Please Wait
92126
Eğer süt verme süresini anlatmaktan maksat vacip olan hükmü belirtmek olmuş olsaydı şu işkâl varit olabilirdi. Zira 9 aylık hamilelik ile 24 ay süt vermenin toplamı 30 ay değil 33 ay olacaktı. Oysaki kuranın söylediğine göre ikisi toplam olarak 30 aydır. Bu süre miktarınca süt vermek vacip değildir. Bilakis belirtilen bu miktar süre süt verme süresini tamamlamak isteyen anneler için belirlenmiş olmaktadır. Bu nedenledir ki eğer ayni ayetin devamında zikredilen şartlara dikkat edilirse bu süre dolmadan çocuğu sütten ayırmak caizdir. Dolayısıyla dokuz aylık hamile olan bayan 21 aylık (süt vermenin en az süresi) çocuğunu sütten ayırabilir ki bunun toplam süresi 30 ay oluyor ve Ahkaf suresinin 15. Ayeti de bu durumun reel örneğidir. Eğer 24 ay süre miktarınca süt verilmesinin vacip olduğunu farz etsek bu durumda hamilelik dönemi kesinlik 9 ay olması gerekir ve bundan ne fazla ne az olmaması gerekir bir durum söz konusu değildir. Zira kadınlara göre hamilelik süresi değişiyor. Buna binaen çocuğunu 6 ayda doğurup 24 ay çocuğuna süt veren bayanın durumu bu ayetin bir diğer örneğidir. Bakare suresinin 233. Süt süresini iki sene olduğunu beyan eden lukman suresinin 14.ayetlerini, süt ile hamilelik dönemini toplam olarak 30 ay olarak açıklayan ahkaf suresinin 15. ayetinin yanına koyarsak süt emzirme süresi olan 24 ayı, 30 aydan çıkardığımızda hamileliğin en az miktarı ortaya çıkacaktır ki 6 aydır. Dolayısıyla hamilelik döneminin sadece 9 ay ve 24 ay süt vermenin vacip olduğunu söylersek ayetler arasında ihtilaf vücuda gelir. Ama eğer hamilelik ayını 9 aya mahdut etmesek ki değildir bu durumda ihtilaf söz konusu olmayacaktır.
- “Anneler çocuklarına tam iki yıl süt versinler”[1] acaba iki yıl çocuğa süt emzirmek vacip midir?
Ayeti kerime vacip olduğuna delalet etmiyor. Zira devamında şöyle buyuruyor: “süt emzirme dönemini tamamlamak isteyen anneler içindir bu”. Yani süt emzirme dönemini tamamlamayı annenin isteğine bırakmış. Dolayısıyla süt emzirme müddetinin tamamlanması vacip değildir. Bir diğer kısımda da şöyle buyuruyor: “meşveret ve rızalık olduğu takdirde çocuğu sütten kesebilirler”. Dolayısıyla bu müddetin açıklanması vacip olmadığı anlaşılıyor.[2] Anneler çocuklarına iki yıl kâmil bir şekilde süt emzirebilirler. İstedikleri takdirde süt emzirme hakkını kâmil bir şekilde istifade edebilirler. Çocuğun iki senesi dolmadan onu sütten ayırabilirler ve bu işin yapılması için anne ve babanın rızası kâfidir. Belki de çocuğun hakkı korunması ve anne ve babanın hakkının temin edilmesi için ikisi aralarında meşveret etmelidirler. Süt emzirmek için belirtilen müddetin tamamında annenin çocuğuna süt emzirmesi müstahaptır. Belirlenen müddet ise tam iki yıldır. Ama eğer az süt emzirmek istiyorsa en azı 21 aydır.[3]
- Acaba bütün çocuklar bu hükümde müşterek midirler? İbni Abbas gibi bazı müfessirler şu inançtadır ki bu miktar (iki yıl) her çocuk için sabit değildir. Bu hüküm sadece altı ayda doğmuş olan çocuklar için geçerlidir.[4] İbni Abasın bu bağlamdaki delili ahkaf suresinin 15. Ayetidir. Bu ayet hamilelik ile sütten ayırma müddetinin toplam olarak 30 ay olduğuna delalet ediyor. Dolayısıyla hamilelik müddeti azaldığı oranda emzirmenin müddeti fazlalaşır ve hamilelik müddeti fazlalaştığı oranda emzirme müddeti azalır.[5]
