Gelişmiş Arama
Ziyaret
4283
Güncellenme Tarihi: 2020/09/05
Soru Özeti
Hadis külliyatında ‘israiliyat’ denilen bir kavram geçmektedir. Ehlibeyt mektebi kaynaklarında İsrailiyat’ın konumu ve itibarını açıklar mısınız?
Soru
Hadis külliyatında ‘israiliyat’ denilen bir kavram geçmektedir. Ehlibeyt mektebi kaynaklarında İsrailiyat’ın konumu ve itibarını açıklar mısınız?
Kısa Cevap

İslam uleması ‘israiliyat’ kavramını İslami olmayan, özelliklede hicri ilk yüzyıl içerisinde Yahudi ve Hristiyanların İslam dinine sokmaya çalıştıkları inançlar, efsaneler ve hurafelerin tamamı için kullanmaktadır.

Bu kelime ilk başta Yahudilerin İslam dinine sokmaya çalıştıkları hadisler için telaffuz edilmekteydi. Ama gerçekte bu kavram biraz daha geniş bir anlam taşır hem Yahudi hem de Müslüman olmayan diğer insanların İslam dinine sokmaya çalıştıkları gerçek olmayan efsaneler ve hurafelere verilen addır. Genellikle bu işi rivayet adı altında İslam’a katmak isteyenler o dönem Yahudileri olduğu için bu adla meşhur olmuştur.

Hadis kaynaklarında ‘İsrailiyat’ şu başlıklar altında müşahede etmek mümkündür: Kuran’ı Kerim’in işaret ettiği ve Kutsal kitaplarda geçen şahsiyetler, özellikle peygamberler; bu şahsiyetler hakkında haberlerin ayrıntılı anlatıldığı tarihi rivayetler. Genellikle İsrailoğulları tarihinin anlatıldığı ahlaki öğretiler adı altında rivayetler. Hiçbir İslami kaynağa dayandırılmadan Yahudi kaynaklarından alınan ilk dönem insanlarının inançları ve efsanelerinin anlatıldığı hikayeler.

Elbette bu bağlamda ele alınan rivayetleri gerekli araştırma ve inceleme yapmadan reddetmekte doğru değildir. İsrailiyat olarak adlandırılan rivayetleri şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

  1. İslami kaynaklar ışında doğruluğu kanıtlanabilen rivayetler.
  2. İslami kaynaklar ışında yalan ve yanlış olduğu kanıtlanabilen rivayetler.
  3. Doğruluğu veyahut yanlışlığı hakkında hüküm vermemizi sağlayacak delillerin olmadığı rivayetler.

Yapılan bu sınıflandırma ışığında israiliyat adı altında gelen her rivayetin hükmünü vermek mümkün olacaktır. Doğruluğu kanıtlanan rivayetleri kabul etmemiz bir soruna yol açmayacağı gibi elde olan delil ve karineler bu rivayetleri kabul etmemizi de gerektirmektedir. Aynı şekilde yalan ve yanlış olduğu aşikâr olan rivayetlerinde reddedilmesi ve öğretilerden çıkartılması akli ve gereklidir. Ama üçüncü kısım israiliyat hakkında kabul ve inkâr noktasında bir zaruret olmadığı taktirde ihtiyat etmeli yersiz bir yargıda bulunmaktan kaçınmak daha doğru olacaktır.

Ayrıntılı Cevap

 ‘İsrailiyat’ kavramı hakkında çeşitli tanımlar söz konusudur. Elbette yapılan tanımlar arasında ki farklar içerik olarak kayda değer düzeyde değildir. Kısaca bu tariflere göz atacak olursak:

  1. ‘İsrailiyat’: İsrailoğullarının İslami rivayetlere dahil ettiği rivayetlere verilen addır. Yani Yahudiler tarafından İslam dinine sokulan genellikle hurafe ve temelsiz tarihi haberler ve hikayeler.[1]
  2. ‘İsrailiyat’: İslam ulemasının İslami olmayan özelliklede hicri ilk yüzyıl içerisinde Yahudi ve Hristiyanların İslam dinine sokmaya çalıştıkları inançlar, efsaneler ve hurafelerin tamamı için kullandıkları terim.[2]
  3. ‘İsrailiyat’: İslam bilginlerinin Yahudi ve Hristiyanların İslam toplumu içine soktukları hikayeler ve haberlere verdikleri addır. Elbette bu olay bazı Yahudi ve Hristiyanların İslam dinine tabi olmalarından veya Müslüman görünmelerinden sonra yaşanmıştır.[3]

Yukarıda geçen tarifler açıklama niteliğinde olup kapsamlı ve kapsayıcı değillerdir. Ancak bu kavramın aydınlanması için yeterlidirler.

‘İsrailiyat’ kelimesi ilk bakışta Yahudi kaynaklarından rivayet edilmiş hadislere delalet etmektedir. Ancak tefsir ve hadis uleması bu kavramın anlamını genişletmişlerdir. Ulemanın yanında tefsir, hadis ve tarih ilminde Yahudi, Hristiyan ve diğer kaynaklara dayanan eski efsane ve hikayelere verilen kavram adlandırmasıdır. Hatta bazı müfessirlere göre ‘israiliyat’ bazı Yahudi ve diğer inançlara mensup İslam düşmanlarının tefsir ve hadis ilmine soktukları hiçbir kaynağı ve delili olmayan sözlerdir.[4]

Yapılan tarifleri özetleyecek olursak zahiren bu kavram Yahudilerin İslam kaynaklarına soktukları rivayetlere verilen addır. Zira ‘İsrail’ Hz. Yusuf (a.s)’ın babası olan Hz. Yakup (a.s)’ın lakabıydı işte bu yüzden Yahudilere ‘beni İsrail’ denmektedir. Ama kullanılırken hem Müslüman olmayan Yahudilere hem de Yahudi olmayanlara ıtlak olmaktadır. Genellikle bu işi yapanlar Yahudi olduğu için bu ‘israiliyat’ adıyla meşhur olmuştur.[5]

İsrailiyat’ın Ortaya çıkışı:

Yahudi kaynaklı rivayetler neden diğer dinlerden daha fazla Müslümanların eserlerinde yer etmiştir; konusu başlı başına ele alınması gereken bir mevzudur. Elinizdeki araştırmanın boyutunu aşar ama özet olarak konuya değinecek olursak: Hristiyanlık Hz. Meryem, Hz. İsa (a.s) ve Ashap Kehf gibi sadece bazı temel konular hakkında Müslümanların ilgisini çekecek bilgilere sahiptiler. Doğal olarak onların birçok konuda ortaya koydukları öğretiler ve sözler Müslüman araştırmacıların ilgisini çekecek konumda değildi. Yahudilerin ahd-i atik ve diğer dini kaynaklarında Kuran’ı Kerim’de ve nebevi hadislerde söz konusu edilen birçok haber ve kıssa hakkında anekdotların olması bir taraftan. Diğer taraftan Arap yarımadasında sükûnet eden Yahudilerin Arap Müslümanlarla toplumsal ilişkilerinin olması bu iletişimin gerçekleşmesine yol açmıştır. Öte yandan diğer dinlerin tefsir ve rivayet konularını ele alacak söz söyleyecek aşinalığı ve birikimi çok fazla değildi. Ama felsefe ve tıp alanlarında bu dinlerin birikimleri Müslümanların mahfillerinde mevzu bahis olmuş bahislerde kendine yer açmıştır.

Bu bilgi ışığında ‘İsrailiyat’ın ortaya çıkışını hicri ilk yıllar olarak görebiliriz. Elbette yayılması ve kaynaklarda kendine yer bulması tabiin döneminde yaşanmıştır. Zira bu dönemde birçok ehli-kitap İslam dinine tabi olmuşlardır.  Ama bu yeni Müslümanların zihinleri daha önce atalarından öğrendikleri yaratılışın ortaya çıkışı, yaratılış esrarları, önceki ümmetlerin başlarından geçenler, peygamberlerin hikayelerini konu alan efsanelerle doluydu. Bütün bunların yanında Tevrat’ta geçen birçok başka efsanede söz konusuydu. Halk Kuran’da geçen bazı genel haberlerin ayrıntılarını öğrenmek için oldukça istekliydiler. İşte bu yüzden onların anlattıkları hikayeler Müslümanlar arasında rağbet görmekteydi. Özellikle Yahudilerin ve Hristiyanların başından geçenlerin anlatıldığı ve eski ve yeni Ahit’te geçen   hikayelere ilgi duyulmaktaydı. Sonuç olarak bu ‘İsrailiyat’ın birçoğu hiçbir çekince duyulmadan ve gerekli inceleme yapılmadan tefsir kitaplarında getirilmiştir.[6]

