Gelişmiş Arama
Ziyaret
7361
Güncellenme Tarihi: 2011/08/21
Soru Özeti
Yüce Allah’ın dünyada kulları karşısında kendi hakkından geçtiği ama halkın hakkından geçmediği doğru mudur?
Soru
Yüce Allah’ın dünyada kulları karşısında kendi hakkından geçtiği ama halkın hakkından geçmediği doğru mudur? Ben defalarca Allah’ın esirgeyen ve bağışlayan olduğunu ve kulları karşısında dünyada kendi hakkından geçtiğini duydum; mesela ben bu yılın Muharrem ayında uydudan yayınlanan programların birinde şöyle duydum: Hz. Peygamber (s.a.a) Allah’tan Müslümanlar can verirken onların günahlarını bağışlamasını defalarca diler ve Allah da eğer insan ölümünden bir yıl önce tövbe eder ve kendisine dönerse onu bağışlayacağını belirten birkaç şart öne sürer. İkinci defa Peygamber (s.a.a) bu şartı Allah’tan kolay kılmasını ister ve bunun üzerine Allah eğer insan ölümünden altı ay önce tövbe ederse onun günahlarını bağışlayacağını buyurur. Son olarak ise Allah, Peygambere eğer insan ölüm anında sadece yüzünü kıbleye döndürmesi durumunda onun tüm günahlarını bağışlayacağını bildirir.
Kısa Cevap

Tövbe insanın alçaklık ve ilahi azaptan kurtulması için bir yoldur. Tövbe günahtan geri dönme ve Allah’ın dergâhına yönelme manasındadır. Allah insanı günahları sebebiyle meyus etmez ve içten, halis ve doğru bir tövbeye çağırır ve de tövbesinin kabul edileceği vaadini de verir. Tövbe etmek sade bir iş değildir ve günah işlememek tövbe etmekten daha kolaydır. Tövbenin kabul edilme şartlarından birisi Allah’ın hakkını ve halkın hakkını ödemektir. Bu haklar iade edilmezse tövbe kabul edilmez. Dinî metinlerden istifade edildiği kadarıyla Allah kendi haklarından çok halkın hakları hususunda hassastır. Lakin bu, O’nun kendi hakları bağlamında hikmetsizce tolerans gösterdiği ve bağışlamada bulunduğu anlamında değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bazen İslamî rivayetler ve öğretilerde halkın hakkının azametini kavratmak için onu Allah’ın haklarıyla mukayese ettiklerini ve Allah’ın hakkından geçeceği ama halkın hakkından geçmeyeceğini belirttiklerini ilkönce hatırlatmak gerekir. Bu konu her ne kadar doğru olsa da biraz üzerinde durmak icap etmektedir.

1. Allah’ın hakkı çok azim ve ağırdır. Bazı ilahi haklar tüm halk haklarından daha önemlidir ve insan ona riayet etmediği takdirde gerçekte büyük bir günaha mürtekip olmuş olacaktır. Bunlardan birisi şirktir. Eğer bir insan şirk ile ölürse asla bu günah Allah tarafından bağışlanmayacaktır! Ama bunun altında olan her şeyi, istediği ve layık gördüğü her şahıs için bağışlayabilir.[1] İlahi hakların azameti hakkında nakledilen ve bu hakları çok muhterem ve farz sayan rivayetler mevcuttur. Namaz da ilahi haklardan biridir ve onu terk eden için kâfirlerin azabına benzer bir azap gözetilmiştir.[2] 

2. Allah’ın bağışlayıcı olmasının insanı ilahi vazifeleri yerine getirmekten alıkoymaması ve tövbede gecikmeye sebep olmaması için dikkatli olunmalıdır.

3. Bazı ayetlere göre, insan öleceğinden emin olduğu sırada tövbesi etmesi durumunda tövbesi kabul edilmeyecektir. Yüce Allah, Firavun’un dilinden şöyle buyurmaktadır: “İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de Müslümanlardanım” dedi.”[3] Bu ayet hakkında İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmaktadır: Firavun ölümün zorluk ve çetinliğini gördüğü için iman etti … onun imanı kabul edilmedi.”[4] O halde zikrettiğinize benzer rivayetleri bu Kur’anî kesin esasla uyuşmazlık göstermeyecek şekilde beyan etmek ve açıklamak gerekir. Bütün bu rivayetler, insanın ölümün çetinliğini görmeden, iradeyle ve bir dış etken olmadan iman etmesi durumunda geçerlidir. “Tövbe” Arapça bir sözcük olup “dönmek” anlamındadır.[5] Günahtan tövbe etmek, günahtan dönmek anlamındadır. Dinî metinlerimizde ve bu cümleden olmak üzere Kur’an’da hem “kulun tövbesi” ve hem de “Allah’ın tövbesi” dile getirilmiştir. Kulun tövbesi, günahları terk etmeyle kulun Allah’a dönmesi manasındadır. Allah’ın tövbesi ise Allah’ın lütuf ve merhamet bakışıyla kuluna dönmesidir. Günahkâr insanın tövbesi, Allah’ın iki tövbesi arasında yer alır.[6] Şöyle ki; ilkönce Allah günahkâr insana taraf döner ve günahkâr bu vesileyle tövbe etme başarısı kazanır. İkinci merhalede ise Allah kulun tövbe etmesinden sonra ona döner, kendisinin tövbesini kabul eder ve onu bağışlar.

Gerçek Tövbe

Dinî metinlerden istifade edildiği kadarıyla tövbe etmek kolay bir iş değildir. Müminlerin Önderi (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Günahı terk etmek tövbeden daha kolayıdır.”[7] Tövbe sadece estağfurullah demek değildir. Tövbe insanın tüm varlığıyla Allah’a dönmesi demektir. İnsanın günahından pişmanlık duyması, onu tekrar yapmamaya dair ciddi bir karar alması ve ister Allah’ın hakkı olsun ve ister halkın hakkı olsun bir hakkı zayi etmişse, onu telafi etmesi demektir. Kur’an müminleri içten bir tövbeye davet etmektedir.[8] İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “İçten tövbe; günahkârın kendi kalbinde pişman olması, dil ile istiğfar etmesi ve yaptığı günahı tekrar etmeyeceğine dair karar almasıdır.”[9] Nakledildiğine göre Müminlerin Önderi (a.s) bir şahsın estağfurullah dediğini duyar ve ona şöyle buyurur: Annen matemini tutsun! İstiğfarın ne manaya geldiğini biliyor musun? İstiğfar “İlliyin”’in derecesidir ve onun tahakkuk etmesi için altı şart vardır. Birincisi, geçmiş günahtan pişmanlık duymaktır. İkincisi, onu tekrar etmemeye dair ciddi karar almaktır. Üçüncüsü, Halkın haklarını ödemek ve hiçbir günahın boynunda olmayacağı tarzda temiz olarak Allah ile mülakat etmendir. Dördüncüsü, yerine getirmediğin her farz ameli yerine getirmendir. Beşincisi, deri kemiğe yapışıncaya ve yeni bir et bitinceye dek haramdan bedeninde biten eti eritmeye çalışmandır. Altıncısı, isyan tatlılığını tattırdığın gibi, ibadet meşakkatini tene tattırmandır. İşte bunlardan sonra estağfurullah de.”[10] Bu hadis-i şeriften anlaşıldığı gibi, tövbenin kabul şartı, yapılmamış farzları yerine getirmek ve halkın haklarını iade etmektir. İnsanın günahlarının bağışlanması için onun zayi ettiği Allah ve halkın haklarını telafi etmesi gerekir. Allah halkın hakların hususunda daha hassastır ve hak sahibi razı olmayana dek Allah da razı olmaz ve günahkârın tövbesini kabul etmez. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Bir saatlik bir zulüm ve sitem Allah nezdinde (Allah’a karşı yapılmış) atmış yıl günahtan beterdir.”[11] Bir diğer hadis de ise şöyle okumaktayız: “Zulüm üç kısımdır: Birincisi, Allah’ın bağışladığı zulümdür. İkincisi, Allah’ın bağışlamadığı zulümdür. Üçüncüsü ise Allah’ın görmezlikten gelmediği zulümdür. Allah’ın bağışlamadığı zulüm O’na şirk koşmaktır. Allah’ın bağışladığı zulüm, insanın kendi ile Allah arasında olan şeyler bağlamında kendisine yaptığı zulümdür. Allah’ın görmezlikten gelmediği zulüm ise kulların birbirlerinde olan haklarıdır.”[12]

Tövbeyi Ertelemek

Önlemek her zaman tedaviden daha iyidir. İnsan günaha mürtekip olmamaya çalışmalıdır ve mürtekip olması durumunda da hemen tövbe etmeli ve bunu ertelememelidir; çünkü tövbede avunmak ve başka bir ifadeyle tövbeyi ertelemek, tövbe etme başarısını insandan almak için şeytanın bir vesvesesidir. Tövbe hemen yapılması gereken bir farzdır ve günahtan hemen sonra tövbe etmek farzdır. Lokman evladına şöyle tavsiye etmiştir: “Ey evladım! Tövbeyi erteleme, zira ölüm aniden gelip çatar.”[13] Ölüm haber vermez ve günahkârın tövbe etme başarısı göstermeden eceli gelebilir ve tövbesiz dünyadan göçebilir. Aynı şekilde çok günah yapma neticesinde insanın inanç ve imanı daha zayıflar ve tövbe etmemekle beraber birçok inancı yalanlaması, kâfir olması ve küfür ile dünyadan gitmesi bile muhtemel olur. “Sonra, Allah’ın ayetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu.”[14] Hayatından meyus olmayancıya dek herkesin tövbesinin kabul olacağı doğrudur; ama tövbenin ertelendiği oranda zor olacağına da dikkat etmek gerekir. Çünkü insan ne kadar çok günahın tadına varırsa, onu terk etmek o kadar zor olur.     



[1] Nisa, 48, إِنَّ اللَّهَ لا یَغْفِرُ أَنْ یُشْرَکَ بِهِ وَ یَغْفِرُ ما دُونَ ذلِکَ لِمَنْ یَشاءُ وَ مَنْ یُشْرِکْ بِاللَّهِ فَقَدِ افْتَرى‏ إِثْماً عَظیماً

[2] Hür Amıli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailü’ş-Şia, c. 4, s. 22.

[3] Yunus, 90.

[4] Vesailü’ş-Şia, c. 16, s. 90.

[5] İbn. Faris, Mekayusü’l-Lügat, c. 1, s. 357, Mektebu’l-Alami’l-İslamî, Tahran, 1365 h.ş.

[6] Tövbe, 117’den iktibas edilmiştir.

[7] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Usul-i Kafi, c. 2, s. 451, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[8] Tahrim, 8.

[9] Harranî, Hasan b. Şube, Tuhafu’l-Ukul, s. 210, Camia-i Müderrisin, Kum, 1404 h.k.

[10] Nehcü’l-Belağa, Nüsha-i Feyzü’l-İslam, Kelimat-i Kısar, hadis. 409.

[11] Camiu’s-Saadat, c. 2, s. 221.

[12] Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 231.

[13] Deylemi, Hasan b. Ebi el-Hasan, İrşadu’l-Kulub, c. 1, s. 72, Şerif Rezi, 1412 h.k.

[14] Şeyh Mufid, Evailu’l-Makalat, s. 85, Kongre-i Şeyh Mufid, Kum, 1413, h.k.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dini niçin var?
    13395 Eski Kelam İlmi 2011/07/14
    Din, akaid ve Peygamberlerin insanların hidayet ve saadeti için Allah’tan getirdikleri bir dizi ameli ve ahlaki hükümlerdir.Dini öğretilerde dinin gerekliliği insan fıtratıyla ilişkilendirilmiş, Kur’an-ı Kerim’de de insan fıtratı ilahi fıtrat olarak tanımlanmış ve bütün ilahi kanunların Allah’a inanma ve tapınma hissi üzerine kurulduğu ...
  • Rivayette müminlerin birbirleriyle ilişkilerinde sevinçli ve güler yüzle davrandıkları gelmiştir. Acaba bu mesele, yaşamda karı-koca arasında da geçerli midir?
    6096 Pratik Ahlak 2012/09/09
    Müminin sıfatlarının birisi hakkında zikredilen rivayetlerde, onun başkalarına karşı sevinçli ve güler yüzlü davrandığı ve hüzün ve gamını kalbinde gizlediği; bu sıfatın dostluk eğilimini çektiği buyrulmuştur. Bu konunun müşterek yaşamda ve aile içinde başka bir şekilde olduğunu; evli çiftlerin birbirlerinin gam ve hüznüne ortak olduğunu; eşlerin birbirine ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11168 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.
  • Sonucun öznesel nedene muhtaç oluşunun ölçüsü sadece varlıksal yoksulluk mudur? Yoksa tam neden için de yeterli midir? Felsefî kavramların neden tür ve ayrımı bulunmamaktadır? Ve…
    5633 İslam Felsefesi 2011/09/21
     Aşağıdaki noktalara dikkat etmek, yanıtı kavramada size yardımcı olacaktır.      1. Tüm nedenler öznesel nedene döndüğünden bu konuda tam neden ile öznesel neden arsında bir fark bulunmamaktadır.2. Felsefî kavramlar varlıktan alınmıştır ve varlığın mahiyeti yoktur. Tür ve ayrım mahiyetin kısımlarıdır ve mahiyetten yoksun bir şey mahiyetin kısımlarından da ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7034 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Velayet-i fakihi dile getiren rivayetler veliyy-i fakihin bir olmasını da yansıtmakta mıdır?
    6332 Düzenler 2012/06/16
    Rivayetler ve velayet-i fakihin kelam eksenli diğer referanslarından veliyy-i fakihin bir veya çok oluşu anlaşılmamaktadır. Düzenin korunması ve kaosun engellenmesi durumunda birkaç fakihin ayrı bir şekilde veya şura şeklinde velayetlerini icra etmesi mümkündür. Şura türü İslam cumhuriyetinin ilk anayasasında (1980) mevcut idi, lakin bir takım sorunların önüne ...
  • Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
    12727 Eski Kelam İlmi 2009/12/20
    Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Dünya yaşayışı, insanların hidayeti ve ilerlemesi için sebep ve sonuç düzeni üzerine kurulduğu, yine insanların doğal ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılandığı için Allah'ın, hidayet, mağfiret, bağışlanma, yakınlaşma ve ...
  • Bedensel esenlik sırrını nasıl araştırabiliriz?
    7133 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Allah tarafından konulan tabiat kanunları bu dünyada hiçbir insanın baki kalmamasını ve değişik nedenlerle ve bu cümleden olmak üzere bedensel esenliği kaybederek dünyayı terk edip ebedi âleme geçmesini muayyen kılmıştır. Öte taraftan her ne kadar peygamberler ve imamlar (a.s) bir takım özel durumlarda Allah’ın izniyle hastalara (sadece Allah’ın evliyalarının ...
  • Humus yılının başlangıcından birgün önce alınan yiyeceklerin humusunun verilmesi neden gereklidir?
    5580 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Herkes humus yılı boyunca şanına uygun şekilde ve israf etmeden gelirinden yaptığı -ailesine yiyecek almak gibi- harcamalarına humus gelmez. Ancak humus yılının sonunda humus yılından birkaç gün önce alınmış olsa bile bu yiyeceklerden fazla kalan kısmının humusunu vermesi gerekir. Zira sonuçta elindeki sermayeyle onları almıştır. Almasaydı ve ...
  • Kendimden nasıl şehvani düşünce ve hayalleri uzaklaştırmalıyım?
    46781 Pratik İrfan 2011/10/29
    Şeytansal fikirler ve düşünceler herkesin zihnine hutur ediyor. Ama insan bu fikir ve düşüncelerin yerini dolduracak ve insanı iyiliklere sevk eden başka düşünce ve fikirler bulmalıdır. Böylece insanı pislik ve kötülüklere duçar etmeden bu şeytansal fikirlerin önünü kesip onlardan fasıla almalıdır. ...

En Çok Okunanlar