- Hamileliğin en az müddeti ne kadardır? Şeyh-i Müfit (r.a) “el-irşat” kitabında şöyle naklediyor. İkinci halife döneminde evlilikten altı ay sonra çocuk doğuran bir bayanı halifenin yanına getirdiler, ondan recim etmesini dilediler. Müminlerin emiri Hz. Ali ona engel oldu ve bu ayetler esasınca bu çocuğun başkasından (zina çocuğu değil) hanımın kocasından olabildiğini ispatlıyor. Hz. Ali şöyle buyuruyor: Allah teala hamileliğin başlangıç döneminin ve çocuğun emzirmekten kesmesi hakkında Allah u Teala şöyle buyuruyor: “hamileliği ve sütten kesmesi 30 aydır. Süt verme süresinin ne kadar olduğu hakkında da iki yıl olduğunu söylüyor. Dolayısıyla eğer kadın çocuğuna iki yıl süt verirse ve (diğer taraftan) hamilelik ve emzirmenin toplam süresi 30 ay olursa (netice itibariyle) hamilelik dönemi altı ay olacaktır. İkinci halife bu açıklamayı duyduktan sonra kadını serbest bıraktı ve bu hükmü İslamda kararlaştırdı. Ondan sonra Peygamberin (s.a.a.) ashapları ve onlardan sonra ta günümüze kadar bu hükme amel edilmiştir.[6]
Allame Tabatabai kendi tefsirinde Suyuti’nin “dürü’l - mensur”[7] adlı eserinden bu rivayeti naklediyor. Allame Tabatabai Ahkaf suresinin 15, bakara suresinin 233 ve Lukman suresinin 14. ayetlerinden şu neticeyi alıyor: Hamileliğin en az müddeti altı aydır. Buna binaen 30 aydan iki yılın çıkarmasıyla hamileliğin en az miktarı 6 ay ve emzirmenin fıkıhsal hükmü en çok medeti 24 ay olduğu anlaşılmaktadır. Eğer çocuk yedi ayda veya sekiz ayda ya dokuz ay annesinin karnında kalırsa doğumundan sonra emzirmenin en az müddeti sırasıyla 23, 22 ve 21 aydır. Şeyh-i Tusi ve İslamın Emini olan Tabereisi ibni Abbasın sözünü naklettikten sonra şöyle yazıyor: Alimlerimizin naklettiği rivayetlerden de aynı bu konu anlaşılmaktadır. Zira onlar şöyle nakletmişlerdir: 21 aydan daha az çocuğu emzirmek çocuğa zulümdür.[8]
- Rivayetlerce emzirmenin en az müddeti:
“Vesailu’ş – şia” adlı kitaptan nakledilen iki rivayet esasınca emzirmenin müddetinin en az süresi 21 ay olabilir ve ondan az caiz değildir.
- İmam sadık şöyle buyuruyor: Vacip olan emzirmenin miktarı 21 aydır. Dolayısıyla bu miktardan az çocuğunu emziren kadın suçludur ve eğer emzirme dönemini tamamlamak istiyorsa iki yıl matluptur”.[9]
- Yine İmam sadıktan (a.s.) şöyle buyurmaktadır: “süt emzirmenin süresi 21 aydır. Dolayısıyla bu miktardan az süt emzirmek çocuğa zulüm yapıldığı sayılmaktadır”.[10]
- Çocukların emzirme hükmündeki müştereklilikleri: Müfessirlerden bir grup iki yıllık bir müddet bütün çocuklar için sabit bir hüküm olduğuna inanmaktadır. 21 ay miktarınca bir müddet sadece altı ayda dünyaya gelen çocuklara has olduğunu söylemek ayetlerin zahiriyle uyuşmadığını savunurlar. Ayetin zahiri: “el-validatu yurdi’ine evladehünne hevlen kamileyn…”, bu ayetin zahiri çocuğun doğumundan sonra tam iki sene çocuğu emzirme hakkı ispatlanmaktadır. Çocuğun anne rahminde durması ve orada gıda görmesi bu miktarda eser bıkamaz. Dolayısıyla bütün çocuklar tam iki sene annenin sütünden emzirme hakkına sahiptirler ve anne de tam iki sene çocuğunu emzirme hakkına sahiptir.[11]
- Hulasa ve netice: “Yurdi’ne = emziriyorlar” kelimesi haber şeklinde olup ondan emir anlamı anlaşılıyor ve emrin müstahap olduğu açıktır. (Validat) kelimesi bütün annelerin durumunu kapsıyor ki şunlardan ibarettirler: Altı ayda, yedi ayda, sekiz ayda ve dokuz ayda çocuklarını doğuran anneler. Anlatılan konular dikkate alındığında ayeti kerime emzirme hükmünü açıklama makamında ve bütün çocukları mezkûr hükme karşı ayni seviyededirler. Yani bütün çocuklar iki sene kâmil bir şekilde süt emmek hakkına sahiptirler. Sadece altı ayda doğurmuş olanlar değil. Eğer altı ayda doğurursa 24 ay süt emzirir ve dokuz ayda doğurursa genel yerlerde bu da ayetin genelliği kapsamına girer. Yani o da iki sene süt emzirmesi gerekir. Ama bu hüküm müstahaptır. Dolayısıyla eğer emzirme medetinin en azıyla yetinirse ahkaf suresinin 15. Ayetin reel örneği kapsamına girer. Yani emzirmenin en az müddeti 9 ay hamileliğiyle birlikte toplam olarak 30 aydır. Eğe iki yıl süt emerse bakara suresinin 233.ayetin müstahap olan hükmüne amel etmiş olur ki ahkaf suresinin 15. Ayetiyle tezat teşkil etmiyor. Zira iki sene kâmil bir şekilde emzirmek anne üzerinde vacip değildir ta iki sene tamamlamak zorunda kalsın. Ayeti emzirme medetinin en az süresine (21 ay) hamletmekte mümkündür. Dolaysıyla eğer iki sene süt vermek vaciptir şeklinde söylemiş ve daha sonra hamilelik süresi ile sütten ayırma süresinin toplam müddeti 30 aydır söyleseydi çelişki olduğu açık olurdu. Buna binaen (dokuz ayın) reel örneklerinden birisi altı ayda dünyaya gelen çocuktur ki bu çocuk iki yıl kamil bir şekilde süt emer. (Hamileliğin en az müddeti + süt emzirmenin en fazla müddeti) {6+24=30} bir diğer örnekte 9 ayda doğmuş olan çocuk 21 süt emer. (süt emmenin en az miktarı + normal hamilelik) {9+21=30}.
[1] Bakara, 233.
[2] Fahrurazi, “Tefsiri Kebir”, baskı, 1, Tahran: daru’l – kutubi’l - ilmiye, c. 6, s. 118.
[3] Şehid-i sani, “Şerh-u Lum’a”, kitabi nikah, babur – rıza.
[4] Ali fazl, b. Hasan, “mecmeul beyan fi tefsiril kuran”, baskı, 1, sazman evkaf ve Hayriye, intişarati usve, 1426 hicri kameri, 1384, hicri şemsi, c. 2, s. 171; Tusi, Muhammed b. Hasan, “et-tibyan fi tefsiril kuran”, baskı 1, müesesei neşri İslami (camiatul muderrisin), c. 3, s. 373.
[5]. Fahrurazi, “Tefsiri Kebir”, baskı, 1, Tahran: daru’l – kutubi’l - ilmiye, c. 6, s. 118.
[6] Şeyh-i Mufit, “El-İrşad-u fi Marifeti Hücecillah Ala’l - İbad”, tercüme: seyit Haşim Resuli Mahallati, naşır: ilmiye İslami, c. 1, s. 197; deylemi, “İrşadu’l Kulub”, Necef: elmetbaatu el-hayderiye, c. 2, s. 6.
[7] Suyuti, “Durü’l - Mensur”, c. 6, s. 40, “El-Mizan”dan alıntı,
[8] Ali fazl, b. Hasan, “Mecmeul Beyan fi Tefsiril Kuran”, c. 2, s. 171; “tibyan”, c. 3, s. 373.
[9] El-Hur el-Amuli, Muhammed b. El-Hasan, “vesailuş – şia”,baskı, 3, Beyrut/Lübnan: müesesei alulbeyt (a.s.) li ihyait - turas, 1429 hicri kameri, c. 21, s. 454, hadis no: 27564.
[10] “Vesailuş – Şia”, c. 21, s. 455, hadis no: 27567.
[11] Cevadi Amuli, Abdullah, “Tensim”, baskı, 1, Kum: intişarati İsra, 1385, hicri şemsi, c. 11, s. 374.