştir.

Cabir b. Yezit şöyle diyor: İmam Bakır’a (a.s.) arz ettim: Her ne zaman bana bir hadis anlatmak istediğinizde senedini de benim için açıklayın. İmam (a.s.) şöyle buyurdu: Babam, ceddim olan Allah’ın Resulü’nden (s.a.a) Allah’ın resulü de Allah’tan (c.c.) benim için hadis söylemiştir. Sana söyleyeceğim her hadis bu senetle olacaktır.[9]

Başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir. Muhammed b. Ali (imam Bakır a.s.) Cabir’in -Peygamberle oturup kalktığı ihtiramından dolayı- yanına gidip oturuyor ve Allah u Teâlâ’dan naklederek kendileri için hadis okuyor. Medine halkı şöyle dedi: Bundan daha cesur başka bir kimse göremedik. (Zira bu küçük yaşa sahip olmasına rağmen hadisi Allah’a isnat ederek Allahtan hadis naklediyor). İmam onların kendi aralarında şöyle konuştuklarını görünce peygamberden (s.a.a) hadis söylemeye başladı. Medine halkı şöyle demeye başladı. Biz bu insandan daha yalancı bir kimse görmedik. Kendisinin görmediği bir kimseden hadis naklediyor. Böyle söylediklerini görünce Cabir b. Abdullah’a hadis isnat ederek ondan hadis nakletti. Ondan sonra onu kabul ettiler. Oysaki Cabir’in kendisi gelip imamın önünde diz çöküp ondan ders alıyordu.[10]

Netice:

Masum imamların (a.s.) sözleri zati itibariyle hüccete sahiptir. Onların sözü peygamberin ve Allah’ın sözleridir. İster zahiri olarak müstenit olsun ister müstenit olmasın.

 


[1] SADUK, “amali-yi saduk”, intişarati kitap hanei İslami, 1326, h. şemsi, s. 235.

[2]biharul – envar”, c. 1, s. 30.

[3] KÜLEYNİ, “kafi”, Tahran: daru’l – kutubi’l – İslami, c. 1, s. 33, hadis no: 7.

[4]sevabul – amal”, farsça tercümesi: Gaffari, s. 23. Silsiletuz-zehep senedindeki kişilerden ötürüdür. Zira senedinde yer alan şahsiyetlerin tümü masum kimseler ve hadisin kendisi kutsi hadislerden sayılmaktandır. Zira bu sözü söyleyen kimse Allah’ın kendisidir.

[5] Örneğin seyit Muhammed Reşit Rıza ehlisünnetin müteasip âlimlerinden olmasına rağmen “el-mennar” adlı tefsir kitabında imam Sadık’dan (a.s.) nakletmek isterken şöyle diyor: “ruviye an ceddina el-imam Caferi Sadık radiyellah-u anhu (yani ceddimiz imam Sadık’dan (r.a.) nakledilmiştir). Muhammed Reşid Rıza, (tefsiri’l – kurani’l – hekim (tefsiri el-mennar), baskı, 2, Beyrut/Lübnan: Naşır darul marife bırayı çap ve neşr, c. 9, s. 538.

[6] Küleyni, “kafi”, c. 3, s. 269, hadis no: 8.

[7] Küleyni, “kafi”, c. 1, s. 53.

[8] Küleyni, “kafi”, c. 1, s. 239, farsça tercümesi, Mustafevi, c. 1, s. 345.

[9] Müfit, “amali”, Kum: capı kongrei şeyh-i müfit kum, 1413, h. kameri, (üstat Veli’nin tercümesiyle beraber olandan yararlanmıştır).

[10] Küleyni, “kafi”, c. 1, s. 469, farsça tercümesi Mustefevi, de yararlanmıştır, c. 2, s. 374.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Zikir nedir ve türleri nelerdir?
    17011 Pratik İrfan 2012/09/24
    Zikir ve Allah’ı anmanın birçok ruhi ve ahlaki yapıcı etkisi vardır ve bunun karşısında Allah’ın kulunu hatırlaması, kalbin aydınlanması, kalp huzuru, Allah’a itaatsizlik etmeden korkmak, günahların bağışlanması ve ilim ve hikmet bunlardan sayılır. Genellikle zikir kalpsel ve dilsel olarak iki türe ayrılır. Dille yapılan zikre “vird” de ...
  • Zatı âlinizin Kur’an’ın tahrif edildiği hadisler konusundaki görüşünüz nedir?
    5973 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin bu bağlamdaki görüşü şöyledir: Kur’an’ın tahrif edildiğini söyleyen hadisler ya senet bakımından zayıftırlar ya da sadır olma cihetinden hüccet değildirler veya delaletleri kabul edilebilinir durumda değildir. Kur’an-ı Kerim hiçbir zaman tahrif olmamış ve olmayacaktır. Kur’anın tahrif ...
  • Hangi ameller insanı güzel ve nuranî kılar?
    11448 Pratik Ahlak 2011/07/21
    İslam’ın bakışında güzellik zahirî güzellik ve batınî güzellik diye iki kısma ayrılır. Muteber ve mütevatir rivayetler açısından insanın batınî güzelliğini sağlayan bazı etkenler sabır, tahammül, vakar, sükûnet, takva ve sakınmadan ibarettir. Aynı şekilde rivayetlerde insan yüzünün nuraniyet ve güzelliğini sağlayan birçok amil zikredilmiştir. Abdest, az ...
  • İnsan olağan üstü işler yapabilir mi? Bu tür işleri yapmanın faydası nedir?
    10290 Teorik İrfan 2009/09/07
    Sizin işaret ettiğiniz şey, insanın ruhi güç kazanmasının sayesinde gerçekleşir; bu ruhi güç bazen dinin emirlerine uyarak ve şer’i riyazetler çekerek kazanılır; yani insan Allah’a yakınlaşarak İsm-i A’zama sahip olur. Bu güç sayesinde maddi alem üzerinde etkili olabilir ve iradesiyle bir takım işler yapar. Ancak bazen de ...
  • Musa (a.s.) Kısasının Kuranda Tekrar Edilmesinin hikmeti nedir?
    10556 Tefsir 2015/05/20
    Hazreti Musa’nın (a.s.) kur’anı kerimde tekrar edilmesinin hikmeti için hatırlatmalıyız; evvelen; Anlamsız ve lağviyete (boş) neden olacak kâmilen bir tekrar söz konusu değildir. Belki her surede, o surede zikir edilenin muhteva ve içeriğe uygun olan kıssanın kısmına işaret edilmiştir. Saniyen; kuranı kerimde hazreti Musa’nın (a.s.) hayatının diğer ...
  • Acaba humsu ve seyitlere ait olan hakkı taklit merciinin izni olmadan ödemek caiz mi?
    8976 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/10/18
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Tabiatı doğru bir şekilde kullanmanın yolu nedir?
    6091 Pratik Ahlak 2012/02/04
    İslam, başka mektepler gibi insanın ihtiyaçlarına tek bir açıdan bakmamış, tek maddi yönüne veya tek manevi yönüne odaklanmamış, aksine orta yolu tutmuştur. İlahi nimetleri doğru bir şekilde kullanmak, maneviyatla ve ahiretle çelişmediği gibi insanın saadet yolunda ilerlemesini de sağlar. ...
  • Ziyaret-i Aşura’da ki ‘Beri’tu ilellah ve ileykum minhum’ (Önce Allah’a sonra size onlardan dolayı beri oluyorum) cümlesinde Allah’a ve masumlara beri olmak ne demektir?
    6433 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/03/03
    Beraet lügatte birinden veya bir şeyden ayrılmak, uzaklaşmak manasına gelmektedir. Bu manalar eğer ‘İla’ ile birlikte olmazsa beraet için kullanılır. Ama ‘İla’ ile birlikte olursa bizarlık manasının yanı sıra sığınma manası da vermektedir. Buna göre ziyaretteki sığınma cümlesinin manası şöyle olur: Hak Teala’ya ve siz Ehl-i Beyt’e (a.s) ...
  • Peygamber (s.a.a) ve İmamların (a.s) cariye ve kölelere sahip olmaları kölelik sistemini benimsemek değil midir?
    19729 Eski Kelam İlmi 2009/07/04
    Kölelerle evlenme, onlarla mahrem olma, mukatebe (kölelerin özgürlük anlaşması) vs. hükümlerin Kur’an’da gelmesi Peygamber (s.a.a)’in zamanında köleliğin olduğunu ispat etmektedir, ama belirtmek gerekir ki, İslam’ın köleleri azat etmek için çok kapsamlı projeleri vardır. Bu projenin neticesinde bütün köleler zamanla özgürlüklerine kavuşmuşlardırlar. ...
  • Derslerimin Cuma namazına denk gelmesi nedeniyle Cuma namazını kılamamaktayım. Bunu telafi etmek için ne yapmalıyım?
    9607 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/11/17
    Değerli kullanıcı! İmam Zaman’ın (a.c.f) gıyabı döneminde Cuma namazı taklit mercilerinin çoğunluğunun fetvasına göre seçimli bir farzdır; yani yükümlü Cuma gününde şartlar mevcut ise Cuma namazını veya öğle namazını kılmada özgürdür. O halde eğer bir kimse Cuma namazını kılarsa, öğle namazını kılmasına gerek kalmaz. Elbette ...

En Çok Okunanlar