Gelişmiş Arama
Ziyaret
14846
Güncellenme Tarihi: 2010/05/04
Soru Özeti
Ehl-i Sünnetin Şia olabilmesi için nasıl bir akideye sahip olmaları gerekir?
Soru
Ehl-i Sünnet, kendilerinde ne gibi değişimler yapmalı ve nasıl bir akideye sahip olmalılar ki Şia olabilsinler?
Kısa Cevap

Şia ile Ehl-i Sünnet, itikat ve dinin füru’unda müşterek yönleri çok olan mezheplerdendir. Bazı yönlerden ise farklılıklar vardır. Şia ile Ehl-i Sünnet’in arasındaki asıl fark Resulullah’ın (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) velayet ve imamet meselesine bakış açıları ve inançlarıdır. Ehl-i Sünnet’in Şia olabilmesi için Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) velayet ve imamet meselesine olan inançlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Çünkü Şia, Masum İmam (a.s) için, peygamberlik ve vahiy meselesi dışında Peygamberin (s.a.a) bütün yetki ve işlerine sahip olduğuna inanmaktadır. Masum İmam’ın (a.s), Allah tarafından seçildiğine, dini mercii (dinin açıklayıcısı, koruyucusu ve Kur’an’ın ayetlerinin müfessiri), Allah’ın istediği yerlerde tekvini velayete ve alemde tasarruf kudretine sahip olduğuna, siyasi mercî, toplumsal konularda en üstün rehber, yargı makamına sahip ve en bilgin kimse olarak kabul etmekte ve Ona tam itaati kendisine vacip bilmektedir. Ama ne yazık ki başka mezheplere mensup olanların inançları böyle değildir. Ehl-i Beyt ve Masum İmamlara (a.s) karşı yalnız onları sevmek ve güvenilir olduklarını kabul etmekle yetinmekteler.

 

Halbuki, ‘İmam ve Ehl-i Beyt’e sevgi beslemenin yanında tam bir itaatin gerekliliği de Ehl-i Sünnet kardeşlerin kabul ettiği rivayetlerin öğretilerindendir.

 

İşte Şii ile Sünni’nin ayrıldığı temel nokta budur. Yani Şia ve Ehl-i Sünnetin arasındaki fark onların imamet meselesine olan bakış açılarından kaynaklanmaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Şia ile başka mezhepler arasındaki asıl fark Resulullahın (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) velayet ve imamet meselesine bakışları ve inançlarından kaynaklanmaktadır. Burada Şia’nın imamet meselesi hakkındaki inançlarına işaret ediyoruz:

 

1- Şia, isimleri Peygamber Efendimizin (s.a.a) hadislerinde gelen[1] On iki imamı (a.s) her türlü hata, günah ve unutkanlıktan masum olarak kabul etmektedir.  

 

2- Şia, Masum İmam (a.s) için, vahiy ve peygamberlik dışında Peygamberin (s.a.a) bütün yetki ve işlerine sahip olduğuna inanmaktadır.

 

3- Şia, Masum İmam’ın (a.s), dini mercii (dinin açıklayıcısı, koruyucusu ve Kur’an’ın ayetlerinin müfessiri) olduğuna inanmaktadır.

 

4- Şia Masum İmam’ın (a.s), Allah’ın izni ile ve imametlerini ispat etmek için tekvini velayete ve alemdeki olaylara tasarruf etme kudretine sahip olduğuna inanmaktadır.

 

5- Şia, Masum İmam’ın (a.s), siyasi mercî, toplumsal konularda en üstün rehber, yargı makamına sahip olduğuna inanmakta ve Ona tam itaati kendisine vacip bilmektedir.

 

6- Şia, Masum İmamı (a.s), ilmi konularda en bilgin kimse olarak kabul etmektedir.

 

Ama maalesef diğer mezhepler ve bu cümleden Maliki, Şafii, Hanbeli ve Hanefi böyle bir inanca sahip değiller, Ehl-i Beyt ve Masum İmamlara (a.s) karşı yalnızca Onları sevmek ve güvenilir olduklarını kabullenmekle yetinmekteler.

 

7- Teşeyü’nün özelliklerinden ve İslam’a göre de çok önemli olan konulardan biri İmam Ali’ye (a.s) ve diğer Ehl-i Beyt (a.s) imamlarına tam bir itaatkarlık içinde olunmasıdır. Ehl-i Sünnet kaynaklı bir çok rivayette de geldiği gibi Allah’ın, insanların amellerini kabulünde ki şart ve ölçüsü Emir-ül Müminin Ali b. Ebi Talib’in (a.s) velayetini kabul etmektir.[2]

 

8- Şia, imameti İlahi bir iş ve bütün Masum İmamların (a.s) Allah tarafından atandığına inanır. Resul-ü Ekrem (s.a.a) buyuruyor: ‘Benden sonra on iki İmam gelecektir’ Bir çok hadiste de bu on iki İmam’ın isimlerini açıklamış ve bunların ilki Hz. Ali olduğunu buyurmuştur. Yine mutevatir olan Gadir-i Hum hadisinde Hz. Ali’yi müminlerin mevlası olarak tanıtmıştır. Ve diğer bir mutevatir hadis de Kur’an ve Ehl-Beyt’i kendisinden sonraki Müslümanların bağlanmaları gereken iki emanet olarak tanıtmıştır.[3]

 

Peki Hz. Ali’nin (a.s) velayetinden kasıt nedir? Kur’an-ı Kerim’de Hz. Ali’nin (a.s) velayetinin şanında gelen ayetlerin kullanım alanlarının neler olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Kur’an buyuruyor: ‘Şüphesiz sizin veliniz, yalnızca Allah, Resulü ve namazı hakkıyla yerine getiren ve rükû halinde zekat veren müminlerdir.’[4]

 

‘Veli’ kelimesi ayette dost veya yardımcı manasında kullanılmamıştır. Zira dostluk ve başkasına yardımcı olmak yalnızca namaz kılıp rüku halinde zekat verenlere mahsus değildir. Aksine genel bir hükümdür. Yani bütün Müslümanları içine almaktadır. Müslümanlar birbirlerini sevmeli ve birbirlerine yardım etmeliler, hatta kendilerine zekat vacip olmayanlar bile. Çünkü onların bir şeyleri yok ki, rüku halinde zekat versinler. Bununla birlikte onlarda birbirlerini sevip yardımcı olmak zorundalar.

 

Bundan anlaşılıyor ki, ayette geçen ‘veli’den kasıt idarecilik, tasarruf hakkı, maddi ve manevi rehberliktir. Özelliklede bu velayet Allah’ın ve Peygamberinin velayetiyle aynı sırada zikredilmiş ve üçü de bir cümleyle ifade edilmiştir. Çeşitli İslami kitaplarda ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında bu ayetin Hz. Ali’nin (a.s) hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. Onların bazılarında rüku halinde yüzüğün bağışlanmasına işaret edilmiş, bazılarında edilmemiş, yalnızca ayetin Hz.Ali’nin (a.s) hakkında nazil olduğuna yetinilmiştir.[5]

 

Şianın bakışıyla imamet ve rehberliğe bakan kimse dini mesele, hükümlerinin herkesten almaz, Kur’an ve Ehl-i Beyt İmamlarından ve onlara dayalı olan kaynaklardan alır yönetim hakkının sıradan bir kişiye değil sadece Ehl-i Beyt İmamlarına hak bilir ve onlardan itaat eder.

 

Bütün İslami mezheplerde Hz.Ali’ye (a.s) ve Onun evlatlarına saygı ve sevgi vardır. Ama Kur’an’ın ve Peygamberin (s.a.a) nazara aldığı velayetin tam manası yalnızca on iki imam Caferi şialarında tezahür etmektedir. Her Müslüman ise Kur’an ve Peygamberin (s.a.a) sünnetine en yakın mektebi seçmekle görevlidir. Ehl-i Sünet’te aynı akideyi paylaşırsa yani Kur’an ve hadislerin buyurdukları şekilde Masum İmamların (a.s) her yönlü velayetini ve dini, siyasi, ilmi vs. merciliklerini kabul ederse o zaman Peygamber’in bıraktığı iki emanet sayesinde birlik sağlanır ve kurtuluş gemisi olan Ehl-i Beyt sayesinde bölünmeler ortadan kalkar.

 

Tarihte bazı Müslümanların cebr, kadercilik, tefvizcilik,[6] mücessime vb. fırkalara bölündüğünü görüyorsak bunun nedeni onların Masum İmamlardan uzak kalmalarından dolayıdır. Böyle olmasaydı yanlış inançlar Müslümanların içinde baş göstermez, bu şekilde ayrılığa ve aykırılığa düşmezlerdi.

 

Binaenaleyh bir kimse, Şia’daki imamet konusundaki akaid ve görüşleri kabullenip inanç ve amellerinde bunu gösterirse o da Ehl-i Beyt’in takipçisi yani Şia olur.

 

Daha fazla bilgi için Prof. Hanry Corbin’in Allame Tabatabai ile yaptığı yazışma ve müzakerelere ve Soru-Cevap’ın 1000. sayısına başvurulabilir.



[1] - Biharu’l-Envar, c.36, s.362

[2] - Menakıb-i Harezmi, s.19 ve 252

[3] - a.g.e. s.19 ve 212; Kifayetu’t-Talib (Genci-i Şafii), s.214

[4] - Maide/55

[5] - Tefsir-i Nümune, c.4, s.424-425

[6] - İslam’ın ilk dönemlerinde Ehl-i Beyt’e bağlı olmayan kesim arasında insanın fiilleri hakkında iki meşhur görüş hakimdi. Biri insan fiilinin Allah’ın tartışılmaz iradesine bağlı olduğu için insanı amellerinde mecbur biliyor ve insanın iradesinin herhangi bir değerinin olmadığını inanır (cebir inancı), diğeri ise insanı amelinde özgür bilir ve Allah’ın hiçbir şekilde insanın yaptığı işlerde etkili olmadığını savunurlardı. (tefviz inancı veya kadercilik) Ehl-i Beyt’inin (a.s) öğretisinde insanın amelinde irade sahibi olduğu, ama müstakil olmadığıdır. Allah, amelin iradeyle gerçekleşmesini istemiştir. (Şia Der İslam (Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai (1348)), s.79; bu alanda faydalanılabilecek diğer kitaplar şunlardır: İnsan Şinasi (Mahmud Recebi), 5. ve 6. Fasıl, Müessese-i Amuzeşi ve Pejuheşi-i İmam Humeyni yayınları; Amuzeş-i Felsefe (Üstad Misbah Yezdi) c.2, 69. Ders, Sazman-ı Tebliğat-ı İslami yayınları; Adl-i İlahi (Murteza Mutahhari), İntaşarat-ı İslami)

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi bakışlar haram ve günah sayılıyor?
    19004 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/20
    Allahu Teala kuranı kerimde namahreme bakmak hakkında şöyle buyurmaktadır: “kul lil müminine yeguddu min ebsarihim yani Müminlere deki; namahreme bakmaktan gözlerini sakınsınlar[1] Ve kul lil mü'minati yağdudne min ebsarihinne” yani “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar”[2]İmam ...
  • Neden özellikle bir mercii taklit etmek gerekmektedir? Bu mesele hadisler aracılığıyla nasıl ispat edilmektedir?
    9874 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2011/04/11
    Eğer müçtehitlerden her birinin fıkhın bir kısmında diğerlerinden daha bilgili olduğu veya onlar ile eşit bulunduğundan eminseniz birkaç şahsı taklit etmenin bir engeli yoktur. ...
  • Abdest alırken ve zorunlu bir durum yokken bir başka şahıs elimize su dökerse, bu bir sakınca ifade eder mi?
    36267 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/04
    Abdestin bir takım şartları vardır ve onlardan her birine riayet etmeme durumunda abdest geçersizdir. Abdestin şartlarından birisi, bizzat insanın yüzünü ve ellerini yıkması ve de baş ve ayaklarını mesh etmesidir. Eğer bir başkası insana abdest aldıracak olursa veya yüz ve ellere su ulaştırmada ve baş ve ayakları ...
  • Ahlâkla ahlâk ilminin farkı nedir?
    10932 Teorik Ahlak 2012/02/04
    Ahlâk kelimesi, Hulk kelimesinin çoğulu olup -ister iyi olsun ister kötü- huy, yapı, karakter ve alışkanlık demektir. Ahlâk ilminin alim ve filozofları, ahlâk için çeşitli tarifler yapmışlardır. Bütün bu tariflerden yola çıkarak ahlâkı şöyle tarif edebiliriz: ‘Ahlâk, insan nefsindeki keyfiyet olup, insanın ona ...
  • İbn-i Meysem Bahrani’nin kişiliği ve yaşamı hakkında bilgi verebilir misiniz?
    8002 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2013/04/23
    HK. 697-699’da vefat eden ve İbn-i Meysem diye meşhur olan Kemaleddin Meysem b. Ali b. Meysem Bahrani, 7. yüzyılın başlarında Bahreyn’de dünyaya gelmiştir. İlim ve fakihliğin beşiğinde, köklü ve meşhur bir ailede yetişmiştir. İlim tahsiline kendi ülkesinde başladı. Sonra daha yüksek tahsil için Bağdat’a gitti. İbn-i Meysem ...
  • Fahişe bir bayanla geçici nikâh yapılabiliniyor mu?
    7545 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/04
    Fahişe bayanlarla geçici veya daimi evlilik haram değildir. Ama farklı delillerden ötürü böyleli bir evlilikten sakınmanız hem dininiz için ve hem de dünyanız için daha hayırlıdır. ...
  • Başkasının bostanından izinsiz meyve ve bitki toplamanın hükmü nedir?
    15931 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
    Söz konusu sorunun cevabında ilk önce fakihlerin bu konu hakkında görüşlerini genel olarak açıkladıktan sonra Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tehrani nin görüşünü takdim edeceğiz.  Fakihlerin genel görüşleri:Bir başkasının malından faydalanmak her şekilde olursa olsun mutlaka bu tasarruf o malın sahibinin izni ile olmalıdır. Yalnızca ...
  • Resul-i Ekrem’e (s.a.a) ve İslamî kutsallara hakaret edilmesinin fıkhî hükmü ve buna karşı koymanın yolu nedir?
    11560 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/05/21
    Yüce İslam Peygamberine hakaret eden ve bu çirkin davranışıyla milyonlarca insanı üzen kimse idama müstahaktır. İslam düşmanları Müslümanlar arasında tefrika yaratmak, İslam’ın yayılmasının önünü almak ve yolları üzerinde din adındaki engeli kaldırmak gibi utanç verici hedeflerine ulaşmak için İslamî kutsallara hakaret etmeye ve sövmeye yönelmişlerdir. Vahdeti korumak, kendi İslamî ...
  • Lütfen Hz. Yusuf kıssasındaki önemli noktaları açıklar mısınız?
    45726 Masumların Siresi 2010/11/08
    Kur’an’daki en güzel kıssa olarak nitelendirilen Hz. Yusuf (a.s) kıssası ders, ibret ve şahsi, ahlakî, içtimai ve ailevî erdemleri içermektedir. Bu erdemlerden bazıları şunlardır: 1. İnsanları Allah’a doğru çağırma yolunda Peygamberlerin ifa ettikleri rolü ve çektikleri sıkıntıyı tanımak
  • Ayetullah Hamenei’nin Amerika Müslümanlarına mesajı (öğüt ve nasihati) nedir?
    5932 Eski Kelam İlmi 2009/08/20
    Ayetullah Hamenei’nin kaleminin bu soruya cevabı: “Selamu’n Aleykum,Ayetullah Hamenei’nin genele hitap eden konuşma ve mesajlarında yer alan açıklamalarının dışında özel bir mesajları yoktu. (Bu konuşma ve mesajların metni Ayetullah Hamenei’nin ...

En Çok Okunanlar