Gelişmiş Arama
Ziyaret
13976
Güncellenme Tarihi: 2012/05/03
Soru Özeti
Bakara suresinin 144. ayetindeki “biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz” cümlesinin anlamı nedir ve “siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin” cümlesi ne anlama gelmektedir?
Soru
“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.” (Bakara, 144). “(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) Mescid-i Haram’a doğru dön. Bu, elbette Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. Allah, sizin işlediklerinizden asla habersiz değildir.” (Bakara, 149). “(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. (Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız.” (Bakara, 150). Bakara suresinin bütün bu ayetlerinde “yüzünü çevir” ve “yüzünüzü çevirin” cümlelerinin tekrar edilmesinin nedeni nedir?
Kısa Cevap

“Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz” ayetini şöyle açıklamışlardır: İslam Peygamberi (s.a.a), Müslümanların Yahudilerin kıblelerine tabi olmasından ötürü onların laflarına maruz kalınca, gece yarılarında göğe yönelmiş ve Müslümanların kıblesini değiştirme emrini vermesi için vahiyi beklemeye koyulmuştur. Bu istek kıblenin değişimi konusunda daha önce elde ettiği bir bilgiden veya Allah’tan istediği bir duadan kaynaklanmış olabilir. Ama 144, 149 ve 150. ayetlerde bunun tekrar edilmesinin nedeni hakkında, bu tekrarların ortak ve asıl nedeninin söz konusu hükmü vurgulamak ve İslam’da bu hükmün önemine işaret etmek olduğunu belirtmek gerekir. Elbette bu ayetlerin her biri kendilerine özgü bir takım detayları içerir ve bazen kendilerine özel durumları kapsar. Bu özgünlüklerden birisi, 144. ayette biri Hz. Peygambere ve diğeri ise Müslümanlara hitap eden iki ortak tabirdir. Aynı şekilde belirtilen hususlar 149 ve 150. ayetlerde de özgünlük taşımaktadır ve bu cümleden olmak üzere onlardan biri, tüm durumlar için genel hükmü belirtme konumundadır ve diğeri ise hükmün kesinliğini belirmenin yanı sıra hükmün asıl nedenini açıklamaya zemin hazırlamaya ve muhalifleri ümitsiz kılmaya matuftur.

Ayrıntılı Cevap

Senin birçok defa yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz, ayetinin manasını aydınlatmak için ilk önce onun iniş sebebini açıklamalıyız. Safi tefsiri yazarı Feyzi Kaşani bu ayet hakkında şöyle demektedir: Fakih’te yer aldığı üzere Hz Peygamber (s.a.a) Mekke’de 13 yıl ve Medine’de 19 ay[1] Beytü’l Mukaddese doğru namaz kılmıştır. Ardından Yahudiler ona sen bizim kıblemize tabii olmuşsun diye laf atmışlardır. Hz Peygamber bu durumdan çok rahatsız olmuştur ve gece yarısı dışarıya çıkmış ve yüzünü göğe doğru çevirmiş (Yüce Allah’tan yardım beklemiş) ve ardından da her zamanki gibi sabah namazını kılmış ve öğle olunca da öğle namazının iki rekâtını eda etmiş ve bu esnada Cebrail kendisine nazil olmuş ve “Biz birçok defa senin yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz…”[2] ayetini okumuştur. Feyzi Kaşani bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir: “Hz Peygamber (s.a.a) vahyi bekleyip yüzünü göğe çeviriyor ve belirtildiği üzere Allah’ın kendisini Kâbe yönüne yönlendirmesini umuyordu; zira Kâbe ceddi İbrahim’in kıblesi idi…”[3] Bu konu çağdaş müfessirler tarafından teyit ve nakledilmiştir: Allah Resulü, Yahudilerin bu tahkir edici taassuplarından rahatsız idi ve bu taassuba karşı bir tavır takınmak için ilahi vahiyi bekliyordu. Hz Peygamberin bu bekleme hali, kıblenin Beytü’l Mukaddes’ten Kâbe’ye doğru değiştirilmesi hakkında Yüce Allah’ın kendisine vermiş olduğu gaybi haberler ve vaatlerden kaynaklanmaktaydı veya söz söylemeksizin hal diliyle bir dua ve yakarıştan ibaretti.[4] Bu konuların içeriği El- Mizan tefsirinde de yer almaktadır.[5] Ama yüzünü o tarafa dön ve yüzlerini o tarafa dönsünler diye yapılan tekrarların nedeni hakkında sorulan soru bağlamında ilk önce Arap dilinde vurguyu ve onun gerekliliği veya gereksizliği hakkında açıklamalar yapmamız ve ardından bu husustaki tekrarın nedenine değinmemiz gerekmektedir. Arap dilinde tekrar alışılagelen bir şeydir ve birçok durumda tekrar sözde fesahate neden olur ve hatta bazen tekrarın olmaması sözde fesahatin alçalmasına sebebiyet verir. Ama bu tekrar hiçbir nedensiz olamaz, onun bir nedeni olmalıdır. Bu nedenle fesahat ve belagat kitaplarında şöyle yazılmıştır: “Eğer tekrar faydasız olursa kelamın fesahati için bir kusur sayılır.”[6] Bu sebeple ilahi sözlerde birçok lâfzî ve manevi tekrar göze çarpmaktadır ve müfessirler bunların her birinin nedenlerini ve hikmetlerini nakletmişlerdir. Kur’an’da en fazla tekrar edilen ve bununla birlikte büyük bir fesahate sebep olan ayetlerden birisi "فبأی آلاء ربکما تکذبان"  diye Rahman suresinde geçen ayettir. Bu ayet mezkûr surede 31 defa tekrar edilmiştir, ama bununla birlikte sözün fesahatine bir halel getirmemiştir. Hatta sözün fesahati için bir takviye niteliğindedir. Fesahatin bu takviyesi, tekrarın faydalı olması nedeniyledir. Bu ayetteki tekrarın faydası, her nimetten sonra insana bir hatırlatmada bulunması ve böylece insanın ilahi nimetleri tekzip etmekten alı koymasıdır. Hakeza soru sorarak neden bütün bu nimetlere rağmen Allah’ın nimetlerini inkâr ediyorsunuz anlamını çağrıştırmaktadır. Ama soruya konu olan ayetlerdeki bu tekrarın nedenini irdelemek için, kıblenin değişmesi hususundaki hikmetin önemine değinmemiz gerekmektedir. Yahudilerin Beytü’l Mukaddes’i kıble edinmede daha eski bir geçmişe sahip olmasıyla birlikte Müslüman ve Yahudilerin ortak olarak onu kıble edinmesi, Müslümanlar için birtakım sorun ve buhranlar yaratmıştır. Yahudiler kendilerine bu şekilde tabi olmadan dolayı Müslümanlara laf söylemekte ve bu hususta Müslümanların üzülmesi ve rahatsız olmasına neden teşkil etmekteydi. Öyle ki Hz Peygamber vahyin gelmesini ve Allah tarafından kıblenin değiştirilmesini beklemekteydi. Bu beklemek, 144. ayetin açıklamasının başında beyan edilmiştir. Her dinde kıble çok hayati ve önemli sayılmaktaydı ve Müslümanlarda bu kaideden müstesna değildi. Ayrıca Müslümanlar için bağımsız bir kıblenin varlığı çok büyük bir öneme sahipti. Bugün milyonlarca insan ortak bir kıbleye doğru namaz kıldıklarında kıblenin değişmesinin ve Kâbe’nin Müslümanların kıblesi sıfatıyla belirlenmesinin hikmetinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan bu hüküm ile irtibatlı olan ayetler bir takım tekrarlarla birlikte zikredilmiştir. Bu tekrarların her birisi özel durumlara işaret etmektedir ve aşağıda onlara değineceğiz. Onların hepsi bu hükmü vurgulamakta ve bu hükmün Müslümanlar için önemli ve hayati olduğunu yansıtmaktadır. Kıblenin önemi, Kur’an-ı Kerim’de nadir bir şekilde yüce Allah’ın emrinin üç ayette beş defa tekrar edilmesine neden olmuştur. (144. ayette iki defa, 149. ayette bir defa ve 150. ayette ise iki defa zikredilmiştir) Elbette bunların her birinin aralarında cüzi farklar bulunmaktadır ve konunun devamında bunlara değineceğiz. Belirtildiği gibi bu tekrarların birbirleriyle bir takım farklılıkları vardır ve müspet bir husus sıfatıyla tekrar konusunun yanında onlara da işaret etmek gerekmektedir. Bakara suresinin 144. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Yüzünü çevir” ve “yüzlerinizi o yöne çevirin” bu iki cümlenin her birisi bir emri bildirmekte ve muhatapları da ayrıdır. Birinci cümlede Allah Resulüne hitap edilmekte ve bireysel erkek muhatap zamirinden istifade edilmektedir. “Belirtilen hükmün Hz Peygamber’e özgü olmadığı, tüm Müslümanları kapsadığı ve tüm zaman ve mekânlarda Müslümanların hepsini içerdiğini belirtmek için (her nerede olursanız yüzünüzü oraya çevirin)[7] diye buyrulmuştur ve bu da ikinci cümleyi yansıtmaktadır.” Bu, hükmün tüm Müslümanları kuşatmasına sebebiyet vermektedir ve onların tümüne Kâbe’yi kıble edinmeleri emrini vermektedir. Bu yüzden çoğul zamirinden istifade edilmiştir. Bakara suresinin 149. ayetinde ise ayet birazcık fark etmiş ve şöyle başlamıştır: “Nereden yola çıkarsan çık…” bu kayıt, bu hükmün Mescidi Haram’da bulunmaya özgü olmadığını göstermekte ve herkesi kapsadığını göstermektedir. İster insan kendi vatanında osun ister yolculukta olsun bu hükme bağlı olmalıdır. Bu yüzden burada tekrarın hikmet ve faydası olarak şöyle demişlerdir: “Kâbe’ye dönmenin gereği genel bir hüküm olup her zaman ve mekânı kapsar ve namaz halindeyken önceki emrin nazil olması mezkûr hükmün o namaza veya o mekâna özgü olmasına neden teşkil etmez.”[8] Bu tekrar ve değişik yerlerde hükmün açıklamasıyla birlikte onun yeniden zikredilmesi, bu konunun öneminden kaynaklanmaktadır ve bu meselenin fevkalade bir öneme sahip olduğunu göstermektedir. Bu hüküm daha cüzi farklarla 150.ayette de yeniden tekrar edilmiştir. Bu ayet önceki ayetlerden daha fazla farklılık taşımaktadır ve burada Kâbe’ye dönme emrinin yanı sıra daha fazla detaylara da değinilmiştir. Bu ayette Hz Peygamber ve Müslümanlara ayrı şekilde hitap edilmiştir ve bu mevcut konunun Allah nezdinde ne kadar önem taşıdığını göstermektedir. Bu ayetin tekrar edilmesi, bu hükmün uygulanmasının yanı sıra başka nedenlerde taşımaktadır. Bu cümleden olmak üzere tekrarların muhtemel sebepleri şunlardır:

1. Kıblenin değişmesinin neden ve hikmetini açıklamak için zemin oluşturmak.[9] Ayetin devamında şöyle buyrulmaktadır: “Zalimlerin dışındaki insanların elinde size karşı bir koz olmasın” bu da kıblenin değişmesinin nedenlerinden biri sayılabilir.

2. Bu tekrar bu hükmün tahakkuk etmesine ve istikrarına delalet etmektedir.[10]

Bazıları vurgulamanın yanı sıra ayetlerin tekrarında başka hedefleri de dile getirmiştir. Ama bir grup da bu ayetlerin tekrar olamayacağını belirtmektedir; zira onların her biri belirli bir duruma özgüdür ve kendine has özel bir konuya matuftur. Bu yüzden birbirlerini tekit etmiş olamazlar. Bu grup, emirleri namaz kılanların değişik halleri ile irtibatlı bilmiştir. Bundan dolayı bu emir ilk önce Kâbe’yi görenlerle ilgilidir. İkinci emir Mekke sakinlerine özgüdür ve üçüncü emir ise diğer şehirlerde bulunan kimselerle ilgilidir. Dolayısıyla bu kabil yorumlar yapılmıştır. Elbette bazı müfessirler bu yorum için bir delil bulmamıştır.[11]


[1] Elbette Peygamber Efendimizin Mekke’de iken Beytü’l Mukaddese doğru namaz kılma müddeti konu ihtilaflıdır.

[2] Feyzi Kaşani, Muhammed Muhsin, Tefsiri Es Safi, Cem’i ez Müterciman, c:1, s: 316 ve 317, Nuvidi İslam, 1386 h.ş.

[3] Tefsiri Es Safi, c:1, s: 316.

[4] Cevadi Amuli, Abdullah, Tesnim, c: 7, s: 379 ve 389, Neşri İsra, Kum, 1384 h.ş. 

[5] Tababatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan, Musevi Hamedani, Muhammed Bakır, c.1, s.489, Defter-i İntişarat-ı İslami.

[6] Haşimi, Ahmet, Cevahiru’l Belağa, s: 27, İtimat, çapı dehum, 1358.

[7] Tesnim, c: 7, s: 389.

[8] a.g.e, s: 468.

[9] a.g.e, s: 478.

[10] a.g.e.

[11] a.g.e.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Niçin Hz. Mehdi (a.s) gaybet döneminde insanların hidayeti için bir kitap te'lif etmiyor?
    10828 Eski Kelam İlmi 2011/05/23
    Şimdi gaybet döneminde yaşıyoruz; bu dönem genel naiplerin dönemidir. Bu dönemde Şia'nın hidayeti gerekli şartları haiz Şia'nın büyük fakih ve alimlerinin üzerinedir. Ama bu dönemde Hz. Mehdi'nin insanların yararlanmaları için niçin bir kitap telif etmediği konusuna gelince bunun çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin:
  • Allah kelimesinin lügatteki anlamı ndedir?
    12909 Eski Kelam İlmi 2011/03/01
    Farçada "huda" kelimesiyle karşılık bulmuş olan mübarek "Allah" kelimesi has isim ve Allahın en kapsamlı isimlerindendir. Hz Ali (a.s.) "Allah" kelimesinin anlamı hakkında şöyle buyurmuş: "Allah yaratıkların kendisinde şaşkılıkta kaldığı ve kendisine aşık oldukları bir mabud anlamını veriyor. Gözlerden gizli olan ve akılların (künhi zatiını) derk edemedikleri ...
  • Yoga-Zen konsantrasyonu (meditation) hakkında görüşünüz nedir?
    10228 Pratik Ahlak 2010/10/12
    Bu tekniği yapanların iddiasına göre konsantrasyon egzesizi yapmak, bizi şaşırtıcı bir şekilde düşüncelerimizin arasında yolculuk yapmamızı sağlıyor. Onun, daha sağlıklı, ıztrapsız, endişesiz bir yaşam sağlaması, yorgunluğu gidermesi gibi birçok faydalar vardır. Ve bizi zihnin çeşitli safhalarına ve farkındalığa ulaştırıyor.Konsantrasyon, ...
  • “Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir?
    34702 Tefsir 2015/06/18
    Kelam ilminde insanın kendiişlerinde ihtiyar sahibi olduğu gerçeği kesin delillerle ispat edilmiştir. Kuranın öğretileri de bu hakikatten farklı değil ve bu hakikati teyit ediyor. Ancak şu var ki kuranın bazı ayetleri diğer bazılarını tefsir ediyor konumda olduğunu bilmek lazım. Dolayısıyla ayetlerin gerçek anlamlarını elde edebilmek için konuyla ...
  • Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamının önemli bölümlerini Kur’an ve rivayetler esasınca açıklar mısınız?
    14536 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamı üç belirgin aşamada söz konusu edilebilir: 1. Nübüvvetten önceki dönem. 2. Nübüvvet ve putperest Babil kavmiyle mücadele dönemi. 3. Babil’den hicret edip Mısır, Filistin ve Mekke topraklarında faaliyet gösterdiği dönem.1. İbrahim (a.s)’in doğduğu yer ve çocukluğuİbrahim (a.s), “Babil” topraklarında dünyaya geldi. İbrahim (a.s)’in doğumundan ...
  • Neden İslam dininde evlat boşanma durumunda erkeğe verilir?
    3787 Koruma 2019/06/15
    Öncelikle bu soruda kast edilen ifadenin incelenmesi gerekir. Eğer kastınız evladın intisabı ise İslam dininde evladın intisabı erkeğe olduğu gibi kadınadırda. Bu konu tamamen açık ve nettir. Örneğin mahremiyet, miras, akrabalık,... erkeğe özgü değildir. Bütün bu bağlar kadın içinde söz konusudur.[1] Ama eğer kastınız ...
  • Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
    9700 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Dinin usul ve fürû’unun şu anda ki şekli Masum İmamların (a.s) hadislerinden alınmamıştır. Din ilimleri alimleri, dini öğretileri bu şekilde bölümlere ayırmışlardır. Bu iki asıl’ın geçmişi hicri birinci yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Ama bu ismi (usul-u din) kimin verdiği tam olarak belli değildir. Böyle ilmi konular genellikle alimlerin ...
  • ben kasetlerden ve has şirketlere ait sd.lerden kopyalama yapıyordum. Şirketleri tanımadığımı dikkate alarak onların hakkını nasıl eda edebiliyorum?
    6249 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/06/18
    Kopyalama ve manevi haklar noktasında değerli mercilerin görüşleri farklıdır. Ayetullah, İmam Humeyni, Tebrizi, Sistani, ve Safi hazretleri şuna inanmaktadırlar: yazılım türü bir şeyi icat etmek usulen üretkenine hak icat etmiyor ve dolayısıyla sahiplerinden izin almaksızın kopyalamaları ve çoğaltması caizdir. Ayetullah Hamenei, Behcet, ve Vahit hazretleri şöyle diyorlar: ...
  • Dine dayalı ahlakın manası nedir?
    11239 Yeni Kelam İlmi 2012/06/16
    Din ve ahlak arasındaki ilişki bağlamında ahlaki değerlerin temelleri hususunda iki genel bakış vardır: 1. Ahlak dinden bağımsız bir disiplindir ve din bir ile ilişkisi yoktur. 2. Ahlak din, iman ve Allah’a inanmayla bağlantı kurmaksızın gerçekleşmez. Batı toplumlarında bu konu geniş ...
  • Acaba Kuran-ı Kerim'de sırat köprüsüne işaret edilmiş midir?
    50484 Kur’anî İlimler 2009/05/13
    “Sırat köprüsü” kelimesi Kuran-ı Kerim'de geçmemesine rağmen bazı rivayetlerde bu kelime açıklanmıştır; örneğin İmam Sadık (a.s), Fecir Suresi’nin 14. ayetindeki “Mirsad” kelimesinin tefsirinde, onu cehennemden geçen bir köprü olarak beyan etmiştir.Konunun açıklığa kavuşması için, “sırat” kelimesi hakkında bazı noktaları açıklayacağız. “Sırat” yol anlamına gelmektedir ve bazı ayetlerde geçen “sırat-ı ...

En Çok Okunanlar