Hadis kaynaklarında ‘İsrailiyat’ üç sınıfa ayırmak mümkündür:

  1. Kuran’ı Kerimde özellikle peygamberler hakkında geçen haberlerin ayrıntılı anlatıldığı Kitap’ı Mukaddeste söz konusu olmuş tarihi rivayetler.
  2. Genellikle İsrailoğulları tarihinin anlatıldığı ahlaki öğretiler adı altındaki rivayetler.
  3. Hiçbir İslami kaynağa dayandırılmadan Yahudi kaynaklarından alınan ilk dönem insanlarının inançları ve efsanelerinin anlatıldığı hikayeler.

‘İsrailiyat’ olarak adlandırılan rivayetlerde konusunda ifade etmek gerekir ki bazı Kuran’ı Kerim ayetlerinin hadisler ışığında tefsir ve açıklaması yapılırken izlenen yaygın bir metot bulunmaktadır. Bu yöntemde önceki ümmetlerin başından geçenlerin anlatıldığı hikayelere yer verilir. Bu yöntemde hikâyede söz konusu olan şahsiyetlerin ya İbranice isimleri ya da onun yerine telaffuzu daha kolay olan bir isim kullanılır. Hikâyenin içeriğinin ve muhtevasının İslam kültürüne uygun olması için cüz-i değişikler yapılması da yaygın olan anlayıştı. Bu yolda birçok hikâye yeni bir dille, yeni adlar, mekanlar adı altında İslami öğretilere uyarlanarak, Yahudi inançlarından arındırılmaya çalışılarak önceki ümmetlerin başından geçenler Kuran’da geçen haberlerle ilişkilendirilmekteydi. Eğer bu çalışmaların örneklerini inceleyecek olursak ilk önce Hz. Şuayip (a.s)’ın hikayesini göz önünde bulundurmamız yerinde olur. Kuran’ı Kerim’de Şuayip (a.s) hakkında ‘Medyen” halkı arasında peygamberlik yapmasının dışında başka bir söz bulunmamaktadır.[7] Ama bazı müfessirler Hz. Şuayip (a.s)’ı ahd-i atik’te geçen Hz. Musa (a.s)’ın eşinin babası ‘Yetron’[8] olarak tanıtılan şahsiyetle eşleştirmişlerdir.[9] Elbette bu konuyu İsrailiyat’ın bir örneği olarak sunmak bu bilgiyi reddetmek anlamında değildir. Bilakis İsrailiyat’ olarak tabir edilen rivayetlerin kendi içinde sınıflandırılması ve hükümleri bulunmaktadır. İnşallah aşağıda bu konuya açıklama getirilecektir.

Ayet ve Rivayetlerde Gayri-Müslimlerin Sözünün Hükmü:

Gayri-Müslimlerin sözlerinin kabulü ve reddi geniş bir yelpaze içermekte ve farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda bazı hükümler sözlerine itibar etmeye cevaz verirken diğer bazı hükümlerde ise yasaklanmaktadır. Buna binaen konunun hükme tatbiki doğru yapılmalıdır.

“İsrailoğullarına sor; onlara apaçık nice ayetler verdik. Kim Allah”ın nimetini, kendisine geldikten sonra değiştirirse, (bilsin ki) Allah”ın cezası şüphesiz şiddetlidir.”[10]

Bu ayeti kerime de mevzu bahis olan konuyu bir kenara bırakacak olursak; Allah Teala bazı vakıaları İsrailoğlullarından sormasını emretmektedir. Bu sözden yola çıkarak şunu ifade edebiliriz ki İsrailoğullarının sözlerine itibar edilmesi kabul edilmiştir. Elbette bu yargı genel bir yargı hükmünde değildir. Bu konuyla ilgili diğer ayetleri inceledikten sonra ayetlerin delaleti ve kapsamı açığa çıkacaktır.

