Please Wait
19365
Kur’an-ı Kerim’de şöyle okumaktayız: “(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti.”[1] Ayet-i şerife Hz. Peygambere (s.a.a) hitap etmekte ve Hz. Eyüp’ün (a.s) başına gelen hadiseleri hatırlatmak suretiyle ona teselli vermek istemektedir. Hz. Eyüp (a.s) Allah ile dertleşme ve halini bildirme makamında Ey Allah’ım şeytan ve hileleri bana eziyet etmekte ve zorluk çıkarmaktadır diye buyurmuştur. Burada Hz. Eyüp’ün (a.s) çektiği acı ve eziyet şeytanın hilesine isnat edilmiştir. Hz. Eyüp (a.s) yüce Allah’tan merhamet etmesini ve sorunlarını ortadan kaldırmasını talep etmiştir. Lakin şeytanın bu oyunları ve benzeri hususlar peygamberlere eziyet etmekten başka bir etki göstermez. Bunların peygamberlerin kutsal ruh ve nefislerine egemen olması diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü şeytanın peygamberlerin ruh ve batınlarına el koyması ve egemen olması, onların masum olması nedeniyle muhaldir. Peygamberlerin ruh ve özlerinin temizliği asla şeytani ilhamların katılık ve karanlığının etkisi altında kalmaz.[2] Lakin evlatlara ilgi duymak gibi kendilerinin doğal ve normal diğer hususlarının zarar ve tehlikeyle karşılaşması imkan dâhilindedir. Bu ilahi sınamanın gereği ve insanlık doğasının bir gereğidir. Eğer maslahat gerektirirse yüce Allah peygamberlerin de acı çekmesi, üzülmesi ve meşakkate katlanmasının altyapısını hazırlar ve böylece kendilerinin sabır, rıza ve teslim dereceleri sınanmış olur.[3] Buna ek olarak şeytanın yorması ve azaba uğratmasından maksat da Hz. Eyüp’ün (a.s) bir şekilde yorgunluk ve azabı şeytana isnat etmek ve “benim bu problemlerimde şeytan etkilidir” demek istemesidir.[4] Bundan dolayı bahse konu olan ayetin kastettiği şey, şeytanın peygamberlerinin ruhuna hâkim olması değildir. Dolayısıyla bu ayet, peygamberlerinin masum olduğunu ispat eden veya şeytanın Allah’ın ihlasa erdirilmiş kullarını saptıramayacağını belirten ayetler ile bir çelişki arz etmez.[5] Aynı şekilde bu ayet-i şerifeden yüce Allah nezdinde Hz. Eyüp’ün (a.s) yüce makamının “kulumuz” ifadesiyle ne kadar yüce olduğu iyice anlaşılmaktadır.[6]
[1] «وَ اذْکُرْ عَبْدَنا أَیُّوبَ إِذْ نادى رَبَّهُ أَنِّی مَسَّنِیَ الشَّیْطانُ بِنُصْبٍ وَ عَذاب»; Sad suresi, 41. ayet.
[2] Tabatabai, Seyit Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 3, s. 180, ve c. 17, s. 209 ve 210, Defteri intişaratı İslami, Kum, çapı pencum, 1417 h.k.
[3] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 19, s. 296, Daru’l-Kütübü’l-İslamiye, Tahran, çapı evvel, 1374 h.ş; Hüseyni, Hamedani, Seyit Muhammed Hüseyin, Envar-ı Dırahşan, c. 14, s. 133 ve 134, Kitapfuruşiyi Lutfi, Tahran, çapı evvel, 1404 h.k.
[4] el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 3, s. 180, ve c. 17, s. 209.
[5] “Muhlisler Ve Onların Şeytanlar İle Mücadele Etme Şekli”, soru: 21385; “Şeytan Ve Cinin Gücü”, soru: 138; “Peygamber Ve Şeytan”, soru: 17026.
[6] Tefsir-i Numune, c. 19, s. 294.