Gelişmiş Arama
Ziyaret
7537
Güncellenme Tarihi: 2011/10/22
Soru Özeti
Maddî varlıklara varlık bahşeden nedenin maddi şeylere yönelik sezgisel bilgiye sahip olması gibi, maddî varlıkların da kendilerine varlık bahşeden nedenlere yönelik sezgisel bilgisi var mıdır?
Soru
Cevabınız genel olarak iyiydi ve size çok teşekkür ediyorum. Lakin 5146 sayılı cevaptaki üçüncü ve dördüncü soru hakkında birkaç noktaya işaret etme gereği duydum.
3. Maddî varlıkların varlık bahşeden nedeni, maddî varlıkları sezgisel olarak bildiği gibi, maddî varlıklar da kendi varlık bahşeden nedenlerini sezgisel olarak bilmekte midir?
Yanıtta siz sonucun varlık bahşeden nedeni sezgisel olarak bildiğinin deliline işaret etmemişsiniz. Elbette bazı felsefî kitaplarda, soyut sonucun (araz dışı) varlık bahşeden nedeni sezgisel olarak bilmesinin ispatı için sonucun soyut olması, onun toplu varlığı ve farklılaşma ve dağılmaya neden olan mekân ve zamansal uzunluklardan uzak olmasından yararlanılmaktadır. Ama bu istidlal ile uzunluk, farklılık ve dağınıklık taşıyan maddî sonucun varlık bahşeden nedeni sezgisel olarak bilmesi nasıl ispatlanabilir?
4. Tüm cisimlerin en açık özelliği uzunluktur (boylam ve enlem) ve bu uzunluktan cisimlerin hacmi elde edilmektedir ve de cisimlerin hacmini evrenin tüm hacmiyle mukayese ettiğimiz zaman cisimlerin mekânını ondan soyutlamaktayız. Bu, her cismin mekânının olduğu anlamına gelmektedir. Şimdi bu tespitten hareketle her cismanî ve maddî varlığın zamanlı sayıldığı ve zaman boyutuna sahip olduğu nasıl ispatlanabilir?
Yanıt olarak şöyle belirtmişsiniz: Maddî varlıklar bir akış içinde olduklarından sürekli yetiden eyleme geçme halindedirler ve hareket de yetiden eyleme geçiştir. O halde maddi varlıklar hareket etmektedir, hareketin miktarı vardır ve hareketin miktarı zamandır; öyleyse maddî varlıklar sürekli zamanlıdırlar.
Gerçekte siz “maddî varlıklar bir akış içindedir” öncülünden istifade etmişsiniz. Lakin biz gerçekte bu konuyu ispat etmek istemekteyiz. Çünkü akış içinde olmak, maddi varlıkların akıcı uzunluk ve geçici zamana sahip olması anlamına gelmektedir. Biz de esasen bunu ispat etmeyi istemekteyiz. O halde bunu zamanı ispat etmek için bir öncül olarak kullanmak mümkün değildir. Artı, bu istidlalde maddi varlıklardaki cevhersel hareketten onların zamansallığı netice alınmıştır. Oysaki “Amuzeş-i Felsefe” kitabındaki tespitlere göre, cevhersel hareketin ispatına dönük en sağlam ve muhkem delil, “her maddî varlık zamansaldır” öncülünü taşıyan bir delildir. O halde ilkönce bu öncül ispat edilmelidir.
Kısa Cevap

Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispatlamanın yollarından birisi şudur: Varlıklar varlık olmaları ve varlıktan nasiplenmeleri nedeniyle, her ne kadar çok zayıf olarak olsa da kendi hadlerince varlıksal kemallerin tümünü taşırlar ve bu kemallerden birisi de bilgidir. Başka bir ifadeyle, tüm varlıklar Hz. Hakk’ın mazhar ve tecellisi olması hasebiyle, O’nun birer numunesi ve numune taşıyıcısıdırlar. O halde her biri kendi haddince Allah’ın isim ve sıfatlarının nişane ve ayeti ve de O’nun celal ve cemal aynasıdırlar. O’nu göstermektedirler. Bu nedenle, kendi hadlerince bu ilahi ismin mazhar ve tecellisi olmaları için maddî varlıkların da bilgi sahibi olması gerekmektedir. Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispat ettikten sonra maddî sonuçların kendi zatlarını sezgisel olarak bildikleri aydınlanmaktadır. Ama sonucun kendini sezgisel olarak bilmesinin, nedeni sezgisel olarak bilmeyi nasıl gerektirdiği sorusunun yanıtı şudur: Sonucun hakikat ve zatı aynen yoksulluk, nedene ihtiyaç ve bağlılık ve müstakil olmamaktır. Öte taraftan başta bağımsız varlığı idrak etmeyene dek, aynen yoksulluk ve bağlılık olan bir varlığı sezgisel ve hakiki olarak bilmek mümkün değildir; çünkü söz konusu bağımsız varlık ve neden olmaksızın zatı bağımlı olan bir varlık mevcut değildir. Bu bağımlı varlık fenomen ve söz konusu varlık ve nomen ise neden ve bağımsızdır. Bu nedenle sonucun sezgisel bilgisi, önceki derecede nedenin sezgisel olarak idrak edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu yolla maddî sonuçların da kendi nedenlerini sezgisel olarak bildikleri ispatlanabilir.

Ayrıntılı Cevap

Maddî sonuçların sezgisel olarak nedeni bildiğinin ispatı bir takım öncülleri açıklamaya ihtiyaç duymaktadır:

1. Maddî Sonuçların Bilgiye Sahip Olduğunu İspat Etmek

Maddî sonuçların sezgisel olarak nedeni bildiğini ispat etmenin öncüllerinden birisi, sonuçların bilgi sahibi olduğunu ispat etmektir. Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispatlamanın yollarından birisi şudur: Varlıklar varlık olmaları ve varlıktan nasiplenmeleri nedeniyle, her ne kadar çok zayıf olarak olsa da kendi hadlerince varlıksal kemallerin tümünü taşırlar ve bu kemallerden birisi de bilgidir. Başka bir ifadeyle, tüm varlıklar Hz. Hakk’ın mazhar ve tecellisi olması hasebiyle, O’nun birer numunesi ve numune taşıyıcısıdırlar. O halde her biri kendi haddince Allah’ın isim ve sıfatlarının nişane ve ayeti ve de O’nun celal ve cemal aynasıdırlar. O’nu göstermektedirler. Bu nedenle, kendi hadlerince bu ilahi ismin mazhar ve tecellisi olmaları için maddî varlıkların da bilgi sahibi olması gerekmektedir. Elbette maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispat etmenin başka yolları da mevcuttur ve konunun uzamaması için onları açıklamaktan sarf-ı nazar ediyoruz.

2. Sonucun Zatına Yönelik Sezgisel Bilgisi Nedeni Sezgisel Olarak Bilmesini Gerektirir

Maddî sonucun sezgisel olarak nedeni bildiğinin ispatına değin ikinci öncül, sonucun zatına yönelik sezgisel bilgisinin sezgisel olarak nedeni bilmeyi gerektirmesidir. Bu öncülün açıklamasında şöyle diyoruz: Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispat ettikten sonra maddî sonuçların kendi zatlarını sezgisel olarak bildikleri aydınlanmaktadır. Ama sonucun kendini sezgisel olarak bilmesinin nedeni sezgisel olarak bilmeyi nasıl gerektirdiği sorusunun yanıtı şudur: Sonucun hakikat ve zatı aynen yoksulluk, nedene ihtiyaç ve bağlılık ve müstakil olmamaktır. Öte taraftan başta bağımsız varlığı idrak etmeyene dek aynen yoksulluk ve bağlılık olan bir varlığı sezgisel ve hakiki olarak bilmek mümkün değildir; çünkü söz konusu bağımsız varlık ve neden olmaksızın zatı bağımlı olan bir varlık mevcut değildir. Bu bağımlı varlık fenomen ve söz konusu varlık ve nomen ise neden ve bağımsızdır. Bu nedenle sonucun sezgisel bilgisi, önceki derecede nedenin sezgisel olarak idrak edilmesini gerekli kılmaktadır.[1] Bu yolla maddî sonuçların da kendi nedenlerini sezgisel olarak bildikleri ispatlanabilir. “Cisimlerin hacmini evrenin tüm hacmiyle mukayese ettiğimizde cisimlerin mekânı ondan alıntılanmaktadır” diye mekân hakkında beyan ettikleriniz de mekânın tam tanımı değildir. Mekân tam olarak harici cismin yüzeyine sürtünen kapsayıcı cismin dâhili yüzeyinin sonundaki mihverden ibarettir; bardağın dâhili şeklinin, içine dökülmüş suyun dış yüzeyiyle sürtünmesi gibidir.[2] Zaman hakkında ise bilgeler şöyle demektedir: Yaşadığımız dünyada değişim ve intikali gözlemlemekteyiz; mesela bir buğday tanesi ekildiği zaman hareket ve değişime başlamakta ve değişik çehre ve şekiller kazanmaktadır. Bir şey olmakla birlikte değişik suretler kazanmakta ve bu suretler bir yerde bulunmamaktadır. Her suret ve şeklin meydana gelmesi, önceki suret ve şeklin ortadan kalkmasıyla başlar. Bu tür değişim ve yer intikal hareket olarak adlandırılmaktadır; yani her şeyin istidat ve kabiliyeti fiiliyat ve ayniyete dönüşmekte ve de bu halin devam etmektedir. Bu değişim anlık bir şekilde gerçekleşmediğinden ve tedricî olarak ve yavaşça tahakkuk ettiğinden bunu hareket olarak adlandırmakta ve her hareketin altı şeye ihtiyaç duyduğunu belirtmektedirler: 1. Hareketin başlangıcı, 2. Hareketin hedef ve sonu, 3. Hareketin mesafesi veya hareketin içinde gerçekleştiği olgu, 4. Hareket eden ve harekette olan şeyden ibaret olan hareket öznesi, 5. Hareketin öznesi veya hareket ettirici, 6. Hareketin kendisiyle ölçüldüğü miktar.[3] Zamanı açıklarken şöyle demektedirler: Biz kendi etrafımızda bir takım hadiseleri ardı ardınca gözlemekteyiz ve sonraki hadiseler önceki hadiselere dayanmaktadır ve de hiçbir zaman bir anda bir araya gelmemektedirler. Öte taraftan bunlar birbirlerinden bağımsızdırlar. Bu sonraki ve önceki bir tür araz olup bir maruza ihtiyaç duymaktadır. Eğer bu maruz olmazsa, bunlar da var olmayacaktır. İşte bu maruz hareketin ta kendisidir. O halde zamanı şöyle tanımlamak gerekir: Zaman, harekete yüklenen mukarrer ve sabit olmayan bağımsız miktara denir.[4] Dolayısıyla hareket gözlemlenebilen bir olgudur ve onu ispatlarken zamana ihtiyaç duymayız. Bilakis harekete dikkat ve onu tahlil etmeyle zamanı elde ederiz. ,

Netice: Amuzeş-i Felsefe’de nakledilen husus, beyan tarzından kaynaklanmış olabilir, yoksa yazar başka yerlerde zamanın hareket aracılığıyla cisimlere yüklenen sabit olmayan bağımsız nicelik ve miktar olduğunu açıkça belirtmektedir.[5]          



[1] Cevadi, Amuli, Abdullah, Rahik-i Mahtum, c. 9, s. 112, Merkez-i Neşr-i İsra, çap-ı dovvom, 1382.

[2] İbn. Sina, eş-Şifa et-Tabiiyyat, c. 1, s. 137, Menşurat-ı Mektebe-i Ayetullah el-Uzma el-Maraşi en-Necefi, Kum, 1405 h.

[3] Allame Tabatabai, Nihayetü’l-Hikmet, s. 201, Müessesetü’l-Neşri’l-İslamî Camia-i Müderrisin, 1363.

[4] a.g.e., s. 214.

[5] Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Amuzeş-i Felsefe, c. 2, s. 142, Naşir: Sazman-ı Tebliğat-ı İslamî, 1366.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Tevrat ve İncil’de beş ferdin isimleri zikredilmiş midir?
    27447 Eski Kelam İlmi 2010/11/08
    Bazı hadislere göre Peygamber-i Ekrem (s.a.a), İmam Ali (a.s), Hz. Zehra (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’den (a.s) ibaret olan aba ehli beş ferdin isimleri İncil ve Tevrat’ta zikredilmiştir. Bu cümleden olmak üzere İmam Rıza’nın (a.s) Caslik (kilise önderlerinden bir fert) ve Rasu’l-Calut (Yahudilerin önderi) ...
  • Kartlar, kumar aletlerinden midir?
    6176 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Sorunuz taklit mercilerinin bürolarına gönderildi ve aşağıda şimdiye kadar elimize ulaşan cevapları yayınlıyoruz.Hz. Ayetullah Hamanei’nin Bürosu: Kartlar örfte kumar aletlerinden sayılmaktadır ve onunla oynamak her halükarda hatta bahis şartı olmazsa bile haramdır. Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin ...
  • Din neden siyasete müdahale eder?
    12471 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/21
    Dinin siyasetten ayrı olduğu görüşü, insanın değişik hayat alanlarında dinin rolünü silme ve minimum dereceye indirmeyi savunur. Bu görüş esasınca insan akıl ve bilim aracılığıyla kültür, siyaset, hukuk, ekonomi, iletişim, adap ve birlikte yaşam kanunlarını öğrenip yasalaştırabilir ve hayatı idare etmede dinin müdahale etmesine bir gerek yoktur. ...
  • Hz. Adem (a.s)’ın çocukları kimlerle evlendiler?
    51967 Kur’anî İlimler 2010/03/07
    Hz. Adem (a.s)’ın çocuklarının evlenmesi konusunda İslam alimleri arasında iki görüş vardır: 1-     O zamanlar Allah tarafından kız ve oğlan ...
  • Rad suresinin 31. Ayetin “Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” açıklaması nasıldır benim için açıklar mısınız?
    11568 Tefsir 2012/02/15
    Şu ayetten “kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” maksadın ne olduğu konusunda müfessirler tarafından iki görüş ortaya atılmıştır:1-
  • Musa Mubarka’nın yaşamı hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
    6954 تاريخ بزرگان 2010/12/28
    Ebu Cafer Musa Mubarka’, İmam Muhammed Cevad b. Ali Rıza b. Musa b. Cafer’in (a.s) oğludur. O, h.k. 296 yılının rebiü’s sani’ ayında vefat etmiştir.[1]Umdet-ut Talib kitabında onun hakkında şöyle yazılıdır: O, İmam ...
  • Oruç insan üzerinde ne gibi eğitici eserler bırakır?
    7212 Pratik Ahlak 2012/05/12
    Oruç, nefsin tehzip (ruhi temizlik) ve tezkiyesi için bir çeşit alıştırma ve insanın kendi nefsine tasallutunun tahakkuku için uygun bir yöntem ve nefsanî heveslerle mücadeledir. Oruç, ferdi ve içtimai iki boyutta olmak üzere, insanın bedensel boyutta bıraktığı eserlerin yanı sıra insanın ruhi boyutunda da eğitici ...
  • Acaba Allame Meclisi Safeviye hükümetinin övücüsü müydü? Yoksa dinin tebliğcisi miydi?
    8163 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Şia âlimlerinin Safeviye hâkimleri ya da diğer yöneticilerle işbirliği içinde olmaları bu hâkimlere meşruiyet vermek veya onları teyit etmek cihetiyle değil, Şia Mezhebi ve Şia camiası için son derece olumlu faydaları olan toplumsal ve dini maslahatları dikkate almaları cihetiyledir.Allame Meclisinin siyasi kimliği ve siyasi faaliyetlerine yapılan eleştiriler onun Safevi ...
  • İnsanın bilgisi nispî midir yoksa mutlak mıdır?
    7603 Yeni Kelam İlmi 2011/08/17
    Göründüğü kadarıyla nispî bilgi ve mutlak bilgi hakkında hissî ve tecrübî örnekler ile aklî örnekler arasına fark koymamız gerekmektedir; zira hissî ve tecrübî örneklerde bilgimizin nispî ve sadece özel hususların tecrübe edilmiş olması mümkündür. Bazı hususlarda his ve tecrübenin hata yapması muhtemeldir. Ama aklî hususlar böyle değildir; zira aklî ...
  • Ebu Süfyan zorlamayla mı Müslüman oldu?
    7411 Tarih 2014/05/28
    Hiçbir muteber tarihi kaynakta Mekke fethinden önce Ebu Süfyan’ın Müslüman olması nakledilmemiştir. Ancak Ebu Süfyan önderliğindeki Kureyş kâfirlerinin merkezi karargâhı ve siyasi başkentinin düşmesinden sonra o ve kendisi gibi düşünenler Müslüman olduklarını ilan etmişlerdir. Doğal olarak bu, onların Müslümanlığının bir tür mecburiyetten kaynaklandığına delalet etmektedir. Kendilerinin sonraki ...

En Çok Okunanlar