Gelişmiş Arama
Ziyaret
12026
Güncellenme Tarihi: 2011/04/12
Soru Özeti
Allah kimdir? Neden ben Allah olmadım? Neden ben sürekli ve sonsuza dek Allah’tan daha zayıf, daha aşağı ve daha az bilgili olmalıyım? Ve …
Soru
Ben iki aydır evlenmiş bulunuyorum. Sekiz aydır ruhsal, psikolojik ve inançsal bir bunalıma müptela olmuş durumdayım. Ben bu zamandan önce çok dindar ve Allah’a inanan bir adamdım. Ama maalesef sekiz ay önce zihnimde bir takım sorular uyandı. Bu sorular şimdi yaşamımı cehenneme çevirmiş bulunmakta ve beni çıldırmaya, delirtmeye, şiddetli bir bunalıma ve intihara sevk etmektedir. Allah kimdir? Neden ben Allah olmadım? Neden ben sürekli ve sonsuza dek Allah’tan daha zayıf, daha aşağı ve daha az bilgili olmalıyım? Neden hatta öldükten sonra ve ebedi âlem olan ahirette bile sürekli Allah’ın emirlerine uymam gerekiyor? Neden benim mutlak bir bağımsızlığım ve özgürlüğüm bulunmamakta ve hatta kalkmam, oturmam, yatmam, yemem ve tüm işlerim Allah’ın iradesine bağlı olmaktadır? Bu tür sorular sormaktayım. Bana yardım edin. Mucize yapabilecek, bu şeytanî düşünceleri benden uzak kılabilecek, aklımdan silebilecek ve beni önceki inancıma döndürebilecek herhangi bir dua, ayet veya bildiğiniz başka bir şey varsa size yalvarıyorum bana bildirin. Çünkü bu soruları düşünerek önceki ruhsal, psikolojik ve inançsal halime dönmem olanaksızdır. Bir mucize gerçekleşmelidir. Allah’tan da istedim ama olmadı.
Kısa Cevap

İnançlar hakkında şüphe ve kuşku duymak ruhsal hastalıklardan olup birey ve toplumun ruhsal ve bedensel sağlığını tehdit eder. Bundan dolayı dikkat ile incelenmesi gerekir. Elbette bazen inançlar hakkında şüphe ve kuşku duymak aklî ve düşünsel erginliğin alametidir. Böyle bir durumda tedavi daha rahattır ve ondan endişe duyulmamalı ve korkulmamalıdır. Belirtilmesi gereken önemli nokta şüphe ve kuşku halinin gelmesinden endişe duymanın ruh sağlığını gösteren iyi bir alamet olmasıdır. Hatta rivayetlere göre bu endişe duyma, şahsın halis imanının göstergesidir. Allah kimdir sorusuna gelince, Allah yani mutlak ve sonsuz ilim ve güce sahip varlık hakkında tüm insanların kendi zihinlerinde bir tasavvura sahip oldukları anlaşılmaktadır. Ben neden Allah olmadım ve neden sonsuza dek daha zayıf ve aşağı olayım gibi sorular, anlaşıldığı kadarıyla insanın Allah’a yönelme hissi ve insan fıtratındaki mutlak olmaya duyulan ilgiden kaynaklanmaktadır. Gerçekte yüce İslam dininde de buna önem verilmiş ve kutsi hadislerde insanın kulluk yoluyla ilahi sıfatlar kazanabileceği belirtilmiştir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya yanıt verme bağlamında birkaç hususa değinmemiz gerekmektedir:

1. İnançlar hakkındaki şüphe kuşkular iki çeşittir. Birincisi, kesin bilgiye zemin hazırlayan önsel ve geçici niteliklidir. İkincisi ise daimi ve sürekli şüphedir. Daimi şüpheler ruhsal hastalıklardan olup birey ve toplumun ruhsal ve bedensel sağlığını tehdit eder. Bundan dolayı dikkat ile incelenmesi gerekir. Kesin bilgi ve ilmin ruh huzuru ve insan kemaline sebep olması gibi, bunun karşısında şüphe ve kuşku da ıstıraba ve huzurun gitmesine neden olur, hareket ve tekâmüle engel teşkil eder. Bu yüzden İslam’da şüphe şirk ile eşit sayılmaktadır.[1] Nitekim İslam filozofları da şüpheciliği ret etmeyi kendi felsefî ve ilmî çalışmalarının önüne almakta ve de düşünce ve fikir araçlarıyla toplumu bu tehlikeden kurtarmak için bu hastalık ile mücadeleye girişmektedirler.[2] Kesin bilgiye zemin hazırlayan önsel şüphe ise menfi değildir, aksine aklî ve düşünsel erginliğin göstergesidir; zira insan cismanî olarak erginliğe ulaştığı gibi –erkekler genellikle on beş yaşına gelince cismanî erginlik tamamlanır- düşünsel ve aklî olarak da erginliğe ulaşmaktadır. Bu erginlik, cismanî erginlik döneminden başlayıp takriben kırk yaşına gelindiğinde tamamlanmaktadır. Molla Sadra insanda ilkönce maddî ve cismanî özelliklerin meydana geldiğine ve takviye edildiğine inanmaktadır. Ruhî ve aklî özellikler ise cismanî özelliklerin tamamlanması ve takviye edilmesinden sonra meydana gelmekte ve takviye edilmektedir.[3] Birçok gencin cismanî erginlik döneminde inançsal meseleler hakkında şüphe ve kuşkuya düşmesinin nedenlerinden birisinin bu nokta olduğu anlaşılmaktadır; yani akıl erginlik yaşında faaliyete başlamaktadır, ama gencin şimdiye dek kendisiyle ünsiyet kurduğu şey maddî meselelerden ibarettir. Genç madde ötesi meseleler ile ya bir ünsiyet kuramamış ya da onları derinlemesine anlamaya güç yetirememiştir. Aklın tekâmül eksenli hareketinin başladığı erginlik zamanında insan itikat ve inançlarının özüne varmak ve onların hakikatini kavramak ister. Değişik sorularla karşı karşıya gelmesi de kaçınılmaz olur. Elbette bu, söz konusu şüphe türünün bir hastalık olmadığı ve tedavi edilmemesi gerektiği anlamına gelmez. Sadece ondan endişe edilmemesi ve korkulmaması anlamına gelir. Dikkatlice ve kaygılanmadan tedavi edilmelidir. Her haliyle, göründüğü kadarıyla bu şüphe türü kötü değildir. Aksine doğru yönlendirme yapıldığı takdirde kesin bilgiye ulaşmak için iyi bir zemindir. En iyi yönlendirme de bilgili ve samimi eğitmenler ve dinî bilginler ile irtibat kurmadır. Belirtilmesi gereken önemli nokta şüphe ve kuşku halinin gelmesinden endişe duymanın ruh sağlığını gösteren iyi bir alamet olmasıdır. Hatta rivayetlere göre bu endişe duyma, şahsın halis imanının göstergesidir. Bir şahıs Peygamberin (s.a.a) yanına gelir ve şöyle der: “Ey Allah Resulü (s.a.a) ben helak oldum. Allah Resulü (s.a.a) ise şöyle buyurur: Şeytan yanına gelip seni kim yarattı diye sordu ve sen de Allah dedin ve sonra da o, Allah’ı kim yarattı diye sordu değil mi? O şahıs evet ey Allah Resulü diye cevap verdi. Sonra Peygamber şöyle buyurur: Bu halis imandır.”[4] 

2. Allah kimdir sorusuna gelince, Allah yani mutlak ve sonsuz ilim ve güce sahip varlık hakkında tüm insanların kendi zihinlerinde bir tasavvura sahip oldukları anlaşılmaktadır. Daha fazla bilgi için “Allah’ı Tanımak” başlıklı 479. sayılı (site: 520) yanıta müracaat edin.