“And olsun ki, Musa”ya dokuz tane apaçık mucize verdik. İsrailoğullarına sor.”[11]

“Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitabı (Tevrat’ı) okuyanlara sor. And olsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma!”[12]

Yukarıda geçen iki ayetin delaletinden İsrailoğullarının sözlerine itibar edile bilineceği sonucuna varılabilir.

İsrailoğullarının sözlerine itibar edileceği sonucu çıkarımı yapılan bu ayetler bir tarafa diğer taraftan bu çıkarımı reddeden görüşü destekleyen ayetlerde söz konusudur:

“Şimdi, bunların size inanacaklarını mı sanıyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinledikten ve iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif etmektedirler.”[13]

“İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah”a şirk koşanları bulursun.”[14]

Bu ayeti kerimeler Yahudilere itimat edilemeyeceğini vurgulamakta ve onların İslam ehline olan düşmanlıklarını aşikâr etmektedir.

Elbette bu yargıdan da yola çıkarak bir genelleme yapılamaz. Bu konuyla ilgili diğer ayetleri göz önünde bulundurduktan sonra asıl anlam elde edilir.[15] Elbette bu iki grup ayetlerin dışında başka çıkarımlar elde edilen ayetlerde söz konusudur.

Konuyla ilgili rivayetlere gelecek olursak özellikle ehlisünnet kaynaklarında ayetlerin siyakında farklı anlamlar yüklenebilecek rivayetler söz konusudur. Teker teker bu rivayetleri ele almak yerine bu iki farklı çıkarımı bir anlamda cem eden, İmam Sadık (a.s)’dan bir rivayetle özetlemeye çalışacağız.

Abdul’ala bin. Ayan İmam Sadık (a.s)’a şöyle dedi: ‘Canım sana feda olsun, İnsanlar Allah Resulü (s.a.a)’den naklediyorlar ki İsrailoğlullarından hadis nakledebilirsiniz.’ İmam Sadık (a.s): “Evet” dedi. Bunu duyan muhaddis sordu: “Öyleyse İsrailoğlullarından duyduğumuz şeyleri nakletmemizin bir sakıncası yok değil mi?” diye sordu. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdular: “Duymadın mı? Allah Resulü (s.a.a)’in buyruğunu: “Bir adamın yalancı olması için duyduğu her şeyi rivayet etmesi yeterlidir.” Muhaddis: ‘O zaman ne yapmalıyız’ diye sordu. İmam Sadık (a.s): “İsrailoğullarının başlarından geçenlerden Kuran’ı Kerimde geçenleri naklet zira benzerleri bu ümmette vardır. Bunları nakletmende bir sakınca yoktur.”[16]

İsrailiyat’ın Hükmü:

İsrailiyat’ın çeşitli yönlerden sınıflandırılması mümkündür. Bu sınıflandırmalardan biride itibarları baz alınarak yapılan sınıflandırmadır. Bu sınıflandırmayı şu şekilde yapmak mümkündür:

  1. Doğruluğu ve güvenilirliği malum olan sahih olduğunu kanıtlayan şahit ve karinelerin olduğu rivayetler. Örneğin: Kebul-ahbar: “Allah Teala’nın Musa (a.s)’a vahiy ettiklerinden biride şudur: Anne babasının veyahut ikisinden birinin onun için bağışlanma dilediği kimsenin günahlarını affederim.”[17]
  2. İslami kaynaklar ışığında yalan ve yanlış olduğu kanıtlanabilen rivayetler.
  3. Doğruluğu veyahut yanlışlığı hakkında hüküm vermemizi sağlayacak delillerin olmadığı rivayetler.

Yapılan bu sınıflandırma ışığında israiliyat adı altında gelen her rivayetin hükmünü vermekte mümkün olacaktır. Doğruluğu kanıtlanan rivayetleri kabul etmemiz bir soruna yol açmayacağı gibi elde olan delil ve karineler bu rivayetleri kabul etmemizi de gerektirmektedir. Aynı şekilde yalan ve yanlış olduğu aşikâr olan rivayetlerinde reddedilmesi ve öğretilerden çıkartılması akli ve gereklidir. Ama üçüncü kısım israiliyat hakkında kabul ve inkâr noktasında bir zaruret olmadığı taktirde ihtiyat etmeli yersiz bir yargıda bulunmaktan kaçınmak daha doğru olacaktır.

İslami Kaynaklarda ‘İsrailiyat olarak adlandırılan rivayetler o kadar fazla ki çeşitli eserlerde bu konu incelenmiş ve İsrailiyat olarak adlandırılan rivayetler kıssalarda ayrıca analiz edilmiştir.[18]

İsrailiyat’ın oluşmasında etkili olan şahsiyetler:

Kuran’ı Kerim ve Nebevi hadislerde mevzu bahis edilen önceki ümmetlerin başından geçenlere duyulan ilgi özellikle tabiin döneminde oldukça önemli bir konuma kavuşmuştur. Tarihi incelemelerde birkaç tane ünlü tabiinin ismi bu bağlamda öne çıkmaktadır. Elbette bunların bazılarının Yahudi asıllı oldukları ve bazılarının ise yalnızca Yahudi kaynaklardan faydalandıkları bilinmektedir. Bu şahıslar ister yabancı kaynaklardan rivayet naklinde ister rivayetlerin ayrıntılarla şekillenmesi aşamasında İslami kaynaklarda İsrailiyat’ın oluşmasında etkili rol almışlardır.

Tanınmış bir Müslüman düşünür ve toplum bilimci olan İbni-Haldun bu konuda şöyle yazmaktadır: “Önceden Tevrat’a tabi olan ve daha sonra İslam getirmiş bazı şahıslar özellikle yaratılış ve gelecekle ilgili kehanetlerde eskiden kalma kültür ve öğretileri üzere kalmışlardır. Bu gurubun öne çıkan şahsiyetleri: Ke’bul-ahbar, Vahab bin. Munebbih, Abdullah bin. Salman’dır.”[19]

Bu isimler arasında Ke’bul-ahbar olarak tanınan asıl adı Ebu-ishak bin. Mâni Humeyri olan şahıs oldukça önemlidir. Bu şahıs Yemen Yahudilerinin büyüklerinden biri olup birinci halife döneminde Medine’ye gelerek İslam getirmiştir. Humeyr Yahudilerinin mahfillerinde seçkin bir yeri olan Ke’bul-ahbar Yahudi kaynaklarının içeriğini bilen biriydi. İslam dinine geçtikten sonra Müslüman mahfillerinde meraklı zihinlerin sorularına bu kaynaklardan cevap veren şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır.[20] Ke’bul-ahbar’ın öne çıkmasını sağlayan unsur ikinci halife Ömer’in ve özellikle Muaviye’nin onun hikayelerine duydukları ilgidir. Bu durum Müslümanlar arasında onun rivayetlerinin yayılmasına yol açmıştır. Öyle ki iş bazı ayeti kerimelerin Ke’bul-ahbar tarafından tefsir edilmesine kadar varmıştır.

Ke’bul-ahbar’ın dışında İsrailiyat’ın çeşmesi olan başka şahsiyetlerde söz konusudur. Bu insanların isimleri tarih kitaplarında zikredilmektedir.[21]

 


[1] Dehhuda, Ali ekber, lügat name dehhuda, ‘İsrailiyat’ 1377.şemsi.

[2] Diyarıbidgili, Muhammet taki, pejuheş der bab-ı İsrailiyat der tefsir Kuran, 96.s, intişarat suhreverdi, tahran, 2.bk, 1383.şemsi.

[3] Aynısı.

[4] Marifet, Muhammet Hadi, Et-tefsir ve’l-mufessirun fi sovbe’ul-kaşib, 2.c, 80.s, el-camie’tul-rezeviyye’tul-ulum’ul-İslamiye, 1418.hicri.

[5] Et-tefsir ve’l-mufessirun 2.c, 80.s.

[6] Et-tefsir ve’l-mufessirun 1.c, 446.s.

[7] Araf-88.

[8] Çıkış,1.3.

[9] Daire’tul-Mearif İslami, ‘İsrailiyat’.

[10] Bakara-211: «سَلْ بَنی‏ إِسْرائیلَ کَمْ آتَیناهُمْ مِنْ آیةٍ بَینَةٍ وَ مَنْ یبَدِّلْ نِعْمَةَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ ما جاءَتْهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدیدُ الْعِقابِ».

[11] İsra-101: «وَ لَقَدْ آتَینا مُوسى‏ تِسْعَ آیاتٍ بَیناتٍ فَسْئَلْ بَنِی إِسْرائِیلَ إِذْ جاءَهُمْ».

[12] Yunus-94: «فَإِنْ کُنْتَ فی‏ شَکٍّ مِمَّا أَنْزَلْنا إِلَیکَ فَسْئَلِ الَّذینَ یقْرَؤُنَ الْکِتابَ مِنْ قَبْلِکَ لَقَدْ جاءَکَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّکَ فَلا تَکُونَنَّ مِنَ المُمْتَرینَ».

[13] Bakara-75: «أَ فَتَطْمَعُونَ أَنْ یؤْمِنُوا لَکُمْ وَ قَدْ کانَ فَرِیقٌ مِنْهُمْ یسْمَعُونَ کَلامَ اللَّهِ ثُمَّ یحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ ما عَقَلُوهُ وَ هُمْ یعْلَمُون‏».

[14] Maide-82: «لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَداوَةً لِلَّذِینَ آمَنُوا الْیهُودَ وَ الَّذِینَ أَشْرَکُوا».

[15] Kuran açısından ehli-kitap hakkında daha fazla bilgi için: Kuran açısından ehli-kitap, 23882.

[16] Şeyh Saduk, Maani’ul-ahbar, 159.s, defter intişarat İslami, Kum, ilk baskı, 1403.h.

[17] Muhaddis Nuri, Hüseyin, Müstedrek’ul-vesail ve mustenbit’ul-mesail, 15.c, 169.s, muessese’tul-Alul’beyt, kum, ilk baskı, 1408.h.

[18] Muhammed Ebu Üzeyir, Said Yusuf, el-İsrailiyat vel-movzuat fi kutub’ul-tefasir’ul kadime ve hadise, mektebe’tul-tevfikiyye, Kahire.

[19] Rukni yezdi, Muhammet mehdi, aşinayı ba ulum Kuran, 135.s, semt, Tahran, ilk baskı, 1379.şemsi.

[20] Ez-zerkili, Hayreddin, el’alam kamus teracim’ul-eşher’ur-rical ve’n-Nisa min’el-arap ve’l-musteribin ve’l-musteşrikin, 5.c, 228.s, Beyrut, dar’ul-ulum lil’melayin, 8.bk, 1989.m.

[21] Zehebi, Muhammet Hüseyin, et’tefsir ve’l-mefsurun buhus tafsili en neş’etut-tefsir, 1.c, 183-201, dar ihya’ut-teras’ul-arabi, Beyrut.

Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cumartesi gününde ihtiyaçtan dolayı balık tutan bir şahsın cezası maymun olmak mıdır?
    42846 Tefsir 2012/05/16
    İsrail oğullarının şeklinin değiştirilmesinin salt gelir elde etmek için balık tutmaları olmadığı bilinmelidir; çünkü bu iş günah değildir ve şeklin değişmesi gibi bir neticesi de bulunmamaktadır. İslam’ın mantığında Allah katında bu amel ibadet sayılmaktadır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Ailesinin rızkını sağlamak için çalışan ve çaba gösteren ...
  • Cehennem ehlinin yüzü nasıldır?
    12869 Eski Kelam İlmi 2012/07/21
    Kur’an’ı kerim ayetlerini inceleme neticesinde şöyle bir netice alınabilinir: Bir taraftan cehennemliklerin yüzü yanma neticesinde derisi kendi kabuğuna çekilir, dudakları parçalanır çok çirkin ve korkunç bir hale gelir şekilde müşahede ediliyor. Bir diğer taraftan ilahi azabın yenilenmesi ve tekrarlanması için Allah u Teâlâ karar kılmış ki beden ...
  • Miktat b. Esved hakkında bilgi sahibi olmak istiyordum, acaba onun biyografisi ve hayatı hakkında bilgi bana göndere bilir misiniz?
    19223 تاريخ بزرگان 2009/01/10
    Miktat, Fil yılının 16'sında dünyaya geldi ve "Miktat b. Esved Keldi" olarak tanındı. Babasının ismi Amr'dır. Miktat, Allah Resulü'ne (s.a.a) iman eden on üçüncü Müslüman ve Müslümanlığını açıklayan ilk yedi kişiden biridir. Dolayısıylasabiqinden kabul edilmektedir. O, iki defa hicret etmiştir bu yüzden "Haceru'l-Hicreteyn" ...
  • Hacda neden ihram giymeliyiz?
    16033 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/03/11
    Hac insanı düşündüren ve fıtratına yönlendiren birçok sır ve alametlerle doludur. Hacda her adımda amellerin zahir ve batınına dikkat edilmelidir; zira onun zahiri için riayet edilmesi gereken bir takım özel hükümler vardır ve batına bakmayla bu sır ve gizemli amellerin felsefe ve nedeni kavranabilir. İhram elbisesi giymek, ...
  • Kur’an ayetlerinin tahrif edildiğine işaret eden Ehli Sünnete ait kaynaklar var mıdır?
    11109 Kur’anî İlimler 2011/08/03
    Ehli Sünnet kardeşlerin birçok kitabında ve bu cümleden olmak üzere onların en muteber kitapları sayılan altı sahih kitapta sayılı Kur’an-ı Kerim ayetlerinin kaybolduğunu gösteren birçok rivayet mevcuttur. Recim ayeti veya onların okuyuşlarında bulunan ve meşhur okuyucuların da tilavet ederken dikkat gösterdiği değişiklikler bu kabildendir. Ama böyle rivayetler ...
  • Allah Teala bir şahsiyete ve kendini bilme özelliğine sahip mi?
    6987 Teorik İrfan 2009/08/20
    İslam, Hıristiyanlık dininin aksine Allah Tealayı bir insan olarak görmemiş ve Allah Teala’yı sınırlı bir varlık olarak telakki etmemiştir. Onun insani bir vücuda sahip bir varlık olduğuna inanmaktadır. İşte bu yüzden İslam dininde Allah Teala:1.             İnsanla karşılaştırılmaz.
  • Cude’nin Hz. Hasan’dan (a.s) olma bir evladı var mıydı?
    19033 تاريخ بزرگان 2011/08/17
    Cude, Eş’as b. Kays Kindi’nin kızıdır. Eşas, İslam’ın ilk yıllarındaki meşhur şahıslardan olup o dönemin tehlikeli münafıklarından sayılmaktaydı. Belazeri’nin yazdığına göre Cude babasının hilesiyle İmam Hasan Mücteba (a.s) ile evlenmiştir.[1] Bir rivayette İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Eşas, Müminlerin ...
  • İslam tüm sorunların çözmeye nasıl kadirdir?
    6100 Fıkıh 2012/02/18
    İslam’ın hüküm ve buyrukları âlim ve hikmet sahibi Allah tarafından olup insanlığın tüm sorunlarını halletmeye kadirdir. Ama bu, toplumdaki tüm fertlerin İslam’ın buyruklarıyla amel etmesi şartıyla tahakkuk eder. Bugün gençlerin evliliği önünde birçok sorun yer alsa da hem kız, hem oğlan ve hem de tarafların ailelerinin İslam’ın buyruklarına göre ...
  • Tesnim adlı tefsir kitabında kuranın sübut ve ispat makamına işaret edilmiştir. Bu iki makam arasındaki farkı nedir?
    9740 Tefsir 2012/04/02
    Kuran’ın sübut makamı, Kuran’ın kendi başına hüccet olduğu anlamındadır. Bu asılca bu mukaddes kitap kendi kendince asıl itibariyle hüccet sayılmaktadır. Ama Kuran’ın ispat makamı kuranı kerimin zati itibarıyla hüccet olmasının yanı sıra diğer metinleri ve farklı akideleri ispatlama ve onları değerlendirme ölçüsü kabiliyetine sahiptir olması anlamındadır. Çok ...
  • İmam ve peygamber'in farkı nedir?
    13026 Eski Kelam İlmi 2010/09/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar