Gelişmiş Arama
Ziyaret
9938
Güncellenme Tarihi: 2011/07/04
Soru Özeti
Neden Allah u Teâlâ insanlara vermiş olduğu nimetten dolayı minnet ediyor ve vermiş olduğu nimetlere karşı şükretmeyenleri kıyamet âleminde cezalandırıyor?
Soru
Allah u Teâlâ birisine her hangi bir şey verdiğinizde ona karşı minnet etmeyin dediği halde neden kendisi insanlara vermiş olduğu manevi ve maddi nimetlerden dolayı minnet ediyor ve bu nimetlere karşı şükranlarını yerine getirmeyenleri kıyamet gününde cezalandırıyor?
Kısa Cevap

Terminolojik olarak minnet büyük ve ağır nimetlere deniliyor. Allahın insanlara karşı olan minneti onlara bağışta bulunmuş olduğu büyük nimetlerdir. Minnet ameli ve sözsel olmak özere iki kısımdır. Allahın insanlara karşı olan minneti birinci kısımdan olup çok güzel ve övülecek bir durumdur. İnsanlar arasında revaçta ve yaygın olan minnet ise ikinci türden olan sözsel ve dilseldir. Toplum bu türden olan minneti kabul etmez ve kötü olduğunu kabul eder. Bu anlamdaki minnet Allah tarafından değil başkaları tarafından yapıldığı takdirde tahkir ve küçümsemeyi içeriyor. Bu nedenle bu türden olan minnet kötülenmiştir. Allah u Teâlâ ise mutlak gani ve mutlak kadirdir. Onun minneti kesinlikle mutlak fakra sahip olan insanları tahkir ve küçümseme hedefini gütmüyor. Bilakis Onun yapmış olduğu minnetten güttüğü hedef insanları kedilerine verilen nimetlerden ve değerliliğinden haberdar ederek onları hidayet etmektir.

Ayrıntılı Cevap

Etimolojik olarak “minnet” kelimesi “m-n-n” kökünden alınmış ve kendisiyle cisimler tartılan bir taştır. Terminolojik olarak büyük ve ağır nimetlere denilmektedir. Lügatte ve kuranda ise birinci anlamı da (ağır de büyük nimetlerin bağışı) kapsayarak geniş bir anlamı var. Eğer minnetin ameli bir yanı (tahkir değil insanın faydasını) ve bu yönde bir etkisi var olursa övülecek bir durumdur. Ama eğer tahkir içeren sadece dilsel ve sözsel bir yana sahipse kesinlikle kötüdür ve beğenilir bir tarafı katiyen olamaz. İnsanların dilinde dolaşan minnet ikinci anlamı taşıyan minnet türüdür. Allahın minnetini içeren ayetler okunduğunda insanların zihnine ilk olarak hutur eden olumsuz olan bu ikinci manadır.[1] Oysaki Allah tarafından yapılan minnet toplum arasında yaygın ve olumsuz anlam taşıyan mana değildir. Bilakis verilen büyük nimet anlamındadır.

Şöyle diyebilirsiniz: Bağışlanan büyük nimetlerin Allah tarafından kur’anı kerimin ayetlerinde açıklanması bile sözseldir ve dolayısıyla kötü ve övülecek olmayan minnet anlamına gelebilir.

Cevaben şöyle denilmesi gerekir: ilkin: nimetlerin anlatılmasıyla birlikte kınama ve tahkir ve eziyet etme anlamlar söz konusu olursa kesinlikle kötü ve övülecek bir yanı kesinlikle söz konusu olamaz. Ancak bu durum yaratık ve her birisi farklı zaaflara ve güçsüzlüklere sahip olan iki kişinin bir diğerine bağışlamış olduğu değersiz şeyi dile getirdiklerinde ve bir diğerine karşı minnet etiklerinde söz konusu olur. Kuranı kerimde de yasaklanmış minnetin yanı sıra minnetin içermiş olduğu tahkir ve eziyeti de beyan ederek hatırlatıyor. Bazen de insanlara, “her hakgi birisine bir nimet verdiğinizde veya infakta bulunduğunuzda” kardeşlerinize minnet etmeyiniz denilmektedir. Örneğin kuranı kerimde şöyle buyrulmaktadır: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de”. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez”. [2]

Ama Allah hakkında böyle bir şey imkânsızdır. Zira O kadiri mutlak (sonsuzca güçlü) ve ganiyi alal-italk (sonsuzca zengin)dir. Dolayısıyla onun beyanı kesinlikle zayıf olan kullarını tahkir eder amacını gütmüyor.

İkinci olarak: Her çeşit açıklama başa kakmak (minnettir) anlamını taşımıyor ta kötü olsun. Bilakis nimetin türüne, nimetin sahibine ve sahibinin amacına göre birçok haletlere ve hükümlere sahip olabiliyor. Örneğin; kendi ana babasının kıymetini bilmeyen ve onların kendisi hakkında çekmiş olduğu zahmetleri hiçe sayan bir çocuğu düşününüz. Anne ve baba tarafından tahmmül edilmiş olan bu zorluklar kendileri tarafından bu çocuğa hatırlatılması gerekmiyor mu? Kesinlikle gerekiyor. Zira bu hatırlatma çocuğun kendi rüştü ve tekâmülü için ortam oluşturuyor. Dolayısıyla bu hatırlatma çok güzeldir.

Bazen insan Allahın kendisine vermiş olduğu büyük nimetlerden gafil kalır ve onları hesaba katmıyor bir duruma geliyor. Dolayısıyla onların kıymetini bilmiyor. Oysaki Allah u Teâlâ kendisine vermiş olduğu bu nimetlerden ve onun yaratılışından üstün ve değerli hedefler gözetlemiştir. Herkes bu hedeflerin farkında ve onları gerçekleştirmek için uğraş içinde olması gerekir. Nimetlerin beyan edilmesi ve hatırlatması şunun içindir ki yaratılışımızın boşa olmadığını, peygamberlerin gönderilişi, aklın verilişi, göklerin, yerlerin, dağların, güneşin, ayın, yağmurun ve bütün bunların yaratılışı bir anlam taşıyor olduğunu bilmem gerekiyor. Zira bütün bunlar gafletten kurtulup kendime gelemem içindir. Bu bağlamda Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: “İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık”.[3] Allah tarafından insanlara verilen nimetler iki hedefi güymektedirler: birisi onlardan yararlanmlarıdır diğeri onlarla insanların imtihana tabi tutulmalarıdır. Bu imtihan vesilesiyle insan kendi ihtiyarıyla onu saadetine ve mutluluğuna kavuşturan yolu seçmış olacak ve bu yolla kendini Allah’ın ebedi nimetlerinin bulunduğu cennet vadisine ulaştıracaktır.

İşte Allah u Teâlâ bu nimetleri beyan etmekten insanları bu nimetlerden ve değerlerinden haberdar etmek istiyor.

Üçüncü olarak: Allah u Teâlâ insana vermiş olduğu; büyük ve küçük, nimetleri açıklarken hiçbirisinde minnet kelimesinden istifade etmemiş değildir. Eğer minnet sözcüğünü her hangi bir nimet için beyan etmişse kesinlikle o nimetin değerinin çok üstün ve yüce olduğu içindir. Bu önemli olan nimetlerden bazıları şunlardır:

1-  İlahi Peygamberlerin gönderilişi: Kuranı kerimde şöyle buyrulmuştur: “Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir minnette bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler”.[4] Gerçekten beşeriyetin eğiticisi ve öğreticisi unvanıyla gönderilen resullerden gaflet edilmemesi gereken çok büyük ve değerli bir nimettir. Aksi takdirde yaratılış hikmeti ve hedefi eksik kalacaktır.

2-                Hidayet: kuran şöyle buyurmaktadır: “Daha önce siz de öyle (kâfir) idiniz de Allah size minnet etti (hidayet buldunuz). Dolayısıyla Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”.[5]

3-   Mustadafların (Zaafa uğratılmışların) küresel hükümeti: “Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara minnet ederek, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım”.[6]

Zikredilen konuların her birisinin kendi başına çok büyük bir nimet olduğu çok açıktır. Öyle ki bunlardan birisi insanın yaşamından silinirse insaniyet yok olmaya yüz tutacaktır. Bu nedenle bu nimetler tekitle hatırlatılması gerekir. Ta bunların bağışlamasından güdülen ilahi hedefler tahakkuk bulsun.

İlahi nimetlerinin şükrünü yerine getirmek, değerini bilmek ve onlara karşı saygılı olmanın asıl anlamı; verilen nimetleri kendilerine has ve doğru mecrasında yani yaratılışın güttüğü hedef doğrultusunda kullanmaktır. Sadece dille teşekkür etmek değildir. Kufran-i nimetin anlamı ise verilen nimetleri kendilerine has ve doğru olan mecrada; yani yaratılışın güttüğü hedef doğrultusunda kullanmamaktır, onları zayi etmektir. Tabi olarak böyleli insanlar cezalandırılmayı ve uyarılmayı hak etmiş olurlar.

Daha fazla bilgi edinmek için bkz. Aya hudayı muteal vaidhayi hudra der ahret ameli mikoned?



[1]Tefsir-i nümüne” c. 19, s. 133. (hulasa edilmiş); “kamus-i kuran”, c. 6, s. 291.

[2] Bakara, 262- 264.

[3] Kehf, 7.

[4] Ali İmran, 164.

[5] Nisa, 94.

[6] Kasas, 5.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Tevrat ve İncil’de beş ferdin isimleri zikredilmiş midir?
    27447 Eski Kelam İlmi 2010/11/08
    Bazı hadislere göre Peygamber-i Ekrem (s.a.a), İmam Ali (a.s), Hz. Zehra (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’den (a.s) ibaret olan aba ehli beş ferdin isimleri İncil ve Tevrat’ta zikredilmiştir. Bu cümleden olmak üzere İmam Rıza’nın (a.s) Caslik (kilise önderlerinden bir fert) ve Rasu’l-Calut (Yahudilerin önderi) ...
  • Kartlar, kumar aletlerinden midir?
    6176 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Sorunuz taklit mercilerinin bürolarına gönderildi ve aşağıda şimdiye kadar elimize ulaşan cevapları yayınlıyoruz.Hz. Ayetullah Hamanei’nin Bürosu: Kartlar örfte kumar aletlerinden sayılmaktadır ve onunla oynamak her halükarda hatta bahis şartı olmazsa bile haramdır. Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin ...
  • Din neden siyasete müdahale eder?
    12471 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/21
    Dinin siyasetten ayrı olduğu görüşü, insanın değişik hayat alanlarında dinin rolünü silme ve minimum dereceye indirmeyi savunur. Bu görüş esasınca insan akıl ve bilim aracılığıyla kültür, siyaset, hukuk, ekonomi, iletişim, adap ve birlikte yaşam kanunlarını öğrenip yasalaştırabilir ve hayatı idare etmede dinin müdahale etmesine bir gerek yoktur. ...
  • Hz. Adem (a.s)’ın çocukları kimlerle evlendiler?
    51967 Kur’anî İlimler 2010/03/07
    Hz. Adem (a.s)’ın çocuklarının evlenmesi konusunda İslam alimleri arasında iki görüş vardır: 1-     O zamanlar Allah tarafından kız ve oğlan ...
  • Rad suresinin 31. Ayetin “Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” açıklaması nasıldır benim için açıklar mısınız?
    11568 Tefsir 2012/02/15
    Şu ayetten “kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” maksadın ne olduğu konusunda müfessirler tarafından iki görüş ortaya atılmıştır:1-
  • Musa Mubarka’nın yaşamı hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
    6954 تاريخ بزرگان 2010/12/28
    Ebu Cafer Musa Mubarka’, İmam Muhammed Cevad b. Ali Rıza b. Musa b. Cafer’in (a.s) oğludur. O, h.k. 296 yılının rebiü’s sani’ ayında vefat etmiştir.[1]Umdet-ut Talib kitabında onun hakkında şöyle yazılıdır: O, İmam ...
  • Oruç insan üzerinde ne gibi eğitici eserler bırakır?
    7212 Pratik Ahlak 2012/05/12
    Oruç, nefsin tehzip (ruhi temizlik) ve tezkiyesi için bir çeşit alıştırma ve insanın kendi nefsine tasallutunun tahakkuku için uygun bir yöntem ve nefsanî heveslerle mücadeledir. Oruç, ferdi ve içtimai iki boyutta olmak üzere, insanın bedensel boyutta bıraktığı eserlerin yanı sıra insanın ruhi boyutunda da eğitici ...
  • Acaba Allame Meclisi Safeviye hükümetinin övücüsü müydü? Yoksa dinin tebliğcisi miydi?
    8163 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Şia âlimlerinin Safeviye hâkimleri ya da diğer yöneticilerle işbirliği içinde olmaları bu hâkimlere meşruiyet vermek veya onları teyit etmek cihetiyle değil, Şia Mezhebi ve Şia camiası için son derece olumlu faydaları olan toplumsal ve dini maslahatları dikkate almaları cihetiyledir.Allame Meclisinin siyasi kimliği ve siyasi faaliyetlerine yapılan eleştiriler onun Safevi ...
  • İnsanın bilgisi nispî midir yoksa mutlak mıdır?
    7603 Yeni Kelam İlmi 2011/08/17
    Göründüğü kadarıyla nispî bilgi ve mutlak bilgi hakkında hissî ve tecrübî örnekler ile aklî örnekler arasına fark koymamız gerekmektedir; zira hissî ve tecrübî örneklerde bilgimizin nispî ve sadece özel hususların tecrübe edilmiş olması mümkündür. Bazı hususlarda his ve tecrübenin hata yapması muhtemeldir. Ama aklî hususlar böyle değildir; zira aklî ...
  • Ebu Süfyan zorlamayla mı Müslüman oldu?
    7411 Tarih 2014/05/28
    Hiçbir muteber tarihi kaynakta Mekke fethinden önce Ebu Süfyan’ın Müslüman olması nakledilmemiştir. Ancak Ebu Süfyan önderliğindeki Kureyş kâfirlerinin merkezi karargâhı ve siyasi başkentinin düşmesinden sonra o ve kendisi gibi düşünenler Müslüman olduklarını ilan etmişlerdir. Doğal olarak bu, onların Müslümanlığının bir tür mecburiyetten kaynaklandığına delalet etmektedir. Kendilerinin sonraki ...

En Çok Okunanlar