Gelişmiş Arama
Ziyaret
24832
Güncellenme Tarihi: 2012/04/09
Soru Özeti
Allah-u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de Âdem ve Havva’nın yasak meyveyi yemelerinden sonra avret yerlerinin açığa çıktığını buyurmaktadır. Hâlbuki Allah-u Teâlâ Âdem ve Havva’yı cahil yaratmışken nasıl oldu da yasak meyveyi yemelerinden sonra kendi ayıp yerlerinin farkına vardılar?
Soru
Allah-u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de Âdem ve Havva’nın yasak meyveyi yemelerinden sonra avret yerlerinin açığa çıktığını buyurmaktadır. Hâlbuki Allah-u Teâlâ Âdem ve Havva’yı cahil yaratmışken nasıl oldu da yasak meyveyi yemelerinden sonra kendi ayıp yerlerinin farkına vardılar?
Kısa Cevap

Bazı dinlerde Hz. Âdem ve Havva hakkında onların Allah tarafından yasaklanan meyveyi yemelerinden sonra avretlerinin aşikâr olduğu gelmiştir. Kur’an’ı Kerim’de de ayetlerin akışında bu olaya değinilmiştir. Bu ayetler iki kısımda incelenebilir ve biz daha ziyade ikinci kısım üzerinde duracağız. İkinci kısımda yer alan ayetlerde, kelime kökeni olarak açığa çıkmak anlamına gelen “Beda-Yebdi” kelimesinden yararlanılmıştır ve bu anlam, hem sayısal olarak çoktur hem de işaret edilen anlam itibariyle söz konusu edilen soruyla daha çok alakalıdır. Kur’an’ı Kerim’in başka ayetlerinde de bu kelimeden yararlanılmıştır. Bu lafzın anlamını ve başka ayetlerde bu anlamdan istifade edilmesini göz önünde bulundurarak, müfessirlerin ayetin açıklanması için bu kelimenin lâfzî tercümesini getirdiklerini görürüz. Yani bu ayetlerden, Âdem ve Havva yasak meyveyi yemeden önce çirkinliği bilmiyorlardı ve meyveyi yedikten sonra çirkinliği öğrendiler gibi bir anlam çıkartılamaz aksine, ayetlerin zahiri, meyveyi yemeden önce avretlerinin farkında değillerdi ve meyveyi yedikten sonra avretlerini fark ettiler anlamına gelmektedir. Bir takım gizli sebeplerden dolayı onların avret meselesine müptela olmadıklarını ve bunu sorun haline getirmediklerini zikretmemiz mümkündür.

Ayrıntılı Cevap

Sorunun cevaplandırılması için bu merhalede sınıflandırdığımız araştırmaları ortaya koyacağız:

1. Bu alanda var olan ayetleri araştıralım ve sırasınca konuyla alakalı ayetleri zikrederek var olan farklılıkları sınıflandırıp ortaya koyalım.

2. Ayetlerde yararlanılan kelimelerin neye delalet edebileceği ve delalet edilen şeylerden nasıl bir netice çıkarabileceğimiz üzerinde düşünelim.

3. Ayetlerin araştırılmasından sonra, ayetlerin delaleti gereğince Hz. Âdem ve Havva’nın yasak meyveyi yemeden önce avretlerinin açığa çıkmasının çirkin bir şey olduğunu biliyorlar mıydı yaksa meyveyi yedikten sonra bunun çirkinliğinin farkına mı vardılar?  Sorularını cevaplayalım.

Yasak meyveyi yedikten sonra avretlerinin açığa çıktığı kıssası, sadece İslami metinlerde yer alan kıssalar değil, Yahudi ve Hıristiyanların mukaddes metni olan Ahdi Atikte de bu kıssaya rastlamak mümkündür:

“Kadın, o ağacın meyvesi güzel olduğu için; hoş görünümlü, gönlü okşayıcı ve bilgi bahşedici olduğunu düşünüp ağacın meyvesini alarak yedi ve eşine de verdi ve o da yedi. O anda her ikisinin gözleri açıldı ve çıplak olduklarını anladılar. Sonra incir yapraklarını birleştirerek kendilerine örtü yaptılar.”[1]

Kur’an’ı Kerim’de de biz Müslümanların mukaddes kitabı unvanıyla bu kıssayı nakletmiştir. Bu konudaki ayetleri Kur’an’ın birçok yerinde bulmak mümkündür ve bu ayetlerin bir kısmı, diğer bir kısmının tekrarıdır. Ama kelimelerinden yararlanma açısından delaletlerinde de değişimlerin oluştuğu bu ayetleri iki kısma ayırabiliriz ki; her iki kısımda Âdem ve Havva’nın yasak meyveyi yemekle avretlerinin açığa çıktığına işaret etmektedir.

Birinci kısımda yer alan ayetlerde meçhul fiilden yararlanılmıştır: Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın.”[2]

Bu ayetin pek çok temsili yönleri vardır. Özellikle bu ayetten önce takva en güzel elbise unvanında hatırlatılmıştır: Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır.”[3] Müfessirlerin bir kısmı bu ibareyi, ayetin temsili bir yönü olarak bilmektedirler ve temsili olarak bilinmesi durumunda ibarenin neticesi şöyle olacaktır: “Ey Âdemoğulları! Biliniz ki; sizin için sadece takva elbisesinin örteceği ayıplarınız vardır ve takva elbisesi, fıtrat yoluyla size giydirdiğimiz bir elbisedir! Şeytan cennette baba ve annenizin bedeninden çıkarttığı gibi, sizi kandırarak Allah vergisi olan bu elbiseyi bedeninizden çıkartmak istiyor. Evet! Biz, şeytanları ayetlerimize iman etmeyen ve kendi ayaklarıyla onları izleyen kimselerin dostu kararlaştırdık.” Buradan, İblis’in cennette Âdem ve Havva’ya yaptığı işin (avretlerinin açığa çıkması için elbiseyi çıkartmak) temsili olduğu anlaşılmaktadır yani Âdemoğullarının hepsinin bedeninden takva elbisesini çıkartarak onları kandırdığını göstermektedir.[4]

Fahrettin Razi bu ayet hakkında birkaç noktayı hatırlatmaktadır ve hatırlatılan bu noktalar Şia tefsirlerinde de gelmiştir:

Birinci nokta: “İkisinin elbisesini soyarak…” ibaresinde elbisenin çıkartılma sebebine istinat edilmesi yönüyle bu fiil, şeytana dayandırılmıştır.

İkinci nokta: “Liyuriyehuma” fiilindeki “lam” harfi, akıbet “lamı” dır yani onların işinin akıbeti, avretlerinin açığa çıkmasıyla sonuçlandı anlamındadır. Başka bir ifadeyle, Allah-u Teâlâ Âdem ve Havva’nın avretlerinin açığa çıkmasını, şeytanın hedefi kararlaştırmış ve yasak meyveyi yemekle onların akıbeti çıplaklık olmuştur.

Üçüncü nokta: Yasak meyveyi yemeden önce onların bedenlerindeki elbise neydi? Acaba günümüz elbiseleri gibi miydi yoksa başka bir türden miydi? Fahrettin Razi bu konuda şöyle der: Bazıları bu elbisenin nurdan olduğunu bazıları bu elbisenin takvayı temsil ettiğini bazıları da ayetin zahirinden anlaşıldığı gibi bu elbisenin cennet elbisesi olduğunu kabul etmişlerdir.[5]

2. İkinci kısımda “beda-yebdi(açığa çıktı-açığa çıkıyor)” fiilinin türevlerinden istifade edilen ayetler yer almaktadır: Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar.”[6]

“Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi.”[7] Ve çeşitli surelerde zikredilen ayetler, bu kısımda yer alan ayetlere örnek gösterilebilir.

İlk etapta “beda” kökünden türetilen “bedet- yebdi” fiilinin ne anlama geldiğine bakmak gerekir. Acaba bu kelimeden, söz konusu hadisenin gerçekleşmesinden önce Âdem ve Havva’nın bu meseleyi bilmedikleri mi yoksa fiilin işlenmesinden önce bilgilerinin olmadığı ve fiili işledikten sonra bilgi edindikleri mi anlaşılmaktadır? Müfessirler “beda” kelimesinin açıklamasında “cahil olmak” değil, “gizli olmak” anlamının karşısında yer alan “ortaya çıkmak” anlamını seçmişlerdir.[8]

Kur’an’ın birçok yerinde “beda” kelimesi yer almaktadır ve burada bunların birkaç tanesinden istifade edebiliriz. En’an Suresi’nin 28. Ayetinde şöyle buyrulur: Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondan).” Bu ayet günahkârlar hakkındadır. Günahkârlar cehennem ateşinin karşısında yer aldıkları zaman yapmadıkları iyi amelleri telafi etmek için dünyaya tekrar gönderilmek isterler. Burada “beda” kelimesi, “olmamak” ve “yokluk” tan sonra “olmak” anlamında değildir ve bu kelimeden cahillik ve cahilliğin ardından ilim ve bilmek anlaşılamaz. Söz konusu ayette de böyle bir akış vardır ve bu kelimeden Hz. Âdem ve Havva’nın, bu meseleyi bilmedikleri ve cahil oldukları anlaşılmamaktadır ve Kur’an ve hadislerde, onların meseleye karşı cahil olduğunu ispat eden delil yoktur.

“Mavuriye anhüma” ibaresindeki “vuriye” kelimesi, bir şeyi arkada gizli tutmak anlamındadır.[9] Her iki ayette de geçen ve manasına dikkat edilmesi gereken bir diğer kelime de “sev’at” kelimesidir. Tefsirlerde bu kelimeye “avret” anlamı verilmiştir[10] ve bundan, beden uzuvlarından bir tanesi kastedilmiş olup genel olarak çirkinlik ve kötülük anlamına gelmediği dikkate alınmıştır. O halde yasak meyvenin yenilmesiyle, onların avretlerinin açığa çıktığını buyuran ayetlerden, sorunun metninde de zannedildiği gibi onların ayıpları değil, onların avretleri kastedilmiştir.

Şimdi bu çirkinliğin gizli olmasının sebebini inceleyelim. İnsanlar meselelerin ve çirkinliklerin saklanmasına sebep olan nimetlere sahiptirler. Bu nimetlere sahip oldukları sürece, onlardan bilinçsizce istifade ederler ve nimetlerin yok olmasıyla olabilecek bir takım sorun ve meseleleri dikkate almazlar. Örneğin insan, düşünmeksizin sağlıklı olma nimetinden yararlanır; hastalığı ve beden sağlığını düşünmeksizin ihtiyaç duyduğu işleri yerine getirir. Ama bu nimeti kaybettiği zaman, sağlıklı olma nimetinin örttüğü kabahatler ortaya çıkar. Elbette bu, insanın daha önce kabahate karşı cahil olduğu anlamına gelmez aksine, insan bu meseleyi biliyordu, ama nimet kabahatin üzerini örtmüştü ve nimetin elden çıkmasıyla insanın kabahati ortaya çıktı.

Nimetin selbinden ve avretlerinin çirkin görünümü apaçık ortaya çıktıktan sonra onların kendilerini ağaç yapraklarıyla örtme telaşı, ilimlerinin olduğuna işaret etmektedir: Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar.”[11] Bu ibarelerden onların cahil değil, nimetin onlara gizli olduğu anlaşılmaktadır, zira nimetin alınmasıyla bu iş, onlar için aşikâr olmuş ve avretlerini örtme telaşına düşmüşlerdir. Bununla birlikte eğer bu fiilin işlenmesinden önce cehalet söz konusu olmuş olsaydı, bu durumda, ikisinin meyveyi yemeden önce bu meseleye karşı cahil olduklarını ve sonra meseleyi bildiklerini gösteren cehlin karşısında kullanılan “ilim” kelimesinin türevlerinden istifade edilirdi. Onların avretlerinin aşikâr olmasının çirkin olduğunu bilmelerinin bir diğer kanıtı da şudur: Onların elbiseleri çıkartılır çıkartılmaz, elbise arayışı içinde olmuşlar ve cennet ağacının yapraklarından elbise unvanıyla yararlanmışlardır.

Bu incelemenin sonucunda ayetlerin, Âdem ve Havva’nın çirkinliğe karşı cahil olduklarına işaret etmediğini kabul etmek gerekir ve tefsirlerde de nakledildiği gibi ibarelerin zahiri, onların ilimlerinin nimet arkasında gizli olduğunda ısrar etmektedir. İstifade edilen “Gizli olmak” lügatinin zahiri manası daha ziyade ilimle örtüşmektedir, yani onların bu mevzuya ilimleri vardı, ama söz konusu bu meseleye müptela olmamaları hasebiyle bu işin çirkinliği onlar için gizli kalmıştı.

 

 


[1] Kitabı Mukaddes, Seferi peydayış, Babı 3, ayet 6-7.

[2] A’raf Suresi, 27.

[3] A’raf Sursi, 26.

[4] Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l Mizan, Farsça Mütercim: Musevi Hamedani, Seyit Muhammed Bakır, Kum:  Defteri İntişarati İslami, 1374 ş,  c. 8, s. 87.

[5] Fahrettin Razi, Ebu Abdullah, Mefatihu’l Guyup, Beyrut:  Daru İhyai’t turasi’l Arabî, 1420 k, c. 14, s. 223.

[6] Tâhâ Suresi, 121.

[7] A’raf Suresi, 20.

[8] Kurşi, Seyit Ali Ekber, Tefsiru ahseni’l hadis, Tahran: Bunyadi Bi’set, y. 1377, c. 6, s. 45; Hüseyni Şirazi, Seyit Muhammed, Tebyinu’l Kur’an, Beyrut: Daru’l Ulum, y. 1423 k,  s. 332.

[9] Tabersi, Fazl b. Hasan, Tefsiru Cevamiu’l cami”,  baskı, 1, Meşhet: Bunyadi Pejoheşhayi İslami Astani Kudsi Rezevi, y. 1377 ş,  müterciman, c. 2, s. 303.

[10] Feyzi Kaşani, Molla Muhsin, Tefsiru’s Safi,  baskı, 1. Tahran: İntişarati sadr, y. 1415 k,  Araştırma: A’lemi, Hüseyin, c. 2, s. 186.

[11] Taha Suresi, 121.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dini niçin var?
    13395 Eski Kelam İlmi 2011/07/14
    Din, akaid ve Peygamberlerin insanların hidayet ve saadeti için Allah’tan getirdikleri bir dizi ameli ve ahlaki hükümlerdir.Dini öğretilerde dinin gerekliliği insan fıtratıyla ilişkilendirilmiş, Kur’an-ı Kerim’de de insan fıtratı ilahi fıtrat olarak tanımlanmış ve bütün ilahi kanunların Allah’a inanma ve tapınma hissi üzerine kurulduğu ...
  • Rivayette müminlerin birbirleriyle ilişkilerinde sevinçli ve güler yüzle davrandıkları gelmiştir. Acaba bu mesele, yaşamda karı-koca arasında da geçerli midir?
    6096 Pratik Ahlak 2012/09/09
    Müminin sıfatlarının birisi hakkında zikredilen rivayetlerde, onun başkalarına karşı sevinçli ve güler yüzlü davrandığı ve hüzün ve gamını kalbinde gizlediği; bu sıfatın dostluk eğilimini çektiği buyrulmuştur. Bu konunun müşterek yaşamda ve aile içinde başka bir şekilde olduğunu; evli çiftlerin birbirlerinin gam ve hüznüne ortak olduğunu; eşlerin birbirine ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11168 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.
  • Sonucun öznesel nedene muhtaç oluşunun ölçüsü sadece varlıksal yoksulluk mudur? Yoksa tam neden için de yeterli midir? Felsefî kavramların neden tür ve ayrımı bulunmamaktadır? Ve…
    5633 İslam Felsefesi 2011/09/21
     Aşağıdaki noktalara dikkat etmek, yanıtı kavramada size yardımcı olacaktır.      1. Tüm nedenler öznesel nedene döndüğünden bu konuda tam neden ile öznesel neden arsında bir fark bulunmamaktadır.2. Felsefî kavramlar varlıktan alınmıştır ve varlığın mahiyeti yoktur. Tür ve ayrım mahiyetin kısımlarıdır ve mahiyetten yoksun bir şey mahiyetin kısımlarından da ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7034 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Velayet-i fakihi dile getiren rivayetler veliyy-i fakihin bir olmasını da yansıtmakta mıdır?
    6332 Düzenler 2012/06/16
    Rivayetler ve velayet-i fakihin kelam eksenli diğer referanslarından veliyy-i fakihin bir veya çok oluşu anlaşılmamaktadır. Düzenin korunması ve kaosun engellenmesi durumunda birkaç fakihin ayrı bir şekilde veya şura şeklinde velayetlerini icra etmesi mümkündür. Şura türü İslam cumhuriyetinin ilk anayasasında (1980) mevcut idi, lakin bir takım sorunların önüne ...
  • Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
    12727 Eski Kelam İlmi 2009/12/20
    Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Dünya yaşayışı, insanların hidayeti ve ilerlemesi için sebep ve sonuç düzeni üzerine kurulduğu, yine insanların doğal ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılandığı için Allah'ın, hidayet, mağfiret, bağışlanma, yakınlaşma ve ...
  • Bedensel esenlik sırrını nasıl araştırabiliriz?
    7133 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Allah tarafından konulan tabiat kanunları bu dünyada hiçbir insanın baki kalmamasını ve değişik nedenlerle ve bu cümleden olmak üzere bedensel esenliği kaybederek dünyayı terk edip ebedi âleme geçmesini muayyen kılmıştır. Öte taraftan her ne kadar peygamberler ve imamlar (a.s) bir takım özel durumlarda Allah’ın izniyle hastalara (sadece Allah’ın evliyalarının ...
  • Humus yılının başlangıcından birgün önce alınan yiyeceklerin humusunun verilmesi neden gereklidir?
    5580 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Herkes humus yılı boyunca şanına uygun şekilde ve israf etmeden gelirinden yaptığı -ailesine yiyecek almak gibi- harcamalarına humus gelmez. Ancak humus yılının sonunda humus yılından birkaç gün önce alınmış olsa bile bu yiyeceklerden fazla kalan kısmının humusunu vermesi gerekir. Zira sonuçta elindeki sermayeyle onları almıştır. Almasaydı ve ...
  • Kendimden nasıl şehvani düşünce ve hayalleri uzaklaştırmalıyım?
    46781 Pratik İrfan 2011/10/29
    Şeytansal fikirler ve düşünceler herkesin zihnine hutur ediyor. Ama insan bu fikir ve düşüncelerin yerini dolduracak ve insanı iyiliklere sevk eden başka düşünce ve fikirler bulmalıdır. Böylece insanı pislik ve kötülüklere duçar etmeden bu şeytansal fikirlerin önünü kesip onlardan fasıla almalıdır. ...

En Çok Okunanlar