3. Ben neden Allah olmadım ve neden sonsuza dek daha zayıf ve aşağı olayım gibi sorular, anlaşıldığı kadarıyla insanın Allah’a yönelme hissi ve insan fıtratındaki mutlak olmaya duyulan ilgiden kaynaklanmaktadır. Bu insanın varlıksal kabiliyetinin göstergesidir; zira insan diğer varlıkların aksine kabiliyet açısından sınırlı değildir.

Yüce İslam dininde mutlağa olan bu fıtrî eğilime önem verilmiştir. İlk olarak, mutlak hakikate ulaşma bağlamındaki yanlış ve hatalı yollar beyan edilmiş ve imamların (a.s) açıklamalarında insan tekâmülünün önündeki ilk engelin Hak karşısında tekebbür etme ve gururlanma olduğu belirtilmiştir.[5] İkinci olarak, mutlak hakikate ulaşmak için doğru yol gösterilmiştir. Nitekim kutsi hadislerde insanın kulluk yoluyla ilahi sıfatlar kazanabileceği belirtilmiştir.[6] Başka bir ifadeyle Allah ile irtibat dışında hiçbir şey insan varlığındaki boşluğu doldurmaya kadir değildir ve kalpler sadece Allah’ı anmak ile huzur bulabilir.[7] İnsanın zatî değeri de bundan kaynaklanır. Bu yüzden ariflerin imamı Hz. Ali (a.s) Allah ile olan münacatında şöyle buyurmaktadır: “Senin kulun olmamdan kaynaklanan bu izzet ve onur bana yeterdir. Benim Rabbim olmandan kaynaklanan bu övünç ve iftihar benim için kâfidir. Sen, seni sevdiğim biçimdesin ve beni de sevdiğin gibi yap.”[8] 

Biz yücelerdeniz ve yücelere gideriz

Biz denizdeniz ve denizlere gideriz

Biz buradan ve oradan değiliz

Biz yersizlikteniz ve yersizliğe gideriz

Hiç okudun mu, O’na dönücüleriz  

Ta ki bilesin biz nerelere gideriz.[9] 



[1] Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 129, "عَنْ سُفْیَانَ بْنِ عُیَیْنَةَ قَالَ سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ ع وَ هُوَ یَقُولُ کُلُّ قَلْبٍ فِیهِ شَکٌّ أَوْ شِرْکٌ فَهُوَ سَاقِطٌ"

[2] Hasan Zade Amuli, Marifet-i Nefis, c. 1, s. 5-12, Merkez-i İntişarat-ı İlmi Ve Ferhengi, 1362 h.ş, Bica.

[3] İnsan nefsinde meydana gelen ve ortaya çıkan ilk sıfat hayvanlıktır. Çocuğa şehvet ve oburluk hâkimdir. Galebe çalmaya, düşmanlık yapmaya ve münakaşa etmeye neden olan agresiflik bu zamanda meydana gelir. Ondan sonra şeytanî sıfat ortaya çıkar ve başlangıçta hile ve dalavere onda galebe çalar. Bunlardan sonra da iman nurunu zahir kılan, Yüce Allah’ın hizbi ve melekler ordusundan olan akıl sıfatı onda yaratılır. Akıl gücü erginliğin başından başlayıp gelişir ve kırk yaşında kemal derecesine ulaşır. Şeytanların ordusu ise erginlikten önce kalpte yer edinir ve ona egemen olur. Nefis onlara alışır ve onlara uyarak şehvette özgür ve bağımsız olur. Akıl ordusunun kalpte gelişmeye başladığı erginlik döneminde ise kalp meydanında savaş ve mücadele başlar. Eğer akıl zayıfsa şeytan ona egemen olur, bu şahıs sonuçta şeytanın ordusuna girer ve kıyamette onlar ile birlikte olur. Eğer akıl ilim ve iman nuru ile güçlenirse tüm kuvvetleri kendi egemenliği altına alır ve bu şahıs melekler saffında yer alır ve onlar ile beraber olur. (Molla Sadra, Esfar, c. 9, s. 93).

[4] "ابْنُ أَبِی عُمَیْرٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُسْلِمٍ عَنْ أَبِی عَبْدِ اللَّهِ ع قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِیِّ ص فَقَالَ یَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَکْتُ فَقَالَ لَهُ ع أَتَاکَ الْخَبِیثُ فَقَالَ لَکَ مَنْ خَلَقَکَ فَقُلْتَ اللَّهُ فَقَالَ لَکَ اللَّهُ مَنْ خَلَقَهُ فَقَالَ إِی وَ الَّذِی بَعَثَکَ بِالْحَقِّ لَکَانَ کَذَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ص ذَاکَ وَ اللَّهِ مَحْضُ الْإِیمَانِ"

(Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 425, çap-ı çarom, Daru’l-Kiütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş).

[5]    "عَلِیُّ بْنُ إِبْرَاهِیمَ عَنْ أَبِیهِ عَنِ ابْنِ أَبِی عُمَیْرٍ عَنْ مُعَاوِیَةَ بْنِ عَمَّارٍ عَنْ أَبِی عَبْدِ اللَّهِ ع قَالَ سَمِعْتُهُ یَقُولُ إِنَّ فِی السَّمَاءِ مَلَکَیْنِ مُوَکَّلَیْنِ بِالْعِبَادِ فَمَنْ تَوَاضَعَ لِلَّهِ رَفَعَاهُ وَ مَنْ تَکَبَّرَ وَضَعَاهُ". مجلسی، محمد باقر، بحارالأنوار، ج 13، ص 429، مؤسسه الوفاء، بیروت، 1404 هـ ق، أَنَّ لُقْمَانَ الْحَکِیم قال: ...یَا بُنَیَّ وَیْلٌ لِمَنْ تَجَبَّرَ وَ تَکَبَّرَ کَیْفَ یَتَعَظَّمُ مَنْ خُلِقَ مِنْ طِینٍ وَ إِلَى طِینٍ یَعُودُ ثُمَّ لَا یَدْرِی إِلَى مَا یَصِیرُ إِلَى الْجَنَّةِ فَقَدْ فَازَ أَوْ إِلَى النَّارِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَاناً مُبِیناً وَ خَابَ وَ یُرْوَى کَیْفَ یَتَجَبَّرُ مَنْ قَدْ جَرَى فِی مَجْرَى الْبَوْلِ مَرَّتَیْنِ.

(Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 122).

[6] ، الدَّیْلَمِیُّ فِی إِرْشَادِ الْقُلُوبِ، رُوِیَ أَنَّ اللَّهَ تَعَالَى یَقُولُ فِی بَعْضِ کُتُبِهِ یَا ابْنَ آدَمَ أَنَا حَیٌّ لَا أَمُوتُ أَطِعْنِی فِیمَا أَمَرْتُکَ حَتَّى أَجْعَلَکَ حَیّاً لَا تَمُوتُ یَا ابْنَ آدَمَ أَنَا أَقُولُ لِلشَّیْ‏ءِ کُنْ فَیَکُونُ أَطِعْنِی فِیمَا أَمَرْتُکَ أَجْعَلْکَ تَقُولُ لِلشَّیْ‏ءِ کُنْ فَیَکُونُ .

(Nuri, Müstedrekü’l-Vesail, c. 11, s. 259, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1408 h.k).

[7] "الَّذینَ آمَنُوا وَ تَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِکْرِ اللَّهِ أَلا بِذِکْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ" (Rad, 28).

[8] "إِلَهِی کَفَى بِی عِزّاً أَنْ أَکُونَ لَکَ عَبْداً وَ کَفَى بِی فَخْراً أَنْ تَکُونَ لِی رَبّاً أَنْتَ کَمَا أُحِبُّ فَاجْعَلْنِی کَمَا تُحِب"‏. (Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 74, s. 402).

[9] Mesnevi, Mevlevi.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar