Gelişmiş Arama
Ziyaret
5792
Güncellenme Tarihi: 2020/02/12
Soru Özeti
Daru’l-harp ne demektir ve nerelere Daru’l-harp denir?
Soru
Ehlibeyt fıkhında daru’l-harp kavramı var mı veya eş anlamlı bir karşılığı var mıdır? Eğer daru’l-harp varsa Ehlibeyt fıkhında hükümleri nelerdir?
Kısa Cevap

 Öncelikle konunun ihtilaflı bir konu olduğunu belirterek başlamak yerinde olacaktır. Zira söz konusu kavramların ilk dönem İslam uleması tarafından  incelendiği zaman diliminde İslam toprakları bir bütün olarak yönetilmekte ve Müslümanlar bu topraklarda yaşamaktaydı. Ülkeler arasında günümüzde olan anlaşmalarda söz konusu değildi. Bu anekdot ışığında ilk dönem yapılan tariflerde İslam uleması  daru’l-harp ile daru’l küfür arasında bir fark gözetmemiştir. Dolayısıyla İslam toprakları dışında kalan kafirlerin hükümet ettiği ve İslam hukukunun çiğnendiği topraklara daru’l-harp ile daru’l küfür denmekteydi.[1] Böylece daru’l-harp ile daru’l küfür yani daru’l İslam olmayan topraklar sayılmaktaydı. Fakihler İslam hukukunda namaz, humus, cihat, ticaret, diyet, yitik mal ve af hükümlerinde konuyu incelemeye almışlar ve hükümler üzerindeki etkilerini mevzu bahis etmişlerdir.[2]

Sınırların netleşmesi ve yeni dünya düzeninin kurulmasıyla bu kavramlar üzerinde detaylı çalışma yapılması gerekliliği de açığa çıktı. Zira İslam iddiasında bulunan birçok topluluk amelen İslam dininin birçok öğretisine bağlı olmadan uzak olmalarına rağmen bu kavramları kullanarak kişisel ve tüzel çıkarlarını temin etmeye ve yaptıkları çirkin işleri örtmeye kalkıştığı gözlenmiştir.

Bütün bu gelişmeleri göz önüne alan ulema daru’l-harp ile daru’l küfür kavramlarını bir birinden ayırmıştır. Daru’l-harp: İslam diniyle ve Müslümanlarla fiili olarak savaş halinde olan ülkeler olarak tarif etmişlerdir.[3] Buna binaen daru’l küfür ise genel anlamda olup İslam getirmemiş toplumların yaşadığı ve yönettiği ülkelere denilmektedir.

Maide suresinin ilk ayetinde geçen: “ یَٓا اَیُّهَا الَّذ۪ینَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ”  ‘Ey inananlar, ahitlerinizi yerine getirin.’ Desturundan elde edilen ilkelerden biride Müslümanların imzaladıkları sözleşmelere uymaları ve gerekliliğini yerine getirmeleridir. Zira Allah Resulü hem Yahudilerle hem e Müşriklerle yaptığı anlaşmaları çiğnememiş ve gerekliliklerini yerine getirmiştir. Ancak daha sonra onlar anlaşmaların gerekliliğini yerine getirmedikleri için Müslümanların yükümlülüğü de ortadan kalkmıştır.

Günümüzde ise Müslüman ülkelerde Birleşmiş Milletler Antlaşmasına imza atmıştır. Doğal olarak bu antlaşmaya imza atan ülkeler İslam hukuku açısından eğer Müslüman ülke değillerse ‘Darül’ahd’ olarak adlandırılmaktadır. Elbette açıktır ki söz konusu ülkeler bu anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirdikleri sürece Müslüman ülkelerde şerri olarak kabul ettikleri yükümlülükleri yerine getirmelidir. Aksi taktirde Müslümanlarında yükümlülükleri ortadan kalkacaktır. Hiç şüphesiz bu antlaşmasa söz konusu edilebilecek ve İslam dininin temel öğretileriyle çelişen yaptırımlar geçersizdir.

Müslüman ülkeler arasında ise Müslümanın Müslümana olan hukuku muteberdir.

Bir diğer önemli nokta ise Müslümanlarla fiilen savaşta olan ve  örneğin Kudüs’ü işkal eden yapıların daru’l-harp hükmünde olduklarının bilinmesi gerekir. Zira bu yapılar fiilen İslam ve Müslümanlarla savaş halindedirler.

Kısaca daru’l-harp hükümleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. Daru’l-harp bölgesinde dini vazifelerini yerine getiremeyen Müslümana orada ikamet etmek mecbur olmadığı sürece caiz değildir. Eğer dini vazifelerini yerine getirebiliyorsa dahi daru’l-İslam’a hicret etmek sünnettir.[4]
  2. Daru’l-harp bölgesinde savaş halinde bir kafir dahi İslam dinine yönelir ve kelime-i şehadet getirirse canı, malı muhteremdir. Buluğa erişmemiş çocuklarına da ona uygulanan hüküm geçerlidir. [5]
  3. Daru’l-İslam topraklarında bir antlaşma ve sözleşme imzalamak için bulunan kafir eğer gerekli izinleri almışsa ticaret ve benzeri sebepten dolayı Daru’l-harp bölgesine gitmiş ve geri dönme kastı varsa yapmış olduğu sözleşmeler geçerlidir. Ama geri dönme kastı yoksa yapmış olduğu sözleşme kendisi hakkında batıl olmuştur. Ancak daru’l-İslam bölgesinde sahip olduğu mallar hakkında geçerlidir.[6]
  4. Daru’l-harp bölgesinde yaşayan bir köle sahibinden önce Müslüman olursa artık hürdür.[7]
  5. Daru’l-harp bölgesinde Müslüman bir başka Müslümanı savaş halinde olduğu bir kafir zannederek öldürürse bu hatasından ötürü ona kısas uygulanmaz. Müslümanı öldürmenin kefareti veya diyeti üzerine gelir.[8]
  6. Daru’l-harp bölgesinde bulunan ve sahibi belli olmayan malın sahibinin Müslüman olması muhtemel ise ‘LUKATA’ yitik mal hükmündedir.[9] İlan süresi vardır ve daha sonra sahibi çıkmazsa fakire sadaka olarak verilir. Böyle bir ihtimal yoksa temlik edilmesinde sakınca yoktur.
  7. Daru’l-harp bölgesinde bulunan hazine bulanındır. İster bu hazine üzerinde İslami nişaneler olsun ister olmasın hüküm değişmez. Elbette değeri 20 dinardan fazla olursa humusunun verilmesi gereklidir.[10]

Elbette söz konusu hükümlerin kendi alanlarında daha dakik incelemeleri ve araştırmaları söz konusudur.

 

 

 


[1] Şehit Evvel, Muhammet bin. Mekki,  Ed’durus’u-Şerri-e fi fıkh’il-imamiye, 3.c, 78.s, kum, defter intişarat İslami, 2.bk, 1417 h.

[2] Seyit Mahmud Şahrudi, Ferhengi fıkhi mutabık mezhep Ehlibeyt (a.s) 3.c, 570.s, kum, muesse’tu daire’tul-mearif fıkhi İslami, 1.bk, 1426 h.

[3] Munteziri, Hüseyinali, Mebani fıkhi hükümet İslami, tercüme, 8.c, 416.s, kum, muesse’tu keyhan, 1.bk, 1409 h.

[4] Allame Hilli, Hüseyin bin. Yusuf, bin Mutahhar esedi, İrşad’ul-ezhan ila ahkam’ul-İman, 1.c, 343.s, kum, defter intişarat İslami, 2.bk, 1410 h; Necefi Sahip Cevahir, Muhammet hasan, Cevahir’ül-Kelam fi şerhi şerai’ul-İslam, 21.c, 34-38.s, Beyrut, dar-ı ehya-i et’teras’ul-Arabi, 7.bk, 1404 h.

[5] Cevahir’ül-Kelam fi şerhi şerai’ul-İslam, 21.c, 143.s.

[6] Cevahir’ül-Kelam fi şerhi şerai’ul-İslam, 21.c, 104.s.

[7] Şerai’ul-İslam, 1.c, 291.s; Cevahir’ül-Kelam, 21.c, 145.s.

[8] Şerai’ul-İslam, 4.c, 270.s; Cevahir’ül-Kelam, 43.c, 490.s.

[9] Şerai’ul-İslam, 1.c, 292.s; Cevahir’ül-Kelam, 21.c, 154.s.

[10] İzah’ul-Fevaid, 1.c, 215.s; Cevahir’ül-Kelam, 16.c, 27.s.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar