Gelişmiş Arama
Ziyaret
7979
Güncellenme Tarihi: 2011/05/23
Soru Özeti
Eğer İmam Ali (a.s.) Masum ise neden dua ediyor, neden yakınıp yakarıyor ve rabbinden istiğfar diliyordu. Masum olan bir kimse için bunun ne anlamı var?
Soru
Nehcül belagada şöyle yazılmaktadır: Hz. Ali Rabbiyle münacat ediyor ve şu duayı okuyordu: “Allah’ım! Sen beni benden daha iyi tanıyorsun, benim hakkımda bildiğin ne varsa hepsini affet. Eğer tekrar günaha bulaşırsam tekrar beni affet. Allah’ım! Kendime söz verip yerine getirmediğim sözlerden dolayı beni bağışla. Allah’ım! Eğer dilimle kendimi sana yaklaştırmış ama kalbimle sana muhalefet etmiş isem beni bağışla. Allah’ım! Faydasız olan bakışlarımdan, sözlerimden ve yanlışlıklarımdan dolayı beni affet”.
Hz. Ali unutkanlıktan, hatadan ve diğer günahlardan dolayı affedilmesini diliyor ve bu bağlamda Rabbine yakınıyor ve yakararak dua ediyor. Bu iddia ettiğiniz Masumluk ile tezat teşkil ediyor mu?
Kısa Cevap

İmamlar (a.s.) yaptıkları bazı dualar ve münacatlarında kendilerini günah işlemiş kimseler olarak tanıtıp af edilmelerini diliyor olmaları onların ve Masum kimselerin günah işliyor anlamında değildir. Bu onların bulundukları makamın iktiza ettiği tam edep ve ubudiyetin devamlılığını sağlamak içindir. Onlar bu bağlamda sahip oldukları tüm gücünü sarf etmişlerdir. Ancak bu doğrultuda sarf ettikleri tüm gayretlerini, çabalarını, fedakârlıklarını ve özverilerini Allah’ın zatının sahip olduğu o yüce makama layık görmüyorlar. Bu nedenler yaptıkları bütün bu çabaları eksik görüyorlar. Eksik olarak nitelendirdikleri bu çabalardan ötürü kendilerini günah işlemiş kimseler olarak tanıtıyor, dolayısıyla dua ediyorlar, yakınıp yakarıyor ve istiğfar diliyorlar.

Ayrıntılı Cevap

Peygamberler ve imamların (a.s.) ve hz. Ali’nin şahsının (a.s.) özelliklerinden birisi Masumluktur. Masumluk ilmi ve ameli bir sıfat ve kudrettir. Bu sıfat insanı cehaletten, hatadan, sehivden, unutkanlıktan, fikir ve düşüncedeki demagojilikten koruyor. Dolayısıyla Masum bir kimse hem ilim boyutunda doğru olmayan algılardan uzaktır hem ameli boyutta uygunsuz işlerden korunma altındadır.[1] Bundan dolayıdır ki, bu zatlar yüce imamet makamını hak etmiş ve bu makam için seçilmişlerdir.

Pak ve temiz olan İmamlar (a.s.) yaratılış âleminin özü ve Allahın hidayet sıfatının mazharıdırlar. Onların işleri, söyleyişleri ve suskunlukları hidayet olduğu gibi zatları da hidayetin ölçüsüdür. Bu ölçüyle delalet, sapıklık, iman ve küfür tanınıyor. Bu nedenle onların yaşantı ve sözleri Allaha doğru seyir halinde olan her kes ve her salik için hüccet ve delildir. Zira onlar masumdurlar. Masum kimsenin yaşayışında hiçbir çeşit sapıklık şaibesi yoktur. Bu konu münasip ve uygun yerde akli ve nakli delillerle ispatlanmış bir konudur.[2]

Ama ehlibeyt imamlarından (a.s.) bize ulaşılan dualarda, kendileri Allah tan istiğfar dilediklerini veya günah işlemiş kimseler olarak kendilerini tanıttıklarını görüyoruz, örneğin imam Ali (a.s.) kendi münacatlarında şöyle buyuruyor: “Allah’ım! Beni gaflet sardığı halette keşke hangi durumda olduğumu bilseydim? Acaba bu halette iken benden yüzünü mü çevirmişsin yoksa bana mı bakıyorsun”? Bu Masumların günah işlediğini gösteriyor anlamında değildir. Konunun açıklanması için dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki gafletin birçok derecesi vardır. İnsanların duçar olduğu gaflet derecesi insanlara göre değişiyor. Masum olan kimseye ait olan dereceyi hakkiyle derk etmek bizim idraklerimizin dâhilinde bir mertebe değil, ama şunu söylemek mümkündür ki, Masum olan bir kimse hiçbir zaman Allahtan gafil değildir. Ancak Onun bu teveccühü yemek yerken, başkalarıyla konuşurken veya namaz kılarken eşit derecede değil. Namaz kılarken sahip olduğu teveccüh diğer eylemlerinde var olan teveccühe oranla çok daha kâmildir.  İşte bazı eylemlerinde var olan bu eksikliği gaflet olmadığı halde kendisi için gaflet, günah bilir ve ondan rabbine sığınır, dua eder ve affını diliyor. Bu onların sahip oldukları makamın büyüklüğü, ubudiyetlerinin devamlılığı ve sahip oldukları tam ve kâmil edepleri içindir. Bu durum (tam teveccüh) onların beşer olmaları gereğince bazı haletlerde (beşeri işlerle meşgul olduklarında) mümkün olamıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle bu beşeri haletlerini kendileri için günah telaki ederler. Yoksa onlar günahın her çeşidinden; küçüğünden, büyüğünden ve mekruhundan arî ve Masumdurlar.[3]

Masumlar (a.s.) her zaman iblis ve diğer şeytanlarla ahlaki ve diğer konularda çatışma halinde ve mücadele içindedirler. Ama ilahi Tevfik nedeniyle hiçbir zaman ayakları kaymadı. Peygamber (s.a.a.) hakkında kuranı kerim şöyle buyuruyor: “Onlar, sana vahiy ettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.[4] Dolayısıyla Masumların (a. s.) kendisinden kaçıp ve ondan dolayı yakınıp yakardıkları günah harama bulaşmış oldukları şeyler türünden değil. Belki ilahi dergâha yakın olunduğu oranda Allah tarafından amellerin tartılması için belirlenecek tartıların daha da dakikleşiyor olması içindir. Öyle ki o tartılar diğerlerinin yanından çok sade ve hiç önem vermeksizin geçtikleri birçok şeyi Allahın yüce makamına uygun görmeyip onlar için günah sayacaklardır.[5] Erbili (Allahın rahmeti üzerine olsun) konuyla alakalı şöyle diyor: “Peygamberler ve imamlar (a.s.) sürekli Allah’ı yâd ederlerdi. Onlar ilahi kurb ve yakınlık bağlamında en üstün mertebede yer almışlardı. Sürekli Allah’ı yâd ederler ve bir an bile Allahtan gafil kalmalarını istemiyorlardı. Bu nedenle sürekli endişeli ve tedirgindilerdi. Bir an bile Allahtan gafil kalmak onlar için çok ağır gelirdi. Bu nedenle beşeri boyutlarıyla alakalı işler için; yemek yer, su içmek ve sosyal meselelere çözüm getirmek için bulundukları o yüce mertebeden inmek zorunda kaldıkları her zaman kendileri için büyük günah telaki ederlerdi. İşte onların diledikleri istiğfar, yakınarak yaptıkları tövbe ve duaları bundan dolayıdır.



[1] CEVADİ AMULİ, Abdullah, “Ali (a.s.) mazharı esmai ilahi”, baskı 2, mekezi neşri isra, 1385, s. 107- 108.

[2] Bkz. Soru 258:, (sayt: 2088).

[3] ŞEHİT DESTGAYB, seyit Abdulhüseyn, “1000 soru”, intişarat-i nas, s. 19.

[4] “Ve in kadu le yeftinuneke anillezi evhayna ileyke li tefteriye aleyna ğayrahu ve izel lettehazuke halîla. Ve lev la en sebbetnake le kad kidte terkenu ileyhim şey'en kalîla. İsra, (73- 74),  Tefsiri el-mizan”, Tercüme: MUSEVİ HEMEDANİ, Muhammed Bakır, c. 13, s. 366. (biraz değiştirme yapılmıştır).

[5] ERBİLİ, Ali b. İsa, “çaphane-i ilmiyei kum”, c. 3, s. 45.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kuran’da hangi ayet kurtuluş yolunu açıklamaktadır?
    2880 Tefsir 2020/01/20
  • İslam dininde hatemiyetin hakikati nedir ve Sayın Suruş’un görüşünün eleştirileri nelerdir?
    10266 Yeni Kelam İlmi 2010/06/02
    Birkaç noktaya dikkat etmek faydalı olabilir:1. Peygamberliğin son bulması ve buna tabi olarak İslam dinin son din olması, Ahzab Suresinin 40. ayetinde belirtilmiştir ve bu ayet mana itibariyle, İslam dininin son din olması vesilesiyle peygamberlikte sona ermiş ve artık peygamberin gelmesi mümkün değildir.2. Bir açıdan hatemiyetin sırrı şunlara ...
  • Kuran’ın kaç suresi peygamberlerin adını taşımaktadır?
    36343 Tefsir 2012/08/11
    Kuranı kerim’in altı tane suresi peygamberlerin adını taşımaktadır. Bu sureler şunlardan ibarettir: Nuh, İbrahim, Yunus, Yusuf, Hud ve Muhammed. Elbette müfessirler bazı rivayetleri göz önünde bulundurarak Taha[1], Yasin[2], Muddessir[3], Müzzemmil[4] gibi surelerin Peygamberimize delalet ettiği ...
  • Neden Kuran’ı Kerim Hz. Nuh (a.s)’ın risalet süresini 1000’den 50 yıl az olarak ilan etmiştir?
    7409 Tefsir 2019/10/21
    Kuran’ı Kerim Hz. Nuh (a.s)’ın risalet süresi hakkında şöyle buyuruyor:«وَ لَقَدْ أَرْسَلْنا نُوحاً إِلى‏ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلاَّ خَمْسِينَ عاماً فَأَخَذَهُمُ الطُّوفانُ وَ هُمْ ظالِمُونَ» “Andolsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik, onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı, sonunda haksızlık etmekte olan ...
  • Ehlisünnet’in görüşünü dikkate alarak Şia fıkhına göre yolculukta namazı kasır etmek ruhsat mıdır yoksa vacip midir?
    9899 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/06/10
    Kesin ve tartışmasız olan şu ki beş vakit namaz ilkin iki rekâtlı şeklinde teşri ve farz kılınmıştır. Şunda da şüphe yok ki ikametgahta (haderde/ kendi memleketi ve vatanında) kılınan namazlara ikişer rekât izafe edilmiştir. Şu halde zihinlere takılan soru şu: Yolculukta kılınan namazlara da iki rekât izafe ...
  • Acaba İmam Hüseyin(a.s) bir hadisinde, Arap ve Acem arasında fark koymuş ve Acemleri kınamış mıdır?
    9341 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2010/09/04
    Dile getirdiğiniz rivayet Ebu Ebdillah (a.s)'dandır. Yani İmam Sadık (a.s)'tan, İmam Hüseyin (a.s)'den değildir. Şöyle buyurmuşlardır: “Biz Kureyşteniz ve bizim Şialarımız da Araptırlar, acem değil”. Bu rivayetin zahir anlamı dikkate alındığında Arap, acem ve Kureyş'ten maksat bilinen meşhur ırklardır. Ama bu rivayet senet açısından zayıftır. ...
  • Kalbi selimden maksat nedir?
    15779 Pratik İrfan 2012/04/07
    ''Selim'' sözcüğü ''silm'' ve ''selamet'' kökünden gelir. Zahiri ve batini afetlerden uzak olmak anlamı verir. İmam Sadık (a) bu kelimenin manası hakkında şöyle buyurmuştur: “Selim kalp, Rabbıyla mulakat ederken rabbi dışında hiçbir şey kendisinde barındırılmış olmayan kalptir”. Kur'an mufessirleri ''kalbi selim'' hakkında muhtelif yorumlar yapmışlardır ...
  • Ahd duası gibi bazı duaları belirlenen ölçüden az veya çok okumanın özel bir etkisi var mıdır?
    17234 Teorik Ahlak 2010/01/14
    Her güzel amel, fiili ve öznel olmak üzere iki tür güzellikten oluşmaktadır. Yani hem doğru olan ve hem de ilahi niyet ve Allah rızası için yapılan bir iş Allah katında kabul olur. Rivayetlerde niyetin, üzerinde durularak amellerin ruhu diye tabir edilmiştir. Birçok ...
  • Doğru alışverişin şartları nelerdir?
    6638 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/06/14
    Bu soru çok geneldir; zira alışveriş kavramı fıkıh ve örfte değişik manalara sahiptir: Genel anlamıyla alışveriş/muamele, özel anlamıyla muamele ve özel ve genel arasında bulunan orta manasındaki muamele bu kabildendir. Genel anlamıyla muamele, yakınlık kastinin muteber olmadığı ve elbise ve bedeni temizlemek, alıveriş, nikâh ve boşanmak gibi ...
  • SMS kanalıyla okunan talakın hükmü nedir?
    7708 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/12
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar