Gelişmiş Arama
Ziyaret
6602
Güncellenme Tarihi: 2009/11/28
Soru Özeti
Acaba İslam’da kozmopolitiz ıstılahının ifade ettiği anlama benze bir anlayış var mıdır?
Soru
Acaba İslam’da kozmopolitiz ıstılahının ifade ettiği anlama benze bir anlayış var mıdır?
Kısa Cevap

Kozmopolitizim (Cihan Vatan) mektebi evrendeki tüm insanlar, kendilerini bir diğerinin memleketlisi ve aynı vatanın insanı bilmeleri gerektiğine inanan bir anlayıştır. Bu anlayışın hedefi milliyetçiliği ve ırksal farlılıkları kenara iterek global bir edebiyata ve kültüre ulaşmaktır. İslam’da böyle bir düşüncenin olup olmadığı bağlamında kısaca şunu söylemek gerekir. İslam dinin insanın ilişkileri noktasında nihai armanı bir tek ümmetin oluşumuna varmaktır. Toprak bağlamında da bütün coğrafi sınırları kaldırıp ilahi tek kanunun gölgesinde tek global bir ülkenin vücuda gelmesi de isalam dininin nihai hedefidir. Kur’anı kerimin bir çok ayetleri, imamlardan (a.s.) nakledilen bir çok rivayetler, İslam peygamberinin Fars imparatoruna göndermiş olduğu mektup ve mehdeviyet meselesi İslam’da “Cihan Vatan” (kozmopolitizim) anlayışının var olduğuna delalet eden dililer olarak gösterebiliriz. Elbette İslam’ın ön görmüş olduğu şartlar ve programlara uygun bir Kozmopolitizim anlayışı maksattır.   

Ayrıntılı Cevap

Cihan vatan (kozmopolitizim) mektebi evrendeki tüm insanlar kendilerini, bir diğerinin memleketlisi ve aynı vatanın insanı bilmeleri gerektiğine inanan bir anlayıştır. Bu anlayışın hedefi milliyetçiliği ve ırksal farlılıkları kenara iterek global bir edebiyata ve kültüre ulaşmaktır. Bu mektebin şiarlarından ve hedefinden anlaşılan şu ki bu mektebi tesis edenler şunu istemektedirler: Dünyadaki tüm insanlar ortak bir edebiyat ve kültürle tek bir toplum haline gelmeliler. Bu mektep her ne kadar bir ıstılah olup yirminci asırda bazı Batı yazarları tarafından dünya edebiyatına sokuldu ve asıl itibariyle on sekizinci asrın ikinci yarısından itibaren bir grup yazarlar tarafından bazı milliyetçi düşüncesinin aleyhine temeli atıldı. Ama böyleli bir anlayış has program, hukuksal asar ve yöntemle İslam dininin nihai hedefidir. Aşağıdaki deliller bu iddiayı gerekçelendirebilen gerek ve hakikatlerdir:

  1. İslamın insanlar arasındaki insani irtibat ve ilişkiler bağlamındaki nihai armanı insanların tek bir ümmete kavuşmalarıdır.  Toprak bağlamında da bütün coğrafi sınırları kaldırıp ilahi kanunun gölgesinde tek global bir ülkenin vücuda gelmesi de İslam dininin nihai olarak varmak istediği bir hedeftir. Peygamberin (s.a.a.) cihani (global) risalesinin hedeflerinden birisi beşeri toplumu bu değerli ve nihai merhaleye vara bilmesi için tekamüle doğru hareket etmesine hız kazandırmaktı.

Kur’an’ı kerim İslam peygamberinin risalesinin kapsamı bağlamında açık bir şekilde bu konuya değiniyor ve peygamberin risalesi has bir toprağın milletiyle sınırlı olmadığını diyor. Bilakis Onun mesajı ve daveti cihanşümuldur. O bütün insanları her çeşit ırk, renk ve dil gözetmeksizin İslam’a davet etmekle mükelleftir. Bu konuyu ispatlamak için aşağıdaki ayetlerden istifade etmek mümkündür:

  1. Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler”.[1]
  2. “(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız”.[2]
  3. Furkan suresinin başında şöyle bir ayeti okuyoruz: “Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir”. (Furkan, 1).
  4. De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem”.[3] Bu gibi ayetler ve kuranın bir diğer çok ayetleri peygamberin (s.a) davetinin cihanşümul olduğuna delalet eden açık delillerdir. Peygamberlerin takipçilerini tek ümmet şeklinde olduğunu tabir eden bu konuya delalet eden bir diğer sınıf ayetler şunlardır:
  1. “İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler…”.[4]
  2. Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin”.[5]
  3. Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının”.[6] Bu ayetler açık bir şekilde şu noktayı beyan etmektedir ki ilahi mesajı getiren resullerin yöntemleri ve şeriatları, her ne kadar zamanın ve mekanın farklılığından dolayı bir birinden farklı idi ise de ama tek ve ortak hedefe sahip idiler.  O da dünya insanlarını tevhide, adelete ve şirkle mücadeleye davet etmekti.
  4. Peygamberin daveti cihanşümul olduğuna delalet eden imam Müçteba’dan (a.s.) nakledilen bir hadiste şöyle okuyoruz: Yahudilerden bir kısım insanlar Peygamberin (s.a.a) yanına geldiler ve şöyle dediler: Ey Muhammed kendisine vahiy yapıldığını ve Musa (a.s.) gibi sana vahiy geldiğini sanan kişi sen misin? Peygamber (s.a.a.) biraz sukut ettikten sonra şöyle buyurdu: evet! Ademin çocuklarının seyidi benim, elbette bununla böbürlenmiyorum. Ben peygamberlerin sonuncusu, muttakilerin rehberi ve alemin rabbi olan Allahın resulüyüm”. Sonra onlar kimler için gönderildin diye sordular? Araplara mı, acemlere mi yoksa bize mi gönderildin? Bu esnada sebe suresinin 28. ayeti nazil oldu: “Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler”.[7] Bu bağlamda bir çok rivayet, hadis kaynaklarında zikredilmiştir. Biz bu makalede birisine örnek olsun diye işaret etmekle yetindik. 
  1. Kur’an ayetleri ve var olan rivayetlerin yanı sıra Peygamber (s.a.a.) tarafından Fars imparatoruna mektup göndermesi, Müslümanlardan bir grubu Habeşistana gönderip oranın padişahını İslama davet etmeleri ve… iddiamızı ispatlayan diğer delillerdir. Peygamber (s.a.a.) İran’ın Kesra’sına (Hosru Perviz)  göndermiş olduğu mektupta kendisini ve risaletini şu şekilde beyan ediyor: “fe inni resulüllah ilan-nasi kaffeten”, yani ben Allahın resulüyüm ve bütün insanlara gönderilmişim.
  2. Konuya delalet eden delillerden başka bir delil cihanı taksim etmek bağlamında var olan fakihlerin görüşüdür. Fakihler genellikle cihanı iki kısma taksim ediyorlar: Onlar, islamın hakimiyeti altında olan yerleri “Daru’s-Selam” ve islamı kabul etmeye karşı olumsuz tavır takınan yerleri de “Daru’l-Küfür” olarak isimlendirmişlerdir. İslam hakimiyetini kabul etme karşısında olumsuz tavır takınan milletlerin ve devletlerin tümü İslama karşı takındıkları bu olumsuz tavırdan dolayı tek bir anlayışa sahip oldukları için onların bütünü İslam ve İslam milletine karşı bir millet olarak muhalif sayılmaktadır. Her ne kadar ideoloji, sosyal sistem ve hükümet bakımından aralarında ihtilaf var olsun. Bu bir şeyi değiştiremez. Buna göre İslam dünyası (Daru’s-Selam) İslami ilkelere inanan tüm insanları kapsıyor ve İslama girmiş olan tüm milletlere şamil geliyor. Her ne kadar toprak (coğrafaya), etnik, renk, dil ve… bakımından bir birinden farklı iseler de. Muhalif cephe de bu şekildedir.[8] Allame Tabatabai “tefsiri el-mizan” adlı tefsir kitabında “İslami Ülkelerin Sınırları” başlığında şöyle diyor: İslami ülkelerin sınırı akidedir coğrafi sınırlar değildir. o şöyle diyor: “İslami ülkenin sınırı coğrafi, tabii veya ıstılah-i anlamda değildir. Bilakis İslami coğrafyanın sınırı itikattır. İslam, islam toplumunun oluşumunda etnik ve kavmi şubeler meselesinin etkinli olmasını iptal etmiştir. (Yani İslam bir etniğe sahip olan bir kavmin bir toplumun, etnik olarak bir olduğu için diğer etniklerden ayrı bir toplum haline gelmesine, farklı bir sınır çizmesine ve kendileri için bir ayrı coğrafya belirlemesine izin vermiyor).[9]
  3. Tüm dinlerin kabul ettiği imam zaman (a.f.) ve tüm Müslümanların inandıkları mehdeviyet unvanını taşıyan bir kimsenin vesilesiyle adalet temeline dayalı kurulacak cihanşümul bir tek hükümet anlayışı iddiamıza delalet eden bir diğer delil olabilir.
  4. Bütün bunların ötesinde “cihan vatan” ıstılahı bütün dinler, mektepler ve mezheplerin savunduğu ve istedikleri bir şeydir ve kendi bu mesajını bütün insanların kulağına duyurmak için uğraşıyorlar. Bir gün düşünceleri ve ideleri bütün dünyayı tashir edip (güdümüne alıp) kendilerinin sunacakları program ve şiarlarıyla bütün insanları tek bir ide ve düşünce etrafında toplamak, tek bir milleti tek bir arman ve kültürü meydana getirmek ümidindedirler. Çok açıktır ki böyle bir şey İslam dininin nihai hedefi ve Müslümanların arzuladığı nihai arzudur. O günün ümidiyle.

Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kitaptan yararlanabilirsiniz. AMİD-İ ZENCANİ, Abbas Ali, “Vatan ve Serzemin ve Aasar-i Hukuki An Ez Didgah-i İslam”. Ayrıca ilgili indekse bakabilirsiniz:

 


[1] Sebe, 28.

[2] Ar’af, 158.

[3] Enam, 19.

[4] Yunus, 19.

[5] Enbiya, 92.

[6] Müminün, 52.

[7] Macilevey amcasından o da Barkiden, o da ebil-Hasan Ali b. El-Hüseyin el-Berkiden o da Abdullah b. Cebelete’den o da Muaviye b. Ammardan O da el-Hasan b. Abdullahtan o da Babasından o da ceddi el-Hasan b. Ali b. Ebu Taliten (a.s.) naklen şöyle diyor: Yahudilerden bir topluluk Allahın resulüne geldi ve şöyle dediler: Ey Muhammed kendisine vahiy olunduğunu ve Musa (a.s.) gibi sana vahiy geldiğini sanan sen misin? Peygamber (s.a.a.) biraz sukut ettikten sonra şöyle buyurdu: evet! Ademin çocuklarının seyidi benim, elbette bununla böbürlenmiyorum. Ben peygamberlerin sonuncusu, muttakilerin rehberi ve alemin rabbi olan Allahın resulüyüm”. Sonra onlar kimler için gönderildin diye sorudular? Araplara mı, acemlere mi yoksa bize mi gönderildin? Bu esnada sebe suresinin 28. ayeti nazil oldu: “Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler”. (ALLAME MECLİSİ, “Biharu’l-Envar”, c. 9, s. 294.

[8] Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kitaptan yararlanabilirsiniz. AMİD-İ ZENCANİ, Abbas Ali, “Vatan ve Serzemin ve Aasar-i Hukuki An Ez Didgah-i İslam”. Ayrıca ilgili indekse bakabilirsiniz.

[9] “el-Miazanın farsça tercümesi, c. 4, s. 197.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • geçici nikahın aktı için kullanılan lafızlar nelerdir? Şartları ve Hükümleri nasıldır?
    7192 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/03
    Geçici nikâhın aktini okumak için birkaç şart gereklidir: Aktin sıgasını okumak; şöyle ki süreli akitte bayan ve erkek’in rızası tek başına yeterli değildir. Belki bunun yanı sıra akit için okunan has lafızların okunması şarttır. İhtiyati vacip gereğince aktin sıgası sahih Arapça ile ...
  • Yaşayan anne ve babaya yönelik yapılan hayırlar doğru mudur?
    19582 Pratik Ahlak 2011/04/11
    Her insan iyi işler yapıp sevabını başkalarına ve bu cümleden olmak üzere anne ve babasına bağışlayabilir. Böyle bir durumda bu hayırlı amelin sevabı onlara ulaşacak ve buna ek olarak aynı sevabın benzeri veya hatta ondan daha fazlası ameli bağışlayan için de göz önünde bulundurulacaktır. ...
  • Hamd, medh ve şükür’ün farkı nedir?
    12760 Eski Kelam İlmi 2012/02/14
    Lügatte ve Istılahta Hamd, Medh ve Şükür1- Hamd lügatte sena ve övgü manasına gelmektedir.[1] Istılahta ise iradeyle yapılan güzel iş ve sıfata denir.[2] 2- Medh ...
  • Mübarek Ramazan ayının 21’inde yolculuk yapmanın hükmü nedir?
    5215 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Mübarek ramazan ayında yolculuk yapmanın sakıncası yoktur, ancak oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur.[1] insan yolculuktan dolayı tutamadığı orucunu ramazan ayından sonra tutmalıdır. Bu hükümderamazanın ayının 21’i ile diğer ...
  • Domuzun parçaları gibi necasetlerin bazı kısımları Müslüman olmayan kimselere satılabilinir mi?
    5962 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah’el - Uzma Mekarim Şirazi (Allah ömrünü uzun etsin): Eğer bu konu hakkında yakininiz varsa onun alınıp satılması sakıncalıdır. Hz. Ayetullah’el - Uzma Safi Gülpeygani (Allah ömrünü uzun etsin): Soruda gelen konu hakkında bilgim yok ama eğer söz konusu maddeler ...
  • Yasin Suresi’nin altıncı ayetiyle İsra Suresi’nin on beşinci ayeti arasında bir uyuşmazlık mı var?
    10831 Tefsir 2008/08/12
    Bu iki ayet arasında herhangi bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çünkü ikinci ayette (İsra Suresi, on beşinci ayet) bir peygamber göndermedikçe azap olmadığını söylüyor ancak birinci ayette (Yasin Suresi, altıncı ayet) “ataları uyarılmamış” diyor ve herhangi bir azaptan bahsetmiyor. ...
  • Sürmeyle abdest veya gusül alınabilir mi?
    38418 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/14
    Abdest ve gusül alırken bedende, suyun deri ve uzuvlarına ulaşmasına engel olacak herhangi bir şeyin olmaması gerekir. Buna göre sürme, gözün içine çekilirse abdest ve guslün doğruluğuna zarar vermez. Ama gözün etrafına veya kaşlara çekilirse bakılmalıdır, abdest veya gusül uzuvlarına suyun ulaşmasına engel midir, değil midir?
  • Kızla oğlanın doğru bir şekilde (günaha düşmeden) cinsel ilişkiye girmelerinin bir yolu var mı?
    51581 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/11/10
    İslama göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Hekim olan Allah bu ikisini sükunet bulsun, duygusal, ruhsal ve cinsel ihtiyaçlarını karşılasınlar diye birbirleri için yaratmıştır. İslam iki tarafında ihtiyaçlarının giderilmesi ve kadınla erkeğin her türlü ilişkisinin belli bir sınır ...
  • Neden Peygamber (s.a.a) Talha ve Zübeyir’e İslam’ın kılıcı lakabını vermiştir?
    11310 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Ayat namazı nasıl kılınır?
    10355 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/28
    Konuyu iki bölümde ele alacağız: a) Ayat namazına neden olan şeyler.b) Ayat namazının nasıl kılındığı.a) Ayat namazı şu olaylardan biri vuku bulduğunda farz olur: Güneş tutulması, Ay tutulması (tutulmalar kısmi de olsa), deprem ve halkın genelini korkutan şimşek çakması, ...

En Çok Okunanlar