Please Wait
6700
‘Şey’iyyet’ (nesnellik) ve ‘Vücut’ (varlık), fertleri bir olan kavramlardır. Vücut söz konusu oldu mu şey olmakta söz konusu olur. Ancak filozoflar, vücudun koşulsuz manasının hem zihindeki vücudu hem de zihnin dışındaki vücudu kapsadığını söylemiş ve ona yöneltilen eleştirilerin çoğunu bu şekilde cevaplamışlardır. Eleştirileden biri şudur: Bir vücudun mahiyeti zihinde tasavvur edildiğinde dışarıda var olmadığı halde yine de ona şey denmektedir. Ama ona vücut denmemektedir. Filozofların buna verdikleri cevap şudur: Zihindeki mahiyete şey’iyyet dendiği gibi zihindeki o mahiyete vücutta denmektedir. Zira o mahiyetin kendisininde zihnî vücudu vardır. Buna göre ‘şey’ olduğu yerde vücudun olmaması diye bir durum söz konusu değildir. Aynı şekilde vücut olduğu yerde ‘şey’in olmaması da olmaz. Şey’iyyet vücuta eşittir (müsavıktır) sözünün manası budur.
Vücut (varlık), zihinde ve zihnin dışında olmak üzere ikiye ayrılır. Vücud-u Mutlak, hem harici vücuda hem de zihni vücuda denmekte ve nerede kullanılsa her ikisinde içine almaktadır. Ancak bu ikisi birbirine karıştırıldığında vücut, şey’iyyet (nesnellik), nefy ve yokluklar konusunda eleştirilere yol açmaktadır. Şey’iyyet felsefenin ikincil mefhumlarından olup bir şeyin varlığından çıkarılmaktadır. Nitekim vücutta felesefenin ikincil mefhumlarındandır. Yani ariz oldukları yer zihindir. Ama zihnin dışında müttesif olmaktadırlar. Şey’iyyet vücutla mı eşittir yoksa hem vücuda hem de mahiyete mi şamil olmaktadır? konusunda değişik görüşler vardır. Bunun da kaynağı zihni ve harici vücudun biribirleriyle karıştırılmasıdır. Molla Sadra, Hekim Sebzivari gibi hikmetin büyükleri bu eleştirilere kitaplarında yer vermiş ve cevaplamışlardır. Genel olarak filozofların görüşü vücudun şey’iyyet’le eşit (mütesavık) olduğu yönündedir.[1] Şey’iyyet ve vücut, fertleri bir olan iki mefhumdur. Vücut söz konusu olduğunda şey’iyyette söz konusu olmaktadır.[2] Ancak filozoflar vücuttan maksadın, hem zihindeki vücudu hem de zihnin dışındaki vücudu içine alan vücud-u mutlak olduğunu söylemişlerdir. Yani taşa şey dendiği gibi onun zihindeki vücuduna da şey denmektedir. Hatta bir varlık zihinde tasavvur edilse ama dışarıda mevcut olmazsa yine de ona şey denir. Bu, şey’iyyet vücuttan daha kapsamlıdır diyenlerin delilidir. Yine demişlerdir ki bu örnekteki şey, zihnin içindeki mahiyete denmektir, halbu ki vücudu yoktur ve ona vücut denmez. Filozoflar buna şöyle cevap vermişlerdir: Zihinin içindeki mahiyete şey’iyyet dendiği gibi zihindeki o mahiyete vücutta denmektedir. Zira bu mahiyetin kendisininde zihinde vücudu vardır. Dolayısıyla şey olupta vücut olmaması diye bir durum söz konusu değildir. Yine vücut olduğu yerde ‘şey’in olmaması da olmaz. Zira bunlar felsefenin genel kavramlarındandır ve bu kategoriden çıkmak bir tür çelişkidir.[3]
[1] -Mütesavik, iki kelime mefhum bakımından farklı ama mısdak bakımından bir olduğu yerlerde kullanılır. Düşünen ve gülen gibi. Düşünmek ile gülmenin manaları farklıdır, ama ikisininde mısdakı aynıdır. Yani her düşünen gülendir ve her gülen düşünendir. Bunlara ‘mütesavikeyn’ denmektedir. Yani mısdak ve mevzu olarak aynı saftadırlar.
[2] -Mutahhari, Murteza, Mecmuay-ı Asar, c.9, s. 408. Nur yazılım programı
[3] -Cevadi Amuli, Abdullah, Rahik-i Mahtum, c.1, s.500-504, İntişarat-ı Sadra, Kum, HŞ. 1386, Ferverdin.