Gelişmiş Arama
Ziyaret
9195
Güncellenme Tarihi: 2011/03/03
Soru Özeti
Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
Soru
Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
Kısa Cevap

Dinin usul ve fürû’unun şu anda ki şekli Masum İmamların (a.s) hadislerinden alınmamıştır. Din ilimleri alimleri, dini öğretileri bu şekilde bölümlere ayırmışlardır. Bu iki asıl’ın geçmişi hicri birinci yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Ama bu ismi (usul-u din) kimin verdiği tam olarak belli değildir. Böyle ilmi konular genellikle alimlerin sözleri ve düşüncelerinin neticesinde şekillenmekte ve din alimlerinin kapsamlı ilmi hareketlerinin sonucu olarak doğmaktadır. Dolayısıyla belli bir kişinin olduğunu söylemek doğru olmaz.

Ayrıntılı Cevap

Bir şeyin aslı, bir binanın üzerine kurulduğu kök ve temel demektir. Buna göre usul-u din, din binasının üzerine kurulduğu temellerdir.[1]

Usul-u Din terimi, itikatlar ilminde kullanılan özel manasında (akaidin en temeli) olsa,[2] bütün dinlerin temellerini oluşturan akideler demektir.

Bütün tevhid dinlerinin temeli genel olarak üç ortak inanca dayanmaktadır:

a) Bir olan Allah’a inanmak.

b) Ahirette herkesin sonsuz yaşamı olduğuna, bu dünyada yaptıklarının karşılığını alacağına (mead) inanmak.

c) İnsanları nihai kemale, dünya ve ahiret saadetine götürecek Allah tarafından peygamberlerin gönderildiğine inanmak.’[3]

Ancak bu terimler ve ‘asl’ sözcüğünün böyle temel itikatlarda kullanılması terimlere ve anlaşmaya dayalıdır.[4] Bu konuda herhangi bir ayet ve rivayet yoktur. Sadece İslam alimleri bazı meseleleri önemlerinden dolayı onları usul-u dinden saymışlardır.

Şii alimleri, bütün tevhid dinlerinin ortak olduğu bu üç asılın yanı sıra ‘İmamet’ ve ‘Adalet’ asıllarını da onlara eklemişlerdir. Her ne kadar imamet nübüvvetten sonra gelse de Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Müslümanların arasında çıkan ihtilaflardan dolayı Şia, bu önemli akidesini ortaya koymak için imameti ve ona olan inancı kendi asıllarının içinde saymıştır. Zira akli ve nakli deliller ve Peygamberimizin (s.a.a) tavsiyeleri üzerine nübüvvet imametle devam etmezse din eksik olacak ve insanlar sapacaklardır.[5]

Öte yandan İslam toplumunda bahsedilen en eski meselelerden biri ‘Cebir ve İhtiyar’ meselesidir.[6]

Bu konu 1. y.y’da Müslümanların arasında geniş ve etkili bir şekilde yaygındı. Cebir ve ihtiyar meselesi kendisiyle beraber adalet meselesinide ortaya çıkardı. Zira ihtiyar ile adalet, cebir ile adaletsizlik arasında doğrudan bir ilişki vardır. Yani ihtiyarın, görev, mükafat ve ceza adilce olursa bir manası olur. İnsan özgür olmazsa, ilahi irade veya doğal sebepler karşısında eli bağlı ve mecbur kalırsa artık görev, mükafat ve ceza manasını kaybeder. Bu mesele İslam dünyasında çok önemli ve etkili insani ve şahsi bir mesele olmasının yanı sıra işin içine siyasette karıştığı için bu sebepten dolayı ölen ve hapise düşenlerin olmuştur. Emeviler cinayet işlemek için cebir (kaza-kader) meselesini bir bahane olarak ellerinde tutuyorlardı. Özgürlük taraftarlarını, dini bir akideyle muhalefet ettikleri bahanesiyle öldürüyor veya hapise atıyorlardı. O zamanlar şu cümle çok meşhurdu: ‘Cebir ve teşbih Emevi (Benî Ümeyye’ye aittir), adalet ve tavhid’de Alevi’dir (Ali’ye ve Şialarına aittir).[7]

Emeviler döneminde, Ma’bed Cuheni ve Ğaylan Dimeşki irade ve ihtiyar inancına sahip oldukları için Haccac tarafından öldürülmüşledi. Abbasilerin döneminde özellikle Memun ve Mutasam adaletin taraftarlığını yaptılarsa da Mütevekil’in başa geçmesiyle iş tersine döndü ve Eşaire’nin görüşü (cebirin taraftarları) İslam dünyasına (Şia’nın dışında) hakim olmaya başladı ve günümüze kadar devam etti. Bu meselenin önem ve etkisinden dolayı Şia, usul-u dinin bir aslı olarak hep göz önüne alınsın diye adaleti tevhidin ardından usul-u din’den saydı.

Füru-u Din’e gelince, bu terim usul-u dinin karşısında olup, İslamın ameli ahkamına denmektedir. Usul-u dinin rütbesi, yakinle beraber olan ilim babından olduğu için, amel babından olan füru-u dinden önce gelmektedir. Yani ilim ve itikat olmadıkça amelin manası olmaz. Bu nedenle İslam’ın ameli ahkamına ‘Füru-u Din’ denmektedir. Füru-u Din, Usul’ün üzerine kuruludur. Merhum Feyz-i Kaşani’nin dediği gibi, usul-u din ağaçtır, füru-u din ise onun meyvesidir. O şöyle buyuruyor: ‘Bu ikisinin (ilim ve amel) en değerlisi ilimdir. İlim ağaç, ibadet ise onun meyvesi gibidir.’[8]



[1] -Ahmed er-Rahmani el-Hemadani, İmam Ali (a.s), s.586, Neşr-i Münir, Tahran.

[2] -Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzeş-i Akaid, s.14, Neşr-i Beynel Milel.

[3] -Muhammed Bakır Meclisi, Bihar-ul Envar, c.65, Neşr-i Müesseset-ül Vefa, Beyrut.

[4] -Amuzeş-i Akaid, s.14.

[5] -Mütevatir bir hadis olan ‘Sakaleyn Hadisi’nde ‘Kur’an ve Itrat’ın Peygamberden (s.a.a) sonra insanların hidayetine neden olacağı belirtilmiştir.

[6] -Murteza Mutahhari, Adl-i İlahi, s.17, Neşr-i Sedra.

[7]-Murteza Mutahhari, İnsan ve Serneveşt, s.64, Neşr-i Sedra.

[8] -Molla Muhsin Feyz Kaşani, İlm-ul Yakin Fi Usul-id Din, c.1, s.4-5, İntişarat-ı Bidar.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Neden İdeolojimizin ve dünya görüşümüzün bazı gerekliliklerini terk etmemiz yanlış karşılanmaktadır?
    4349 چیستی دین 2020/01/22
    Aslında İdeoloji sözlükte inanç bilimi olarak geçer. Ama inanç ve düşünce sistemi yerine istimal edilmektedir.Terminolojik olarak ise bazen genel anlamda Teorik ve pratik düşünceler bütünü olarak istimal edilmekte; bazen ise özel anlamda dünya görüşünün karşısında kullanılmaktadır.İkinci anlamında kullanılacak olursa İdeoloji, insan ...
  • Cenabet olan kimse gusül almadan banyodan çıkarsa bütün bedeni necis sayılır mı?
    25209 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sorunun cevabını vermeden önce şu noktayı hatırlamamız gerekir: Cenabetten maksat necasetle bütün bedenin necis olması değildir. Cenabet gerçekte manevi necasettir. Meni bedenin tümünü değil yanlızca bedenin değdiği yeri necis eder, yıkamakla ve necasetin gidermesiyle değdiği yer pak olur. Örneğin cenabet olan ...
  • Neden Enfal sorusuna Kuran, onun mülkiyeti ile cevap veriyor?
    5988 Tefsir 2012/01/23
    Eldeki mevcut şahit ve koşullar dikkate alındığında ve Şii ve Ehli Sünnet tefsirleri incelendiğinde “Enfal”in ne olduğu bu ayetin nüzulünden önce hatta İslam’ın ortaya çıkışından önce bilindiği sonucuna ulaşıyoruz. Onun hakkında da sorunun yersiz olduğu ortaya çıkıyor. Enfal suresinin ilk ayetinde işaret edilen soru sadece Enfal’in taksimi ...
  • Neden Hz Fatıma’ya masume lakabını vermişlerdir? Kendisi masum muydu?
    8788 Eski Kelam İlmi 2012/04/15
    Hz Masume’nin adı Fatıma’dır. Rivayet ve tarih kitaplarında da ondan Musa bin Cafer’in kızı Fatıma olarak söz edilmiştir. Hz Masume peygamberler ve imamlar hakkında kullanılan kelam literatüründeki manasıyla masum değildir, ama kendisi yüksek bir ruh temizliği ve manevi kemale sahip idi. Masumiyetin nispi bir husus olduğu hatırlatılmalıdır. ...
  • Evrendeki şerlerin arazî olarak Allah’a isnat edilmesinin nedeni nedir?
    6954 İslam Felsefesi 2011/11/21
    Şer olarak anılan şeyler soyutlar âleminde mevut değildir ve bu konu madde âlemiyle ilişkilidir. Hayır ve şerrin manasının tahlilinde şöyle denmiştir: Hayır, her şeyin kendi doğası hasebince talep ettiği, sevdiği ve birkaç husus arasında tereddüt ettiğinde onların en iyisini seçtiği şeydir. Şer ise hayrın karşısındadır. Eşya hayır ve şer ...
  • Tevazu nedir? Tevazu nasıl bir esere sahiptir? Tevazu ile zillet arasındaki fark nedir?
    2413 فضایل اخلاقی 2020/01/19
  • Neden altın tabakları kullanmak haramdır?
    6647 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/01/14
    İlahi kanunların değişik felsefe ve hikmetleri vardır ve bu kanunlar, bilmesek dahi hiçbir zaman gelişigüzel ve hikmeti olmaksızın bir hüküm karar kılınmamışlardır. Hekim ve adil olan Allah Teâlâ hiçbir hükmü hikmeti olmaksızın insanlar için karar kılmayacağı için, Kur’an, hadis, akıl ve kesin ilimler çerçevesinde elimize gelen her ...
  • Hangi ameller insanı güzel ve nuranî kılar?
    10919 Pratik Ahlak 2011/07/21
    İslam’ın bakışında güzellik zahirî güzellik ve batınî güzellik diye iki kısma ayrılır. Muteber ve mütevatir rivayetler açısından insanın batınî güzelliğini sağlayan bazı etkenler sabır, tahammül, vakar, sükûnet, takva ve sakınmadan ibarettir. Aynı şekilde rivayetlerde insan yüzünün nuraniyet ve güzelliğini sağlayan birçok amil zikredilmiştir. Abdest, az ...
  • Maliki Eşter'in oğlu İbrahim Eşter nerede ve nasıl öldü? Muhtar'ın şehadetinden sonra durumu ne oldu?
    24947 خونخواهان حسین ع 2014/05/18
    İbrahim b. Eşter Ehlibeytin sahabe ve dostlarından idi. O, kendi taifesinde önemli bir yere sahipti ve kendisinden cesur, çalışkan ve fasih bir şair olarak söz edilmiştir. Siffin savaşında babası Malik ile birlikte müminlerin önderi Hz. Ali’nin (a.s) ordusunda yer almış ve Muhtar’ın kıyamında onun ordusunun komutanlarından olmuştur. ...
  • Rükuda ‘Azim’, secdede ‘A’la’ isimlerinin söylenmesinin nedeni nedir?
    48961 Eski Kelam İlmi 2012/03/11
    Rükuda Subhane Rabbiye’l-Azimi ve Bihamdih ve secdelerde Subhane Rabbiye’l-A’la ve Bihamdih dememizin asıl nedeni Allah’ın emri olması ve rivayetlerde bunları söylemeye emrolunmamızdan dolayıdır. Ama onları söylemeye emrolunmanın hikmetlerini de bulabiliriz. Rüku Allah’ı tazim etmektir. Her rükuyla Allah’ı tazim ediyoruz. Bir şeyi tazim etmek o şeyin ...

En Çok Okunanlar