Gelişmiş Arama
Ziyaret
9493
Güncellenme Tarihi: 2011/12/18
Soru Özeti
Eğer Yüce Allah Peygamber ve kullarına iyyake nabudu ve iyyake nestain demelerini buyurmuşsa, neden “kul” (söyle) kelimesi zikredilmemiştir?
Soru
Benim sorum “iyyake nabudu ve iyyake nestain” (yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” ayeti hakkındadır. Bu sorunun cevabını daha önce başka bir siteden aldım, ama ikna olmadım. Yüce Allah bu ayeti kime söylemiştir? Eğer Allah elçisine veya kullarına söylemişse, “kul” kelimesi neden zikredilmemiştir? Lütfen cevabı özetle verir misiniz?
Kısa Cevap

Kuşkusuz Yüce Allah ibadet ve namazlarında istifade etmeleri için bu ayeti kullarına nazil etmiştir. Elbette benzer durumlarda genel olarak “kul” (söyle) ve “kulu” (söyleyiniz) gibi kelimler de cümle başında yer almaktadır. Ama Arap edebiyatını ve tüm dillerdeki mevcut diyalogları incelemeyle, kesin karine ve delillerin bulunması ve onların yardımı vasıtasıyla bazı kelimeler silinebiliyorsa ve böyle bir durumda ifade edilmek istenen manaya bir halel gelmiyorsa, böyle bir işin yapılmasının bir sakıncası olmaz. Öte taraftan, böyle silinmeler Kur’an’ın diğer yerlerinde de göze çarpmaktadır ve bu Kur’an’ın fesahat ve belagati ile de çelişmemektedir. Esasen değişik üsluplar ile söz söylemek sözün akıcılık ve güzelliğini artırır.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzdaki ipham, diyalog halinde ve iki taraflı olan Kur’an metinlerinin aşağıdaki gruplardan birinin kategorisine girmesiyle ilintilidir:

1. Birinci kategori, özel bir ameli yapmaları için Allah tarafından Peygamber ve diğer kullara bildirilen buyruklardır. Mesela “Ey peygamber! Rabbinden sana vahyedileni insanlara bildir”[1] ayeti veya “ey inananlar Allah’tan sakının”[2] ayeti buna örneklik teşkil eder.

2. İkinci kategori, Allah tarafından hazırlanmış ve Peygamber (s.a.a) ile diğer kullara bildirilmiş ve de Allah ile diyaloga girmeleri için onların istifade ettiği metinlerdir. Felak ve Nas sureleri ve birçok başka ayet bu kategoride yer alır. “De ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı”[3] ayeti veya “deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakub oğullarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik”[4] ayeti bunun örnekleridir. İşaret edilen bu iki grup ayet, olağan suretiyle “kul” (de ki) ve “kulu” (deyiniz ki) gibi tabirler ile başlamış ve Yüce Allah bu yöntemle Peygamber ve mümin bireylere bazı özel davranışlarda bulunmayı ve sözler söylemeyi tavsiye etmiştir.

3. Üçüncü kategori, Allah tarafından da teyit edilmiş başkalarından nakledilmiş sözlerdir. Bu nedenle, diğer mümin bireyler de onlardan istifade edebilir. Örneğin “onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et” demekten ibaretti”[5] ayeti bu kabildendir.

Görünüşe göre dördüncü bir kategori olmayacaktır! Ama sizin iphamınız, Hamd suresindeki mevcut metnin ve bu cümleden olmak üzere işaret ettiğiniz ayetin belirtilen hangi kategoride yer aldığıdır? Ayetin manası göz önünde bulundurulduğunda onu birinci gruptan bilmek ve özel bir davranışı yapmak için emir vermek olarak algılamak mümkün değildir. Öte taraftan, başında “de ki” gibi hiçbir tabirin bulunmayışını da göz önünde bulundurarak onu ikinci grup ayetlerden saymak ve insanlara bildirilen hazırlanmış bir metin olarak algılamak olanaksızdır. Netice itibariyle metinde onu başka şahısların sözlerine isnat eden ve onaylama gayesinde olan hiçbir işaret de bulunmamaktadır! O halde Hamd suresi, kimin tarafındandır ve kime hitap etmektedir?! Yanıt bazında özet olarak şöyle söylemek gerekir: Açıkça veya karinelerden yararlanarak manayı muhataba aktarabilen her açıklama, Allah tarafından kullanılabilir. Hamd suresindeki işaret edilen ayetle ilgili olarak da, karinelerin varlığından hareketle, bu ayetin Allah tarafından hazırlanmış ve insanların istifade etmesi için kendilerine bildirilen metinlerden (işaret edilen ikinci grup) saymak gerektiği ve her namazda okunmasının elzem olduğu açıklığa kavuşmaktadır. Onun başında birçok benzer örnekte olduğu gibi “de ki” veya “deyiniz ki” gibi tabirlerinin bulunmayışın nedeni ise, bu kelimelerden istifade etmeden de istenen mefhumun muhataba aktarılabileceğidir. Çünkü:

1. Fatiha suresinin Kur’an’ın bir bölümü ve Allah tarafından olduğu hususunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır ve bu surenin “ummu’l-kitab” (kitabın annesi) olarak adlandırılması onun ayrıcalıklı oluşunu belirtmeye yeterlidir.

2. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette Allah’tan başkasına tapmak, açıkça yasak kılınmış ve dışlanmıştır.[6] Bu nedenle, ayetinin muhatının Allah’tan başkası olması hiçbir şekilde düşünülemez.

3. “De ki” ve “deyiniz ki” kelimeleri bu iki ayete özgü değildir. Kur’an-ı Kerim’de, metinde bulunan karineler nedeniyle, bazı kelimelerin silindiği başka örnekler de mevcuttur. Bunun açık numunesini nesne olan bitişik zamirlerin silinmesinde görmek mümkündür.[7] Yukarıdaki hususlar göz önünde bulundurulduğunda, Yüce Allah’ın “iyyake nabudu ve iyyake nestain” ayetini kulların yararlanması için nazil ettiği ve “de ki” veya “deyiniz ki” kelimesinin zikredilmemesinin ona bir halel getirmeyeceği konusunda bir şüphe kalmamaktadır. Bu kelimenin manası kendisi zikredilmeksizin bireyler tarafından rahatça anlaşılmakta ve esasen onun için başka bir anlam düşünülmemektedir.[8] Böyle bir tarzda söz söylemeyi günlük diyalog ve eğitimlerde de gözlemleyebilirsiniz. Örneğin, evlatlarına kelimeleri öğretmeye çalışan bir anne bazen onlara baba “söyle” veya anne “söyle” diye hitap etmekte ve bazen de “söyle” tabirini kullanmaksızın sadece evlatlarına öğretmek istediği kelimeleri dile getirmektedir. Böyle bir durumda eğitici sözlerinin başında neden “söyle” kelimesi kullanmadın diye bir itiraza maruz kalmaz. Bu husustaki iphamlarınız giderdiğimizi ümit ediyoruz.



[1] Maide, 67 "یا أیها الرسول بلغ ما أنزل إلیک من ربک"

[2] Bakara, 278 ve …

[3] İsra, 24 "قل رب ارحمهما کما ربیانی صغیرا"

[4] Bakara, 136 "قولوا آمنا بالله و ما أنزل إلینا و ..."

[5] Âli İmran, 147.

[6] Bakara, 83, Âli İmran, 64, Hud, 2 ve …

[7] Örnek: Alak, 14; Necm, 12 ve 35; Naziat, 36 ayetlerindeki “yerahu” yerine “yera” kelimesinin kullanılması ve Duha suresindeki 3, 6 ve 10. Ayetlerindeki kelimeler bu kabildendir.

[8] Yapılan açıklamalardan, eğer bu tabirleri kullanma gereği yok idiyse neden diğer ayetlerde onlardan istifade edilmiştir ve Kur’an’da artı sözler mi kullanılmıştır diye bir şüphe zihne gelmemelidir. Çünkü akıcı ve güzel sözün üstünlüklerinden birisinin sözde çeşitlilik (renklilik) olduğunu bilmeliyiz. Kur’an’daki birçok ayette de bu fesahat ve belagat sanatını net olarak görmekteyiz.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8518 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13135 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • “Eğer melekler birbirleri ile tartışırlarsa Cebrail (a.s) Ali’nin (a.s) yanına nazil olur ve melekler arasında hüküm vermesi için Ali’yi (a.s) göğe çıkarır,” diye belirtilen hadis hakkında görüşünüz nedir?
    13048 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Dinsel öğretiler esasınca biz meleklerin kendilerine verilmiş görevler doğrultusunda hareket ederken hiçbir sapma ve itaatsizlik sergilemediklerine inanırız. Yüce Allah melekleri nitelerken şöyle buyurmaktadır: Onlar asla Allah’ın buyruğuna muhalefet etmezler ve emredildikleri şeyi (kâmil bir şekilde) yerine getirirler; yani melekler ilahi emir ve buyrukları kabul eder ve onlara ...
  • İddet ve delilleri hakkında açıklamada bulunur musunuz?
    9438 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/12/22
    İddet fakihlerin ıstılahında şerî bekleme halidir; kadının boşandıktan ve nikâhın zail olmasından sonra veya vefatın ardından zorunlu olarak bir süre beklemesi ve sonra başka biriyle evlenebilmesi durumudur. İddet türleri şunlardır: 1. Boşanma iddeti. 2. Vefat iddeti. 3. Kayıp iddeti, 4. Yanlışlıkla cinsel ilişki kurma iddeti. Belirtilen ...
  • Herhangi bir müçtehitten taklit etmeyen kimsenin humus konusundaki görevi nedir?
    5085 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Sorunuza taklit mercilerinin bürolarından verilen cevaplar şunlardır:Hz. Ayetullah el-Uzma Hamanaei: Mallarınızın humsunun durumunu bilmek için Ayetullah Hamanei’inin burosuna veya onun bu konudaki yetkili vekillerinden birine başvurunuz. Hz. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: Amellerinizi ve görevlerinizibütün şartlara haiz bir müçtehidin görüşüne göre yapınız.
  • Kur'an'da namazın genel hükmü açıklanmıştır, ancak imametten genel olarak da söz edilmemiştir. Kur'an'dan imametin hak olduğuna dair bir kaynak verebilir misiniz?
    6152 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Kur'an'da bir çok ayet imamet konusuna değinmiştir. Allame Hilli, El-Feyn adlı eserinde ve Allame Meclisi, Biharu'l-Envar adlı eserinde bu ayetleri genişçe açıklamışlardır. Bu ayetlerden bazı örnekleri şöyledir: Tebliğ ayeti, velayet ayeti, ulu'l-emir ayeti ve sadıkın ayeti. ...
  • Allah’a nasıl iman getireyim ve imanımı nasıl güçlendire bilirim?
    15475 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Allah’ı olduğu gibi ve gerçek bir şekilde tanıman için tek bir yol var. Bunun dışında başka bir yol söz konusu değildir. Zira Allah u Teâlâ kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “biz, ona şah damarından daha yakınız”. Eğer insan biraz ...
  • Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
    15424 Tefsir 2009/07/23
    Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10639 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Şeytan cennetten kovulduktan sonra, tekrar nasıl cennete girebildi?
    21252 Tefsir 2012/09/09
    Kısaca, şeytanın insanla irtibatında ve vesvese vermesinde fiziksel varlığa ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Bu esas gereğince şeytanın cennete girmeden vesvese amelini yerine getirmesi imkânı vardır, ancak her halükarda soru için faraziyeleri söz konusu ettikten sonra soruyu cevaplandıracağız. 1. Hz. Âdem ve Havva’nın içinde oldukları cennet, Allah-u ...

En Çok Okunanlar