Gelişmiş Arama
Ziyaret
12378
Güncellenme Tarihi: 2012/05/03
Soru Özeti
Kalp gözü ile Allah’ı görmenin yolu nedir? Yeni bir fert nereden başlamalıdır?
Soru
Kalp gözü ile Allah’ı görmenin yolu nedir? Bu tatlı yemekten bir zerre tatması için yeni bir fert nereden başlamalıdır?
Kısa Cevap

Allah’ın tecellilerini kalbi olarak görmek, Allah’ı görmenin doğru manasıdır ve bunun değişik dereceleri vardır. Her ne kadar bunun asıl derecesi fakat bu yolda ilerleyen şahsın fani olmasından sonra hasıl olsa da bunun aşağı mertebe ve dereceleri kalbi algılar eseriyle yolcu için meydana gelir.

Ayrıntılı Cevap

İslami inançlar ve Şiilikte kabul edilmiş görmenin Allah’ı kalp gözü ile ve imansal hakikatler ile görmek olduğunu biliyoruz, ama Allah’ı bu şekilde görmek hakkında kelam, felsefe ve irfanda değişik görüşler bulunmaktadır. Doğal olarak Allah’ı şuhud etmeye dönük bu makama ulaşma üzerine söz söylendiği vakit, ameli irfanda onu incelemeliyiz. Kelam, felsefe veya hatta nazari irfanda bu hususta bulunabilecek en son şey, ya böyle bir inancın caiz olup olmayacağı veya böyle bir şeyin mefhumu hakkındaki tümel ve akli konulardır. Kur’an ve rivayetlerden bu hususta istifade edilecek şey, inananların kâfirlerin aksine her zaman Allah ile görüşme ve onu görme ümidi taşımalarıdır. Bazı inananlar bu dünyada Allah ile görüşmekte ve bazıları ise kıyamette görüşmektedir. İrfanda da asıl olan nokta, Hz. Muhammed’e (s.a.a) inanan bir şahsın bu dünyada sülûkun zirvesine çıkıp Allah ile görüşme yapmasıdır. Nitekim Hz Peygamber bu makama ulaşmıştır. Bunun için namazın müminin miracı olduğu nakledilmiştir ve bildiğimiz gibi miracın gayesi likaullahtır (Allah ile görüşmek). Burada soru şudur: Seyr-i sulûkun başında olan bir şahıs için bu makama ulaşmanın bir yolu var mıdır? Yahut şahsın tecellinin tadını tadıp Allah’a ulaşmak için seyr-i sulûkte bulunmasına neden teşkil edebilecek bu mertebenin bir derecesi var mıdır? Bu hususta Saduk’un Tevhid’inde bir rivayet nakledilmiştir. Bu rivayet düşündürücü olup hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Bu rivayeti aşağıda aktarıyoruz: Ebu Basir şöyle demektedir: Hz İmam Sadık’a (a.s) kıyamet günü müminler Allah azze ve celleyi görecek midir bunu bana haber ver diye söyledim. İmam şöyle buyurdu: Evet ve onlar kıyamet gününden önce de onu görmüşlerdir. Ben ne zaman diye sordum. İmam, Allah onlara ben sizin rabbiniz değil miyim diye sorduğunda ve onların da evet sen rabbimizsin diye buyurduğu anda. Sonra İmam Sadık (a.s) bir saat sustu ve sonra şöyle buyurdu: Müminler dünyada kıyametten önce onu görürler!... Sen halihazırda onu görecek durumda değil misin...?! Ebu Basir ben İmama sana feda olayım o halde bu sözleri sizden nakledebilir miyim diye sordum ve İmam hayır dedi ve şöyle buyurdu: Hayır! Zira sen her ne zaman bu sözü nakledersen bizim söylediğimiz şeylerin manasını bilmeyenler onu inkar eder ve bunun teşbih ve küfür olduğunu zannederler. Elbette kalp gözü ile görmek gözle görmek gibi değildir. Allah müşebbehe ve ateistlerin nitelediklerinden münezzehtir.[1] Bu rivayet bazı ariflerin ve bu cümleden olmak üzere Feyzi Kaşani’nin sözlerinde tecelli makamında Allah’ı görmek olarak yorumlanmıştır. Bu rivayet ve benzerlerinin esrarı rahat bir şekilde kavranabilir ve açıklanabilir değildir. Bununla birlikte ameli irfanda Allah’ı kalp gözü ile görmek hakkında bir takım ipuçlarına ulaşılabilir ve bu irfani bir hakikat olarak kabul edilebilir ve buna inanılıp tahakkuk etmesi için çalışılabilir. Allah’ın tecellilerini kalbi olarak görmek, Allah’ı görmenin doğru manasını ifade eder ve bunun değişik dereceleri vardır. Elbette bunun asıl mertebesi yolcu şahsın fenaya ermesinden sonra hâsıl olur. Nitekim Hz Musa (a.s) buna talip olmuştur. Ama bunun düşük mertebe ve dereceleri kalbi algıların eseri ile yolcu için meydana gelir. Bu cümleden olmak üzere Hz Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kim beni görür ise, Hakkı görmüştür.[2] Yani Hz Peygamberin cemalini görmek uyanıkken veya rüyada ve mükaşefe âleminde Muhammedi hakikatin cilvesi olarak Allah’ın bir tecelli mertebesini ilahi ayetler aynasında görmek olarak sayılır. Bu cemal imamların cemalinde de görülebilir; zira onlar Allah ile mülakat etmek için bir vesiledir. Bu yüzden Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir[3] diye buyurmuşlardır. İslam irfanındaki aşk mektebi, tecellilerde Allah’ı görme mektebidir. Hafız, Mevlana ve Attar’ın şiirleri bu mektebin sır ve gizemleri ile doludur ve İran kültüründe bunlar bilinmektedir. Feyzi Kaşani’nin görüşüne göre Allah’ın tecellisini herkes görür, ama insanların faklılığı O’nu tanıma ve O’na inanmadadır. Burada Feyzi Kaşani’nin Kelimat-i Meknune kitabından bir bölümü naklediyoruz. “Elbette hakikatin künhüne ermenin bir yolu bulunmamaktadır; çünkü O her şeyi kuşatandır ve hiçbir şey O’nu kuşatamaz. Ama isimlerin mazharlarındaki tecelli itibarıyla, O her varlıkta bir yüz taşır ve her aynaya bir cilvede bulunur. Nitekim Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: Her nereye dönerseniz orası Allah’ın yüzüdür.[4] Ve rivayette şöyle buyrulmaktadır: Hatta yerin en altına inseniz dahi Allah’a inmiş sayılırsınız. Bundan dolayı bu anlamıyla görmek ve marifet elde etmek mümkündür. Hatta bu tecelli herkes içindir, lakin özel şahsiyetler neyi gördüklerini bilir; bunun için her neye baktıysam öncesi, sonrası ve onunla birlikte Allah’ı gördüm diye söylemektedirler. Ama halk neyi gördüğünü bilmemektedir. Nitekim Kur’an şöyle buyurmaktadır: Bil ki onlar rableriyle görüşme hususunda kuşku taşırlar oysaki Allah her şeyi kuşatandır.[5]

Vuslat başarısına bir gün ulaşacak mıyım diye sordum

İyi bak beklide ulaşmışsın dedi.[6]

İlahi tecellileri algılamak için irfandaki genel buyruk, kalbi Allah’a dönük, inkâr, nifak ve şirk kirlerinden tasfiye etmektir. Nitekim selim kalp, Allah’tan başkasını barındırmayan ve sadece Allah’ın bulunduğu kalptir. Allah’ın kalpte bulunması, kalpte Allah’ın tecellisinin şuhudu ve bu tecelliye yakin etmek manasını taşır. Böyle bir makam hâsıl olabilir ve buna ulaşmanın yolu da insanın kendinden ve sevdiklerinden geçmesidir. Gerçek manasıyla ameli irfanın bundan başka bir hedefi yoktur. Günlük hayatta pratik olarak sadece az bir grup insan böyle bir işe azmetmektedir. Bununla birlikte bu tüm insanların önünde bulunan ve kıyamet günü onunla karşılaşacakları bir tercihtir:

 [7]قَدْ خَسِرَ الَّذينَ كَذَّبُوا بِلِقاءِ اللَّهِ حَتَّى إِذا جاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قالُوا يا حَسْرَتَنا عَلى‏ ما فَرَّطْنا فيها

“Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca, “hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler.”

İlgili başlık:

Selim Kalp, 23202 (Site: fa14505).

 


[1] Saduk, Et- Tevhid, s: 117, باب ما جاء فی الرؤیة, hadis: 20, İntişaratı Camiayı Müderrisin, Kum, 1357.

[2]و صاحب هذا المقام هو الموسوم بالخليفة الأعظم و قطب الاقطاب و الإنسان الكبير و آدم الحقيقىّ، المعبّر عنه بالقلم الأعلى، و العقل الاوّل، و الروح الأعظم، و أمثال ذلك.و اليه أشار النبىّ- صلّى الله عليه و آله و سلّم «خلق الله آدم على صورته». و كذلك «من رآني فقد رأى الحقّ”; Amuli, Seyyit Hayder, Camiu’l Esrar, s: 380, İntişaratı İlmi Ferhenği.

[3] Şeyh Tusi, El- Amali, s: 350, Daru’s Sagafe, Kum.

[4] Bakara Suresi, 115. ayet.

[5] Fussilet Suresi, 54. ayet.

[6] Feyzi Kaşani, Muhsin, El- Kelimatı’l Meknune fi Ulumu ehli’l Hikmeti ve’l Marife, s: 4 ve 5, Bita, Bica, (Özet ve tasarruf ile)

[7] En’am Suresi, 31. ayet.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dini niçin var?
    13395 Eski Kelam İlmi 2011/07/14
    Din, akaid ve Peygamberlerin insanların hidayet ve saadeti için Allah’tan getirdikleri bir dizi ameli ve ahlaki hükümlerdir.Dini öğretilerde dinin gerekliliği insan fıtratıyla ilişkilendirilmiş, Kur’an-ı Kerim’de de insan fıtratı ilahi fıtrat olarak tanımlanmış ve bütün ilahi kanunların Allah’a inanma ve tapınma hissi üzerine kurulduğu ...
  • Rivayette müminlerin birbirleriyle ilişkilerinde sevinçli ve güler yüzle davrandıkları gelmiştir. Acaba bu mesele, yaşamda karı-koca arasında da geçerli midir?
    6096 Pratik Ahlak 2012/09/09
    Müminin sıfatlarının birisi hakkında zikredilen rivayetlerde, onun başkalarına karşı sevinçli ve güler yüzlü davrandığı ve hüzün ve gamını kalbinde gizlediği; bu sıfatın dostluk eğilimini çektiği buyrulmuştur. Bu konunun müşterek yaşamda ve aile içinde başka bir şekilde olduğunu; evli çiftlerin birbirlerinin gam ve hüznüne ortak olduğunu; eşlerin birbirine ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11168 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.
  • Sonucun öznesel nedene muhtaç oluşunun ölçüsü sadece varlıksal yoksulluk mudur? Yoksa tam neden için de yeterli midir? Felsefî kavramların neden tür ve ayrımı bulunmamaktadır? Ve…
    5633 İslam Felsefesi 2011/09/21
     Aşağıdaki noktalara dikkat etmek, yanıtı kavramada size yardımcı olacaktır.      1. Tüm nedenler öznesel nedene döndüğünden bu konuda tam neden ile öznesel neden arsında bir fark bulunmamaktadır.2. Felsefî kavramlar varlıktan alınmıştır ve varlığın mahiyeti yoktur. Tür ve ayrım mahiyetin kısımlarıdır ve mahiyetten yoksun bir şey mahiyetin kısımlarından da ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7034 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Velayet-i fakihi dile getiren rivayetler veliyy-i fakihin bir olmasını da yansıtmakta mıdır?
    6332 Düzenler 2012/06/16
    Rivayetler ve velayet-i fakihin kelam eksenli diğer referanslarından veliyy-i fakihin bir veya çok oluşu anlaşılmamaktadır. Düzenin korunması ve kaosun engellenmesi durumunda birkaç fakihin ayrı bir şekilde veya şura şeklinde velayetlerini icra etmesi mümkündür. Şura türü İslam cumhuriyetinin ilk anayasasında (1980) mevcut idi, lakin bir takım sorunların önüne ...
  • Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
    12727 Eski Kelam İlmi 2009/12/20
    Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Dünya yaşayışı, insanların hidayeti ve ilerlemesi için sebep ve sonuç düzeni üzerine kurulduğu, yine insanların doğal ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılandığı için Allah'ın, hidayet, mağfiret, bağışlanma, yakınlaşma ve ...
  • Bedensel esenlik sırrını nasıl araştırabiliriz?
    7133 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Allah tarafından konulan tabiat kanunları bu dünyada hiçbir insanın baki kalmamasını ve değişik nedenlerle ve bu cümleden olmak üzere bedensel esenliği kaybederek dünyayı terk edip ebedi âleme geçmesini muayyen kılmıştır. Öte taraftan her ne kadar peygamberler ve imamlar (a.s) bir takım özel durumlarda Allah’ın izniyle hastalara (sadece Allah’ın evliyalarının ...
  • Humus yılının başlangıcından birgün önce alınan yiyeceklerin humusunun verilmesi neden gereklidir?
    5580 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Herkes humus yılı boyunca şanına uygun şekilde ve israf etmeden gelirinden yaptığı -ailesine yiyecek almak gibi- harcamalarına humus gelmez. Ancak humus yılının sonunda humus yılından birkaç gün önce alınmış olsa bile bu yiyeceklerden fazla kalan kısmının humusunu vermesi gerekir. Zira sonuçta elindeki sermayeyle onları almıştır. Almasaydı ve ...
  • Kendimden nasıl şehvani düşünce ve hayalleri uzaklaştırmalıyım?
    46781 Pratik İrfan 2011/10/29
    Şeytansal fikirler ve düşünceler herkesin zihnine hutur ediyor. Ama insan bu fikir ve düşüncelerin yerini dolduracak ve insanı iyiliklere sevk eden başka düşünce ve fikirler bulmalıdır. Böylece insanı pislik ve kötülüklere duçar etmeden bu şeytansal fikirlerin önünü kesip onlardan fasıla almalıdır. ...

En Çok Okunanlar