Gelişmiş Arama
Ziyaret
6877
Güncellenme Tarihi: 2010/01/16
Soru Özeti
Irak halkı kendi ülkelerinde yabancıların varlığına neden karşıdır?
Soru
Irak halkı kendi ülkelerinde yabancıların varlığına neden karşıdır?
Kısa Cevap

Tüm uluslar kendi ülke ve vatanını sever. Yabancıların bir başka ülkede bulunması değişik şekillerde gerçekleşir. Ziyarette bulunmak, gezmek, ticaret, iş, üretim, tahsil, tedavi, araştırma ve bilimsel inceleme fırsatları, spor yarışmaları ve askeri hedefler nedeniyle bir ülkede bulunmak bu kabildendir. Irak’ta büyük velilerin kabrinin bulunması bu ülke için müstesna bir konum sağlamakta ve ismet ve taharet ailesinin birçok aşığını tüm dünyadan bu ülkeye çekmektedir. Irak halkı refah imkânlarını hazırlayarak olabildiğince ziyaretçi ağırlamak için alt yapı oluşturmaktadır. Ama onlar da diğer bilinçli ve uyanık uluslar gibi tecavüz ve işgal niyetiyle bu ülkede bulunan yabancılara karşıdırlar; zira yabancıların varlığı bağımsızlığa engel olmakta, maddi ve kültürel servetlerin yağmalanmasına zemin hazırlamakta ve ulusal onurun zedelenmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle bu ülke halkı işgalciler ile mücadele etmede parlak bir geçmişe sahip bulunmaktadır. Bu bağlamda onların Iraklı taklit mercileri ve âlimler önderliğinde İngiltere güçleri karşısındaki kahramanca kıyam ve direnişlerine işaret edilebilir. Hâlihazırda da Amerikalı güçler bazı müttefikleriyle birlikte idam edilmiş Saddam’ın pençesinden Irak’ı özgürleştirmek bahanesiyle ve tabii kaynakları ve petrolü çalmak ve yağmalamak gibi özel hedeflerle, bölgede askeri ve siyasal bir varlık oluşturmak, Müslümanların gücünü kontrol etmek ve bölgedeki Müslüman ülkelerin birliğini önlemek gayesiyle Irak’ı işgal etmiş bulunmaktadır. Bu işgalin mezhepsel ve etnik ayrışmalar yaratmak, terörizm, çirkin ahlaki getiriler, ekonomik temellerin yok olması, ülkeyi onarma ve kalkındırma yolunda engel yaratmak ve ülkenin servetlerini yağmalamak gibi zarar verici neticeleri olmuştur. Bu nedenden ötürü Irak’ın mazlum ve uyanık halkı kendi topraklarında işgalci yabancıların varlığına karşıdır.   

Ayrıntılı Cevap

Tüm uluslar kendi ülke ve vatanını sever ve onu kendi evi bilir. Öte taraftan ülkelerin coğrafik sınırları bir ülke halkının başka bir ülkeye gidip gelmesine ve orada kalmasına engel olmamıştır. Yabancıların bir başka ülkede bulunması değişik şekillerde gerçekleşir. Ziyarette bulunmak, gezmek, ticaret, iş, üretim, tahsil, tedavi, bilimsel araştırma ve inceleme fırsatları, spor yarışmaları ve askeri hedefler için bir ülkede bulunmak bu kabildendir. Bu tür yolculuklar ev sahibi ülke için gelir getirmesi nedeniyle tüm dünya ülkeleri tarafından olumlu karşılanır ve bu yolda maksimum sermayeyi çekmek için herkes tüm alanlarda uygun altyapıyı hazırlamaya ve daha fazla fırsat ve güzellikler yaratmaya çalışır. Bir ülke olarak Irak ve halkı da bu husustan müstesna değildir ve her zaman bu alanda tüm güçlerinden yararlanmaya çalışmışlardır. Özellikle büyük velilerin ve Şia’nın temiz imamlarının (a.s) kabrinin bu ülkede bulunması, bu ülke için istisnai bir konum yaratmıştır. Her gün ismet ve taharet ailesinin birçok aşığı tüm dünyadan bu ülkeye yolculuk etmekte ve varlıklarıyla bu ülkeye büyük bir sermaye akımı sağlamaktadır. Irak halkı bu ziyaretçilere muhalefet etmemekle kalmayıp, ziyaretçiler için refah olanakları yaratarak onların maksimum ölçüde ülkede varlık göstermesi için zemin hazırlamaya çalışmaktadır. Zira maddi menfaatler dışında, Şia imamlarının ziyaretçilerine hizmet etmeyi bir övünç vesilesi ve büyük bir sevap bilmektedirler. Bu esas uyarınca değerli Irak halkının niyet ve kastı ne olursa olsun diğer ülkelerin halklarının her türlü ziyaretlerine karşı olduklarını söylemek olanaksızdır. Onlar dünyadaki diğer bilinçli ve uyanık uluslar gibi tecavüz ve işgal niyetiyle bu ülkede bulunan yabancıların varlığına karşıdır; zira:

1. Onlar kendi ülkelerinde yabancıların bulunmasını ülkenin bağımsızlığına ve tek parça yapısına engel görmekte ve bunlara zarar verdiğini düşünmektedirler.

2. İşgalci güçler her zaman işgal edilmiş ülkenin maddi ve kültürel servetlerini çalma ve yağmalamanın peşindedirler.

3. İşgalcilerin varlığı her ulusun ulusal onurunu zedeler ve söz konusu ülke için toplumsal ve ahlaki açıdan çok çirkin neticeler yaratır.

4. İşgalci güçler kendi işgali altındaki ülkeyi komşu ülkelere saldırmak için bir üsse dönüştürmek ister.

Irak Ortadoğu bölgesinde büyük petrol yataklarına ve coğrafi olarak stratejik bir konuma sahip olması nedeniyle eskiden beri sömürgeci güçlerin iştihanı kabartmıştır. Bu ülke halkı işgalciler ile mücadele etmede parlak bir geçmişe sahiptir. 1914 ile 1917 yılları arasında İngilizler büyük ve tarihi Bağdat şehri dâhil Irak’ın bazı bölgelerini işgal etti. Bu dönemde Irak’ın Müslüman ve onurlu halkı Müslüman âlim ve hatiplerin aydınlatmasıyla İngiltere’nin askeri hegemonyasının tehlikesini, Irak’ın petrol yatakları ve servetleri üzerinde egemenlik kurma niyetini ve kendini bekleyen acı akıbeti sezdi. Onlar işgalci güçler ile mücadele etmek için dini önderlere yani taklit mercilerine yöneldi ve onlardan cihat ilan etmelerini talep etti. Ayetullah Seyid Muhammed Kazım Yezdi, Ahund Molla Kazım Horasani ve Mirza Muhammed Taki Şirazi gibi Irak’ın büyük âlimleri[1] sadece cihat hükmü vermekle yetinmediler ve pratikte savaş cephelerinde mücahitlerin ilk safında yer alarak İngiliz güçlerine karşı savaştılar. Bu, İslami güçlerin silahlı mücadeledeki parlak geçmişinden bir parçadır. Neticede 30 Haziran 1920’de İngiliz güçleri ve üslerine yönelik Fırat merkezinde bir dizi askeri operasyon ve saldırı başlatıldı. Bu hareket kuşatıcı bir devrime dönüştü, Irak’ın birçok bölgesini sardı ve beş ay boyunca devam etti. Tarihsel olarak 30 Haziran 192 bu devrimin başlangıcı sayılmaktadır. Belirtilen ayaklanma büyük Irak devrimi olarak adlandırıldı. Lakin 1920 yılında gerçekleşmesi nedeniyle Yirmi Devrimi olarak meşhur oldu. Bundan dolayı Irak halkının işgalcilere muhalefet etmesi tabii ve normal bir husustur. Eğer eskiden beri İslam, masum önderler ve bilinçli Müslüman âlimlerin yetiştirdiği bu Müslüman ve onurlu halk bundan başka bir davranış sergileseydi, sorgulanması gereken bu olurdu. Hâlihazırda Irak’ı Saddam’ın pençesinden kurtarma bahanesi ile bu ülkeye bazı müttefikleriyle birlikte giren Amerikalı güçler Irak’ı özel hedefleri için işgal etmiş bulunmaktadır.

Irak’ı işgal eden güçlerin bazı çirkin hedefleri şunlardan ibarettir:

1. Doğal kaynakları ve petrolü çalmak ve yağmalamak. Onlar pratikte güçlerini güvenliği sağlamak ve çatışan gruplar arasındaki çatışmayı sonlandırmak bahanesi ile Irak’a getirmişlerdir, ama bu bahaneyle bu İslam ülkesinin kaynak ve varlıklarını yağmalamaktalar.

2. Bölgede siyasal ve askeri varlık göstermek ve Müslümanların büyük gücünü kontrol etmek.

3. Birlik ve beraberlik için birçok alt yapının bulunmasına karşın büyük ve güçlü İran ve Irak uluslarının birleşmesini önlemek.

Bu işgal başlangıçtan itibaren Irak ulusu için kötü neticeleri beraberinde getirmiştir ve onlardan bazıları şunlardır:

1. Dinsel ve etnik ayrılık yaratmak: Bu ülkede değişik kavim, mezhep ve ulusların birlikte yaşaması nedeniyle, değişik sebeplerle onlar arasında ihtilaf, tefrika ve ayrılık çıkarmak bu ülkenin zayıflatılması ve parçalanması için uygun bir zemin teşkil etmektedir.

2. Irak işgalinin neticelerinden biri terörizmdir. Terörizm ve mevcut güvenlik sorunları bu ülkenin yeni devletinin en önemli uğraşı haline gelmiştir. Bu, şimdiye dek yüz binlerce insanın ölmesine neden olmuştur. Amerikan’ın John Hopkins Üniversitesi ile Bağdat’ın el- Mustansıriyye Üniversitesi aracılığıyla 2003 yılının Mart ayı ile 2006 yılı arasında yapılan istatistik araştırmalara göre Irak’ta iç çatışmalarda yaklaşık 600 bin kişi ölmüştür. Hâlbuki Amerikan askeri güçlerinin bu ülkeyi işgal etmek için düzenlediği operasyonlarda yaklaşık bu sayının üçte biri kaybedilmiştir. Ortalama olarak bu işgalcilik ve neticeleri günde 50 ila 100 kişinin canını almaktadır. Yukarıdaki hususlara ek olarak, eldeki bulgulara göre bu ülkenin işgal edilmesinden 2007 yılının ilk aylarına kadar kanlı mezhep savaşlarının neticesinde yaklaşık iki milyon Iraklı bu ülke topraklarını terk etmiştir. Bu göç, Filistinlilerin göçünden beri en büyük göç dalgası sayılmaktadır.[2]

3. Fakirlik, bozgunculuk ve fuhuş gibi ahlaki çirkin neticeler.

4. Ekonomik altyapının yok olması ve ülkenin yapılandırılması ve kalkındırılması yolunda engeller oluşturulması, dünyanın en zengin halklarından biri sayılan mazlum Irak halkını ülkelerinin işgalinin başlangıcından şimdiye dek sağlıklı içme suyu, elektrik ve sağlık gibi temel yaşamın imkânlarından mahrum kılmıştır.

5. Petrol gibi bu ülke servetlerinin yağmalanması. İşgalci güçler petrol kuyularını ele geçirerek şimdiye dek bu ülkenin milyonlarca varil petrolünü çıkarmış ve yağmalamıştır.

İşte bu nedenden ötürü, bugün Irak’ın mazlum ve uyanık halkı bilinçli bir şekilde yabancıların kendi topraklarında bulunmasından endişe duymakta ve birlik ve beraberlik ile onları çıkarma yolunda büyük başarılar elde etmektedir. Biz kadiri mutlak olan Allah’tan onlar için nihai başarıyı diliyoruz.  

 


[1] Beyanat-ı Rehber-i muazzam-ı inkilab-ı İslami der didar-ı azayı hemayişi merhum hacı ağa Nurullah İsfahani, 14/5/84.

[2] Amerika ve baznegeri der merzhaye havarmeyane.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cemaat namazında saf nasıl tutulur? Hareket etmek namazı batıl eder mi?
    12279 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Karşılaştığınız olay (cemaat namazında saf oluşturmak) fıkıh kitaplarındaşöyle anlatılır:  1- Me’mum imamdan önde olmamalıdır.[1]2- Me’mum bir erkek ise imamın ...
  • Beyin ölümünden sonra organ bağışı hakkında taklit mercilerinin görüşünün ne olduğunu öğrenmek istiyorum.
    5981 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/12
    Aşağıdaki cevaplar taklit mercilerinin bürolarından alınmıştır: Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Eğer diğer hastaları tedavi etmek için söz konusu hastaların beden organlarından istifade etmek kendilerinin ölümlerini çabuklaştırır ve hayatlarının noktalanmasına neden olursa, caiz değildir. Bu ...
  • Allah bir işi yapamayacak kadar güçsüz müdür ve bir başkasının O’nun işini yapması gerekir mi?
    7555 Eski Kelam İlmi 2012/06/23
    Bu soruda dile getirilen iddia ve varsayım şudur: Her nerede Allah’ın zatı bir işi yapmaya güç yetirebiliyorsa O’nun kendisi bu işi yapar ve eğer buna güç yetiremezse sebeplerden istifade eder. Allah’ın her işe güç yetirebildiğini bildiğimizden dolayı O’nun fillinin nedenler kanalıyla gerçekleşmesi muhaldir ve her kim bir ...
  • Öldürmenin çeşitlerini ayrıntılarıyla anlatınız.
    6619 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/03
    Öldürme, çeşitli yönlerden kısımlara ayrılabilir. Aşağıda kısaca onlara değiniyoruz:1- Haklı ve haksız olarak öldürme.2- Öldürmenin ne zaman yapıldığı3- Öldürmenin idamla, silahla veya sopayla olması, yine taşlanmak ve diğer şekillerde cezaları yönünden gerçekleşmesi. 4- Öldürmenin kasıtlı, kasıtlıya ...
  • İnsanın üstünlüğünü tehdit eden amiller nelerdir?
    7493 Pratik Ahlak 2012/01/23
    Kur’an-ı Kerim’in bakışında gerçekte insanın insanî makam ve üstünlükten düşmesine neden olan ahlakî düşüş, değişik etkenlere bağlıdır: Bir grup Kur’an ayeti, insanların gaflet, akıl ve düşünceyi kullanmama ve bunların gerekleriyle amel etmeme nedeniyle insanî üstünlüklerini yitirdiğini beyan etmektedir. Başka Kur’an ayetleri ise nefis hevesi ve dünya sevgisini ...
  • Kur’an’da Hz. Muhammed’in (s.a.a) adı kaç defa zikredilmiştir?
    17590 Kur’anî İlimler 2011/05/21
    Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) adı Kur’an’da dört defa gelmiş ve aşağıdaki surelerde zikredilmiştir:1. Ali İmran, 144. Ayet: “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar ...
  • Hazreti Muhsin Kimdir ve nasıl şehit edildi, onun katili kimdir?
    33885 تاريخ بزرگان 2012/09/20
    Şia ve ehlisünnetin rivayet ve tarihi kaynaklara göre hazreti Muhsin (a.s.) Hz. Ali ve hazreti Fatma’nın çocuklarındandır. Ömer veya Kunfüz hazreti Fatma’yı (a.s.) duvar ile kapı arasına sıkıştırdı ve onun bu işi o kadar şiddetli ve baskısı o denli bastırıcı idi ki o hazretin kaburgalarının kırılmasına ve ...
  • Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir?
    7487 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/15
    ‘Kesirü’ş-Şekk’in (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Fakihlerin çoğuna göre bu kaide sadece namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını da kapsarken hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi ...
  • Bidat ve onun İslam’daki ölçüsü nedir?
    9155 Eski Kelam İlmi 2010/11/08
    “Bidat” sözlükte yeni ve geçmişi olmayan iş manasındadır. Istılahta ise “dinde olmayan bir şeyi dine sokmak” anlamındadır; yani din ve şeraitin bir cüzü olmayan ve de hiçbir İslam kanun ve buyruklarıyla uyuşmayan bir şeyi dine isnat etmektir. Bu yüzden İslam’ın tümel buyruklarını yeni ve modern hususlara ...
  • Peygamberden (s.a.a) gelen kırk hadis ezberleme hakkındaki rivayetler sahih midir? Bu kırk hadisin ölçütlerini söyleyiniz.
    12558 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/15
    Şii[1] ve bazı sünni[2] kaynaklarda çeşitli ibarelerle İslam Peygamberinden (s.a.a) ‘Erbain’ diye meşhur olan hadiste, kırk hadis ezberlemeye önemle tavsiye edilmiştir. Örneğin: ‘Ümmetimdem kim, halkın ihtiyaç duyduğu hadislerimden kırkını ezberlerse Allah ...

En Çok Okunanlar